Suriye Sahasındaki Son Gelişmeler ve Paris Saldırılarının Bu Gelişmeler İle Bir İlişkisi Var Mıdır?
- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Soru:
Suriye hava sahası, özellikle acımasız Rus hava saldırılarından sonra, Rusya, Suriye, Amerikan ve diğer ülkelerin uçaklarının askeri sahası haline gelmiştir. Buna ek olarak karada da askeri çatışmalar devam etmektedir... Diğer yandan Viyana 1-2-3 gibi siyasi görüşmeler yönünde de atmosfer artmıştır...
Benim sorum şudur: Farklı ülkelerden olan bu uçaklar arasında niçin çarpışma olmuyor? Sonra askeri hareketlilik ile eş zamanlı olarak neden siyasi hareketlilik de arttı? Son olarak Suriye sorununa ilişkin muhtemel çözüm nedir? 14 Kasım 2015’deki Viyana 3 görüşmelerinden bir kaç saat önce 13 Kasım 2015 Cuma günü gerçekleşen Paris saldırılarının Suriye sorununa ilişkin muhtemel çözüm üzerinde herhangi bir etkisi var mıdır? Ya da bu saldırıların Suriye ile hiçbir ilgisi yoktur ve senkronizasyon sadece bir tesadüf müdür? Ben bu sorunun, siyasi analiz içinde boğulmadan cevaplandırılmasını rica ediyorum. Daha doğrusu, ben de dâhil diğer insanların anlayabileceği şekilde kolay ve basit olarak yanıtlanmasını istiyorum. Allah Subhânehu ve Teâlâ mükâfatınızı kat be kat artırsın.
Cevap:
Sorunun sonundan başlayacağım. Cevabın kolay olmasından amaç, karışıklık veya belirsizlik olmadan son noktayı koymak, imalı sözler ya da böylesine bir şeyler kullanmaksızın aydınlatıcı ve net ifadeler kullanmak kastediliyorsa, bilinsin ki neşriyat, bildiri ve soru cevap olsun bizim tüm yayınlarımız bu özelliktedir... Yok, basitlikten amaç, meselelerin gerçek yüzünü ve arka planını araştırmamak, iç yüzüne ve gerçek nedenlerine değinmemek ise, böyle bir yaklaşım, siyasi krizlerde söz konusu olmaz. Çünkü cevap, doğru ya da sağlıklı verileri dayanmak zorundadır. Bu ise vakıayı, etkenleri, nedenleri ve ilgili delilleri ciddi bir şekilde araştırmaksızın olmaz. Aksi halde cevap, yüzeysel veya temennilerden ibaret olur. Biz, yayınlarımızda özellikle bundan kaçınıyoruz. Cevabın, dosdoğru olmasına özen gösteriyoruz ve bunun için de elimizden geleni yapıyoruz. Belki bizim bu cevabımız okunduğunda, görüşümüzün ne kadar doğru ve yerinde olduğu açığa çıkacaktır. Sorunuzun detaylarına ilişkin cevap ise şöyledir:
Birincisi: Hava sahasında çarpışmanın olmaması konusu:
Evet, her ne kadar ülkelerin isim ve konumları farklı olsa da Suriye krizi konusunda onların “mentörü” tektir. Dolayısıyla planlar, hatta hatlar bile ahenk ve insicam içindedir. Bunun açıklaması şöyledir:
1- Suriye rejimi, Beşşar ve babası döneminden beri Amerika’nın en sadık ajanıdır. Amerika ve Yahudi devletinin çıkarlarını korumaktadır... Hafız Esed, Golan Tepeleri’nden geri çekildi. Golan Tepeleri’ni Yahudilere teslim etti. Yaklaşık kırk yıl boyunca Golan Tepeleri’ni Yahudiler için güvenli bölge yaptı. Suriye rejimi, 1991 yılındaki İkinci Körfez Savaşı sırasında Amerikan öncülüğündeki koalisyon içinde yer aldı. Savaşın ardından Amerika yönetiminde bölgede görüşmeler oldu, kumpaslar kuruldu. Rejim, her yönüyle ABD politikasına boyun büken bir maşa ve kukladır... Bu yüzden diyebiliriz ki, Suriye savaş uçaklarının halka yönelik hava saldırıları, Amerikan politikasının bir parçasıdır. Onun için rejimin savaş uçakları ile ABD savaş uçakları arasında hava teması ve yakınlaşması olmaz. Aksine Suriye uçakları, kendilerine belirlenen bir rotada hava operasyonları yürütmektedir. Geçtiğimiz yıl Suriye’ye ABD öncülüğündeki koalisyon tarafından askeri operasyonlar başladığında, hava saldırıları öncesinde rejimin bilgilendirildiğine dair yayımlanan haberler, söylediğimizin doğruluğunu iyice pekiştirmektedir.
2- Suriye’ye yönelik Rus hava saldırılarının, ABD ile anlaşma ve tarafların savaş uçakları arasında koordineli bir şekilde yürütüldüğü meselesine gelince, 11 Ekim 2015 tarihli konuyla ilgili bildirimizde bunu detaylıca açıklamıştık. Bildiriden ilgili bazı paragrafları size aktarıyorum:
“... İşte felaket senaryosu buradadır. Amerika, kendisini devrimcilerden yanaymış gibi gösteriyor. Açıktan devrimciler ile savaşması oldukça zordur. Devrimciler, rejimi zarardan zarar uğrattılar ve henüz Amerikan alternatifi de olgunlaşmış değil. İşte kirli ateşli oyun da burada devreye girdi. Amerika, Rusya’ya bir misyon yükledi. Rusya, açıktan ve alenen devrimcilere karşı rejimi destekledi. Kendince devrimciler ile mücadele için haklı bir gerekçe ileri sürdü. Rejim de zaten Amerika’nın emriyle Rusya’yı Suriye’ye çağırmaya hazırdı ve bilfiil öyle de oldu... Rusya, Suriye’de Amerika’ya hizmet etmek için şeytani rolü oynamayı kabul etti! ...Rus uçaklarının havadan, denizden, hatta üsler ve danışmanları yoluyla karadan saldırıları, Amerika ile koordinelidir... Aklı başında olan her insan bilir ki iki devletin savaş uçağı aynı hava sahasını kullanıyorsa, ya iki dost gibi aralarında koordine var, ya da iki düşman gibi aralarında it dalaşı var demektir. Dolayısıyla iki düşman uçağı, savaşta olduğu gibi birbirlerine füze fırlatırlar, vuruşurlar. Eğer böyle olmuyorsa, dostturlar ve iki hedefi değil de tek bir hedefi gerçekleştirmek için hava sahasında koordine yapıyorlar demektir. Taraflardan yapılan açıklamalar bu koordinasyonu kanıtlamaktadır: “08 Ekim 2015 Perşembe günü, Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın web sitesinden yapılan açıklamada, Rusya Devlet Başkanı Putin ile mevkidaşı Barack Obama’nın BM Genel Kurulu oturumu sonrasında yaptıkları görüşmenin ardından verdikleri talimat doğrultusunda Dışişleri Bakanı Suriye sorununa çözüm bulmanın yollarını tartıştılar. Tartışılan konular arasında, Suriye hava sahasında istenmeyen olayların meydana gelmesinden kaçınmak ve 30 Haziran 2012 tarihli Cenevre bildirgesine uygun olarak Suriye’deki siyasi çözüm sürecini güçlendirmek de var.” Açıklamada devamla: “Ayrıca iki bakan, 12 Şubat’ta Minsk’te imzalanan Ukrayna ile ilgili anlaşmaların uygulanmasını gözden geçirdiler, dendi.” [07.10.2015 el-Hayat]”Buna ilaveten:
A- 30 Eylül 2015 tarihinde Rusya’nın Suriye’ye hava saldırısı öncesinde Obama ile Putin, 29 Eylül 2015’de bir araya geldiler ve toplantı 90 dakika sürdü. İki lider arasında gerçekleşen görüşmede Ukrayna krizi ana gündem maddesi iken Suriye konusunun da ele alındığı bildirildi. Bu toplantı meyvelerini hemen gösterdi. 30 Eylül 2015’de Rusya Federasyonu Konseyi, Putin’in Rus hava kuvvetlerinin Suriye’de kullanılması yönündeki isteğini oybirliğiyle kabul etti. [30.9.2015 Russia Today]
B- Rusya’nın Suriye’de vurduğu mevkilerin çoğu, Amerika’nın onayı iledir. CNN televizyonu 04 Ekim 2015’de aktardığına göre, “Rus Ordusu Genelkurmay Başkanlığında üst düzey komutan olan General Andrey Kartapolov, 03 Ekim 2015 Cumartesi günü yaptığı açıklamada, Rus hava kuvvetlerinin Suriye’de vurduğu bölgeler, Moskova’ya önceden bildirilen bölgelerdir. ABD askeri komutanlığı, o bölgelerde sadece teröristlerin yaşadığı bilgisini bize verdi. İntertass ajansının bildirdiğine göre, yetkili sözlerini şöyle sürdürdü: “ABD, ortak hattan o bölgelerde sadece teröristlerin yaşadığına dair bizi uyardı.”
C- Rus ile Amerikan savaş uçakları arasında hava sahasında gerçekleşen koordinasyon, tatbikat olarak bile nitelenmektedir: “ABD Savunma Bakanlığı Pentagon, 03 Kasım 2015 Salı günü yaptığı açıklamada, Amerikalılar ile Ruslar, Suriye hava sahasında operasyon yürüten uçakların kaza tehlikesini bertaraf etmek için kurulan iletişim mekanizmasını başarıyla test ettiklerini duyurdu.” Pentagon sözcüsü Jeff Davis, “Suriye hava sahasında ABD ve Rus savaş uçakları arasındaki iletişimin test edildiği açıklamasını yaptı. Testin 3 dakika sürdüğü ve istenen hedefe ulaşıldığını” belirtti. Öte yandan Rus haber ajansları, Rus silahlı kuvvetleri içindeki bir generalden aktardığına göre ABD ve Rus hava kuvvetleri Suriye’de ortak tatbikat yürüttüler. [ 03.11.2015 el-Arabiya]
Buna göre ABD ve Rus savaş uçakları, hava sahasında imzalanan güvenlik protokolüne göre dolaşıyorlar. ABD savaş uçakları, Suriye rejiminin bilgisi dâhilinde bombalarken Rus savaş uçakları da keza Suriye rejiminin bilgisi dâhilinde Suriye’deki mevkileri bombalamaktadır. Rus savaş uçakları, Amerika ile imzalanan güvenlik protokolü ve ABD ile Rus hava kuvvetleri arasında varılan koordinasyon kapsamında Suriye hava sahasında dolaşıyorlar. Dolayısıyla hava sahasında çarpışmanın olması söz konusu değildir. Çünkü Suriye hava sahasında uçan savaş uçakları birbiriyle dost uçaklardır. İslam’a ve Müslümanlara yönelik kumpas ve tuzakları aynıdır.
قَاتَلَهُمُ اللَّهُ أَنَّى يُؤْفَكُونَ “Allah onların canlarını alsın. Nasıl bu hale geliyorlar?” [Münafikün 4] Aralarında anlaşma bozulursa, ancak o zaman hava sahasında çarpışmadan bahsedilebilir.
İkincisi: Askeri operasyonlarla eş zamanlı olarak yürütülen siyasi görüşmeler:
Bilindiği üzere Suriye rejimi, Amerikan yanlısı alçak bir ajan rejimdir. Amerika, çıkarlarına hizmet için Suriye’yi kendi nüfuz bölgesi olarak görüyor. Beşşar’ın bilfiil düştüğünü ya da düşmek üzere olduğunu biliyor. Beşşar, artık Amerikan çıkarlarına hizmet edecek bir pozisyonda değildir. Bu yüzden ABD, ona halef alternatif bir ajan arayışındadır. Ve bir halef bulmadan düşmesinden korkmaktadır. Bu nedenle şu iki hedefi gerçekleştirmek için askeri operasyonlar dâhil her türlü yöntemlerle Beşşar’ı desteklemektedir:
Birincisi:Eski ajana alternatif yeni bir ajan bulmadan önce devrilmesin ve dolayısıyla bir boşluk oluşmasın ve bu boşluk, Amerika’nın hesap etmediği bir şekilde doldurulmasın diye tiran Beşşar’ı desteklemek...
İkincisi: Amerikan yapımı koalisyon, ılımlı gruplar ve rejimin bazı avanelerinden oluşan alternatifi kabul ettirmek için Suriye halkına sürekli baskı yapmak.
Bu nedenle Amerika öncülüğünde Suriye’ye yönelik askeri operasyon yöntemleri çeşitlenmektedir. İster İran ve İran partisi olsun, isterse onların avaneleri ve son olarak da Rus askerleri olsun tek bir yöne odaklaştılar. Yani öncelikli olarak Amerikan çıkarlarını gerçekleştiren siyasi görüşmeler için gerekli koşullar yaratmak, yaptırımları hafifletmek ve Ukrayna konusunda Rusya’yı hoşnut etmek... Bundan ötürü siyasi ortam yaratmak için askeri operasyonlar artmaktadır. Olup bitenler takip edildiğinde, bu husus açıkça görülebilir. Askeri operasyonlar devam ederken art arda toplantılar olmaktadır:
-23 Ekim 2015’de “Rusya, ABD, Suudi Arabistan ve Türkiye” ilk dörtlü görüşme yaptılar. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, yaptığı açıklamada “23 Ekim Cuma günü Viyana’da düzenlenen dörtlü görüşmeye katılan Rus, ABD, Suudi ve Türk yetkililerin, Suriye’deki siyasi sürece ilişkin dış destek formülü üzerinde anlaştılar... Tüm bakanlar, Suriye’nin, egemenliğe sahip laik bir devlet olarak korunması gerekliliği üzerinde anlaşmaya vardılar” dedi. Kerry, dört bakanın Viyana toplantısını “yapıcı ve verimli” olarak niteledi. Bloomberg ajansının ABD’li bakandan bildirdiğine göre, Suriye krizinin çözümü konusunda yapılan özel görüşmelere Tahran’ında katılabileceğini söyledi. [23.10.2015 Russia Today]
- 29 Ekim 2015 akşamı, ikinci Viyana toplantısı düzenlendi. Türk, Rus, ABD ve Suudi Dışişleri Bakanlarının Suriye krizini sona erdirmek için bir araya geldiği dörtlü toplantı, 30 Ekim 2015 Perşembe gecesi sona erdi. Dört bakan, toplantı sonunda medyaya herhangi bir açıklamada bulunmadı... ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, İranlı mevkidaşı Muhammed Cevad Zarif ile bir araya geldi. Viyana görüşmelerinin hemen siyasi bir çözüme yol açmayacağını, ama Suriye’yi cehennemden kurtarmak için en iyi şans olabileceğini kabul etti. [29.10.2015 el-Arabiya]
Görüldüğü gibi Amerika, toplantıların Rusya, Türkiye, Suudi Arabistan ve İran gibi ya müttefik ya da kendi yandaşları arasında olmasına özen gösteriyor. Çünkü Amerika, grubu tamamlamak ve sonra da Avrupa’nın parazitliğine maruz kalmadan Amerikan planlarında yürümek istiyor! Toplantılara ısrarla İran’ın da davet edilmesini istemiştir: “27 Ekim 2015 günü Amerika, Viyana konferansına katılmak için İran’a davet yönelttiğini açıkladı. Hemen ardından İran Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Merziye Afham, düzenlenen basın toplantısında “Evet, davet aldık. Dışişleri Bakanının görüşmelere katılması yönünde karar alındı.” dedi. [28.10.2015 Şarku’l Avsat] Dahası, Amerika, görüşmeler sırasında Avrupa’nın çıkaracağı parazitten emin olmak ve görüşmelerin müttefikleri ve kendi yandaşlarının katılımıyla devam etmesini sağlamak için Avrupa’yı ilk toplantılardan dışladı. Bu nedenle Fransa, bu durumdan rahatsız oldu. Buna bir tepki olarak Fransa Dışişleri Bakanı, 27 Ekim 2015’de bir çalışma yemeğine davet etti. Fabius, “çalışma yemeğinin” Dışişleri Bakanlığında “Suriye krizini ele almak için Fransa’nın dostlarının katılımıyla yapılacağını” söyledi. Fabius, liderler ile Suriye krizinin çözümünde tüm topluluklarla demokratik bir Suriye’ye siyasi geçişi başlatmak yollarını tartışmak ve teröre karşı eylem birliğini güçlendirmek amacıyla bir çalışma yemeğinde buluşacak. Ama Amerika, çalışma yemeğine gerekli önemi göstermedi. Zira John Kerry yerine Dışişleri Bakan Yardımcısı Tony Blinken’i Fransa’ya gönderdi. [27.10.2015 BBC] Açıktır ki Fransa toplantısı, Viyana görüşmelerinde koltuk kapma girişiminden başka bir şey değildir.
Suriye mülteci krizi patlak vermeseydi ve etkileri Avrupa’nın göbeğine kadar uzanmasaydı, Amerika, Avrupa’yı sorundan neredeyse sürekli dışlamada başarılı olabilecekti. Mülteci krizinin Avrupalılara Yunanistan krizini unutturduğunu söyleyenler bile oldu... Son dört ay boyunca Avrupa medyası, özellikle İngiltere ve Fransa mülteci krizine odaklandı. Sonra kriz o kadar tırmandı ki, Avrupa için bilhassa Fransa ve İngiltere için Suriye krizine odaklanma dışında bir çıkış yolu kalmadı. Suriye krizi görüşmelerine Avrupalıların katılımı kaçınılmaz hale geldi. Ancak olayları takip edenler için her şey aşikârdır. Yürütülen ciddi görüşmeler, Amerika ile müttefiki ve yandaşları arasındadır “Rusya Suudi Arabistan, Türkiye ve İran.”
- 30 Ekim 2015 tarihinde on yedi ülkenin katılımıyla genişletilmiş Suriye toplantısı düzenlendi. Toplantıya Avrupa ve diğer bazı ülkeler yanı sıra BM, Avrupa Birliği ve Arap Birliği temsilcileri katıldı. Ama toplantılarda egemen gücün, Amerika, sonra da onun müttefikleri ve yandaşları olduğunu bilinmektedir.
Bu toplantı hakkında basına yansıyan en önemli hususlar şunlardır: Viyana’da Suriye krizi konulu yeni görüşmeler, krizi sona erdirmek ve geçiş sürecinde Esed’in gitmesini de ön gören siyasi bir çözüme ulaşma çabasıyla bu sabah İran da dâhil yaklaşık 20 ülkenin katılımıyla başladı. Toplantıya ABD, Rusya, Suudi Arabistan, Türkiye, Çin, İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya, Lübnan, İran, Ürdün, Katar, Mısır, Umman, Irak ve Birleşik Arap Emirlikleri heyeti yanı sıra BM ve Avrupa Birliği de katılacaktır. Bu, Suriye krizini çözmek isteyen bölgesel ve küresel devletler yanı sıra İran’ın Suriye konulu görüşmelere katılacağı ilk toplantıdır. [30.10.2015 el-Cezire] Bu toplantı, özellikle Avrupa’yı memnun etme toplantısıdır. Bir sonraki toplantının iki hafta sonra yapılacağı bildirildi.
-14 Kasım 2015’de gerçekleşen toplantının sonuç bildirgesinde şöyle denildi: 17 ülkenin temsilcileri yanı sıra Avrupa Birliği, BM ve Arap Birliği, Viyana toplantısı sırasında Suriye’de altı ay içerisinde bir geçiş hükümeti kurulması ve 18 ay içinde de seçimlere gidilmesi konusunda belirli bir takvim üzerinde anlaşmaya vardılar. Ancak Beşşar Esed’in akıbeti konusundaki anlaşmazlık devam ediyor. Diplomatik bir kaynağa göre uluslararası Viyana toplantısı, Suriye’deki çatışmaya siyasi bir çözüm bulmak amacıyla ABD ve Rusya’nın katılımıyla Cumartesi günü başladı. Toplantı, eşi benzeri görülmemiş Paris saldırılarının gölgesi altında başladı. Ancak Beşşar Esed’in akıbeti ile ilgili anlaşmazlıklar devam etmektedir. Viyana toplantısı, 15 gün içinde yapılan ikinci uluslararası toplantıdır ve en az 128 kişinin hayatını kaybettiği Paris saldırılarından sadece bir kaç saat sonra yapılmıştır. [14.11.2015 el-Arabiya -Viyana - AFP]
Alman Bakan tarafından yapılan açıklamada şöyle denildi: “Mesele hâlâ zor görünse de, ancak tüm taraflar, masa etrafında bir araya geldiler...” Diğer yandan Kerry, Rus mevkidaşı Sergey Lavrov ve BM Suriye özel temsilcisi Staffan de Mistura ile Viyana’da düzenlediği ortak basın toplantısında, BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi, Suriye’de bir ateşkes uygulanması ve 18 ay içerisinde de seçimler yapılması konusunda anlaştılar diye konuştu. [14.11.2015 Emirates Today]
Görüldüğü gibi askeri operasyonlar ve görüşmeler devam etmektedir. Tüm bunlar, yukarıda belirtilen şu iki hedefi gerçekleştirmek için Amerika’nın plan ve bilgisi dâhilindedir:
Birincisi: Eski ajana alternatif yeni bir ajan bulmadan önce devrilmesin ve dolayısıyla bir boşluk oluşmasın ve bu boşluk, Amerika’nın hesap etmediği bir şekilde doldurulmasın diye tiran Beşşar’ı desteklemek...
İkincisi: Amerikan yapımı koalisyon, ılımlı gruplar ve rejimin bazı avanelerinden oluşan alternatifi kabul ettirmek için Suriye halkına sürekli baskı yapmak.
Amerika, Suriye çıkmazındadır. ABD, koalisyon, yandaş ve kukla olarak adlandırdığı farklı kesimlerden birçok alternatifler üretse de ancak bütün bu kesimler, Suriye’de kabul görmemektedir... Bu nedenle Amerika, ister bizzat doğrudan kendisi tarafından olsun, ister İran ve onun partisi, isterse son olarak Rusya tarafından olsun askeri operasyonları tırmandırmaktadır. Tüm bu çabalar, Amerikan yapımı yeni ajanı, eski ajan Beşşar’ın bir alternatifi olarak kabul ettirmek için Suriye halkına baskı yapma girişimleridir.
Üçüncüsü: Suriye ile ilgili muhtemel çözüm:
Suriye’de devam eden olaylara ve onun uluslararası, bölgesel ve yerel ilintilerine derince bakıldığında, muhtemel çözümün ne olduğuna ışık tutacaktır. Bu çözüm aşağıdaki gibi olacaktır:
1- Suriye rejimi, Beşşar ve öncesinde de babası döneminde bir Amerikan ajanıdır. Bu, daha fazla izahata bile gerek olmayacak şekilde nettir...
2- Sömürgeci kâfirler, rolünü tamamlayan ve çıkarlarını gerçekleştiremeyen miadı dolmuş ajanlarını çöpe atarlar.
3- Ama aynı zamanda da eski ajanın halefi olacak yeni bir ajan bulmak için de özenle çalışırlar.
4- İşte Amerika’nın ikilemi de tam buradadır. Çünkü üretilen koalisyon ve alternatifler, bir sihirbaz yanılsamasıdır. Sihirbazın ise kendisine bile faydası yoktur...
5- Amerika, hâlihazırdaki ajanı takip edecek yeni bir ajan bulmakta başarısız oldu. Bu yüzden Amerika, alternatif bulmadan önce Beşşar’ın devrilmesinden ve oluşacak boşluğu Müslümanların doldurmasından korkmaktadır.
Bu perspektife göre muhtemel çözüm şu üç husustan biri olacaktır:
-Amerika, ya müzakereler yoluyla oyalamaya devam edecektir. Cenevre 1-2-3... Viyana 1-2-3... ve uzantıları gibi... Bir ya da iki ay sonra müzakere takvimini uzatmak… Bir veya iki yıl geçiş hükümetini savsaklamak... Ve böylece çıkarlarını gerçekleştiren alternatifin insanlar tarafından kabul görmesini beklemek. Aynı zamanda da miadını doldurmadan önce yok olmasını önlemek için Beşşar’ı desteklemeye devam etmek. Beşşar’ı ya bizzat kendisi, ya ajanları ya İran ve onun milisleri ya Rusya ve yandaşları gibi çeşitli şeytani yollarla desteklemektedir...
-Uluslararası ya da bölgesel güçler zoruyla koalisyon ve ılımlı grupları, laik olduklarını ilan edip de Allah Subhânehu ve Teâlâ ve Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem ile mücadele edenleri iktidara getirmek.
-Ya da samimi Suriye halkının, Dar’ul İslam’ın kalbi Şam halkının iktidarı ele geçirmesi. Sonra sömürgeci kâfirleri ve onların kuklalarını, laikleri yerle bir etmek ve İslam Devleti Raşidi Hilafeti kurmak. Hilafet ile İslam ve Müslümanlar izzet bulacak küfür ve kâfirler zillete düşecektir. Nitekim Aziz ve Hâkim olan Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:
وَقُلْ جَاءَ الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُ إِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقًا “De ki: “Hak geldi, batıl yok oldu. Şüphesiz batıl, yok olmaya mahkûmdur.”[İsra 81] Suriye halkı ve onların Müslüman kardeşleri, Allah’ın yardım ve inayetiyle Şam topraklarında İslam yönetimi dışında tüm yönetimlere, La İlahe İllallah Muhammedün Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’inUkab bayrağı dışında tüm bayraklara engel olacaklardır. Sonra da Şam topraklarını ajan ve sömürgecilerin pisliklerinden temizleyeceklerdir.
Dördüncüsü: Paris saldırılarının yansıması ve onun Viyana Konferansı ile aynı zamana denk gelmesi:
Viyana Konferansı ile konferanstan birkaç saat sonra gerçekleşen Paris saldırılarının aynı zamana denk gelmesine gelince, kasten böyle bir zamanlamanın gözetilmesi olası değildir. Ya da Viyana Konferansına faal bir etkisi yoktur. Sadece Amerika’nın, Fransa’yı Beşşar rejimi ile savaşma talebinden vazgeçirmek için saldırıları istismar edecek kadar bir etkisi vardır. Daha doğrusu Amerika, Fransa’nın Beşşar’dan uzak durarak sözde terörle mücadele ile meşgul olmasını istemektedir ki böylece Amerika alternatif bulana dek Beşşar yerinde kalsın. Oysa Fransa, hava saldırılarını rejimle değil de sadece sözde terörle sınırlı tutan Amerika’ya şiddetle muhalefet ediyordu. Bundan sonra ise Fransa, rejime değil de sözde terör üzerine odaklanacaktır... Bütün bunar Amerika’nın, Suriye halkı tarafından savunulan Hilafet projesi yerine laik bir çözüm bulmak için Suriye’deki entrikalar yumağında çalışmaya devam etmesini sağlayacaktır... Amerika bunun için çalışıyor. Alternatif bulana ve entrikalardan kurtulana dek Beşşar’ın iktidarda kalacağından emin görünüyor. Bu yüzden Amerika, Fransa tehlikesini rejimden uzak tutarak Beşşar’ı İran ve İran partisiyle sonra da yandaşlar ve uşaklarla, son olarak da Rusya ile destekledi.
Bu, bir yönden böyledir. Öte yandan ise Obama, demokratların seçimlerdeki imajını düzeltmek için Paris saldırılarından istifade etti. Obama, IŞİD ve teröre karşı alınan önlemlerde Fransa’yı destekleyen şiddetli açıklamalar yaptı! Obama, Amerikan seçim kampanyaları sırasında terörle mücadelede kesin kararlıymış gibi görünmek istedi. Nitekim Cumhuriyetçiler, demokrat Obama yönetimini güçlü bir şekilde terörün karşısında durmamakla suçluyorlardı. Bu, kamuoyunun demokratlara yönelik seçim desteğini etkileyebilir. Bu bağlamda Amerikan Dışişleri Bakanı John Kerry, 13 Kasım 2015’de Tunus’ta ve Paris saldırılarının meydana geldiği gün basına bir açıklama yaptı. Açıklamada, cihatçı John’un hedef alınmasına ilişkin bir soruya, “Daeş’in günleri sayılı” cevabını verdi. Ayrıca Amerika’nın eğitim verdiği güçler ve bu güçlerin Suriye içinde IŞİD’e karşı zaferler elde ettiklerine dair açıklamalar da aynı bağlamda değerlendirilmelidir.
Burada gözden kaçırılmaması gereken bir nokta vardır. Batı, sivillerin öldürülmesinin arkasında İslam vardır iddiasıyla İslam’a karşı “seferberlik” ilan ederek Paris saldırılarını istismar etmektedir. Hâlbuki bilindiği üzere değişmez gerçekler vardır. Harbi olmayan sivilleri hedef almak, İslam’ın bakış açısına göre gayri meşru bir eylemdir. İslam, tarih boyunca ve Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem zamanından itibaren harbi olmayan sivilleri savaş belasından ısrarla korumuştur. Hatta İslam, kendilerini savunmak için savaş gereçlerine sahip olmayan savunmasız insanların kurtarılmasını emretmektedir. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, savaşta düşmanla karşı karşıya gelen İslam ordusuna böyle tavsiyelerde bulunmuştur. وَلا تَقْتُلُوا امْرَأَةً، وَلا وَلِيدًا، وَلا شَيْخًا كَبِيرًا “Kadın, çocuk ve yaşlıları öldürmeyin.” Raşidi Halifeler de böyle tavsiyelerde bulunuyorlardı. Ebu Bekir RadiyAllahu Anh, ordu komutanına şunu tavsiye ediyordu:
وَإِنَّكُمْ سَتَجِدُونَ أَقْوَامًا قَدْ حَبَسُوا أَنْفُسَهُمْ فِي هَذِهِ الصَّوَامِعِ فَاتْرُكُوهُمْ وَمَا حَبَسُوا لَهُ أَنْفُسَهُمْ... وَلَا تَقْتُلُوا كَبِيرًا هَرِمًا، وَلَا امْرَأَةً، وَلَا وَلِيدًا، وَلَا تُخْرِبُوا عُمْرَانًا “Siz kendilerini manastırlara kapatmış birtakım adamlar bulacaksınız. Onları kapandıkları şey ile baş başa bırakın. Yaşlıları, kadın ve çocuğu öldürmeyin. Evlerin yıkmayın...” Ömer RadiyAllahu Anh da ordu komutanına şöyle tavsiyede bulunuyordu:
لَا تَغُلُّوا، وَلَا تَغْدِرُوا، وَلَا تُمَثِّلُوا، وَلَا تَقْتُلُوا امْرَأَةً، وَلَا صَبِيًّا، وَلَا شَيْخًا “Aşırıya kaçmayın, ihanet etmeyin, ölülere işkence [müsla] yapmayın. Kadın, çocuk ve yaşlıları öldürmeyin...” İşte Müslümanlar, savaşta bile böyleydi. Atlı süvari, düşmanla savaşırken, düşmanın elinden kılıç yere düşmüşse, onu öldürmüyor, kılıcını alana kadar bekliyor, sonra da yüz yüze gururla onu öldürüyordu... Batı, İslam’ın bu değişmez gerçeklerini Müslümanların tarih ve zaferlerinden iyi biliyor. Ancak Batı, İslam’a ve Müslümanlara karşı nefreti kışkırtmak için bu tür olayları istismar etmektedir. Bu körü körüne bir nefrettir. Eğer Batılılar böyle bir katliam hatta daha kötüsünü işleseler, üzerinde durmazlar ve hemen haklı göstermek için çalışırlar. Ama eğer bir Müslüman böyle bir katliam işlemişse, İslam toplulukların peşine düşerler. Dahası, dün ve bugün olduğu gibi bizzat İslam’a saldırırlar. Bu kör nefret, ancak Hilafet kurulunca dinecek ve sönecektir. Sonra Hilafet, tüm zalimlerden her mazlumun intikamını alacaktır. Hilafet ışığı her tarafı aydınlatacak ve iyilik her tarafa yayılacaktır. Sadece Müslüman ülkeler değil, bu dünyadaki her akıllı canlı da bu iyilikten nasibini alacaktır...
وَاللَّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
“Allah, işinde galiptir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler.”[Yusuf 21]