Cuma, 20 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/22
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Ey Muhlisler İdlib’e Kurulan Tuzakları İfşa Edin!

بسم الله الرحمن الرحيم

Haber ve Yorum

Ey Muhlisler İdlib’e Kurulan Tuzakları İfşa Edin!

Haber: Milyonlarca sığınmacının yaşadığı İdlib’in yükü, Doğu Guta’dan gelenlerle daha da arttı. Esed zulmünden kurtulan mazlumlar, zorlu yolculuk sonrası ulaştıkları Türkiye sınırında da birçok sorunla boğuşuyor. İdlib İl Meclisi, kentte huzur için TSK’yı operasyona çağırdı.

Yorum: 7 yıl boyunca Suriye halkı tarafından Türkiye yöneticilerine yardım çağrıları yapıldı. Kurtarın bizi diye mektuplar yazıldı. Banyas’tan Hama’dan, Dera’dan Halep’ten ve Doğu Guta’dan yükselen çığlıkları duymamazlıktan gelen yöneticiler ABD ve Rusya istediği için Fırat Kalkanı Harekâtı’nı başlatarak Halep’e girdiler ve burayı katil Esed rejimine teslim etmeyi başardılar! Durum gösteriyor ki şimdi ise sıra İdlib’e geldi. İdlib’in de rejime teslim edilmesi için planlar hazırlanıyor. İşte uluslararası medya ve Türkiye medyasının bu planlar dâhilinde üstlendiği en kritik rol, Rusya, İran ve rejim tarafından muhasara altına alınan şehirlerdeki insani trajediyi kamuoyuna hazırlamaktır. Halep’te böyle olmuştu, yıllarca süren katliam ve soykırımlara kör ve sağır kalan medya bir anda Halep’te “insancıl” yüzünü gösterdi ve hümanizm propagandası ile sivillerin Halep’ten tahliye edilmesi için adeta kampanya başlattılar. Timsah gözyaşları döken yöneticiler derhal kahramanlığa soyundular ve sivillerin Halep’ten İdlib’e tahliye edilmesini sağlayarak Halep’i rejime teslim ettiler. Doğu Guta hakeza aynı şekilde oldu, ateşkes yalanları ile gruplar susturuldu, sözde BMGK kararlarını tanımayıp ateşkesi ihlal eden Rusya ve rejimin katliamlarını gündem bile yapmadılar. Oradaki grupları ise içinde bulundukları şartlara göre kararlar almaya ikna ettiler ve Doğu Guta halkını da İdlib’e tahliye ettiler.

Şimdi sıra geldi İdlib’e, yukarıdaki haberde İdlib İl Meclisi’nin TSK’yı operasyona çağırdığı yazıyor. İdlib halkını kimin temsil ettiğini sormak lazım, İdlib İl Meclisi mi yoksa İdlib’deki devrimci gruplar mı? Halk gerçekten Türkiye’nin İdlib’e girmesini istiyor mu? Eğer istiyorsa, 7 yıl boyunca verilen mücadele, ödenen bedeller ve dökülen şehit kanlarına rağmen İdlib halkının çareyi Amerikan çözüm planının uygulayıcısı olan Türkiye’de aramasında asıl sorumluluk kimin? Devrimci Suriye halkı nasıl oldu da bu şekilde bir çaresizliğe mahkûm edildi.

Suriye halkının topyekûn desteği arkalarında olduğu halde Esed’e karşı öldürücü darbeyi vurmayıp hâkim oldukları toprak parçalarında kalmayı tercih eden ÖSO güçleri bugün Amerikan planının icrası için var güçleri ile savaşıyor. Allah’ın vaadine güvenmeyen, Rasulün müjdesinden motive olmayan ve böylece Suriye halkına umutsuzluk aşılayan bu karışık gruplar şimdi Amerikan politikasının uygulayıcısı konumundaki Türkiye’nin sahte ve yalan vaatleri uğruna Rusya, İran ve Amerika ile aynı safta yürüyorlar.

Halkın bunca destek ve güvenine rağmen devrimi siyasi bir liderlik ile yürütemeyen ve içinde bulundukları şartların esiri olan samimi grupların bu süreçte sorumluluğu yok mu peki? Elbette ki var, zira Astana Garantörlük Anlaşmaları gereği Türkiye’nin İdlib’e girmesine izin veren grup liderleri bunun Rusya, İran ve rejim lehine gelişecek bir durum oluşturmayacağını dile getirdiler ve izni buna binaen verdiklerini söylediler. Amerika’nın organizatörlüğünde Rusya, İran ve Türkiye’nin yürüttüğü Astana görüşmelerinin ve alınan kararların sahadaki tahribatını ve devrime verdiği zararı görmemek basiretsizliktir. Zira görünen köy kılavuz istemez, sıranın İdlib’e geldiğini liderler açıkça söylüyorlar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan 23 Mart Cuma günü İstanbul’da yaptığı bir konuşmada “Afrin'de iş bitmeyecek. Afrin'in devamı var. İdlib var, Münbiç var, Fırat Kalkanı Harekâtı bölgesiyle bunun bütünleşmesi var. Zira bütün mesele oradaki mağdur, mazlum kardeşlerimizi bir an önce yerlerine kavuşturmak" dedi.

Bu açıklamalardan şunu görebiliyoruz; Zeytin Dalı Harekâtı ile Fırat Kalkanı Harekâtı arasında anlam, amaç ve sonuç bütünlüğü bulunmaktadır. Bu harekâtların yapılmasının bir tek anlamı var ki o da şudur; Amerika’nın Suriye çözüm planına hizmet etmek. Amaç ise; bu bölgelerde askeri operasyon hareketliliği oluşturarak İslami devrim gruplarını başka hedeflere kanalize edip Suriye rejimine karşı savaşmalarını dondurmak ve birliklerini bölüp parçalamak. Sonuca gelince, Rusya ve rejim tarafından katliam ve bombardıman ile Türkiye tarafından ise siyasi aldatmaca ile direnişçi grupları bölgelerini -Halep ve İdlib- terk etmeye zorlamak ve buraları rejime teslim etmek.

Amerika’nın lejyoner ordusu konumundaki örgütler olan PKK, YPG ve IŞİD ile mücadele sahte bir aldatmacadan başka bir şey değildir. Çünkü Türkiye bu örgütlerin arkasındaki asıl aktör ile yani Amerika ile dost ve müttefikliğini devam ettirerek terörle mücadele ettiğini iddia edemez. Bu yol Türkiye’yi ve onun yalan ve aldatmacalarına inananları zafere değil, maalesef azılı katil Esed rejiminin meşruiyetini tanımaya götürür. Bu yol çıkmaz bir yoldur bunun görülmesi gerekir. “İdlib’i kurtarın” şeklinde bugün ve sonraki günlerde yapılacak bütün kampanyalar, devrimin kurtarılmasına değil aksine bitirilmesine hizmet eden kampanyalar olacaktır. Çünkü Halep’te böyle olmuştu, Doğu Guta’da böyle oldu, İdlib’te de böyle olmaması için gözlerinizi açmamız ve halka gerçekleri söylemeniz gerekir. Amerika’nın BM’nin Astana görüşmeleri çerçevesinde Türkiye’nin İdlib halkına uzatacağı el, devrime son darbeyi vurmak için İdlib’i tuzağa çekmeye çalışıyor. Ey Muhlisler İdlib’e Kurulan tuzakları ifşa edin!

Hizb ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Adına

Mahmut Kar

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER