Salı, 24 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/26
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
“Oysa Allah, Kendi Nurunu Tamamlayıcıdır; Kâfirler İstemese Bile.” [Saff 8]

بسم الله الرحمن الرحيم

Haber-Yorum

وَاللَّهُ مُتِمُّ نُورِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ

“Oysa Allah, Kendi Nurunu Tamamlayıcıdır; Kâfirler İstemese Bile.” [Saff 8]

Haber:

Hala medya organları ve iletişim araçları, Cezayir’de bir imamın namaz sırasında omuzuna tırmanan bir kediye nazik bir şekilde davranması olayını ele alıyorlar. Şimdiye kadar iki milyar izleyiciyi aşan olaya izleyicilerin tepkisini aktardıkları gibi imamın kediye olan şefkati, sakinliği ve nezaketine farklı dinlerden insanların hayranlığını aktarıyorlar; nitekim dindar bir Müslümanın gerçek imajını göstermesi açısından bu olayın sonuçlarına dair analiz fırtınasıyla birlikte hiç akılda olmayan spontane bir enstantane, dindar birinin imajını çarpıtmaya, onu vahşi, şiddet yanlısı, güzelliği kerih gören ve sert mizaçlı biri olarak göstermeye çalışan nefret dolu yüzlerce dizi ve filmi nasıl da yerle bir etmiştir; dolayısıyla bu sahneden istifade etmek, İslam’a davet etmeye, İslam’ın güzelliğini ve onun sıfatlarıyla süslenenlerin davranışlarının inceliğini göstermeye kadar ulaşmıştır.

Yorum:

Bu sahnenin kendi içinde pek çok değeri ve çeşitli konuları içeren bir mesaj taşıdığı doğrudur; şöyle ki; hayvanlara iyilik bir konu, alçakgönüllü olmak ikinci bir konu ve tevazu ile karışan ve yumuşaklıktan da hiçbir şeyin eksilmediği vakar (ağırbaşlılık) da üçüncü bir konudur. Ancak birçok kişinin gözden kaçırdığı şey, Allah’ın Kur’an-ı Kerim’den berrak bir medeniyet mesajı taşıyan ve aslında İslam’ın usullerinden sayılan ayetler yayınlayıp dizayn etmesidir ki milyonlarca Müslüman bunları insanlar arasında yaymaya çalışsa onlara bu kadar çabuk ulaştıramazdı. Allah’ın izniyle O’nun ayetleri, zahmetsiz, kasıtsız veya masrafsız olarak birkaç saat içinde milyonlarca eve girmekte, milyonlarca kulağa dokunmakta ve milyonlarca kalbe inmektedir.

Yaklaşık iki milyar insan Allahu Teala’nın şu kavlini işitmektedir: قُلْ هَلْ عِنْدَكُمْ مِنْ عِلْمٍ فَتُخْرِجُوهُ لَنَا إِنْ تَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَإِنْ أَنْتُمْ إِلَّا تَخْرُصُونَ * قُلْ فَلِلَّهِ الْحُجَّةُ الْبَالِغَةُ فَلَوْ شَاءَ لَهَدَاكُمْ أَجْمَعِينَDe ki: Yanınızda bize açıklayacağınız bir bilgi var mı? Siz zandan başka bir şeye uymuyorsunuz ve siz sadece yalan söylüyorsunuz.De ki: Kesin delil, ancak Allah'ındır. Allah dileseydi elbette hepinizi doğru yola iletirdi.” [En’am 148-149] İşte bunlar, hak ümmetin dışındaki ümmetlerin itikat durumunu, onların zan ile yalanın arasını karıştırdıklarını, birisi taklidi olarak düşünüp tercih eden ve kesinliği olmayan, diğeri ise yalan söyleyen, gayba iftira atan ve hiçbir hücceti olmayan grup olmak üzere onların iki grup olduklarını açıklayan ayetlerdir.

Sıradan insanlar rahiplere, fikri liderlere, filozoflara ve ruhani vaizlere güvenirler ve onların sözlerini inandırıcı bulurlar; böylece herhangi bir kanıt, düşünme ve ikna edici bir delil olmaksızın itikatta onları taklit ettiler ve hakikati saptırdıkları halde onların ileri gelenlerinin gerçeği bildiklerini zannederler; özellikle ileri gelenler psikolojik rehberlik, aldatma, hak ile batılı birbirine karıştırma sanatında ustalaştıklarından dolayı din ve inançları konusunda onlara tabi oldular ve böylece de sapıtanlar oldular.

Diğer grup ise filozoflar, kahinler, hahamlar ve din adamı denilen kimselerdir; bu kimseler, Allah hakkında ilim sahibi olmadıkları şeyleri iddia ettiler, O’na zanda bulundular, O’na ortak koştular ve O’nun haram kıldığını helal, helal kıldığını da haram kıldılar, kendi arzularına göre gayba iftira attılar, Allah’ın haklarında hiçbir delil indirmediği inançlar ve isimler uydurdular; aslında onlar bunların yalan söylediklerini ve Allah’a hakaret ettiklerini biliyorlar ancak kibirleri ve inatçılıkları, bunların Allah’tan gelen hakikat olduğunu iddia etmelerine yol açıyor.

Bunun üzerine ilahi cevap geldi; zira Allah gönderdiği Peygamberler ve koyduğu kanunlarla insanlara dair delili sabit kıldı, insanlara hakka tabi olmayı, ispatlamak ve kanıtlamak için akıl ve düşünceyle amel etmeyi ve bilmeyenlerin arzularına uymamayı emretmiştir; dolayısıyla O’nun sünnetlerinden biri de insanların doğru ile yanlış arasında seçim yapabilmelerini sağlamak olup böylece hidayete erenlerin varlığı ile sapkınlığa uğrayanların varlığı ortaya çıkacaktır ki bu da; insanların Allah’ın kesin delillerini terk etmeleri nedeniyle iman noktasında ihtilaf etmelerinden, kesin delillere ve apaçık burhanlara uymayı ihmal etmelerinden, zanna uyanlara ve yalan söyleyenlere tabi olmalarından kaynaklanmaktadır.

İşte bu ayetlere bir kedi dikkat çekmiş, muhterem Şeyhin gırtlağı zikretmiş ve medya organları da bilerek ya da bilmeyerek onların taşıdığı büyük manaları aktarmışlardır. Allah’a yemin olsun bugün İslam ümmetinin bütün dünyaya, onların halklarına ve felsefelerinin ve dinlerinin teorisyenlerine mesajı şu olmalıdır; haydi hak kelimeye, hak olan akideye ve hak olan yola gelin ve delilimiz hüccet ve liderimiz de burhanlar olsun.

فَإِنْ آمَنُوا بِمِثْلِ مَا آمَنْتُمْ بِهِ فَقَدِ اهْتَدَوْا وَإِنْ تَوَلَّوْا فَإِنَّمَا هُمْ فِي شِقَاقٍ فَسَيَكْفِيكَهُمُ اللَّهُ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُEğer onlar da sizin inandığınız gibi inanırlarsa doğru yolu bulmuş olurlar; dönerlerse mutlaka anlaşmazlık içine düşmüş olurlar. Onlara karşı Allah sana yeter. O işitendir, bilendir.” [Bakara 137]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Şeyh Adnan Mezyan

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER