حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Sudan Vilâyeti
Medya Bürosu
No: SD–BA–2020–RS–TR–13 |
H. 5 Raceb 1441 M. Cumartesi, 29 Şubat 2020 |
Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Sözcüsünün Ebyad Kentindeki “Kayıp İslam Devleti Hilafeti Kurmak İçin Çalışmak Farzdır” Başlıklı Hilafet Konferansında Yaptığı Konuşma
Hilafet, İslam Devletidir ve dünyadaki tüm Müslümanların genel başkanlığıdır. İslami hükümleri uygulamak, cihat ve davet yoluyla İslam’ı âleme taşımak için uygulayıcı siyasi bir varlıktır.
Hilafet, dünyadaki tüm yönetim sistemlerinden farklıdır; İslam akidesine dayalıdır, içeride ve dışarıda tebaanın işlerini şeri hükümlere göre güder. Halife ve ümmet yasama hakkına sahip değil. Sadece Halifeyi seçer, Allah’ın Kitabı, Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Sünneti, İcmau’s Sahabe ve şeri kıyasa göre kendisini yönetmesi için ona biat eder. Hilafet Devleti, insani bir devlettir ve insan yönetir. İnsan, şeri hükümlerle kayıtlıdır. Ortaçağ Avrupa’sında olduğu gibi ilahi hak adına yöneten teokratik bir devlet değildir.
Hilafeti kurmak ve bir Halife tayin etmek, dünyanın dört bir yanındaki Müslümanlara farzdır. Bu farziyet, bir zorunluluktur, muhayyerlik yoktur. Daha doğrusu bu farzın yerine getirilmesinde kusur göstermek, büyük bir günahtır. Çünkü Hilafet sisteminin yokluğu, hükümlerin ve Allah’ın indirdikleriyle yönetimin zayi olması anlamına gelir. Nitekim bugün Müslümanların gerçekliği budur. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:
وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ “Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir.” [Maide 44] Hilafetin farz olduğunun delillerinden biri, Allah’ın indirdikleriyle hükmetmenin emredilmiş olmasıdır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:
فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ عَمَّا جَاءَكَ مِنَ الْحَقّ “Artık, Allah’ın indirdiği ile aralarında hükmet ve sana gelen haktan ayrılıp da onların arzularına uyma.” [Maide 48]
وَأَنِ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ إِلَيْكَ “Aralarında, Allah’ın indirdiği ile hükmet، Onların arzularına uyma ve Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından seni şaşırtmalarından sakın.” [Maide 49] Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem, Allah’ın indirdikleriyle yönetimin nasıl olacağını vakıada açıkladı. SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
كَانَتْ بَنُو إِسْرَائِيلَ تَسُوسُهُمُ الْأَنْبِيَاءُ، كُلَّمَا هَلَكَ نَبِيٌّ خَلَفَهُ نَبِيٌّ، وَإِنَّهُ لَا نَبِيَّ بَعْدِي، وَسَتَكُونُ خُلَفَاءُ فَتَكْثُرُ»، قَالُوا: فَمَا تَأْمُرُنَا؟ قَالَ: «فُوا بِبَيْعَةِ الْأَوَّلِ، فَالْأَوَّلِ، وَأَعْطُوهُمْ حَقَّهُمْ، فَإِنَّ اللهَ سَائِلُهُمْ عَمَّا اسْتَرْعَاهُمْ “İsrail oğullarını Nebiler yönetiyordu. Bir Nebi öldüğünde onu bir başka Nebi takip ederdi. Benden sonra Nebi yoktur. Fakat benden sonra birçok Halifeler gelecektir.” Dediler ki “Bize ne emredersin?” Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem de “İlk biate ilkine vefa gösteriniz. Onlara haklarını veriniz. Çünkü Allah, onları güttüklerinden hesaba çekecektir.” buyurdu.”[Müslim] Yine SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
مَنْ خَلَعَ يَداً مِنْ طَاعَةٍ، لَقِيَ اللهَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ لَا حُجَّةَ لَهُ، وَمَنْ مَاتَ وَلَيْسَ فِي عُنُقِهِ بَيْعَةٌ، مَاتَ مِيتَةً جَاهِلِيَّةً “Kim itaatten elini çekerse, Kıyamet gününde lehine hiçbir delil bulunmaksızın Allah ile karşılaşacaktır. Kim de boynunda Halifeye biat olmadan ölürse, cahiliye ölümü ile ölür” [Müslim] Dahası Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem, Hilafetin bir olmasının elzem olduğunu, Müslümanların varlığını parçalamak isteyenlerin öldürülmesi gerektiğinin belirtti. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
مَنْ أَتَاكُمْ وَأَمْرُكُمْ جَمِيعٌ عَلَى رَجُلٍ وَاحِدٍ، يُرِيدُ أَنْ يَشُقَّ عَصَاكُمْ، أَوْ يُفَرِّقَ جَمَاعَتَكُمْ، فَاقْتُلُوه “Siz yönetim işinde bir adam üzerinde birleşmiş iken, birisi gelip sizin asanızı kırmak ya da cemaatinizi parçalamak isterse onu öldürün.”Yine SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
إِذَا بُويِعَ لِخَلِيفَتَيْنِ، فَاقْتُلُوا الْآخَرَ مِنْهُمَا “İki Halife için biat edildiğinde ikincisini öldürün.”
Bu nedenle yeryüzündeki hiçbir Müslümanın bu kayıp farz için çalışmama mazereti olamaz. Çünkü bugün Allah’ın sınırları ikame edilmiyor. Allah’ın sınırları her yerde zayi durumda, ayrıca Allah’ın kutsalları sabah akşam ihlal ediliyor. Müslüman ülkelerde küfür hükümleri egemen. Sonra Müslüman ülkeleri param parça, İslam bayrağı yerlerde sürünüyor, Sykes-Picot bayrakları göndere çekilip dalgalanıyor, La Havle ve La Kuvvete İlla Billah.
İslam Hilafet Devleti, 13 asırdan fazla bir süre dünyada birinci devlet olmuş, seçkin bir uygarlık yaratmıştır. Helal ve haram, kıstası, şeri hükümlere bağlılık feneri, Sevgili Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Sireti de delili olmuştur. Ülkeler fethetmiş, insanlar arasında hidayeti yaymış, uluslar ve halkları yüce İslam potasında eritmiş, böylece ırkçılık, bölgecilik ve kabilecilikten uzak tek bir ümmet olmuşlardır. Bundan rahatsızlık duyan kâfirler, Medine’de ilk İslam Devleti kurulduğundan bu yana İslam ve Müslümanlara karşı komplo kurmaya başlamışlardır. İslam bölgeleri genişledikçe kurulan tuzaklar da bir o kadar artmıştır. Sonunda kâfirler, bazı Türk ve Arap hainlerin yardımıyla 28 Recep 1342 / 3 Mart 1924’te İslam Devletini ortadan kaldırmayı başarmışlardır. İslam’ın omurgası Hilafeti yıktılar, İslam ülkesini parçacıklara ayırdılar. Önceleri doğrudan daha sonra da vekâlet yoluyla o toprak parçacıklarını kendi yasa ve sistemlerine göre yönettiler. Böylece Allah’ın indirdikleriyle yönetim yeryüzünün her köşesinden yok olup gitti. Müslümanlar, izzetten sonra zillet, ilimden sonra cehalet ile dostu sevindirmeyen, düşmanı kıskandırmayan bir duruma düştüler. Dünyanın lideri ve efendisi iken ulusların kuyruğuna takıldılar!
Sonra Hizb-ut Tahrir kuruldu, ümmette canlılık belirtileri başladı, acı veren gerçeklik duygusu, ümmetin samimi evlatlarında bir hareketlilik yarattı. Ama kâfir, Müslümanları birleştirici bir Hilafetin varlığının ne anlama geldiğini bildiği için tüm hareketleri ve hareketlilikleri izliyor, İslam Devletinin kurulmaması için elinden geleni yapıyordu. Bu yüzden ümmetin uyanışının önünde engeller çıkarıyordu. Onun için yöneticiler ve sömürgeci kâfir Batı iltisaklı siyasi ortam, değişimin önünde duran büyük bir engel olmuştur. Ülkemiz Sudan da dâhil olmak üzere Müslüman ülkelerdeki bu rejimler, demir ve ateşle yönetmeyi sürdürmüşlerdir. Baskı ve diktatörlük rejimi devrildiğinde, aynı metodoloji yani insan yapımı sistemle yönetmek için sözde demokratik rejimler kurulmuştur!
Son on yılda Müslüman ülkelerdeki halklar, cellatlarına karşı devrime giriştiler. Sudan halkı, Allah’ın indirdiklerinden başkasıyla yöneten otoriter rejimlere karşı üç kez devrime kalkıştı. Fakat bütün bu devrimler siyasi farkındalıktan yoksundu, bu yüzden ne yönetim sisteminde, ne halkın yaşamında ne de gerçekliklerinde hiçbir değişiklik yaratmadı. Sadece bazı görünüşler ve kişilerde değişiklik oldu. Sistemin özü ise, dini hayattan ayıran laik sistemdi. Bu engel de İnşallah yok olacaktır. Zira insanlar, siyasi ortamın yozlaşmış olduğunu ve kalkınma gerçekleştirmeyeceklerinin farkındalar. Kaldı ki bugün ümmet, İslam şafağının doğuşunu ve Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafet Devletinin kurulmasını dört gözle bekliyor.
Engellerden biri de İslamcı olduklarını iddia eden ama iktidara geldiklerinde laik sistemlere göre yöneten siyasi partilerdir. Bu yüzden insanlara zulüm, zillet ve geri kalmışlık miras bırakmışlardır. Artık insanlar onların ne olduklarını biliyorlar, şuan İslam’ı ve akidesini hayatın temeli yapacak fecri sadığı bekliyorlar.
Engellerden bir başkası da şimdiki yöneticilere karşı gelinmemesi ve onlara itaatin farz olduğunu söyleyen, bu yönde fetva veren bazı şeyhlerin, saray bilginlerinin ve bazı İslami hareket liderlerinin varlığıdır. Elhamdülillah bu engel de ümmeti oyuna getirememiştir. Pratikte çoğu Müslüman ülkelerdeki ümmet, zalim yöneticilere karşı isyan bayrağını çekmiş, yıpranmış tahtlarından alaşağı etmiştir.
Burada engeller seviyesine yükselmeyen, ama “biz zayıfız”, “çaresiziz” ve “Amerika karşısında duramayız” gibi bazı insanların dillendirdiği bazı söylemler var... Bu tür hayal kırıklıklarına verilecek yanıt şudur; Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem tarafından kurulan ilk İslam Devleti, böylesi konjonktürde kurulmuştur. Öyle ki karşısında Kureyş gibi bir düşman vardı, Pers ve Roma devletleri dünyaya hâkimdi. Bilindiği gibi zafer Allah katındadır ama bunu layık olduğumuzu Allah’a göstermeliyiz. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنْ تَنْصُرُوا اللَّهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ “Ey iman edenler! Siz Allah’ın dinine yardım ederseniz, O da size yardım eder, ayaklarınızı savaşta sabit kılar.” [Muhammed 7] Yine Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:
وَمَا النَّصْرُ إِلَّا مِنْ عِنْدِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ “Yardım ve zafer ancak mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi Allah katındadır”[Ali İmran 126] Allah’a olan inancımız, yeryüzündeki tüm güçlerden daha güçlüdür, Amerika ve diğer inançsız ülkelerin gücü, Cebbar’ın gücüne eşit olamaz. Ayrıca kâfirlere karşı zaferimiz, güce, donanıma ve sayıya bağlı değildir. Allah Subhânehu ve Teâlâ, bize kâfirlerdeki gibi değil, gücümüz yettiğince hazırlık yapmamızı emretmiştir.
وَأَعِدُّوا لَهُمْ مَا اسْتَطَعْتُمْ مِنْ قُوَّةٍ وَمِنْ رِبَاطِ الْخَيْلِ تُرْهِبُونَ بِهِ عَدُوَّ اللَّهِ وَعَدُوَّكُمْ “Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar Allah’ın düşmanı ve sizin düşmanlarınızı yıldırmak üzere kuvvet ve savaş atları hazırlayın.”[Enfal 60]
Yine burada “evet biz İslam Hilafet Devleti istiyoruz, ama izlediğiniz yol çok uzun, bu yol Hilafete götürmez”diyenler var. Biz de diyoruz ki, birincisi, İslam Devletini kurmanın yolu şeri bir yoldur. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in devleti kurma metoduna aykırı davranamayız. O halde bu yol, şeri bir hükümdür, başka bir yol izlemek caiz değildir. Uygulamada hayat sahasında İslam’ı var etmek için başka yolları takip edenler, geride başarısızlık öyküsü bırakmış, birçoğu umutsuzluğa kapılmıştır.
İslam Hilafet Devletini kurmanın şeri metodu, fikir ve metoduyla İslam’ın bilincinde olan, ümmet içinde fikri çatışma ve siyasi mücadele yapan, yani doğru hükümleri, sadık düşünceleri, yaşanan gerçekliğin İslam’a aykırı olduğunu açıklayan bir partinin kurulmasıdır. Siyasi mücadeleye gelince, sömürgeci kâfirlerin ümmete karşı kurduğu entrikaları deşifre etmek, başkalarının dünyası uğruna dinlerini satan, ülkemizdeki sömürgeci kâfirlerin çıkarları için ilk savunma hattı olan ajanları ifşa etmek, sonra da güç ve kuvvet ehlinden nusret talep etmektir.
Hizb-ut Tahrir bu esasa göre hareket ediyor. Hizb, Hilafet Devletinin yıkılışından sonra kesintiye uğrayan İslami hayatı Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet ile yeniden başlatmak için ümmet içinde ve ümmetle birlikte çalışan tek partidir. Parti, bu büyük iş için Allah’ın Kitabından, Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Sünnetinden, Sahabenin İcması’ndan ve şeri kıyastan türetilmiş bir anayasa hazırlamıştır. Ayrıca kurmak istediği devlet için net bir vizyon ortaya koymuş, yönetim, siyaset, ekonomi, içtimai, eğitim vb. küçük büyük her konuyu kitaplarında açıklamıştır. Gençler, bu kitapları yoğun halkalarda ders olarak görmektedir. Kaldı ki herkes, bu kitapları kolayca ulaşabilir. Böylece bir Müslümanın, Hilafeti kurmak için Hizb-ut-Tahrir ile çalıştığında ancak zimmeti temize çıkabilir. Allah nusret nasip ettiğinde, onca zulüm ve ahlaksızlıktan sonra adaleti yaymak için yeryüzünde Şeriatını ikame ettiğimizde ancak bu sorumluluktan kurtulabiliriz.
Sonuç olarak diyoruz ki, Hilafet, rüyalarda görülen bir hayal değildir, aksine yeryüzünün çiçeği ve 13 yüzyıl boyunca hüküm sürmüş bir devlettir. Hilafet, Allah’ın vaadidir ve geri gelecektir:
وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْناً يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئاً وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ “Allah, içinizden, iman edip de Salih ameller işleyenlere, kendilerinden öncekileri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” [Nur 55] Nitekim Sevgili Peygamberimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem, son günlerini yaşadığımız ceberut saltanattan sonra Hilafetin, Nübüvvet Minhacı üzere geri döneceğinin müjdesini vermiştir. Zira SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
تَكُونُ النُّبُوَّةُ فِيكُمْ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ، فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ مُلْكاً عَاضّاً، فَيَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ مُلْكاً جَبْرِيَّةً، فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ نُبُوَّةٍ» ثُمَّ سَكَتَ “Allah’ın olmasını dilediği kadar aranızda Nübüvvet olacak, sonra onu kaldırmayı dilediğinde onu kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet Minhacı üzere [Raşidi] Hilafet olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra Allah onu kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra ısırıcı Hanedanlık olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde Allah onu da kaldıracaktır. Sonra Zorba Diktatörlük olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra onu kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere [Raşidi] Hilafet olacaktır.” Sonra sustu.” Hadi el ele verin ki hem bu dünyada hem de ahirette hep birlikte kurtuluşa erelim.
حزب التحرير Hizb-ut Tahrir Sudan Vilâyeti Medya Bürosu |
Adres Bilgileri ve Web Sitesi 21 October Street, Imarat al-Vaqf, Ground Floor, East Khartum / Sudan Telefon: +(249) 0912 24 01 43 – 0912 37 77 07 http://www.hizb-sudan.org/ |
E-Mail: spokman_sd@dbzmail.com |