حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Sudan Vilâyeti
Medya Bürosu
No: SDu2013BAu20132014u2013RSu2013TRu201339 |
H. 16 Zilka’de 1435 M. Perşembe, 11 Eylül 2014 |
Gazeteciye Reddiye "Hizb-ut Tahrir ve İslami Hilafet" Adlı Makalenin Yazarına Cevap
H. 9 Zilkade 1435, M. 09 Eylül 2014 tarihli Gazetenizin 31121 nolu nüshasında yayımlanan Profesör Faysal Babiker'in Hizb-ut Tahrir ve İslami Hilafet [1-2] adlı makalesine vakıf olduk. Bu makalede yazar, zayıf ve mevzu olan rivayetlere dayanarak Sahabeye iftira attığı gibi Hizb-ut Tahrir'e de iftira atmaktadır. Başlıkta [1-2] yazıldığı için yazar makalesini tamamlasın diye tam bir hafta bekledik. Nitekim yazının sonunda "devam edeceğiz" diye belirtildiği için makalenin ikinci bir parçası olduğunu düşündürmekteydi. Lakin devam etmedi, aksine ayın 11'de yayımlanan gazetenizde farklı bir konuda yazdı. Nihayet makale daha önce yayımlanan bölümüyle birlikte Sudan Tribune gazetesinde yayımlandı. Bir hak olarak bu iftiralara vereceğimiz cevabı yayımlarsanız size müteşekkir olacağız. Aziz ve Hâkim olan Allah'ın yardımını dileyerek diyoruz ki: Kendisini hâkim ve hakem olarak tayin etmiş olsa da, "Hizb-ut Tahrir Hilafete nasıl ulaşacağına ve yöneticinin nasıl seçileceğine dair ayrıntılı ve açık bir görüşe sahip değildir." diyen yazar, Hizb-ut Tahrir hakkında hiçbir şey bilmemektedir. Yazara verdiğimiz cevap aşağıdadır:
Birincisi: Gerçek şu ki, yazar metot ve üslup arasında bir ayırım gözetmemektedir. Kaldı ki metot uygulamada işin değişmeyen sürekli aynı kalan keyfiyetine karşılık gelmektedir. Nitekim İslam'da bunu belirleyen şeri hükümlerdir. Ancak üslup ise kendisiyle amelin gerçekleştirildiği süreklilik arz etmeyen keyfiyete karşılık gelmektedir. Haram olmadıkları sürece söz konusu üsluplardan birini seçmek mubahtır. Kaldı ki şeri kaide şöyledir: "Harama götüren araçlar da haramdır." Buna göre haram olan araçlar ve harama götüren araçlar haramdır. Bunlarla amel edilmez. Halifeyi naspetmenin metodu, Allah Subhânehu ve Teâlâ'nın vaz ettiği biricik yol olan biattir. Fakat bu biatin gerçekleşmesi için kullanılacak üsluplar farklıdır. Bu farklı üslupların hepsi mubahtır. Yazar için bu farklı üsluplar sorun olmuştur. Uygulanabilecek bu farklı üsluplara bakarak üzerinde ittifak yapılan bir metodun olmadığı şeklinde değerlendirmiştir. Tıpkı bunun gibi yazar "Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem, yöneticinin seçilmesi konusu için bir metot ortaya koymadı. Durum karışıktır. Yani üzerinde ittifak edilmiş bir metot yoktur." derken Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem'e iftira atmaktadır. Helaya nasıl gireceğimizi dahi bize öğreten Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem, nasıl olur da bu konuda bizi kendi halimize bırakır? Nasıl olur da Refiku'l A'lay'a irtihalinden sonra devletin ve ümmetin varlığı kendisiyle ayakta duran Halifenin seçimi gibi büyük bir işin hangi metot üzere gerçekleşeceğini bize bildirmez? Müslim, Sahih'inde Ebu Hurayra RadiyAllahu Anh'dan şu hadis rivayet etmiştir:
كَانَتْ بَنُو إِسْرَائِيلَ تَسُوسُهُمْ الْأَنْبِيَاءُ كُلَّمَا هَلَكَ نَبِيٌّ خَلَفَهُ نَبِيٌّ وَإِنَّهُ لا نَبِيَّ بَعْدِي وَسَتَكُونُ خُلَفَاءُ تَكْثُرُ قَالُوا: فَمَا تَأْمُرُنَا؟ قَالَ: فُوا بِبَيْعَةِ الْأَوَّلِ فَالْأَوَّلِ وَأَعْطُوهُمْ حَقَّهُمْ فَإِنَّ اللَّهَ سَائِلُهُمْ عَمَّا اسْتَرْعَاهُمْ "İsrail oğullarını Nebiler yönetiyordu. Bir Nebi öldüğünde onu bir başka Nebi takip ederdi. Benden sonra Nebi yoktur. Fakat benden sonra birçok Halifeler gelecektir." Dediler ki; "Bize ne emredersin?" Dedi ki: "İlk biatinize bağlı kalınız. Onlara hakkını veriniz. Allah onlara güttüklerinden soracaktır." Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem, yönetmek için Halifelerin seçilmesi konusunda sizi kendi halinize bırakıyorum demedi! Aksine Halifenin seçilme metodunun biat olduğunu beyan etti. Biat akdinin gerçekleştirme metodu ise malumdur. O da şudur: Allah'ın Kitabı ve Rasûlü'nün Sünnetiyle onları yönetmek üzere akitleşmektir. Halife, bu hal üzere kaldığı sürece ümmete düşen genişlik ve darlık anlarında ona itaat etmektir. Fakat daha önce açıkladığımız gibi farklı metotlar olmamasına rağmen söz konusu yazar, Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem'den sonra Halifelerin farklı metotlarla seçildiğine itibar etmektedir. Hâlbuki üsluplar farklı olsa da metot tektir, o da Müslümanlar tarafından Halifeye yapılan biattir. Kaldı ki bu üslupların mubah olduğunu da söylemiştik. İslami yönetimi reddeden İslam düşmanları, bu konuyu daima istismar etmişlerdir. Lakin İslami yönetime karşı olduklarını çoğu defa açıkça söylemekten çekinmişlerdir. Bunun yerine Halifenin naspedilmesi meselesinde şüphe uyandıran sözler söyleyerek bunu istismar etmektedirler.
İkincisi: Hizb-ut Tahrir sadece Hilafete nasıl ulaşılır, Halife hangi metot ile seçilir ve bunun üslupları nelerdir meselelerinde değil, bilakis yönetim, siyaset, iktisat vb. nizama muhtaç hayatın her alanıyla ilgili ayrıntılı, açık ve net görüşlere sahip bir partidir. Hatta bu parti bu konuda o kadar ciddi ve iddialıdır ki, Allah'ın Kitabı'ndan, Rasûlü'nün Sünnetinden, Sahabenin İcması'ndan ve Şeri Kıyastan istinbat edilmiş bir anayasa tasarısına sahip tek partidir. Bunu da delil kuvvetine ve sahih içtihada dayanarak yapmıştır. Öyle ki, bu 191 maddeden oluşmuş İslam Devleti anayasası mesabesindedir. Yazarın bu Anayasa Tasarısını gördüğünü zannetmiyorum. Dahası parti, "Hilafet Devleti Yönetim ve İdare Organları" adlı kabında yazar kardeşimize problemli gelen konularda ve özellikle Halifenin nasp edilmesiyle ve biat ile ilgili konular 27. Sayfada yer almaktadır. Eğer yazar gerçek bir araştırmacı ise bize ulaşsın biz bu kitabı kendisine hediye edelim. Kaldı ki Hizb-ut Tahrir'in internet sitesi üzerinden de buna ulaşabilir.
Üçüncüsü: Sahabe tarihine dalarak yalan yanlış rivayetlerle gerçekleri çarpıtmak ve Sahabelere yakışmayan sıfatlarla onları anmak İslam ve Müslümanların düşmanı olanların söyleyeceği sözlerdir. Gerçek müminler Allah Rasûlü'nün sahabelerini severler. Asla onlara kötü söz söylenmesine razı olmazlar. Zira Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem, onlar hakkında söyle buyurmuştur:
اللَّهَ اللَّهَ فِي أَصْحَابِي اللَّهَ اللَّهَ فِي أَصْحَابِي لا تَتَّخِذُوهُمْ غَرَضًا بَعْدِي فَمَنْ أَحَبَّهُمْ فَبِحُبِّي أَحَبَّهُمْ وَمَنْ أَبْغَضَهُمْ فَبِبُغْضِي أَبْغَضَهُمْ وَمَنْ آذَاهُمْ فَقَدْ آذَانِي وَمَنْ آذَانِي فَقَدْ آذَى اللَّهَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى وَمَنْ آذَى اللَّهَ فَيُوشِكُ أَنْ يَأْخُذَهُ "Allah Allah! Aman ashabım hakkında söz söylemekten sakının; Allah Allah! Aman ashabım hakkında söz söylemekten sakının. Zinhar benden sonra onları hedef almayın. Onları seven, beni sevdiği için sever; onlara buğzeden, bana buğzettiği için buğzeder. Onlara eziyet veren, bana eziyet vermiş, bana eziyet verense Allah'a eziyet etmiş sayılır. Allah'a eziyet vereni de, Allah hemen cezalandırır." Gerçek şu ki, söz konusu yazarın bu zümreden olmasını arzu etmiyorum. Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in mağaradaki arkadaşı ve hakkında
ما سلك عمر طريقاً إلا سلك الشيطان طريقاً آخر "Şeytan Ömer'in geçtiği yoldan geçemez. Ömer bir yola girdiğinde şeytan mutlaka başka bir yola girer" diye buyurduğu Ömer hakkında sarf ettiği sözlerden dolayı Allah'tan mağfiret dileyip O'na tövbe etmesini umuyorum. Allah Subhânehu ve Teâlâ o ikisinden ve Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in bütün ashabından razı olsun. Yazar, "Ensar, Ebubekir ve Ömer'in Hilafete teşebbüs ettiklerini gördüklerinde umutsuzluğa kapıldılar." diyerek Ebubekir ve Ömer'i Hilafete dört elle sarılmakla vasıflandırması gerçeği yansıtmamaktadır. Nitekim Beni Said Sakife'sinde yaptığı konuşma yazarı yalanlamaktadır. Nitekim Ömer RadiyAllahu Anh Sakife gününü söyle anlatıyor: "...Size hayırdan söz etmeyeceğim. Zira siz zaten hayır ehlisiniz. Araplar arasında Kureyş'ten başka yöneticilik işini bilen yoktur. Onlar nesep ve mevki bakımından Arapların en üstünüdürler. Gerçek şu ki, size yönetici olarak bu ikisinden birine razı oldum. Bunlardan dilediğinize biat ediniz." diyerek elimi ve Ebi Ubeyde bin Cerrah'ın elini tuttu. O bunları söylerken aramızda oturuyordu. Beni aday olarak göstermesinden başka konuşmasından hoşuma gitmeyen tek bir şey görmedim. Allah'a and olsun ki beni takdim ederek sanki boynumu vurdu. Benim için boynumun vurulması içinde Ebubekir'in bulunduğu bir topluluğa yönetici olmaktan daha sevimlidir." Burada Ömer RadiyAllahu Anh'ın Hilafete dört elle sarılması hani nerede? Halife seçildikten sonra Ebubekir RadiyAllahu Anh'ın Allah'a hamd ve senadan sonra yaptığı konuşma sahih bir isnatla rivayet edilmiştir. Şöyle ki " Ben sizin en hayırlınız olmadığım halde sizin başınıza halife seçildim... Sizin en zayıfınız, hakkı alınıncaya kadar benim yanımda kuvvetlidir." Yazarın bahsettiği teşebbüs hani nerede?
Dördüncüsü: Yazar, özellikle Ebubekir RadiyAllahu Anh'dan sonra Halifelerin seçilmesi ile ilgili yanlış ve hatta yanıltıcı bilgi aktarmaktadır. Nitekim şöyle demektedir: "Ebubekir Sıddık vefat ettiğinde Müslüman halka ve ne de Ehli Hal ve Akd'a Halifelerini seçme hakkını bırakmadı. Aksine kapalı bir zarfta efendimiz Ömer RadiyAllahu Anh'ı vasiyet etti. Müslümanlar içinde ne olduğunu bilmeden bu kapalı zarf içindeki isme biat etti." Bu yakışır bir söz değildir. Bilakis apaçık bir yalandır. Kaldı ki, Ebubekir RadiyAllahu Anh ölümcül bir hastalığa yakalandığını hissettiğinde - Ki o zaman İslam ordusu Fars ve Rum ordularıyla savaşıyordu- Müslümanları istişareye çağırdı. Bu istişareler üç ay boyunca devam etti. Bu istişareler tamamlandığında ekseriyetin kendisinden sonra Halife olarak Ömer RadiyAllahu Anh'ın adaylığından yana olduğunu öğrendi. Bu adaylık Ömer RadiyAllahu Anh'ı Halife yapan bir akit değildi. Zira Ebubekir RadiyAllahu Anh'ın vefatının ardından mescide gelerek Halifelik biatini Ömer RadiyAllahu Anh'a yaptılar. Eğer Ömer RadiyAllahu Anh'ın adaylık istişareleri ona yapılan biat sayılsaydı, mescitte toplanıp ona biat etmelerine ihtiyaç kalmazdı. Daha önceleri de dediğimiz gibi Müslümanlar açısından biat olmaksızın hiç bir kimsenin Halifeliği geçerli olmaz. Ömer RadiyAllahu Anh'ın ölümüne neden olacak şekilde bıçaklandığı zaman onun da yaptığı şey kendisinden sonra Hilafeti üstlenecek adayın belirlenmesidir. Müslümanlar kendileri için bir aday seçmesi hususunda onu sıkıştırdıklarında o da öyle yaptı. Nitekim Osman RadiyAllahu Anh'ın Halife olarak seçilmesi hikâyesi malumdur. Abdurrahman ibn Avf'ın Ömer RadiyAllahu Anh'dan sonra kimin Halife olmasını istediklerini sormak üzere Müslümanları ev ev dolaştığını ve her kadın ve erkeğe sorduğunu herkesçe bilinen bir konudur. Ali RadiyAllahu Anh'ın biati, Medine ve Küfe halkının hepsinin katıldığı bir biattir. Yazarın dediği gibi mızrakların ve kılıçların gölgesinde gerçekleşen bir biat değildir. Yine onun iddia ettiği gibi Ali RadiyAllahu Anh onu zorla almadı. O gün fitne adına meydana gelen olaylara girmeyeceğiz. Zira bu bizim konumuz değildir.
Beşincisi: Yazarın yazının sonuna eklediği "Taliban'ın Afganistan'da ilan etiği İslam Devletini neden desteklemediğimizi ve Molla Ömer'e neden biat etmediğimiz" şeklindeki soruya gelince, gayet basitçe söyleyelim ki, Taliban İslam Hilafet Devletini ilan etmedi. Yalnızca "Afganistan Emirliği" dediler. Nitekim ikisi arasında büyük bir fark vardır. Kaldı ki, Molla Ömer kendini Müslümanların Halifesi olarak ilan etmedi. Bilakis Müslüman Afganistan'ın Emiri olarak ilan etti. Yolun doğrusunu göstermek Allah'a aittir. O doğru yola iletir.
İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير Hizb-ut Tahrir Sudan Vilâyeti Medya Bürosu |
Adres Bilgileri ve Web Sitesi 21 October Street, Imarat al-Vaqf, Ground Floor, East Khartum / Sudan Telefon: +(249) 0912 24 01 43 – 0912 37 77 07 http://www.hizb-sudan.org/ |
E-Mail: spokman_sd@dbzmail.com |