Soru:

Ey Kerim Şeyh! Faziletli Celil Âlim Ata ibn Halil - Allah seni korusun -

Endonezya'da Hizb-ut Tahrir ile ilgili önemli bir soru: Endonezyalı bir genç, bana Endonezya Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığına resmi kayıt başvurusunda bulunan Hizb-ut Tahrir / Endonezya ile ilgili bir soru sordu. Ben, bazı insanların [çok değil] bu konu ile ilgili, örneğin Hizbin Endonezya'da hak ile batıl arasında bir ayrım yapmadığını -Maazallah- iddia ettiklerini gördüm.

1- Ey Şeyh! Bu sorunun en güzel ve doyurucu cevabı nedir?

2- Örneğin Endonezya gibi Dar'ul Küfürde hükümetlere resmi kayıt başvurusunda bulunmanın hükmü nedir? Mümkünse bize istidlal keyfiyetini açıklar mısınız?

Allame Şafii el-Umm adlı kitabında "Dar'ul İslam'da helal olan, Dar'ul Küfürde de helaldir. Dar'ul İslam'da haram olan, Dar'ul Küfürde de haramdır." Dedi. Ey Şeyh! Biz, sizin bilginizden istifade etmek istiyoruz. Allah Subhânehu ve Teâlâ seni muvaffak eylesin, adımlarını sağlamlaştırsın ve seni İslami ümmetin dayanağı yapsın. Allah Subhânehu ve Teâlâ bunu mizanda hasenatlarınız arasına yazsın. Allah için kardeşiniz: İrfan Ebu Naveed

Cevap:

Aleykum'us Selam ve Rahmetullahi ve Berakâtuh

Evet, kardeşim Dar'ul İslam'da helal olan, Dar'ul Küfürde de helaldir. Dar'ul İslam'da haram olan, Dar'ul Küfürde de haramdır. Ama sorunuz, idari konularla ilgilidir. Bu idari konular, mubah dairesi içerisine girerler. İster Dar'ul İslam, isterse Dar'ul Küfürde fark etmez. Örneğin, bir pasaport veya kimlik başvurusunda bulunmak ya da trafik işaretleri uymak veya uçak veya trende seyahat için bilet almak ya da iş, üniversite veya okula devam zorunluluğuna bağlı kalmak ya da iş yerlerinde devam ve devamsızlık çizelgesi hazırlamak gibi. Tüm bunlar, idari düzenlemelerdir. İster Dar'ul İslam, isterse Dar'ul Küfürde fark etmez. Bunlara bağlı kalabilirsiniz. Hatta bazı idari üslupları, Dar'ul Küfürden Dar'ul İslam'a nakledebilirsiniz. Ömer RadiyAllahu Anh'ın divanı yani ganimet dağıtımı için isim çizelgesini, Rum ve Perslerden aldığı bilinmektedir.

İbn Ebî Şeybe Musannifinde Ebu Seleme, Ebu Hurayra'dan rivayet ettiğine göre نَّهُ قَدِمَ عَلَى عُمَرَ مِنَ الْبَحْرَيْنِ، قَالَ: فَقَدِمْتُ عَلَيْهِ فَصَلَّيْتُ مَعَهُ الْعِشَاءَ، فَلَمَّا رَآنِي سَلَّمْتُ عَلَيْهِ فَقَالَ: مَا قَدِمْتَ بِهِ؟ قُلْتُ: قَدِمْتُ بِخَمْسِمِائَةِ أَلْفٍ. فَقَالَ لِلنَّاسِ: إِنَّهُ قَدِمَ عَلَيَّ مَالٌ كَثِيرٌ فَإِنْ شِئْتُمْ أَنْ نَعُدَّهُ لَكُمْ عَدًّا، وَإِنْ شِئْتُمْ أَنْ نَكِيلَهُ لَكُمْ كَيْلًا ، فَقَالَ رَجُلٌ: يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ إِنِّي رَأَيْتُ هَؤُلَاءِ الْأَعَاجِمَ يُدَوِّنُونَ دِيوَانًا وَيُعْطُونَ النَّاسَ عَلَيْهِ، قَالَ: فَدَوَّنَ الدَّوَاوِينَ وَفَرَضَ لِلْمُهَاجِرِينَ فِي خَمْسَةِ آلَافٍ خَمْسَةَ آلَافٍ وَلِلْأَنْصَارِ فِي أَرْبَعَةِ آلَافٍ أَرْبَعَةَ آلَافٍ، وَفَرَضَ لِأَزْوَاجِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فِي اثْنَيْ عَشَرَ أَلْفًا اثْنَيْ عَشَرَ أَلْفًا "Bahreyn dönüşünde Ömer RadiyAllahu Anh'ın yanına uğradı. Şöyle dedi: "Onun yanına uğradım, onunla birlikte yatsı namazını kıldım. Beni görünce, selam verdim. Ardından "Ne getirdin?" diye sordu. Ben de "Beş yüz bin getirdim" cevabını verdim. Bunun üzerine insanlara dedi ki: "Bana çok para geldi, dilerseniz onu sizin için saydırayım, dilerseniz tarttırayım." Bir adam "Ey Emirül Müminin! Ben acemlerin bir divan oluşturduklarını ve ona göre insanlara dağıtım yaptıklarını gördüm" dedi. Ömer RadiyAllahu Anh divanlar oluşturdu ve Muhacirler için beş bin, Ensar için dört bin, Nebî SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in eşleri için on iki bin tahsis etti."

Şimdi sorunuza geri dönelim: Endonezya hükümeti nezdinde resmi kayıt başvurusunda bulunmanın hükmü nedir? Şüphesiz ki mesele, İlmühaber [Bildirim] türündendir. Yani onlara Hizbin adını, metodunu ve çalışmasını bildiriyoruz. Bu anlamda bildirimin hiç bir sakınca yoktur. Eğer küfür kanunlarına bağlı kalmadan bildirimi kabul edenler oluyorsa, idari olarak kayıt başvurusunda bulunuyoruz. Şuana dek Lübnan, Endonezya ve Tunus devletleri hariç küfür kanunlarına bağlı kalmadan bu temelde kayıt başvurumuzu kabul eden devletler olmadı. Hatta bu üç devlet bile, Hizbin başvurusunu iptal etmek için bir bahane arıyor.

Bildiğiniz gibi partilerin sadece İlmühaber ile yetinmeleri, Osmanlı Devletinin eseridir. 1909 yılı Cemiyetler yasası, partiden sadece adres ve partinin resmi merkezinin bilgilerini talep ediyordu. Halen bu kanun Lübnan'da yürürlüktedir. Çünkü siyasiler henüz ona alternatif bir kanun üzerinde anlaşmış değiller. Bu nedenle onlar, orada Hizbin kayıt başvurusunu kabul ederlerken Osmanlı Devletinin 1909 yılındaki kanunu referans gösterilmiştir.

Özetle Dar'ul Küfürde haram olan Dar'ul İslam'da da haramdır. Yani içki, Dar'ul Küfürde de Dar'ul İslam'da da haramdır. Dar'ul Küfürde iken bir Müslüman, içki içse haram işlemiş olur. Aynı şekilde mubah da böyledir. Örneğin Dar'ul İslam'da mesai saatlerini olan 08.00-14.00 gibi idari düzenlemelere bağlılık, aynı şekilde Dar'ul Küfürde de mubahtır. Bu, Hizbin kayıt başvurusu, pasaport veya kimlik çıkarmak için de geçerlidir. Ama küfür kanunlarına bağlı kalmak koşuluyla Hizbin kayıt başvurusu caiz değildir. Bu, haramdır. Keza içki içmek koşulu ile kimlik çıkarmak da caiz değildir. Bu, caiz olmaz vb. Yani idari konular, Dar'ul İslam'da mubah olduğu zaman haram işlememek koşuluyla Dar'ul Küfürde de mubahtır. Endonezya'da Hizbin kayıt başvurusu, küfür kanunlarına herhangi bir bağlılık taahhüdünde bulunmaksızın İlmühaber kapsamında idari bir konudur. Herhangi bir devlet, küfür kanunlarına bağlılık taahhüdünde bulunmaksızın İlmühaber kapsamında idari olarak kayıt başvurumuzu kabul ederse, caizdir. Ama küfür kanunlarına bağlılığı şart koşarsa, haramdır, caiz değildir. Konunun açıklığa kavuşmuş olmasını umuyorum.

Kardeşiniz Ata İbn Halil Ebu Raşta

Facebook sayfasının linki:

https://www.facebook.com/photo.php?fbid=220629058105179