- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber-Yorum
Erdoğan’ın Temel Kaygısı Kur’an’ın Yakılması Değil Aksine Bu Olayı Bir Seçim Malzemesi Olarak Kullanmaktır!
Haber:
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bugünkü kabine toplantısının ardından İslam ve göç karşıtı Rasmus Paludan’ın Türkiye’nin Stockholm Büyükelçiliği binası önünde Kur’an-ı Kerim’i yakmasına dair ilk kez konuştu. İsveç hükümetine tepki gösteren Erdoğan, “Böyle bir kepazeliğin yaşanmasına sebebiyet verenlerin NATO’ya üyelik başvuruları konusunda artık bizden herhangi bir destek bekleyemeyecekleri açıktır” diye konuştu.
Modern demokrasilerde insan hak ve özgürlüklerinin çok basit bir tanımı olduğu ve bireyin hak ve özgürlüklerinin sınırı, diğer insanların hak ve özgürlüklerinin başladığı yere kadar olduğunu vurgulayan Erdoğan, “Bu anlayışa göre hiçbir birey ne Müslümanların ne de diğer din ve inanç mensuplarının kutsallarını aşağılama veya taciz etme hakkına, hele hele bu yönde eylemde bulunma özgürlüğüne sahip değildir. Nefret ve ayrımcılık suçu olarak ağır yaptırımlara tabii bu ilke, bizce de yerinde bir yaklaşımdır” dedi….
İsveç’in NATO’ya katılmak için yaptığı başvuruyu da hatırlatan Erdoğan, bu eylemlerden sonra Türkiye’nin yeşil ışık yakmayacağını ifade ederek şöyle dedi: “Kalkacaksın, senin polisinin koruması altında bu ihaneti, edepsizliği, alçaklığı, adiliği, namussuzluğu yapacak, onların korumasıyla da orada “ha biz Müslümanlara ne yaptık” diyecek. Büyükelçiliğimiz önünde böyle bir kepazeliğin yaşanmasına sebebiyet verenler NATO’ya üyelik başvuruları konusunda bizden herhangi bir hayırhahlık beklemesin. NATO’ya üyelik konusunda bizden böyle bir destek göremeyeceksiniz.” (Ajanslar, 23.01.2023)
Yorum:
Erdoğan’ın temel kaygısının Kur’an’ın yakılması olmadığının en belirgin özelliği, Kur’an’ın hükümlerini hiçe sayarak demokratik sistemi uygulaması ve Kur’an’ın yakılmasına cevap olarak da bir küfür sistemi olan demokrasilerdeki bireyin hak ve özgürlüklerinin sınırına vurgu yapması, bireyin hak ve özgürlüklerinin sınırının, diğer insanların hak ve özgürlüklerinin başladığı yere kadar olduğunu, bu anlayışa göre hiçbir bireyin ne Müslümanların ne de diğer din ve inanç mensuplarının kutsallarını aşağılama veya taciz etme hakkına, hele hele bu yönde eylemde bulunma özgürlüğüne sahip olmadığını ifade etmiş olmasıdır. Hatta “nefret ve ayrımcılık suçu olarak ağır yaptırımlara tabii bu ilke, bizce de yerinde bir yaklaşımdır” diyerek demokrasilerdeki bireyin hak ve özgürlüklerine yönelik inancını daha da pekiştirmiştir. Aslında Erdoğan bu sözleriyle Müslümanlara, İslam’a yapılan her türlü saldırıya karşı demokratik çerçevede cevap verilmesi çağrısında bulunmaktadır. Dolayısıyla Erdoğan’ın bu tepkisi, misyoner Tacli’nin şu sözlerinin yansımasıdır: “Kur’an’ı kullanmamız gerekir. O, İslam’ı bitirme silahıdır. İslam’a karşı yine İslam’ı kullanacağız. Ta ki böylece İslam’ı tamamen yok edebiliriz. Kur’an’da doğru olanın yeni olmadığını, onda yeni olanın ise doğru olmadığını Müslümanlara açıklamamız gerekir.” Peki Erdoğan bu tepkisiyle Kur’an’ı kullanarak demokrasinin propagandasını yapmıyor mu? Kur’an’ın içindeki hükümler tamamen hayattan koparıldığı halde sanki Kur’an’ı savunuyormuş görünerek Müslümanların duygularıyla oynamıyor mu? Bireyin hak ve özgürlükleri safsatasına vurgu yaparak Kur’an’ın hükümlerinin değil de demokrasinin değerlerinin doğru olduğunu ortaya koymuş olmuyor mu?
Erdoğan’ın İsveç’e karşı NATO tepkisinde bulunmasına gelince; bilindiği üzere NATO, İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra kuruldu ve 30 ülkeli bir ittifaktır. Türkiye, ABD’den sonra NATO’nun ikinci büyük askeri gücüdür. Yeni bir ülke, NATO’ya katılım başvurusunda bulunduğunda, ittifakın üyeleri, bu katılım başvurusunu oybirliğiyle onaylaması gerekir. İşte Türkiye’nin İsveç’in NATO’ya katılımına karşı çıkmasının önemi buradan kaynaklanıyor. Oysa 70 yıl önce ittifaka üye olduğundan bu yana Türkiye, NATO’nun genişlemesini resmen desteklemiştir. Peki neden şimdi İsveç’in NATO’ya katılımına karşı çıkıyor? Gerçekten Kur’an’ın yakılmasına izin verdiği için mi? Yoksa bunun başka nedenleri mi vardır? Bu tepkinin Kur’an’ın yakılmasından dolayı olduğunu söylemek pek mümkün değildir. Zira daha öncesinde de Fransa, Danimarka, Hollanda ve Almanya, Kur’an’a ve Rasulümüz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e hakaret etmişler ve Erdoğan bu eylemlere karşı sadece kınamak ve eleştirmekle yetinmişti. İsveç’in NATO üyeliğine katılımına tepki göstermesinin en önemli nedenleri kısaca;
- Bu ekonomik kriz ortamında iktidarda kalma çabası. Nitekim bu durum, seçimler öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan için büyük bir sorun oluşturmaktadır. Hatta yaklaşık 20 yıl önce iktidara geldiğinden bu yana Erdoğan’ın konumu oldukça zayıftır. Bu nedenle İsveç’in NATO’ya katılımına karşı olduğunu göstererek, NATO’ya uyguladığı baskı ile ittifak ülkelerinden, seçimlerden önce popülerliğini iyileştirecek ekonomik ve askeri yardımlar kotarmayı ummaktadır.
- Erdoğan’ın, İsveç’in NATO üyeliği meselesini, uzun süredir Türkiye-Suriye sınırında Kürt silahlı gruplardan arındırılmış bir tampon bölge kurma hedefine ulaşmak için bir fırsat olarak değerlendirmeyi ümit etmesi. Bunun için Erdoğan Suriye’ye yönelik askeri operasyon planlarını gündeme getirmiştir. Böylece operasyon açıklaması ile Erdoğan, önümüzdeki zorlu seçimlere hazırlık yaptığı bir zamanda milliyetçilerin desteğini almayı amaçlamıştır. Zira sınır ötesi askeri operasyonların geçmişte Erdoğan’a olan desteği artırdığı biliniyor.
- Batının Kürt silahlı gruplara verdiği desteği kesmek ve “Gülen grubu” mensuplarının teslimini sağlamak.
Görüldüğü üzere Erdoğan’ın, İsveç’in NATO’ya katılımına karşı çıkması kesinlikle Kur’an’a olan samimiyetinden değil, iktidarda kalmak için yaklaşan seçim öncesi oy potansiyelini artırma girişimidir. Müslümanların başındaki yöneticiler, Kur’an’ın ve İslam’ın değerlerine değil de kokuşmuş demokrasinin değerlerine boyun eğdikleri sürece asla İslami bir tavır ortaya koyamayacaklar ve daha önce de olduğu gibi kafir İsveç’in Kur’an’a yönelik bu saldırısı da gerçek İslami bir karşılık bulmayacaktır. Türkiye dahil tüm dünya Müslümanlarının bu hakikati bir an önce idrak edip kafirlere karşı gerçek İslami tavrı gösterecek Hilafet Devleti’ni kurmak için canla başla çalışmaları gerekmektedir.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ramazan Ebu Furkan