- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber-Yorum
Âli Osman İle Erdoğan Arasında Ne Kadar da Büyük Bir Fark Var
Haber:
Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan 5 Mart 2020 Perşembe günü Moskova’yı ziyaret etti ve ateşkesi sağlamak ve Soçi anlaşmasını yenilemek için Rusya Devlet Başkanı Putin ile bir görüşme yaptı.
Yorum:
Sürekli kanların akıtıldığı, Şam’daki halkımızın evlerinin başlarına yıkıldığı, Rusya’nın ahlaksızlığı ve her türlü silahı kullandığı bir zamanda -bırak onu dost olarak kabul etmek- onunla birlikte oturmak bile Allah’tan korkan bir Müslümanın önceliklerinden biri olamaz. Parlak bir tarihi olan, halkı altı yüz yıldan fazla bir zaman İslam râyesini dalgalandıran, tartışmasız dünya liderliğine oturan ve kâfir ülkeleri fetheden bir ülkenin yöneticisine ne oluyor Allah aşkına! Nitekim böylesi bir günde Osmanlı ordusunun Rus ordusuna karşı zafer elde ettiği Plevne Savaşı bizden uzak olmadığı gibi Halife Muhammed Reşat’ın yayınladığı Ferman (kararname) ve Rusya’ya karşı açtığı cihat zihnimizden silinmiş de değildir.
Dün ile bugün arasından ne kadar da büyük bir fark var. Zira Türkiye, Osmanlı Devleti zamanında Müslümanlara hizmet ediyor ve onları Allah’ın şeriatı ile yönetiyorken ama Laikler döneminde bugün, Haçlı NATO’ya hizmet etmekte, tüm değerleri ve mefhumlarıyla Batı medeniyetiyle birlikte yaşayan yeni Müslümanların çelişkilerini bir araya toplamakta ve ülkesini, siyasi, ekonomik ve hatta ahlaki olarak egemen olan Laik değerlere feda etmektedir.
Erdoğan’ın İdlib’deki askerlerimizin katili mücrim Putin ile görüşme isteğini nasıl açıklayabiliriz ki Amerika’nın Suriye elçisi James Jeffrey bunu teyit etmiş ve kasten bombalama operasyonunu yapanın bizzat Rus uçakları olduğunu söylemiştir!!
Şüphesiz İslam’ı yok eden Laikliktir ey Müslümanlar! Nitekim askerlerinin öldürülmesine karşılık olarak -Amerika’nın onayı ile- Türk ordusunun indirmiş olduğu darbe, atmosferi sakinleştirmek ve Şam devrimi için başlattığı ihanet serisini tamamlayan, rejimi yeniden etkin hale getiren ve bölgeleri birbiri ardına rejime teslim eden Erdoğan’ın itibarını korumaktan öte bir şey değildir.
Türkiye’nin sorunu, ulusalcılık kimliği ve Laikliği ile birlikte Batı’nın bir parçası olmakta ısrarcı olmasıdır. Dolayısıyla Türkiye, bu düğümden kurtulup mücrim Mustafa Kemal’in H. Receb 1342 yılında Arap hainlerle işbirliği yaparak Hilafet Nizamını ilga ettiği ve kindar Batı’nın ajanlarını yöneticileri yaptığı böylesi bir günde yaptıklarına başkaldırmadıkça asla varlığını sürdüremeyecektir.
-Allah’a hamd olsun çok sayıda olan- ordu içerisindeki muhlis evlatlarımızın yapması gereken, Erdoğan ve taifesinin ihanetine isyan etmesi ve Müslümanları yeniden izzetine kavuşturacak, İslam’ı tatbik edecek, adaleti yayacak, ilk siretini geri döndürecek ve İstanbul’un fethedildiği gibi Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesi olan Roma’yı fethedecek Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet’i ilan etmesi için Hizb-ut Tahrir’e nusret vermesidir. Bu, aziz olan Allah’a hiç de uzak değildir.
Allahu Teala şöyle buyurmuştur: إِنَّا لَنَنصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْأَشْهَادُ “Muhakkak ki Resullerimize ve iman edenlere dünya hayatında ve şahitlerin şahitlik edeceği o günde yardım ederiz. [Mümin-51]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Abdullah Nâsır - Ürdün