حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Tunus Vilayeti
Medya Bürosu
No: TNu2013BAu20132014u2013MBu2013TRu201326 |
H. 17 Zilka’de 1435 M. Cuma, 12 Eylül 2014 |
Basın Toplantısının Sonuç Bildirgesi Tunus'taki Siyasi Gidişat ve Tunus Seçimleri Konusunda Hizb-ut Tahrir'in Konumu
Hizb-ut Tahrir, kendini İslam akidesi ve ondan fışkıran şer'i ahkâm üzerine kurulu siyasi bir parti olarak vasıflandırmaktadır. Ayrıca Allah Subhânehu ve Teâlâ'nın
وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ " Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten sakındıran bir ümmet olsun. İşte kurtuluşa erenler bunlardır." [Ali İmran 104] şeklindeki sözünü örnek alarak topluma yaslanmıştır. Bu tarihi dönemeçte kendisinden beklenen Tunus halk devriminin çıkış noktası olan gerçek değişimine kast edenlerin önünde nihai bent olmasıdır. Bu nedenle Hizb-ut Tahrir, öncelikle mevcut siyasi gidişatın iflas etmiş olduğunu onaylamaktadır.
1- Yasamada başarısız olmuştur:
Alınan büyük kararlar kamuoyunun görüşüne ters ve şeriata muhaliftir. Ülke ve halkın menfaati asla gözetilmemiştir. Bu kararların ilki anayasadır. Nitekim anayasa baştan sona başarısızdır. Başlangıç hükümleri açısından başarısızdır. Zira şeriatı kapsam dışı bırakmıştır. Kanaatimiz odur ki; anayasanın temel hükümleri olarak kasıtlı bir şekilde şeriattan yoksun bırakılmıştır. Böylece Allah Subhânehu ve Teâlâ şu sözüne aykırı olduğu açıktır.
فَلا وَرَبِّكَ لا يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لا يَجِدُوا فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا "Hayır hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında anlaşmazlığa düştükleri her konuda seni hakem yapmadıkça ve sonra senin kararına, kalplerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle tabi olmadıkça gerçekten inanmış olmazlar. [Nisa 65] Kaldı ki kamuoyunun görüşüne de ters hükümler vaz edilmiştir. Nitekim Birleşmiş Milletlerin güttüğü Ulusal Diyalog Platformu, anayasanın yerine ikame edilmiştir. Vaz olunmuş anayasa doğrultusunda yasalar çoğunluk kararıyla oluşturulmaktadır. Nitekim çoğunluk kararıyla yasa çıkarmak İslam'a muhaliftir. Bu durum, maksadın demokrasi ve laik sivil devlet olduğunun apaçık ilanıdır. Başka değil. Aslında azınlık ve çoğunluğun hükmü ancak laikliğe uygun olduğunda bir mana ifade etmektedir. Ümmetin düşmanları ile ilişkilerde, yasa değil de kanun ile hal edilmesi gereken bir konu olduğu iddiasıyla Yahudi varlığıyla ilişkiler suç saymaktan kaçınıldı. Kurucu Meclis başkanının Avrupa ziyareti sırasında "Yahudi oluşumu ile ilişkilerin yasaklanmasını isteyenlerin milliyetçi bir azınlık olduğu" şeklindeki utanç verici açıklamasını herkes hatırlamaktadır. Ülke servetini heba edenlerin elinin kesilmesi meselesine gelince, Kurucu Meclis başkan yardımcısının bu konunun vaz edilmesi geleceğe bakıyor iddiasıyla uzman heyetin karşı çıkmasına rağmen bu madde tadilata uğramıştır. İki yardımcı arasındaki husumet bu maddenin tadilatına, vicdan özgürlüğü ve tekfirin suç sayılmasının maddeye eklenmesine yetmektedir. Sonuç olarak Uluslararası Para Fonu'nun baskısı altında anayasa onaylandı. Hatta ülke halkının öfkesine karşı anayasayı dikenli tellerle koruyarak ve halkı bir kalkışmaya karşı tehdit ederek anayasayı onayladılar. Birleşmiş Milletler himayesinde anayasanın kabul edilmesi yönünde yapılan teşvik başarısız oldu. Halkın öfkesi ortaya çıkınca da Meclis Başkanı "Bir kısım halk Anayasayı reddediyor" diyerek işi hafife aldı.
Anayasa konusunda durum bu. Kanun çıkarma konusuna gelince, Kurucu Meclis'in fonksiyonu talep doğrultusunda fetva çıkarmak oldu. Finans yasaları, ek maliye yasalarının onaylanması, yatırım alanında yapılan tadilat, seçim ve adalet yasalarının oylanması vb. bütün bunlar, IMF, Dünya Bankası ve Batı devletlerin yatırım adı altında ülkeyi talan etmek için takvimini belirlediği ertelenme kabul etmeyen yasalardır. Bunun en iyi delili Maliye Bakanı'nın " Tunus'ta Yatırım" adlı konferansın kapanışında sarf ettiği sözlerdir. Nitekim Kurucu Meclis'ten gelmekte olan mali krizin habercisi olan beş kanun önergesinin onaylanmasını istemişti. Bunun ortaya çıkaracağı zarar, 500'ı Dünya Bankası, 200'ı IMF'den olmak üzere 700 milyon dolardır.
2- Hükümetlerin seçiminde model olmakta başarısız olmuştur.
Gerçek şu ki seçim, halkın görüşünün belirlenmesiyle yöneticilerin seçilmesinden hükümetin kabul edilmesine yönelik kamuoyu araştırmasına dönüşmüştür. Ülke halkının engel çıkarmasına imkân tanımadan, mümkün olduğunca seri bir şekilde talimatların yerine getirilmesine ve icraatların takvime bağlanmasına evirilmiştir. Partilere sadece icraatları temize çıkarma fonksiyonu kalsın diye birinci aşamada uyumluluk sağlanmıştır. Buna rağmen başarısız olununca da teknokrat hükümeti devreye girdi. Ta ki halk, partileri kuşatıp günlük hayatı çekilmez hale getiren acı reçetelere tepki göstermesin. Artı, biz IMF ve Avrupa'nın sürekli takvimi ve hatta şahısları belirlediğine şahit olmaktayız.
Ardından hükümetin misyonu, hızlı bir şekilde icraatları gerçekleştirmeye ve yasal engelleri kaldırmaya, hatta görevini yerine getirmesi için anayasayı baypas yapmaya dönüştü. Açık ilanla anayasanın yürürlüğe girmesine rağmen bu günlerde anayasaya aykırı bir şekilde süresi dolmuş kamu otoritesi için düzenlenmiş temel kanuna dönülerek, anlaşmaların gerekçelendirilmesi ve sürelerin uzatılması gerçekleştirdi. Buna göre geçerlilik sıralaması şöyledir: Görevi yerine getirme açısından birinci sırada kapitalist şirketlerin talimat ve menfaatleri, sonra anayasa ve kanunlar. Demek ki, anayasanın kutsallığı sadece sözdedir. Bir de memleketin menfaatleri bir tarafa bırakıldığı zaman!
Tıpkı politikacıların şimdilerde seçim sonrası içine girilen uzlaşma hakkında konuşmaları gibi. Partilerin gizli ve açık ittifakları ve istişarelerinin karşısında, halk görüşünün marjinal kalması için maksatlı bir uyum sergileniyor. Öyle ki halkın seçime gitmesinden ikili ilişkiler ihdas etmişlerdir. Biz bu durumu bölgesel ve devletlerarası boyutta Batı demokrasisinin model olma bağlamındaki başarısızlığı olarak değerlendirmekteyiz. Hatta halkların yöneticisini seçme konusunda bile bir başarısızlık ortadadır.
3- İktisadi krizi çözmede başarısız olmuştur.
Gerçek şu ki hükümetler, devrimden sonra direktifler almak ve sadece ayrıntıları belirlemek ve yerine getirmek için başta IMF olmak üzere uluslararası iktisadi kurumların lehine iktisat politikalar ortaya koydular. Ön görülen siyaset "Yabancı şirketlere ve bireylere yeni alanlar aç, Halktan al ve finans kurumlarına ver." cümlesinde olduğu gibi basit ve seviyesizdi.
Ülke halkı için öngörülen fakirlik ve sınırsız bir zulüm olarak: vergilerin artırılması, elektrik vb. asli ihtiyaçların zamlanması, akaryakıta verilen desteğin kaldırılması, maaşların kesilmesi, devletin halkın yaşam standardını aşağıya çekme girişimi ve sağlık alanında küçülmeye gitmesi vb.
Finansal kurumları için öngörülen güvence ve bolluk olarak: hükümetin sürmesi bağlamında borçların zamanında geri dönmesi ve gerekli olmayan ve şirketlerin yararına olan alt yapı projelerine harcansın diye finans kurumların sermayelerinin harekete geçirilmesi için kredilerinin artırılması vb.
Yabancı kişi ve şirketler için alan genişletmek: yabancı kişi ve şirketlerin önündeki yasal ve idari engellerin kaldırılması, yabancıların mülk edinmesine imkân sağlayan icraatların gerçekleştirilmesi, rekabet imkânlarının artırılması ve teşvik kredilerin sağlanması için uygun ortamın sağlanması. Ardından ülke servetlerinin hortumlanması ile ilgili dosyaların ertelenerek üstünün örtülmesi... Ardından işi, Avrupa ucuz fiyata elektrik vb. enerji alsın diye yenilenebilir enerji alanında devrim için tehlike oluşturacak emsal kararlar almaya vardırmıştır. Öyle ise ülke servetlerini şeriat hükümleri doğrultusunda yeniden ülkeye kazandıracak bir sulta mevcut değildir. Artı, şeriatın öngördüğü gibi konut, giyim-kuşam ve gıda maddelerini herkesin kolayca ulaşabileceği şekilde bol miktarda üretecek ve paylaştıracak, tedavi, eğitim ve güvenlik hizmetlerini bedava sağlamanın önündeki sorunları bertaraf edecek bir idare bulunmamaktadır. Kaldı ki ülkeye kaynakları yönetecek gücü verecek ve Allah Subhânehu ve Teâlâ'nın
وَأَعِدُّوا لَهُمْ مَا اسْتَطَعْتُمْ مِنْ قُوَّةٍ "Onlara karşı gücünüz yettiğince kuvvet hazırlayın" [Enfal 60] emri gereğince savunma ihtiyaçlarını karşılayacak güvenliğe ve orduya motor olacak gerçek manada bir sanayinin inşa edilmesi gerekmektedir. Bağımlılık ve borçluluk durumunu sonlandıracak gerekli hal çarelerini uygulayacak bir düşünce mevcut değildir. Dahası, kamu malını esasen gerekli olmayan alt yapı ve üretken olmayan projelerde israf edilmesini durduracak bir girişim de ortada bulunmamaktadır. Bütün bunlardan da daha tehlikelisi, resmi iktisat politikasının şişkin finans kurumlarına teslim edilmiş olmasıdır.
4- Güvenlik sorununun çözüme kavuşturulması konusunda telafisi olmayan başarısızlık.
Hükümetler ülke güvenliğini tehdit eden tehlikenin hangi yönden geldiğini hissetmedi. Aksine çoğu kez Batının yönlendirmesiyle siyasi suikastlar ve terör eylemleri ile İslam arasında bağ kurmaya çalıştı. İşin içinde devletlerarası istihbarat örgütleri ve işbirlikçilerin olduğunu ortaya koyan kesin kanıtların, sorunun birçok boyutunun olduğunu göstermesine rağmen, sorun tek yöne indirgenmesi ve yabancı diplomatların yerel siyasi çevrelerle birlikte tehlikeli işlere burnunu soktuklarının resmi açıklamalarla doğrulanması, yabancıların silahlarıyla ve silah yığınaklarıyla yakalanmaları, terör konusu ve siyasi suikastlar nedeniyle malum çevreler için hava alanları ve limanlar üzerinden içeriye silah sokmaları, güçlü deliller nedeniyle yetkili kişilerce talep edilen soruşturma taleplerinin reddedilmesi, delil gösterip veya göstermeden ve hatta başka tarafların ürettiği delili göstererek meselenin aynı cihete yönlendirilip tek cihete indirgenmesi ve İslam ile irtibatlandırılması.
Bu nedenle biz hükümetin güvenlik meselesini çözme ve gerçeği ortaya çıkaracak yolu izleme konusunda ciddi olmadığına inanıyoruz. Dahası, hükümet Tunus'ta güvenlik meselesini köklü bir şekilde çözmeyi geciktirerek bir çıkmaza sokacak bir şekilde basite indirgeyen bir yol izlediğini teyit etmekteyiz. Bu bağlamda bize düşen birinci görev, hükümeti hesaba çekmek ve kamuoyu önünde yaptıklarını deşifre etmektir.
İkinci olarak, uyarı için ortaya çıkan en yüksek seviyedeki nedenlerden dolayı Hizb ihlaslı kişilere çağrıda bulunmaktadır:
1- Kuruluş aşamasının bütün yönleriyle başarısız olduğunun ilan edilmesinin nedeni, İslam'ın bu ülke halkının akidesi olduğu görmezden gelinerek laiklik esası üzerine kurulmuş olması ve devletlerarası düzenbaz kurumların onu kontrol etmesidir. Artı, hükümet, resmi kuşatıcı genel siyasetini, fakir üreten ve onu ezen ve sırf sömürgeci devletlerin çıkarı için çalışan devletlerarası örgütlerin omuzları üzerinden belirlemiş olmasına karşılık, halkın gerçek sorunlarından uzak bir politikayı izlemeyi kastetmiştir.
2- Onlardan birinin seçim, diğeri çeşitli yöntem ve araçlarla kamuoyunun bertaraf edilmesini sağlayan kuşatıcı işlerin yapılmaya devam edilmesi olan siyasi gidişatı açık bir şekilde reddediyoruz. Şeriat meselesi ki, işlerin güdülmesi, halk için saygın bir hayat standardının sağlanması, ülke servetlerinin yeniden halka ait kılınması ve ümmetin birliğini vb. konular bunun içindedir. Artı, geçmişte ve gelecekte konsensüs ve teknokrat hükümetlere, halkın sesinin sindirilmesi meselesi. Ülkenin güven içinde olduğu bir hayatın sağlanması meselesi. Ülkenin gerçek ihtiyaçlarını bolca karşılayacak ve ülkenin öz gücünü oluşturacak ve orduyu donatacak ordu ve ülke güvenliğine eksen olacak gücün hazırlanmasını sağlayacak sanayinin kurulması meselesi. Ülke servetinin heba edilmesine neden olan finansal borçlanmanın sonlandırılması meselesi...
Bu büyük temel meseleler, üzerinde iyice düşünülmesi gerekmekle birlikte tamamen ilga edilmesi istenen konulardır. Bu nedenle Hizb, önemli meseleleri desteklemek ve ilga edilmesi gereken şeyleri meşrulaştıracak davranışlardan kaçınmak ve asla yakından ve uzaktan cesaret edemedikleri gerçek değişim konularını uygulama sahasına getirecek eylemleri desteklemeye çağırmaktadır. Örneğin gelecek seçimler bunlardan biridir. Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmaktadır:
إنَّ الله يُحبّ معالي الأمور وأشرافها ويكره سفاسفها "Allah Subhânehu ve Teâlâ onur verici davranışları ve daha üstün olanları sever, onur kırıcı davranışları da sevmez." [et-Taberânî]
Üçüncü olarak şunu ilan ediyoruz:
1- Ülkenin bütün güç kaynaklarına ulaşarak yeni bir yönetim kurma meselesi hepimizin meselesi olana kadar meydanlarda bizim kendimize özgü eylemlerimiz olacaktır. İdari yönetim devam edemez. Yani yönetimi Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in dediği gibi zorba krallıktan çıkarıp, nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafete döndürene kadar meşru eylemlerimiz meydanlarda devam edecektir.
2- Allah'ın izniyle başta yönetim, iktisat ve güvenlik olmak üzere krizlerin vakıasını, teşhis ve yüce İslam'ın esasları temel alarak tedavilerini ve ondan çıkışın acil ve köklü çözümlerini ortaya koyan güçlü bir analizi hükümete takdim edeceğiz. Bu yönetim ve işlerin güdülmesinin bir emanet olması itibariyle, Tunus'ta yönetimin zayi edilmesinin hesabını soracağımız bir değerlendirme olacaktır.
3- Sonra, halkın günlük yaşantısına ilişkin meydanda eylemler gerçekleştireceğiz. Zira hükümet tarafından ülke halkına yapılan zulmün boyutu gaddarlığa varmıştır. Kaldı ki Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
لكلّ غادر لواء يوم القيامة يُرفع له بقدر غدره ألا ولا غادر أعظم غدرا من أمير عامّة "Kıyamet günü her zalimin yaptığı zulüm oranında yükseltilecek bir sancağı olacaktır. Dikkat edin yöneticinin halkına yaptığı zulümden daha büyük bir zulüm yoktur." [Müslim] Kamuoyuna temin ederiz ki şimdi Batının değil, İslam ümmetinin zamanıdır. Eğer sadık azimler, Salih ameller ve Allah Subhânehu ve Teâlâ'ya olan sonsuz güven çokça tezahür ederse zafer elde edilecektir. İnşaAllah Hizb-ut Tahrir'de halkın arasındadır. Ve daima onların arasında bulunacak, asla halkına yalan söylemeyecektir. Azimli bir şekilde yürüyerek temel ve gerçek meseleler uğrunda çalışmaya devam edecektir. Hizb, hiçbir gücün onu ümmetin gerçek ve büyük meselesi için çalışmaktan alı koyamayacağı kadar azimlidir. Hizb, Batı ve planlarına ve abesle iştigal eden siyasi hükümetlere karşı set olmaya devam edecektir. Ümmetin ihlaslı evlatlarının elinden tutarak, şeriatın egemenliğiyle İslam'ın hâkim kılındığı Nübüvvet metodu üzere ikinci kez Raşidi Hilafet Devletini kuracak kadar kararlıdır. Böylece gerçek manada sulta halka geri iade edilerek, ihlaslı yöneticilerin Halife seçilmesi mümkün olacaktır. Öyle ki, bu şekilde seçilen Halife de Şeriatı tatbik ederek sömürgecilerin değil, halkın işlerini güdecektir. Bu sayede sulta ümmetin olacak, yönetici de ümmetin yöneticisi, sultanı olacaktır. Artı, ülke ve ülkede yaşayan Allah'ın kullarının güvenliği gerçekleşecektir. Ülkenin güvenliği İslam'ın izzeti ve Müslümanların gücüyle sağlanacaktır. Zira Allah Subhânehu ve Teâlâ korkularımızı güvenle değiştirecektir. Nitekim Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُالَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ "Allah, içinizden, iman edip de Salih ameller işleyenlere, kendilerinden öncekileri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir. [Nur 55]
حزب التحرير Hizb-ut Tahrir Tunus Vilayeti Medya Bürosu |
Adres Bilgileri ve Web Sitesi Telefon: 71345949 / 21430700 http://www.ht-tunisia.info/ar/ |
Fax: 71345950 E-Mail: tunis@htmedia.info |