حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Merkezî Medya Ofisi
No: HTu2013BAu20132015u2013MBu2013TRu201317 |
H. 25 Cumâde’l Ûlâ 1436 M. Pazartesi, 16 Mart 2015 |
Basın Açıklaması Türkiye, Haçlı Koalisyonunun Suriye ve Irak Savaşına Katılıyor, Suriye ile Olan Sınırlarını Kapatarak Yumruğunu Mazlumların Tepesine Balyoz Gibi İndiriyor
Şaşırtıcı ve eşsiz bir adımla Türkiye, 08 Mart 2015 Pazar günü Kilis ilindeki Suriye ile olan Öncüpınar sınır kapısını çift yönde yaya ve trafiğe kapandığını duyurdu. Ardından 9 Mart 2015 Pazartesi günü de Hatay ilindeki Cilvegözü sınır kapısının çift yönlü geçişlere kapadığını açıkladı. Başbakanlıktan yapılan kısa açıklamada her iki sınır kapısının da hemen ve süresiz olarak insani yardım ve ticari kamyon dışında araç ve yayalara kapatıldığı belirtildi. Sonra güvenilir kaynaklardan aldığımız bilgilere göre bugün ayrıca insani yardımların da engellendiğini öğrendik. İnsanlar, sınırın her iki tarafına da akın ettiler, ama sınır kapısında çalışanların boş vaatleri ile labirent dolu sözleri arasında gidip geldiler. Bu durum, dünyaları daralan Suriye halkında şaşkınlık ve hayal kırıklığına neden oldu. Hiç bir kaçış noktaları kalmadı. Bir tarafta Koalisyon ve rejim, diğer tarafta IŞİD ve diğerleri, kızgın savaşın ortasında kalakaldılar. Özellikle de bilindiği üzere Suriye halkının Kuzeyden tek kaçış noktası Öncüpınar ve Cilvegözü sınır kapılarıdır. Diğer sınır kapıları uzak ve devrim düşmanlarının kontrolündedir.
Sınır kapılarının kapatılması, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Türkiye'nin Suriyeli konuklarına asla kapılarını kapatmayacağını dile getirdiği bir zamana denk geliyor. Tüm bu hengâmede devrimin temsilcisi ve devrim halkını savunduğunu iddia eden Koalisyon, bugün Ankara'da Başbakan Ahmet Davutoğlu ile bir araya geldi. Bu, Suriye halkının öfkesini daha da artırdı. Davutoğlu, heyeti kutladı ve hükümetin, Beşşar rejimi ve IŞİD'e karşı Suriye halkının yanında yer aldığını vurguladı. Fakat eş zamanlı olarak sınırdaki güvenlik güçleri sınır kapılarında Suriye halkına enva çeşit azabı tattırıyorlardı. Küfredip darp ediyorlar, hamile kadınları ve çocukları itip kakıyorlar, kendilerine yaklaşan herkesi tehdit edip sindiriyorlardı. Hatta aktivistler, sınırlardan Türkiye'ye geçmeye çalışanların, keskin nişancılar gibi sınır muhafızları tarafından avlandığını, bebekli bir kadının vurulduğunu not ettiler.
Ey Müslümanlar! Ey tek bir İslami ümmetin evlatları!
Onlar, Osmanlı Devletinin miras bıraktığı toprakların çocuklarıdır. Allahu Ekber tekbir naraları ile gökyüzünü inleten, onun ve ümmetin hep bir ağızdan Allahu Ekber tekbiri ile Avrupa'yı tir tir titreten Fatih Sultan Mehmet'i hatırlayın. Fatihin torunlarının Suriye'nin masum ve izolasyona uğramış insanlarını öldürmesini, sizler evinizde rahat ve huzur içinde uyurken onların her türlü azaba duçar kalmasını hangi akıl ve mantık kabul eder?
Türkiye Cumhurbaşkanı, hem Türkiye'nin Suriyeli Müslümanların yüzüne kapıları kapatmayacağını söylüyor, hem de Beyaz Saray'daki efendilerini hoşnut etmek için Müslüman erkek ve kadınları keskin nişancılar gibi avlayan sınır komandolarını tebrik edip alınlarından öpüyor. Bu ne yaman çelişkidir? Peki Sultanların diyarındaki Müslümanlar, onun bu demagoji ve mafyavari eylemlerine neden sessiz kalıyorlar?
Davutoğlu da hem Suriye mazlumlarının yanındayız diyor hem de Suriye sınırındaki askerlere arbede çıkarmak ve Müslümanların onurunu incitmek için talimat veriyor. Sonra da hastaların, yurtlarından edilmiş insanların yüzlerine kapıları kapatıyor. Tüm insani yardım kuruluşlarının, hatta kokusu çıkan insanlık dışı örgütlerin gözleri önünde bu insanların sınır kapılarından geçişine engel oluyor. Ne yazık ki samimi, onurlu ve sadık bir kişinin dahi bu olanlara gıkı çıkmıyor.
Gerek Erdoğan gerekse Davutoğlu liderliğindeki Türk hükümeti, Suriye dosyasını yeterince istismar ediyor. Çıkarları, politikaları, özellikle de seçim kampanyaları için onu kullanıyorlar. Tüm kapılar yüzüne kapatılan ve yolları kesilen bu yaralı ümmetin acı ve kederleri ile oyun oynuyorlar. İnsanlık dışı muamelesiyle ve İngiltere'nin İstanbul'u işgal edip İslam Hilafet Devletini 1924'te İstanbul'da ilga etmesiyle Sykes-Picot tarafından çizilen bu yapay sınır kapılarını kapatarak Türkiye'nin hantal devleti, zillet ve tuğyanın zirvesini çıkıyor. Bugün eğer Suriye halkı acı çekiyorsa, bunun nedeni Türkiye yöneticilerinin onları kaderlerine terk etmiş olmasıdır. Oysa onlar, tek bir devletin çocukları idiler. Osmanlı ordusu onları koruyor, dış saldırılara karşı onları savunuyordu. Bugün aynı ordu, sanki olanlar onun hiç umurunda değilmiş gibi kışlasında çakılıp kalıyor. Daha trajikomik olanı ise Sykes-Picot sınırlarını korumak için sınırlara konuşlanıyor. Dahası dün canı pahasına koruduğu aynı insanları, bugün keskin nişancılar gibi avlıyor. Niye? Kâfir sömürge, Müslümanların tek bir ülkesini parçalamaları için onları görevlendirdi diye mi?
Türk ordusu içinde Amerikan ajanlarının eline vuracak, bu zalim ambargoyu kaldıracak, Sykes-Picot sınırlarını iptal edecek, Şam-ı Şerifi yüce makama koyan, aşağılanmasına izin vermeyen Sultan ve Halifelerin kahraman ve yiğitliklerini geri getirecek Fatih ve Kanuni'nin torunlarından adam akıllı biri yok mu?
Şüphesiz Allah Subhânehu ve Teâlâ, ihmal etmez, mühlet verir. Bugün Türkiye'nin yöneticileri, Allah Subhânehu ve Teâlâ ile savaşa girişmişlerse, bilinmelidir ki bunun sebebi Türkiye'deki güç ve kuvvet ehlinin bizi tek bir ümmete dönüştürecek yüce İslam Şeriatını atıl bırakan yöneticilere karşı sessiz kalmalarıdır. Müslümanlar, diğer insanlara nazaran tek bir ümmettir, barışları da tektir, savaşları da. Kanları denktir. En aşağısının emanı bile geçerlidir. Onlar, diğerlerine göre tek bir el gibidir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:
وَإِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ "Ve eğer onlar din konusunda sizden yardım isterlerse, o zaman yardım üzerinizedir." [Enfal 72]
Ey Müslüman orduları! Allah'ın vaadi haktır. Allah Subhânehu ve Teâlâ, bu dine sizinle veya sizsiz yardım etmeyi vaat etmiştir. Ama Allah'ın çetin azabı yardıma koşmayanlar için olacaktır.
وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لِيَسْتَخْلِفُنَّهُمْ فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمْ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمْ الْفَاسِقُونَ "Allah, içinizden, iman edip de Salih ameller işleyenlere, kendilerinden öncekileri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir." [Nur 55]
حزب التحرير Hizb-ut Tahrir Merkezî Medya Ofisi |
Adres Bilgileri ve Web Sitesi el-Mezra’a, P.K. 5010-14, Kolombiya Merkezi B Blok Kat:2, Beyrut/Lübnan Telefon: TEL: 0096 113 07 59 4 / GSM: 0096 171 72 40 43 www.hizb-ut-tahrir.info |
E-Mail: media [@] hizb-ut-tahrir.info |