- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber-Yorum
Siyasi Kotaların Dehlizleri Arasında İnsanlık Kaybolmakta ve Halk da Onların Bazılarının İpoteğinde Kalmaktadır!
Haber:
Şarku’l Avsat gazetesi şunları yazdı: Dün akşam Hizbullah ve Emel Hareketi, devletin genel bütçesini onaylamak ve ekonomik toparlanma planını tartışmak üzere Bakanlar Kurulu’nun çalışmalarına katılmaya geri dönme konusunda anlaştıklarını duyurdular. Bu ise Hizbullah ve Emel Hareketi’nin, adli müfettiş Yargıç Tarık El Bitar’ın Beyrut limanındaki patlamanın dosyası hakkındaki prosedürlerine itiraz etmelerinin ardından kurulun oturumlarının üç aydan fazla kesintiye uğramasının ardından gerçekleşmiştir. Başbakan Necip Mikati bu duyuruyu memnuniyetle karşılamış ve Maliye Bakanlığı'ndan bütçe kanunu taslağını alır almaz Bakanlar Kurulu’nu toplantıya çağıracağını söylemiştir. (Ulusal Medya Ajansı)
Yorum:
Haberi, Amerika’nın bölgedeki siyasi yaklaşımında bir değişim veya değişiklik var mı ve Lübnan dosyası bu Batı politikası açısından nasıl ele alınmalı? şeklinde siyasi analiz açısından ele almayacağım. Bunun nedeni Lübnan’ın başlangıcından bu yana egemen olmayan bir varlık olması ve orada cereyan eden her şeyin, onlarca yıldır planların çizilmesini ve uygulanmasını kontrol eden uluslararası satranç oyununda taşların hareket etmesinden ve rollerini oynamasından ibaret olmasıdır.
Hükümetin üç ay askıya alınması ve özellikle insanların acısını çektiği krizlerin alevlendiği bir sırada bir araya gelmelerinin imkansızlığı bizi şu soruyu sormaya sevk etmektedir: Bu ardışık hükümetleri oluşturmanın gerçek kriterleri nelerdir?
Genellikle aylarca süren bir hükümetin oluşturulması ve bakanların atanması sırasında “yetkinlerin ve uzmanların seçilmesinin gerekliliği” sloganları atılarak, bunun Cumhurbaşkanı ve Başbakan adayı için en yüksek öncelik olduğu konusunda halk kandırılmakta ve meydana gelen gecikme sonunda onların çıkarlarına dönüşmektedir! Bunun üzerine mevcut iktidardaki siyasi cuntalardan falan filanın payını güvence altına almadan hiçbir hükümet oluşmayacaktır temelinde hükümet siyasi kotalara göre bakanları atamayı başarıncaya kadar istişareler uzamaktadır! Sonra Cumhurbaşkanı ve onun bloğunun payı başbakanın payından önce, Şii oluşumunun payı Sünni oluşumunun payından önce, Hıristiyan oluşumunun payı da Dürzilerin ve bu cılız varlığın içinde bulunan diğer aktif, marjinal veya ikincil durumdakilerin payından önce güvence altına alınmaktadır.
Her zaman olduğu gibi hükümetin kurulması, oluşum sırasında propagandasını yaptıkları gibi “uygun yerde uygun adam” temelinde olmamakta, aksine “mezhep olarak üzerine anlaşmaya varılan yerdeki sadık adam” temelinde olmaktadır. Dolayısıyla bu duruma, orman bekçisinin atamasından başlayıp genel müdür pozisyonundaki atamaya kadar ülkede yapılan tüm idari atamalarda karşılaşabiliriz. Hatta bunun, bu siyasi, partizan veya mezhepçi kotalara göre hastane yataklarının rezervasyonlarında bile olmasını bekleyebiliriz ya da zaten böyle olduk. Zira bu, bu ülkede imkânsız bir şey değildir, aksine olabilecek bir vakıadır.
Başbakan Necip Mikati’nin mevcut hükümeti, yukarıda söylediklerimizin en iyi kanıtıdır. Zira bu hükümet, Cumhurbaşkanı ile dönemin başbakan adayı Saad Hariri arasında bakanlık kotaları konusunda 8 aydan fazla süren kısır istişarelerin ardından gelmiştir. Böylece Mikati hükümeti, en önemlisi yaşamsal sorunlardan önce parlamento seçimlerinin yapılması gibi bekleyen birçok sorunlara çözüm bulacak olan bir “kurtuluş hükümeti” olarak adlandırılmıştır. Nitekim ülkedeki çeşitli mezhepçi ve partizan unsurlara bağlı bu kotalar yüzünden ve onlar tarafından üç aydan fazla bir süredir toplanılmasının engellenmesinin ardından Mikati’nin kurtarıcı hükümeti, önümüzdeki aylarda yapılacak parlamento seçimlerini kazanmanın zaruretiyle son dönemde belirginleşen siyasi kazanımları gerçekleştirme karşılığında insanlara açlık politikasının uygulanması ve üzerlerindeki kısıtlamalar nedeniyle ortadan kalkan ihtiyaçlarını güvence altına alma noktasında insanların işlerini “askıya alan bir hükümet” haline gelmiştir.
Tüm bunlara rağmen hala insanlar, durumun değişmesinin kişilerin değişmesiyle olacağı ve egemen güçlerin dağıtılmasının bundan daha güç bir bileşenin olması için olduğu vehmine kapılmaktadırlar. Böylece bakan atamak ve vekilin yüzünü değiştirmek arasında hak kaybolmakta ve zulüm ve fesat egemen olmaktadır. Bu yüzden yeteneklerimiz ve boyunlarımız, hayatımızı ve geçim kaynağımızı talan eden bu zalimlerin elinde olduğu sürece adalet, güven ve emniyet olmayacaktır. Dolayısıyla halimiz bu şekilde kalmaya devam edecek, aksine Kur’an’ımızın değişim yaklaşımından uzak kaldığımız sürece bizleri daha da kötüsü beklemektedir. Zira Subhanehu şöyle buyurmuştur: إِنَّ اللّهَ لاَ يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتَّى يُغَيِّرُواْ مَا بِأَنْفُسِهِمْ “Şüphesiz ki bir kavim, kendini nefsini değiştirmedikçe; Allah da onları değiştirmez.” [Rad-11]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Rana Mustafa