Pazartesi, 21 Cumade’s Sânî 1446 | 2024/12/23
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
24 Haziran Seçimlerine Bir Projeksiyon Tutalım

بسم الله الرحمن الرحيم

Haber ve Yorum

24 Haziran Seçimlerine Bir Projeksiyon Tutalım

Haber: Cumhuriyet Gazetesinin İngiltere'de yayınlanan Financial Times gazetesinde yayınlanan bir başyazıya dayandırdığı haberde, 24 Haziran'da sandığa gidecek olan Türkiye'de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın otoriter yönetim biçimini giderek daha ciddi biçimde hissettirmeye başladığını ifade etti. Cumhuriyet Gazetesi haberinde, bu başyazıda, "Batılı ülkeler Erdoğan üzerindeki baskıyı çok daha önceden artırmaya başlamalıydı" ifadesinin olduğunu iddia etti.

Yorum: 24 Haziran 2018 tarihinde yapılması kararlaştırılan erken seçim Türkiye’yi bekliyor. Seçimi hangi partinin veya hangi partilerin kazanacağını belirleyen temel etken şudur: Bu seçimin daha önceki seçimlerden farklı olarak kendine has bir özelliği bulunmaktadır. Bu özellik 25 Haziran sabahından itibaren Türkiye’de yeni bir yönetim modelinin egemen olacağıdır. Bu sebeple bugünden 24 Haziran akşamına bir projeksiyon tuttuğumuzda şunu göreceğiz; seçim sonuçlarının belirlenmesinde partiler ve projelerden ziyade bu özellik belirleyici olacaktır. 24 Haziran 2018 tarihinde yapılacak bu seçim, Türkiye’de kurucu müessis nizamın üzerinde egemen olduğu laik parlamenter sistemden demokratik başkanlık sistemine geçişi sağlayacak bir sonuç ile neticelenecektir. İşte bu sebeple yukarıda Cumhuriyet Gazetesi’nin Financial Times’a dayandırarak verdiği haberde açıkça Avrupa tarafı, yani İngiltere’nin Başkanlık sistemini istemediği ve bunun gerçekleşmemesi için her şeyin yapılması gerektiğine vurgu yapılıyor. Cumhuriyet Gazetesi, İngiltere’nin desteklediği laik parlamenter sistemin kalıcı olması ve ABD’nin istediği Başkanlık sisteminin gelmemesi için Erdoğan’a baskı yapılması için bu haber üzerinde algı oluşturuyor.

Türkiye siyasi tarihine baktığımızda şunu görüyoruz: Türkiye Cumhuriyeti, Hilafetin yıkılması sonrasında onun enkazı üzerine kurulan laik parlamenter sistem ile bugüne kadar varlığını sürdürmüştür. Hilafeti yıkanlar İngilizlerdir, laik Cumhuriyeti tesis edenler ise İngilizcilerdir. ABD, İkinci Dünya savaşı sonrasında İslam beldelerine nüfuz etmek için İngiltere ile karşı karşıya geldi. ABD ve İngiltere’nin Türkiye üzerindeki bu nüfuz mücadelesi 1950’li yıllarda başladı. ABD önce Adnan Menderes’in Adalet Partisi ile sonra Turgut ÖZAL’ın Anavatan Partisi ile girişimlerde bulundu ancak bir netice alamadı. 2000’li yılların başında Recep Tayyip Erdoğan’ın Ak Partisi ile öncekilere nazaran çok daha etkili bir fırsat yakaladı. ABD, Gülen Grubunun adamlarının Erdoğan ve Ak Partiye verdiği destek ile ulusalcı laik İngilizci taifenin kolunu kanadını kırdı. İşte 2016 referandumu sonrası yapılacak ilk seçimde ABD Türkiye üzerindeki nüfuzunu %100 tamamlamak istiyor. Yani Başkanlık sisteminin Türkiye’de egemen olmasını istiyor. Özetle İngiliz gazete Financial Times’a dayandırılan bu haber ile Avrupa, Erdoğan’a karşı harekete geçilmesini istiyor diyebiliriz.

İngiltere’nin başını çektiği Avrupa, Türkiye’de Erdoğan’ın kaybetmesini istiyor; Erdoğan’ın kazanmasını kim istiyor?

24 Haziran’da Ak Parti ve Erdoğan’ın kazanmasını kayıtsız şartsız isteyen devlet şüphesiz Amerika’dır. Çünkü bu seçimler Amerika için tünelin ucudur. Eğer Ak Parti ve Erdoğan kaybederse bu tünelde göçükler olacak, bu durum ABD’nin yeniden efor sarf etmesini gerektirecek ve işlerini zorlaştıracak. MHP lideri Devlet Bahçeli bu seçimde açık ve net bir şekilde Erdoğan’ın adaylığını dolayısıyla Başkanlık sistemini destekliyor. MHP kuruluşundan 2000’li yılların ortalarına kadar hep koalisyonları destekleyen, kaos ve karışıklık ortamlarını seven bir parti özelliğindeydi. Ancak Alparslan Türkeş’in ölümünden sonra partinin başına geçen Bahçeli, MHP’yi yani ülkücüleri sokaktaki kaos, gayri meşru ve karışıklıklardan meşru siyasi zemine çekti. Özellikle Ak Parti’nin iktidarda olduğu dönemlerde mafya gruplarına ve gayri meşru adamlara yapılan operasyonlar MHP içerisinde bu tür yapıların istenmediğini göstermektedir. Bu sebeple bugün artık MHP eski MHP değildir. Sıkıştığı her zaman elini Erdoğan’a bir kurtarıcı gibi uzatan Bahçeli’nin başında olduğu yeni MHP’dir.

24 Haziran’da Ak Parti ve Erdoğan’ın kaybetmesini kayıtsız şartsız isteyen devlet şüphesiz İngiltere’dir. Yani ABD’ye karşı Avrupa tarafıdır. Öyle ki İngiltere bunun için tüm önerilere açık olduğunu bu seçim sürecinde gösterecektir. Bu sebeple Erdoğan ve Bahçeli’nin oluşturduğu Cumhur İttifakına karşı diğer blokta oluşturulmak istenen çatı ittifakı İngiltere için önemlidir. Bu blokta bulunan partilere baktığımızda CHP’nin zaten müessis nizam partisi olduğunu biliyoruz. CHP laik cumhuriyetin ve parlamenter sistemin yılmaz savunucusudur. Hem 1970 ve sonraki yıllarda yaptığı koalisyon ortaklıklarına hem de bugün attığı adımlara baktığımızda Saadet Partisi’nin de Ak Parti ve Başkanlık sisteminin karşısındaki blokta yani İngilizci blokta yer aldığını görüyoruz. HDP’ye gelince bu yapı tümüyle Amerikan yanlısı ya da İngiliz yanlısı özelliklere sahip değildir. Ancak özellikle çözüm sürecinin bitmesi sonrası oluşan yeni süreçte PKK içindeki şahin kanadın yani çatışma siyasetini benimseyen grubun HDP üzerinde etkin olduğunu söyleyebiliriz. Bu durum HDP’yi Ak Parti karşısındaki bloka itiyor. Yeni kurulan ve başına Meral Akşener’in geçtiği İYİ partiye gelince, Akşener için şu veya bu blokta olduğuna dair kesin ve net bir şey söyleyemeyiz. Zira Akşener yeni kurulan bir partinin başındadır ve ileriye dönük kendisini ve partiyi popüler yapmak istemektedir. Akşener, Saadet ve CHP öncülüğünde Erdoğan karşısına çıkarılan Abdullah GÜL formülünü yıkmıştır. Akşener’in bu hamlesi 24 Haziran için değil daha ilerisi için kendini hazırladığını ve Amerika’ya göz kırptığını gösteriyor.

Bu çok karmaşık olmayan ve bir bilinmeyeni bulunan denklemde Ak Parti ve MHP’nin oluşturduğu Cumhur İttifakının karşısına Abdullah GÜL’ün çıkarılmasını ise şu şekilde yorumlayabiliriz; Abdullah Gül Ak Parti’nin kurucularındandır ve Erdoğan’ın yakın arkadaşıdır. Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı yaptığı dönemlerde Amerikan’ın siyasetlerine ve çıkarlarına hizmet etmiştir. Seçilirse yine bu hizmetine devam edecektir. Ancak Başkanlık sistemi karşısında parlamenter sitemi isteyen İngilizci blok öyle çaresiz durumdadır ki Abdullah GÜL’ün başında olduğu bir Türkiye’de yeniden nüfuz imkânı bulacağından buna razı olabilmiştir. Burada en önemli nokta bu formülü kimin bozduğudur, işte oraya dikkatlerin sunulması önem arz etmektedir.

Son olarak 24 Haziran’a bugünden projeksiyon tuttuğumuzda gördüğümüz şudur: Ak Parti ve MHP’nin oluşturduğu Cumhur İttifakının adayı Recep Tayyip Erdoğan bu seçimin kazananı gözüküyor, zira Erdoğan’ın kazanması Başkanlık sisteminin hayata geçmesi demektir. Başkanlık sisteminin hayata geçmesi ise ABD’nin Türkiye üzerindeki siyasetinin güçlenmesi ve kalıcılaşması demektir. Erdoğan karşısındaki blokta tam bir bütünlük olmadığı için şansı oldukça azdır. Ancak her kim kazanırsa kazansın; İslam kazanmayacaktır, zira hem parlamenter sistem hem de başkanlık sistemi vahye dayalı olmayan beşeri küfür kanunları ile yönetilen sistem ve nizamlardır. İslam nazarında birinin diğerine üstünlüğü kesinlikle yoktur. Kim kazanırsa kazansın Müslümanlar kaybedecektir. Zira laik demokratik tağuti sistemler varken hangi model olursa olsun, hangi iktidar başa gelirse gelsin onlar Müslümanlara rızalık göstermeyeceklerdir. Kaldı ki Müslümanlar bu demokratik partileri destekledikleri için Allah’ın rızasını da kaybediyorlar. Müslümanlar her ne sebep ve gerekçe ile olursa olsun Allah’ın hükmünü ayaklar altına almış bu sistemleri ve iktidarları desteklememelidirler. Kim kazanırsa kazansın Filistin halkı, Suriye halkı, Irak ve Afganistan halkı kaybedecektir. Zira bu beldeleri sömüren kâfir devletler bu iktidarları destekleyen ve kazandıklarında onları ilk tebrik eden devletler olacaklardır. Kazanan kim olursa olsun sömürgecilerin çıkarına hizmet etmeye devam edeceklerdir. Müslümanlar İslam’a göre şeran haram olan bu demokratik seçimlerde laik demokratik partiler ve çıkarcı yöneticiler için değil Allah’ın dini için çalışmalıdırlar. Zira Allah Subhanehu ve Teâla şöyle buyurmuştur:

﴿وَمَنْ أَحْسَنُ قَوْلًا مِّمَّن دَعَا إِلَى اللَّهِ وَعَمِلَ صَالِحًا وَقَالَ إِنَّنِي مِنَ الْمُسْلِمِينَ﴾ [فصلت: 33]

“Allah'a (Allah’ın dinine) çağıran, salih amel işleyen ve: 'Şüphesiz ben Müslümanlardanım' diyenden daha güzel sözlü kim olabilir? Fussilet33

 

Hizb ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Adına

Mahmut Kar

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER