- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Türkiye Üzerinden Ümmete İçirilmek İstenen Ehven-i Şer Zehiri
Hilafet'in ilgasından sonra ümmetin en çok uyanmaya ve birçok şeyi sorgulamaya başladığı bir dönemde batılılar son kozlarını kullanmaktadırlar. Onların tespit etmiş oldukları şu gerçek kesinlikle onların adeta korkulu rüyası olmaktadır. Ümmet ne olursa olsun kesinlikle Kuran, Sünnet ve şanlı Resulü Muhammed (s.a.v.)'den hiç bir zaman vazgeçmemektedir ve vazgeçmeyecek de. Ümmete dayatmak istedikleri korku algısı hiç bir zaman başarılı olmadı. Bilakis ümmetin başına cebren yerleştirdikleri zalim idareciler ve onların zorba efendileri bir bir yıkıldılar ve yıkılmaya da devam etmektedir. Müslümanların hain yöneticilerin yaptıkları işkence, zulüm veya İslami her türlü yasaklama Müslümanların sindirilmelerine ve geri adım atmalarına neden olmadı, bilakis daha yoğun bir şekilde İslam’a sarıldılar ve mevcut münkeri kaldırmaya çalıştılar. Bu, zaman zaman bazı ülkelerde hemen mümkün olmasa da, Suriye veya Tunus’ta olduğu gibi, imkânları oldukları andan itibaren hemen içlerinde birikmiş olan kini dışa vurarak kendisini göstermektedir. Bu kini şuan Orta Asya'da da görmekteyiz. Zamanı geldiğinde ve imkân bulduklarında Orta Asya Müslümanları başındaki hain yöneticileri adeta bir kaşık suda boğmayı arzulamaktadırlar. Tabiki bu gerçekler karşısında, yani Arap Baharı, Kafkaslar ve Orta Asya'daki durum karşısında batılılar özellikle ABD sinsi planını devreye koydu ve bu sinsi planını uygulamaktadır. Bu sinsi planın adı ılımlı İslam ve zehiri ise ehven-i şer'dir.
Türkiye'de iktidara gelen Recep Tayyip Erdoğan ve onun hamisi ABD şu konuda kesinlikle hemfikir oldular. Türkiye'de on yıllardır Müslüman halka cebren dayatılan gayri İslami yaklaşımlar ve her türlü yasaklar tek tek tedricen kaldırılacaktı ve Müslüman Türk ve Kürt halkı bu müspet değişimden ötürü Erdoğan ve partisi AKP'yi sonuna kadar destekleyecekti. Lakin tedricen değişimin tabiki ilelebet sürmesi mümkün olmadığı için insanların gözünde belirli zaman dilimleri oluşturuldu. Son yılların dillendirilen en popüler yılı hiç kuşkusuz 2023 yılıdır. Tabiki bu tarih yani gayri İslami devletin ilanının 100. yılına yaklaştıkça 2053 yılı daha yoğun bir şekilde dillendirilecektir. Müslümanlarda bu şekilde şu algı yaratılmak isteniyor. Tedricen oluşturulan yani ehven-i şer'lerin oluşması ve şerden bir adım daha uzaklaşılması yani şerrin iyisinin gösterilmesi zaman geçtikçe şerrin tamamen kalkması anlamına gelecektir. Lakin o gün şuan için 2023 yılı gizli bir şekilde dillendirilmektedir. Ama 2023'e yaklaşıldıkça çok büyük olasılıkla 2053 yılı daha yoğun bir şekilde dillendirilecektir. Aslında ehven-i şer ile Müslümanlar oyalandırılmaktadırlar. Şer-i açıdan bakıldığında ise aslında ehven-i şer ile şer kaldırılmamıştır. Bilakis Müslüman görünümlü münafık olmuştur. Yani Müslümanlar şer olan ve haram olan bir şeyi ehven-i şer ile helal görmeye başlamıştır. Bu ise zamanla ehven-i şerrin yani şerrin Müslümanlarca kabullenilmesi anlamına gelmektedir.
Bu konuda dikkatimizi çeken ve çok tehlikeli olan mesele ehven-i şer algısı üzerinden Müslümanların helal ve haram algısını kaybetmiş olmalarıdır. ehven-i şer zehiri için alkol veya başörtüsü örneği verebilir. Bu örneği şu şekilde özetleyebiliriz. 2002 yılına kadar başörtüsü kamuya ait olan tüm kurumlarda yasaktı ve Müslümanlar bundan dolayı çok mağdur duruma düştüler. Bu AKP iktidarı döneminde adım adım kaldırıldı ve ilk önce üniversitelerde, daha sonra kamuya ait yerlerde, okullarda ve son olarak ise Meclis'te bu yasak kaldırıldı. Lakin gelinen son nokta dahil hiçbir zaman bu tedrici süreçte şer def edilmedi ve hep ehven-i şer algısı ileri sürüldü. Lakin önemli olan algı şu, hep şu denildi, ''bak adam yavaş yavaş İslam’ın emirlerini uyguluyor bizler bu konuda sabırlı olmalıyız. Gördünüz mü hep dile getirdiğimiz başörtüsü yasağını bu iktidar birçok kurumdan kaldırdı.'' Şimdi burada dikkatimizden kaçan mesele ise asıl mevzunun yani çürük olan binanın mevzu bahis olmaması. Hep çürük binanın göz boyayan dekorasyonundan bahsediyoruz. Mutfakta fayansların ne kadar güzel olduğundan bahsediyoruz. Lakin bu binanın çürük olduğunu ve bu şekil ile ayakta kalmasının mümkün olmadığını ve bu şekilde sorunlarımızı hiç bir zaman temelden çözemeyeceğimiz gerçeğini görmek istemiyoruz. Halbuki bize ait olmayan bu çürük binanın yıkılıp yerine bize ait olan binanın inşa edilmesi gerekiyor. Bu temel atma ve binanın inşası ise kesinlikle Kuran ve Sünnet eksenli olmalı. Yani şunu söylemeye çalışıyorum. Küfrün âlâsının yapıldığı TBBM'de başörtüsü yasağı kalksın mı sorusu dahi gayri İslami. Yine karma okullarda ve İslami eğitim verilmeyen İslami giyim kuralları olmayan bir eğitim ortamında başörtüsü yasağının kalkması veya bununla yetinilmesi kesinlikle ehven-i şerrin bir neticesidir. Müslüman halka maalesef şu algı yerleştirildi ve şunu görmeleri ve bilmeleri istenildi. 2002 öncesi yani Kemalistlerin iktidar da olduğu dönemde okullarda ve üniversitelerde başörtüsü yasağı vardı. Evet sınıflar karma ve kız öğrenciler gayri İslami kıyafetlerle okula gidiyorlardı. Ama şimdi en azından başörtüsüne karışmıyorlar. Müslüman bacılarımız kamu alanında başını örtebiliyor vs. Bu işte tam da ehven-i şer algısı ve adeta Müslümanların aklına işlenmiş olan bir uyuşturucu zehir konumunda. Bu adım adım veya parça parça düzeltmeler kesinlikle asıl düzeltilmesi gerekenin örtbas edilmesi için yapılmaktadır. Müslümanlar bu şekilde mankurtlaşır ve yapılmak istenilen asıl sinsi niyetleri göremezler ve göremeyecekler de. Bu sözüm ona İslami değişiklikleri yapan siyasetçi gayri İslami tüm fiilleri adeta bir sonraki İslami tedrici değişikliği için meşrulaştırılıyor ve örtbas ediliyor. En çok dile getirilen sözlerden birinin de şu olduğunu görüyoruz. ''Sabretmemiz gerekiyor adam ne yapsın şuan eli kolu bağlı tabi ki bizde o da böyle olmasını istemiyordur. Ama şuana kadar adam bak ne yaptı. Kesinlikle o bu şekilde zaman kazanıyor ve zamanı geldiğinde 2023 veya 2053'de istenilen değişiklik olacak.'' Ama hep şunu gördük ve göreceğiz. Evet önümüzdeki yıllarda sözde hep İslami bir adım daha atılacak ve şerden bir adım daha uzak durulmuş olunacak. Lakin bize ait olmayan ve çürük binaya yani Cumhuriyete, Demokrasiye hiç bir zaman dokunulmayacak. Ne 2023 nede 2053'de bu mümkün olmayacak. Bu binaya sahip olan ABD ise sana bu binada kaldığın müddetçe İslami çözümü uygulamana izin vermeyecek. Dolayısıyla bize ait olmayan bu binanın yıkılıp yerine bize ait olan ve her taşının İslami kurallara göre inşa edilmesi gerekiyor. Şer-i devlet olan ikinci Raşidi Hilafet Devleti'mizi inşa edelim. Bu ise ancak Resulullah'ın ﷺ çizmiş olduğu kitlesel bir çalışma ile yapılan fkri ve siyasi bir çalışmadır. O çalışma ise 1953'ten beri siyasi bir hizb, yani parti olan Hizb-ut Tahrir ile yapılmaktadır. Öyleyse ne duruyoruz, Müslüman halka şuana kadar hiçbir zaman yalan söylememiş ve hiç bir şer odaktan izin talep etmemiş ve hiçbir hain yöneticiye yalakalık yapmamış olan bir siyasi hareket olan Hizbe tabi olalım.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Adına
Mehmet Aydın