- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Güvenlikli Bölge
HABER:
Beyaz Saray Sözcüsü Sarah Sanders, Erdoğan-Trump görüşmesine ilişkin yazılı bir açıklama yaptı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, ABD Başkanı Trump'a Münbiç'teki saldırıda hayatını kaybeden Amerikan vatandaşları için başsağlığı dileğinde bulunduğu kaydedilen açıklamada, şu ifadelere yer verildi: "Başkan Trump, Suriye'de kalan terör unsurlarının yenilmesinin önemine vurgu yaptı. İki lider, Suriye'nin kuzeydoğusu için karşılıklı olarak güvenlik endişelerini giderecek ve müzakere edilmiş bir çözümün aranmaya devam edilmesi konusunda mutabık kaldı." (21.01.2019- 4:09 Milliyet)
YORUM:
Eski Başkan Barak Obama, Suriye meselesinin saçlarını ağarttığını söylemiş ve bu şartlar altında görevi bırakmıştı. Obama sonrası Trump döneminde de Suriye, dünya gündeminin ilk sıralarındaki yerini korumaya devam etmektedir. Her ne kadar Suriye meselesi ile ilgili olarak Amerika’sından, Rusya, İngiltere, Fransa, İran ve Suud gibi bölge ülkelerine varıncaya kadar her birisinin kendilerine ait birtakım boyutu var ise de Türkiye’nin durumu diğer ülkelerden daha farklıdır. Türkiye diğer tüm ülkelerin aksine Suriye ile doğrudan sınırı olan bir ülke konumundadır. Irak, Lübnan ve Ürdün’ün de Suriye ile sınırı bulunuyor olsa da Türkiye’nin durumu onlardan çok daha farklıdır.
Suriye’nin Türkiye açısından öneminde birkaç nokta yer almaktadır. Bunlardan belki de en önemlisi Fırat’ın doğusundan başlayıp Irak sınırına kadar olan Kuzey Suriye bölgesinin Türkiye’nin “dostu” Amerika tarafından 20 binden fazla uçak ve tırlar dolusu silahla desteklenen, Amerika’nın dostu PYD/YPG hâkimiyeti altında bulunan bir bölge olmasıdır. Erdoğan başta olmak üzere Türkiye’deki resmi ağızların tümü, Amerika tarafından PYD/YPG’ye silah verilmesini eleştirmiş ise de bu itirazların tümünün Amerika nezdinde sinek vızıltısından öteye geçmemiş ve Amerika bildiğinden bir karış dahi sapmamıştır. Tabiri caizse Amerika, Türkiye yöneticileriyle kedinin fare ile oynadığı gibi oynamış, sadece kendisi tarafından Türkiye’ye yüklenen görevleri yerine getirip getirmediklerini denetlemiş, bu hususlarda ikazlarda ve tehditlerde bulunmuştur.
Son iki aylık dönem içerisinde ise Erdoğan ile Trump arasında 1 Aralık'taki G20'de ikili görüşme ile başlayan ve ardından da 14-24 Aralık ve 15-20 Ocak tarihlerinde olmak üzere beş defa görüşme yapılmıştır. Bu görüşmelerin sonuncusu 20 Ocak tarihinde yapılmış olup Amerika tarafından yukarıdaki açıklamalara yer verilmiştir. Türkiye cihetinde ise her seferinde Erdoğan ile Trump arasında son derece olumlu bir telefon görüşmesi yapıldığı yönünde açıklamalar yapılmış olmasına rağmen çok geçmeden Amerika tarafından Türkiye aleyhine sergilenen tavırlar veya açıklamalar gündeme gelmiştir.
Şu anda içerisinde bulunduğumuz günlerde ise özellikle Fırat’ın doğusunda 20 mil genişliğindeki bir alanda Türkiye sınırı boyunca “Güvenlikli Bölge” oluşturulması yönünde Amerika tarafından açıklamalar yapıldı. Güvenlikli bölge, uçuşa yasak bölge ve tampon bölge kavramlarının uluslararası hukuk literatüründe ayrı anlamları bulunmaktadır. Özellikle bu anlamlar dikkate alındığı zaman Amerika tarafından oluşturulacağı ifade edilen güvenlikli bölge, Türkiye yöneticilerinde daha fazla rahatsızlığa neden olmuştur.
Suriye’de tüm düşman unsurlar tarafından yürütülen bombalamalar esnasında Türkiye tarafından da sıkça dile getirilen güvenlikli bölge oluşturulması gibi talepler Amerika tarafından hiçbir zaman dikkate alınmamışken şu anda neden böyle bir uygulamaya gidiliyor? Amerika güvenlikli bölge uygulaması ile ne yapmayı planlıyor? Bu soruların ve daha başka birçok soruya verilecek olan en net cevap, Amerikan çıkarlarının bunları gerektiriyor olmasıdır. Özellikle güvenlikli bölge olarak belirtilen yerlerde Kürt nüfus yoğunluğu bulunmaktadır. Buna göre Amerika güvenlikli bölge ilan etmekle Türkiye’ye PYD/YPG veya PKK’ya Suriye topraklarında hiçbir şekilde mukavemette bulunamayacağını söylemektedir. Çünkü kimin terör örgütü olup olmadığının kararı Amerika’ya aittir. İşte bu durum Türkiye yöneticilerini gelecek dönemde yaşanabilecekler açısında tedirgin etmektedir.
24 Aralık tarihinde Trump’la yaptığı telefon görüşmesi sonrasında Erdoğan şöyle demişti: “Sayın Trump'la da yaptığımız görüşme neticesinde bize şunu söyledi; 'Buradan siz DEAŞ'ı temizler misiniz?' Biz temizledik, bundan sonra da temizleriz. Yeter ki sizler lojistik anlamda bizlere gerekli desteği verin… Yine bu terör gruplarını PKK, PYD, YPG hepsini etkisiz hale getirebilecek kabiliyete sahip bir Özgür Suriye Ordusuna ve Mehmetçiklere sahibiz.” Erdoğan, 16 Ocak tarihli parti grup toplantısının ardından, güvenlikli bölge hakkındaki soruyu ise şöyle cevaplandırdı: “ABD, burada hava sahası vesaire bunların kontrolünü ele alırsa biz de bu noktada karadaki tüm güvenlikleri ele alabiliriz ve burada bu insanların yaşam koşullarını iyileştiririz' demiştik. Ne yazık ki Obama bu konuda gerekli adımları atmadı.” (Yeni Şafak)
Bütün bu açıklamalardan ortaya şu sonuçlar çıkmaktadır:
1- Suriye’de inisiyatif tümüyle Amerika’nın elinde olup Türkiye sadece bir taşeron konumundadır.
2- Güvenlikli bölgede otorite ABD’nin elinde olacak ve Türkiye’nin hiçbir etkisi olmayacaktır.
3- Erdoğan-Trump görüşmesinde, “Başkan Trump, Suriye'de kalan terör unsurlarının yenilmesinin önemine vurgu yaptı” denilmektedir. Amerika açısından PYD/YPG terör örgütleri olmadığına göre, hedef sadece ve sadece Müslümanlardır.
4- Yine görüşme sonrası yapılan açıklamada; “İki lider, Suriye'nin kuzeydoğusu için karşılıklı olarak güvenlik endişelerini giderecek ve müzakere edilmiş bir çözümün aranmaya devam edilmesi konusunda mutabık kaldı” denilerek Fırat’ın doğusu ile ilgili olarak Amerika Türkiye’ye hiçbir söz vermemiştir. Çünkü açıklamada “çözüm aranmaya devam edilecek deniliyor.
5- Güvenlikli bölgeyi desteklediği söyleyen Erdoğan’ın bu açıklamaları geçmiş yıllar için belki anlamlı olsa da şu an için kesinlikle anlamlı değildir. Zira bu açıklama tümüyle PYD/YPG yapılanması ile ilgili olup hiçbir surette Türkiye’nin çıkarına değildir.
6- Türkiye gibi güçlü ordusu olan bir ülkenin DAİŞ’i ya da benzeri terör örgütünü muhatap alıp savaşma taahhüdünde bulunması akla ziyan açıklamalardır.
7- Erdoğan, 24 Aralık tarihinde yaptığı açıklamada PYD/YPG’yi yok edeceğini açıklarken, gelinen noktada arpa boyu kadar dahi yol alamamıştır. Çünkü Amerika, buna izin vermemektedir.
Hizb ut-Tahrir Merkezi Medya Ofisi Adına
Muhammed Hanefi Yağmur