- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Hizb-ut Tahrir Emiri Şeyh Âlim Ata İbn Halil Ebu Raşta Tarafından Facebook Sayfası Takipçilerinin Sorularına Verilen Cevaplar
Fitne Kavramı Hakkında
Nbiha Essam
Soru:
Efendim, siz şöyle bir söz sarf ettiniz “İçinizde bu Rüveybidaları ortadan kaldıracak, Ensar’ın siretini geri getirecek ve Nübüvvet metodu üzere İslami Raşidi Hilafeti kurmak için bize yardım edecek adam akıllı biri yok mu?” Ben de Nebevi hadise işaret etmek isterim. Hadiste Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
إذا رأيتم الناس قد مرجت عهودهم، وخفت أمانتهم، وكانوا هكذا» وشبك بين أصابعه، قال: فقمت إليه، فقلت: كيف أفعل عند ذلك، جعلني الله تبارك وتعالى فداك؟ قال: «الزم بيتك، وابك على نفسك، واملك عليك لسانك، وخذ ما تعرف، ودع ما تنكر، وعليك بأمر خاصة نفسك، ودع عنك أمر العامة “İnsanları verdikleri sözleri karıştırdıklarını, emanetlerini hafife aldıklarını ve şöyle oldukları vakit buyurup parmaklarını birbirlerine kenetledi Abdullah dedi ki: Ben Rasûlullah’ın huzurunda ayağa kalktım ve “Allah beni sana feda kılsın, o zamana yetişirsem ben ne yapayım?” dedim. “Evinde otur, kendine ağla, dilini tut, maruf olanı al, münker olanı bırak, kendi özel işine bak, genelin işini bırak.” Sanki Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem bize emrettiği ile sizin bizi davet ettiğiniz şey arasında bir çelişki var gibi. Allah sizi korusun.
Cevap:
Bahsettiğiniz hadisin tamamı Süneni Ebu Davud’da şöyle geçmektedir: “Harun bin Abdullah, Fadıl ibn Dükeyn, Yunus ibn Ebi İshak, Hilal ibn Habbab ibnu’l Ala, İkrime, Abdullah ibn Amr ibn el-As’dan şöyle dediğini rivayet etti:
بَيْنَمَا نَحْنُ حَوْلَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم، إِذْ ذَكَرَ الْفِتْنَةَ، فَقَالَ: «إِذَا رَأَيْتُمُ النَّاسَ قَدْ مَرِجَتْ عُهُودُهُمْ، وَخَفَّتْ أَمَانَاتُهُمْ، وَكَانُوا هَكَذَا» وَشَبَّكَ بَيْنَ أَصَابِعِهِ، قَالَ: فَقُمْتُ إِلَيْهِ، فَقُلْتُ: كَيْفَ أَفْعَلُ عِنْدَ ذَلِكَ، جَعَلَنِي اللَّهُ فِدَاكَ؟ قَالَ: «الْزَمْ بَيْتَكَ، وَامْلِكْ عَلَيْكَ لِسَانَكَ، وَخُذْ بِمَا تَعْرِفُ، وَدَعْ مَا تُنْكِرُ، وَعَلَيْكَ بِأَمْرِ خَاصَّةِ نَفْسِكَ، وَدَعْ عَنْكَ أَمْرَ الْعَامَّةِ “Biz bir zamanlar Rasûlullah’ın yanında bulunuyorduk. Fitneden bahsetti. Ve şöyle dedi: “İnsanları verdikleri sözleri karıştırdıklarını, emanetlerini hafife aldıklarını ve şöyle oldukları vakit buyurup parmaklarını birbirlerine kenetledi. Abdullah dedi ki: Ben Rasûlullah’ın huzurunda ayağa kalktım ve “Allah beni sana feda kılsın, o zamana yetişirsem ben ne yapayım?” dedim. “Evinde otur, dilini sahip ol, maruf olanı al, münkeri olanı bırak, kendi özel işine bak ve genelin işini bırak.” Bu ve benzeri diğer farklı hadisler, hak ile batılın birbirine karıştığı ve dolayısıyla hakkın bilinmediği durumlarda söz konusudur. Hak ile batılı birbirine karıştıranlar için şeri hüküm, hak ile batıl birbirinden ayırt edilene ve hakkın peşinde gidene dek evinde oturup kalmaktır. Hadiste geçen mana ve sıygayı dikkatlice düşünen biri bunu açıkça görür.
وكانوا هكذا “Şöyle oldukları vakit” sözüne bir bakın. Ravi bunu وَشَبَّكَ بَيْنَ أَصَابِعِهِ “Parmaklarını birbirlerine kenetledi.” sözüyle açıklıyor. Yani parmaklarını birbirlerine kenetlemesi, Müslümanların dalga dalga birbirlerine akın etmelerine ve meseleyi karıştırdıklarına bir işarettir. Bütün bunlar, hakkın batıla karıştığına ve ikisini birbirinden ayırt etmenin zor olduğuna delalet ederler. Bu durumda yukarıda söylediğim gibi onun için şeri hüküm hak ile batıl birbirinden ayrılana kadar fitneden uzak durmak, ayrıldığında ise hak ile birlikte yürümektir. İster iyiliği emretmek, ister kötülükten men etmek, ister mazluma yardım etmek isterse de İslam Devletini kurmak için güç ve kuvvetli ehlinden nusret talep etmek uğrunda ciddi çalışmak olsun hakkın yanında yer almak şeri delillere göre farzdır. Bu şeri delillerden bazıları şunlardır:
1-İyiliği emretmek, kötülükten men etmek hakkında gelen deliller. Bunlardan bazıları şunlardır:
- Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:
وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” [Ali İmran 104] Ve şöyle buyurdu:
كُنْتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَر“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder.” [Ali İmran 110]
- Ahmed, Abdullah bin Amr’dan rivayet ettiğine göre ben Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’i şöyle buyururken işittim:
إذا رأيتم أُمتي تَهَابُ الظالم أن تقول له: إنك أنت ظالم، فقد تُوُدِّعَ منهم“Ümmetimden birileri zalime “sen zalimsin” diyemiyorsa, onlardan ayrıl!” Ebu Davud rivayet ettiğine göre Ebu Bekir Allah’a hamdı sena ettikten sonra şöyle dedi: “Biz Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem’i şöyle buyururken işittik:
إِنَّ النَّاسَ إِذَا رَأَوُا الظَّالِمَ فَلَمْ يَأْخُذُوا عَلَى يَدَيْهِ، أَوْشَكَ أَنْ يَعُمَّهُمُ اللَّهُ بِعِقَابٍ“İnsanlar zalimi görür ve onun zulmetmesine mani olmazlarsa, Allah’ın bütün insanları azaba uğratması pek yakındır.” Tirmizi, Huzeyfe’den Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etti:
وَالَّذِي نَفْسي بِيَدِهِ، لَتَأْمُرُنَّ بِالمَعْرُوفِ، وَلَتَنْهَوُنَّ عَنْ المُنْكَرِ أَوْ لَيُوشِكَنَّ اللهُ أَنْ يَبْعَثَ عَلَيْكُمْ عِقَابًا مِنْهُ ثُمَّ تَدْعُوْنَهُ فَلا يُسْتَجَابُ لَكُمْ“Nefsim elinde olana yemin derim ki ya marufu emreder, münkerden nehyedersiniz ya da Allah katından size bir ceza gönderir de sonra O’na dua edersiniz ama size icabet edilmez.” Yine Tirmizi ve Ebu Davud’un İbn Mesut’tan rivayet ettiğine göre Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
كَلاَّ، وَاللهِ لَتَأمُرُنَّ بالمَعْرُوفِ، وَلَتَنْهَوُنَّ عَنِ المُنْكَرِ، وَلَتَأخُذُنَّ عَلَى يَدِ الظَّالِمِ، وَلَتَأطِرُنَّهُ عَلَى الحَقِّ أطْرًا، وَلَتَقْصُرُنَّه عَلَى الحَقِّ قَصْرًا، أَوْ لَيَضْرِبَنَّ اللهُ بقُلُوبِ بَعْضِكُمْ عَلَى بَعْضٍ، ثُمَّ ليَلْعَننكُمْ كَمَا لَعَنَهُمْ“Vallahi ya iyiliği emreder ve kötülüğü engellersiniz, zalimin elini tutar, onu hakka çekersiniz, haktan yana olmaya mecbur edersiniz, ya da Allah kalplerinizi birbirine kırdırır ve onlara lanet ettiği gibi size de lanet eder.” Ebu Davud ve Tirmizi, Ebu Said el-Hudri’den Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet ettiler:
أفْضَلُ الجِهَادِ كَلِمَةُ عَدْلٍ عِنْدَ سُلْطَانٍ جَائرٍ“Cihadın en üstünü zalim sultana karşı doğruyu söylemektir.” Nesâi, Ebu Abdullah Tarık bin Şihab el-Baceli el-Ahmesi’den rivayet ettiğine göre
أنَّ رجلًا سأل النَّبيّ صلى الله عليه وسلم وقد وضع رِجله في الغَرْزِ: أيُّ الجِهادِ أَفضلُ؟ قَالَ: «كَلِمَةُ حَقٍّ عِنْدَ سُلْطَانٍ جَائرٍ“Bir adam gelerek Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e cihadın hangisi efdaldir? diye sorunca “Zalim sultana karşı hakkı söylemektir.” buyurdu.”
2- Mazluma yardım etmek hakkında gelen deliller. Bazıları şunlardır:
- Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:
وَإِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ“Ve eğer onlar din konusunda sizden yardım isterlerse, o zaman yardım üzerinizedir.” [Enfal 72]
- Buhari Sahihinde Abdullah bin Ömer’den rivayet ettiğine göre Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
المُسْلِمُ أَخُو المُسْلِمِ لاَ يَظْلِمُهُ وَلاَ يُسْلِمُهُ... وَمَنْ فَرَّجَ عَنْ مُسْلِمٍ كُرْبَةً، فَرَّجَ اللَّهُ عَنْهُ كُرْبَةً مِنْ كُرُبَاتِ يَوْمِ القِيَامَةِ“Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez ve teslim etmez. Kim bir Müslümanın sıkıntısını giderirse, Allah da Kıyamet günü onun sıkıntılarından bir sıkıntısını giderir.” Enes’ten rivayet edildiğine göre Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
انْصُرْ أَخَاكَ ظَالِمًا أَوْ مَظْلُومًا» قَالُوا: يَا رَسُولَ اللَّهِ، هَذَا نَنْصُرُهُ مَظْلُومًا، فَكَيْفَ نَنْصُرُهُ ظَالِمًا؟ قَالَ: «تَأْخُذُ فَوْقَ يَدَيْهِ “Din kardeşin zalim de mazlum da olsa ona yardım et.” Ya Rasûlullah! Kardeşim mazlumsa ona yardım edeyim. Ama zalimse nasıl yardım edeyim, söyler misiniz? dedi. Peygamberimiz: “Onu zulümden alıkoyar, zulmüne engel olursun.” buyurdu.” Bera bin Âzib’ten rivayet edildiğine göre
أَمَرَنَا النَّبِيُّ صلى الله عليه وسلم بِسَبْعٍ، ... وَنَصْرَ المَظْلُومِ “Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem bize yedi şey emretti... Mazluma yardım etmektir.”
3- Yokluğunda İslam Devleti kurmak için güç ve kuvvet ehlinden nusret talep etmek hakkında gelen deliller. Bunlardan bazıları şunlardır:
- İbn Hişam Siretinde şöyle dedi: İbn İshak dedi ki:
فَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَعْرِض نفسَه فِي الْمَوَاسِمِ، إذَا كَانَتْ، عَلَى قَبَائِلِ الْعَرَبِ يَدْعُوهُمْ إلَى اللَّهِ، وَيُخْبِرُهُمْ أَنَّهُ نَبِيٌّ مُرْسَل، وَيَسْأَلُهُمْ أَنْ يُصَدِّقُوهُ وَيَمْنَعُوهُ حَتَّى يبينَ لهم ما بعثه به الله“...Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem panayırlar olduğu zaman kendisini Arap kabilelerine arz eder, onları Allah’a davet eder ve onlara kendisinin gönderilmiş bir Peygamber olduğunu haber verirdi. Onlardan kendisini tasdik etmelerini ve Allah’ın gönderdiği üstün gelene kadar kendisini korumalarını isterdi.”
- Ebu’l Feth, Fethu’l Din Fi Uyunu’l Eser adlı eserinde şöyle dedi:
وَذَكَرَ قَاسِمُ بْنُ ثَابِتٍ... عَنْ عَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ فِي خُرُوجِهِمَا هُوَ وَأَبُو بَكْرٍ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم... فَقَالَ أبو بكر: مِمَّنِ الْقَوْمُ؟ فَقَالُوا: مِنْ شَيْبَانَ بْنِ ثَعْلَبَةَ، فَالْتَفَتَ أَبُو بَكْرٍ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ: بِأَبِي أَنْتَ وَأُمِّي، هَؤُلاءِ غُرَرٌ فِي قَوْمِهِمْ، وَفِيهِمْ مَفْرُوقُ بْنُ عَمْرٍو، وَهَانِئُ بْنُ قَبِيصَةَ، وَمُثَنَّى بْنُ حَارِثَةَ، وَالنُّعْمَانُ بْنُ شَرِيكٍ... فقال أبو بكرأو قد بَلَغَكُمْ أَنَّهُ رَسُولُ اللَّهِ فَهَا هُوَ ذَا، فَقَالَ مَفْرُوقٌ: قَدْ بَلَغَنَا أَنَّهُ يَذْكُرُ ذَلِكَ، فَإِلامَ تَدْعُو يَا أَخَا قُرَيْشٍ، فَتَقَدَّمَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ: «أَدْعُو إِلَى شَهَادَةِ أَنْ لا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَحْدَهُ لَا شَرِيكَ لَهُ وَأَنِّي رَسُولُ اللَّهِ، وَأَنْ تُؤْوُنِي وَتَنْصُرُونِي... فقال هانئ... وَكَأَنَّهُ أَحَبَّ أَنْ يُشْرِكَهُ فِي الْكَلامِ المثنى بن حارثة، فقال: وهذا المثنى بن حَارِثَةَ شَيْخُنَا وَصَاحِبُ حَرْبِنَا، فَقَالَ الْمُثَنَّى: قَدْ سَمِعْتُ مَقَالَتَكَ يَا أَخَا قُرَيْشٍ... وَإِنَّا إِنَّمَا نَزَلْنَا بَيْنَ صريي الْيَمَامَةِ وَالسَّمَامَةِ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم «ما هذان الصريان» فَقَالَ: أَنْهَارُ كِسْرَى وَمِيَاهُ الْعَرَبِ... وَإِنَّا إِنَّمَا نَزَلْنَا عَلَى عَهْدٍ أَخَذَهُ عَلَيْنَا كِسْرَى أَنْ لا نُحْدِثَ حَدَثًا وَلا نُؤْوِي مُحْدِثًا... فَإِنْ أَحْبَبْتَ أَنْ نُؤْوِيَكَ وَنَنْصُرَكَ مِمَّا يَلِي مِيَاهَ الْعَرَبِ فَعَلْنَا، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم: «مَا أَسَأْتُمْ فِيَّ الرَّدَّ إِذْ فَصُحْتُمْ فِي الصِّدْقِ، وَإِنَّ دِينَ الله لن ينصره إلا من حاط مِنْ جَمِيعِ جَوَانِبِهِ“Kasım bin Sabit, Ali bin Ebi Talib’ten rivayet ettiğine göre “Ebu Bekir, Rasûlullah ile yola çıkarken Ebu Bekr “Kim bu insanlar?” diye sordu. “Şeyban bin Salebe” dediler. Bunun üzerine Ebu Bekir Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e döndü ve “Annem babam sana feda olsun ya Rasûlullah! Onlar kavimlerinin ileri gelenleri. İçlerinde Mefruk bin Amr, Hani bin Kabisa, Musenna bin Harise ve Nu’man bin Şerik var.” dedi. Ardından Ebu Bekr “Size onun Allah’ın elçisi olduğu ulaşmadı mı? İşte bu o.” Dedi. Mefruk da “Böyle bir şeyler ulaştı, peki o zaman neye davet ediyorsun ey Kureyşli kardeşim.” diye sordu. Bunun üzerine Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem öne çıktı ve kelimeye şehadete davet ediyorum “Allah’tan başka ilah yoktur. O’nun eşi ve benzeri yoktur. Ben de Allah’ın elçisiyim. Beni destekleyip yardım edin.” dedi. Sonra Hani, Musenna bin Harise’nin sözüne katılırcasına dedi ki: “İşte bu Musenna bin Harise, bizim şeyhimiz ve savaş emirimiz.” Musenna: “Söylemini duydum ey Kureyşli kardeşim. Biz Yemâme ile Semame suyu arasına konakladık.” dedi. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem “Onlar su değil.” dedi. Musenna “Kisra’nın nehirleri ve Arapların suları. Biz öyle bir dönemde konakladık ki Kisra, orada olay çıkarmamak, çıkaranı barındırmamak üzere bizden bir söz aldı. Eğer istersen Arapların suları dışında seni barındırıp yardım edebiliriz. Bunu yapabiliriz.” dedi. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem “Hiç de fena cevap vermediniz. Zira açıkça doğruyu söylediniz. Allah’ın dinine ancak her yönüyle kuşatıcı olan yardım edebilir...” cevabını verdi.”
Böylece Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem güç ve kuvvet sahibi kabilelerden aralarında Allah’ın yönetimini ikame etmek için Müslüman olup yardım etmelerine dair onlardan nusret talep ediyordu. Ama onlar, Allah’ın dilediği bir vakte kadar icabet etmediler. Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem Musab’ı Medine’ye gönderdi. Ensar icabet etti ve ikinci Akabe biati ile Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e biat ettiler. Ardından Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem Medine’ye hicret edip orada devleti kurdu.
İbn Hişam Siretinde şöyle dedi: İbn İshak dedi ki:
قَالَ ابْنُ إسْحَاقَ: ثُمَّ إنَّ مُصْعَبَ بْنَ عُمَيْرٍ رَجَعَ إلَى مَكَّةَ، وَخَرَجَ مَنْ خَرَجَ مِنْ الْأَنْصَارِ مِنْ الْمُسْلِمِينَ إلَى الْمَوْسِمِ مَعَ حَجَّاجِ قَوْمِهِمْ مِنْ أَهْلِ الشِّرْكِ، حَتَّى قَدِمُوا مَكَّةَ، فَوَاعَدُوا رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم الْعَقَبَةَ، مِنْ أَوْسَطِ أَيَّامِ التَّشْرِيقِ، حِينَ أَرَادَ اللَّهُ بِهِمْ مَا أَرَادَ مِنْ كَرَامَتِهِ، وَالنَّصْرِ لِنَبِيِّهِ، وَإِعْزَازِ الْإِسْلَامِ وَأَهْلِهِ، وَإِذْلَالِ الشِّرْكِ وَأَهْلِهِ... قَالَ: فَخَرَجْنَا نَسْأَلُ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم... قَالَ: فَدَخَلْنَا الْمَسْجِدَ فَإِذَا الْعَبَّاسُ جَالِسٌ، وَرَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم جَالِسٌ مَعَهُ، فَسَلَّمْنَا ثُمَّ جَلَسْنَا إلَيْهِ... قَالَ كَعْبٌ: ثُمَّ خَرَجْنَا إلَى الْحَجِّ، وَوَاعَدْنَا رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بِالْعَقَبَةِ مِنْ أَوْسَطِ أَيَّامِ التَّشْرِيقِ. قَالَ: فَلَمَّا فَرَغْنَا مِنْ الْحَجِّ، وَكَانَتْ اللَّيْلَةُ الَّتِي وَاعَدْنَا رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لَهَا... قَالَ: فَنِمْنَا تَلِكَ اللَّيْلَةَ مَعَ قَوْمِنَا فِي رِحَالِنَا، حَتَّى إذَا مَضَى ثُلُثُ اللَّيْلِ خَرَجْنَا مِنْ رِحَالِنَا لِمَعَادِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم، نَتَسَلَّلُ تَسَلُّلَ الْقَطَا مُسْتَخْفِينَ، حَتَّى اجْتَمَعْنَا فِي الشِّعْبِ عِنْدَ الْعَقَبَةِ، وَنَحْنُ ثَلَاثَةٌ وَسَبْعُونَ رَجُلًا، وَمَعَنَا امْرَأَتَانِ مِنْ نِسَائِنَا: نُسَيْبَةُ بِنْتُ كَعْبٍ، أُمُّ عُمَارَةَ، إحْدَى نِسَاءِ بَنِي مَازِنِ بْنِ النَّجَّارِ، وَأَسْمَاءُ بِنْتُ عَمْرِو بْنِ عَدِيِّ بْنِ نَابِي، إحْدَى نِسَاءِ بَنِي سَلِمَةَ، وَهِيَ أُمُّ مَنِيعٍ..قَالَ: فَتَكَلَّمَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم، فَتَلَا الْقُرْآنَ، وَدَعَا إلَى اللَّهِ، وَرَغَّبَ فِي الْإِسْلَامِ، ثُمَّ قَالَ أُبَايِعُكُمْ عَلَى أَنْ تَمْنَعُونِي مِمَّا تَمْنَعُونَ مِنْهُ نِسَاءَكُمْ وَأَبْنَاءَكُمْ. قَالَ: فَأَخَذَ الْبَرَاءُ بْنُ مَعْرُورٍ بِيَدِهِ، ثُمَّ قَالَ: نَعَمْ، وَاَلَّذِي بَعَثَكَ بِالْحَقِّ (نَبِيًّا)، لَنَمْنَعَنَّكَ مِمَّا نَمْنَعُ مِنْهُ أُزُرَنَا، فَبَايِعْنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ، فَنَحْنُ وَاَللَّهِ أَبْنَاءُ الْحُرُوبِ، وَأَهْلُ الْحَلْقَةِ، وَرِثْنَاهَا كَابِرًا (عَنْ كَابِرٍ)... ثُمَّ قَالَ رسول الله صلى الله عليه وسلم: ... أَنَا مِنْكُمْ وَأَنْتُمْ مِنِّي، أُحَارِبُ مَنْ حَارَبْتُمْ، وَأُسَالِمُ مَنْ سَالَمْتُمْ قَالُوا: ... فَمَا لَنَا بِذَلِكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ إنْ نَحْنُ وَفَّيْنَا (بِذَلِكَ)؟ قَالَ: الْجَنَّةُ. قَالُوا: اُبْسُطْ يَدَكَ، فَبَسَطَ يَدَهُ فَبَايَعُوهُ. قَالَ: ثُمَّ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم: ارْفَضُّوا إلَى رِحَالِكُمْ. قَالَ فَقَالَ لَهُ الْعَبَّاسُ بْنُ عُبَادَةَ بْنِ نَضْلَةَ: وَاَللَّهِ الَّذِي بَعَثَكَ بِالْحَقِّ: إنْ شِئْتَ لَنَمِيلَنَّ عَلَى أَهْلِ مِنًى غَدًا بِأَسْيَافِنَا؟ قَالَ: فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم: لَمْ نُؤْمَرْ بِذَلِكَ، وَلَكِنْ ارْجِعُوا إلَى رِحَالِكُمْ“Sonra Mus’ab b. Umeyr Mekke’ye geri döndü. Hac mevsiminde Yesrib halkı Müslümanları hac ibadetini eda etmek için Mekke’ye geldi. Bunlar kavimlerinden hacca gelen müşriklerle birlikte gelmişlerdi. Mekke’ye geldikleri zaman onlarla Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Akabe’de Teşrik günlerinin ortasında, gece karanlığında tam bir gizlilik içerisinde görüşmek üzere anlaştı. İbn İshak dedi ki: Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem hakkında soru sorarak yol çıktık. Camiye girdik, İbn Abbas ve Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem bir kenarda oturuyorlardı. Selam verip bizde onun yanına oturduk. Ka’b dedi ki: “Hac için yola çıktık. Teşrik günlerinin ortasında Akabe’de görüşmek üzere Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem ile sözleştik. Haccı bitirince ve Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem ile sözleştiğimiz gece olunca, o gece kafilemizle beraber yattık. Gecenin üçte biri geçince Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem ile görüşmek üzere kafilemizden ayrıldık. Kedilerin yürümesi gibi sessizce yürüyorduk. Nihayet Akabe’deki dağ yolunda toplandık. Biz 73 erkek ve 2 kadın idik. Kadınlar, Beni Mazin bin en-Neccar’ın eşlerinden Nuseybe Bint Ka’b Ummu Umara ve Beni Seleme eşlerinden Esma Bint Amr bin Adiyy bin Nabi Ummu Meni idi.” İbn İshak dedi ki: Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem konuştu. Kur’an okudu. Allah’a davet etti. İslama teşvik etti. Sonra da şöyle buyurdu: “Hanımlarınızı ve çocuklarınızı şerrinden koruduğunuz şeylerden beni korumanız üzerine sizinle biat ediyorum.” Bunun üzerine Bera b. Ma’rur Efendimizin elinden tuttu ve: “Evet... Seni hak dinle gönderen Allah’a yemin ederim ki, ailelerimizi koruduğumuz gibi seni de koruyacağız. Biat ettik ya Rasûlullah! Vallahi biz savaş erleriyiz, silah ehliyiz. Bunu nesilden nesile devraldık” dedi. Ardından Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem “... Ben sizdenim, siz de bendensiniz. Sizin savaştığınız kimselerle savaşır, barış yaptığınız kimselerle da barış yaparım.” buyurdu. Dediler ki: “... Biz söylediklerimizi yerine getirirsek ey Allah’ın Rasûlü o zaman bize ne var? “Cennet” buyurdu. “Uzat elini” dediler. Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem de elini uzattı, onlar da biat ettiler. İbn İshak dedi ki: Ardından Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Haydi kalkın bineklerinizin yanına gidiniz. Abbas bin Ubade bin Nadle Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e “Seni hak ile gönderen Allah’a yemin ederim ki istersen kılıçlarımız ile yarın Mina halkına hücum edelim” dedi. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem “Daha bununla emrolunmadık. Bineklerinizin yanına geri dönün...” buyurdu.”
el-Beyhaki, Delailu’n Nübüvve’de şöyle dedi: Hasan bin Muhammed bin İshak, İbnu’l Zübeyir, Muhammed bin Müslim, Cabir bin Abdullah el-Ensari’den rivayet ettiğine göre
فَوَاعَدَنَا شِعْبَ الْعَقَبَةِ فَاجْتَمَعْنَا فِيهِ مِنْ رَجُلٍ وَرَجُلَيْنٍ، حَتَّى تَوَافَيْنَا عِنْدَهُ فَقُلْنَا: يَا رَسُولَ اللهِ! عَلَى مَا نُبَايِعُكَ فَقَالَ بَايعُونِي عَلَى السَّمْعِ وَالطَّاعَةِ فِي النَّشَاطِ وَالْكَسَلِ، وَعَلَى النَّفَقَةِ فِي الْعُسْرِ وَالْيُسْرِ، وَعَلَى الْأَمْرِ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّهْيِ عَنِ الْمُنْكَرِ، وَعَلَى أَنْ تَقُولُوا فِي اللهِ لَا تَأْخُذُكُمْ فِيهِ لَوْمَةُ لَائِمٍ، وَعَلَى أَنْ تَنْصُرُونِي إِذَا قَدِمْتُ عَلَيْكُمْ يَثْرِبَ تَمْنَعُونِي مِمَّا تَمْنَعُونَ مِنْهُ أَنْفُسَكُمْ وَأَزْوَاجَكُمْ وَأَبْنَاءَكُمْ، وَلَكُمُ الْجَنَّةُ... فَقُمْنَا إِلَيْهِ نُبَايعُهُ رَجُلًا رَجُلًا، يَأْخُذُ عَلَيْنَا شَرْطَهُ، وَيُعْطِينَا عَلَى ذَلِكَ الْجَنَّةَ “Akabe eteklerinde sözleştik. Biz üç erkek orada toplandık. Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in yanına vardığımızda Ey Allah’ın elçisi! Ne üzere biat edeceğiz” dedik. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem “Tembellik ve sağlıkta işitmek ve itaat etmek, zorluk ve kolaylıkta infak etmek, iyiliği emretmek kötülükten men etmek, kınayıcının kınamasından korkmadan Allah konusunda doğruyu söylemek, Yesrib’e geldiğimde bana yardım etmek, eşlerinizi ve çocuklarınızı koruduğunuz gibi beni de korumak üzere bana biat ediniz. O zaman sizin için cennet var.” buyurdu. Biz de kalktık bir bir ona biat ettik. Bize bir takım şartlar koştu ve buna karşılık bize cennet vaadinde bulundu.”
Tüm bu ve benzeri diğer deliller, çalışmayı farz kılıyor. Fitne olması durumunda kişi hak ile batılı ayırt edemediğinde sadece bu farz düşer. Eğer doğru olanı bilirse, o zaman hakkı söylemek farzdır. İyiliği emredip kötülükten men etmek, mazluma yardım etmek, Hilafet yoksa şeri metodu takip ederek Raşidi Hilafet Devletini kurmak için güç ve kuvvet ehlinden nusret talep etmek farzdır. Farzı yerine getirmemek, büyük günahtır. Eğer Müslümanlar, özellikle Salih insanlar, bilinen ve belirgin olan hakka yardım etmekten geri dururlar ve evlerinde oturup kalırlarsa, ortalığı fesat götürür. Bağy ve batıl insanlar, ortalıkta cirit atarlar, insanlara tahakküm ederler. Ayrıca bu durumda yukarıda da belirtildiği gibi hakkı yardım etmeyi farz kılan şeri nasslara aykırı davranılmış olur. Sorduğun hadisi şerifin manası işte budur. Yani hadis, hak ile batıl arası ayırt edilmediğinde fitne durumunda söz konusudur. Ey soru soran kardeşim! Bizim şu sözümüzü bak: “Biz, Müslüman orduları şöyle sesleniyoruz: İçinizde yöneticilerin Allah’a, Rasûlü’ne ve müminlere ihanetini reddeden adam akıllı biri yok mu? İçinizde dini ve namusuna kıskanıp Allah’ın düşmanları karşısında duran, iplerini kesen, asalarını kıran adam akıllı biri yok mu? İçinizde bu Rüveybidaları ortadan kaldıracak ve Ensar’ın siretini geri getirerek Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafeti kurmak için bize yardım edecek adam akıllı biri yok mu?” Bizim bu sözümüzde hak açık ve nettir. Ki o da Allah’ın dinine yardım etmek, Allah’ın yönetimini ikame etmek, kâfirlerin kökünü kazımak, Allah’a, Rasûlü’ne ve müminlere ihanet edenleri reddetmektir. Bu ne fitneye davet ne de fitneye ortak olmak değildir. Aksine açıkça hakka davettir. Yediden yetmişe herkes bunu bilir ve bunda ihtilaf etmez. Bunun neresi Allah Rasûlü’nün hadisi ile çelişiyor? Bu, Müslümanları Allah’ın Kitabına ve Rasûlü’nün Sünnetine sımsıkı sarılmaya, zalim ve kâfirlere engel olmaya, dine yardım etmeye davet değil midir? Bu Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in hadisinde geçene aykırı olabilir mi?
Bunu iyi düşün, Allah sana merhamet etsin. Allah Subhânehu ve Teâlâ hepimizi İslam’ın ve Müslümanların izzeti ile onurlandırsın.
Kardeşiniz Ata İbn Halil Ebu Raşta
Facebook sayfasının linki:
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=220629058105179
H.04 Rabiu’l Evvel 1436
M.26 Aralık 2014