- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber-Yorum
Fetihlerden Turizme!
Haber:
Türk tur şirketi Fest Travel, 20-27 Nisan 2024 tarihleri arasında iç savaş nedeniyle demografik ve altyapı mekanizmaları altüst olan Suriye’ye yapılması planlanan “Kültürel Harmanlama: Suriye” adlı 7 günlük tur için rezervasyonlarını açıyor. (Hürriyet Daily News)
Yorum:
Şam beldesi, Filistin de dahil Büyük Suriye’nin bir parçası olmaktan başlayıp Haçlıları küçük düşürücü bir şekilde yenilgiye uğratan Mescid-i Aksa’nın kurtarıcısı Selahaddin Eyyubi’nin kalesi olmaya kadar çeşitli nedenlerden dolayı İslam beldeleri arasında mübarek bir yer olarak kabul edilmektedir. Şam, İslam’ın gelişiyle birlikte kalkınmıştır; zira yedinci yüzyılda Arap Yarımadası’ndan bölgeye gelen Müslüman fatihler, meşhur Yermük Savaşı’nda Bizanslıları mağlup etmişlerdir. Daha sonra Muaviye İbn Ebi Süfyan ilk Emevi Halifesi ve Büyük Suriye’nin yöneticisi olmuştur. 1516 ve 1517 yıllarında Halep, Şam ve Trablus vilayetleri o kadar değerli ve o kadar çok gelir sağlıyordu ki o zaman doğrudan İstanbul’un kontrolü altındaydılar. Dolayısıyla Halep büyük bir uluslararası ticaret merkezi olduğu gibi Şam da Mekke’ye giden kervanların başlangıç noktasıydı.
On dokuzuncu yüzyılın son on yılları milliyetçi kimliğin uyanışına tanık oldu.Bu aşamada Osmanlı Hilafeti, Almanya’yı kendisinin müttefiki olarak kabul etti ve Birinci Dünya Savaşı’nın yenilgisi, Hilafet Devleti’nin yıkılmasına katkıda bulunan bir şok mesabesinde oldu. Bunun üzerine Müslüman ülkeler ve halkları milletler arasında paylaştırıldı, sınırlar çizildi ve bayraklar konuldu. Suriye 1920-1946 yılları arasında Fransız mandası altındaydı.1948 yılında Arapların Yahudi varlığı karşısında yaşadığı siyasi istikrarsızlık ve yenilgisi, özellikle Filistin’in Büyük Suriye’nin bir parçası olarak kabul edilmesi Suriye’yi şok etti. Sevban’dan, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: يُوشِكُ الأُمَمُ أَنْ تَدَاعَى عَلَيْكُمْ كَمَا تَدَاعَى الأَكَلَةُ إِلَى قَصْعَتِهَا فَقَالَ قَائِلٌ وَمِنْ قِلَّةٍ نَحْنُ يَوْمَئِذٍ قَالَ بَلْ أَنْتُمْ يَوْمَئِذٍ كَثِيرٌ وَلَكِنَّكُمْ غُثَاءٌ كَغُثَاءِ السَّيْلِ وَلَيَنْزِعَنَّ اللَّهُ مِنْ صُدُورِ عَدُوِّكُمُ الْمَهَابَةَ مِنْكُمْ وَلَيَقْذِفَنَّ اللَّهُ فِي قُلُوبِكُمُ الْوَهَنَ فَقَالَ قَائِلٌ يَا رَسُولَ اللَّهِ وَمَا الْوَهَنُ قَالَ حُبُّ الدُّنْيَا وَكَرَاهِيَةُ الْمَوْتِ “Yakında milletler, yemek yiyenlerin (başkalarını) çanaklarına (sofralarına) davet ettikleri gibi, size karşı (savaşmak için) birbirlerini davet edecekler. Birisi: Bu o gün bizim azlığımızdan dolayı mı olacak? dedi. Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Hayır, aksine siz o gün kalabalık, fakat selin önündeki çer çöp gibi zayıf olacaksınız. Allah düşmanlarınızın gönlünden sizden korkma hissini soyup alacak, sizin gönlünüze de vehn atacak, buyurdu. Yine bir adam: Vehn nedir ey Allah’ın Rasulü? diye sorunca: Vehn, dünyayı (fazlaca) sevmek ve ölümü kötü görmektir, buyurdu.” [Sünen-i Ebu Davud.]
Baba-oğul Esad rejimleri, Suriye’yi mevcut insani bir felakete dönüştürürken, Müslüman ülkelerinin yöneticilerinin de ülkelerinin ulusal bayraklarıyla gözleri bağlanmıştı. Bu sırada binlerce kişi bombalandı ve katledildi, şehirler yerle bir edildi ve ebeveynler çocuklarının yasını tutarlarken çocuklar da ebeveynleri için ağlamaya terk edildiler.
Bu arada Türkiye'nin Suriye rejimiyle ilişkilerini düzeltmeye çalıştığını görüyoruz. Bu da 12 yıldır devam eden boş konuşmalarının yanı sıra Erdoğan ve diğerlerinin masum Suriyelilerin paramparça olmuş uzuvları için timsah gözyaşları döktüklerinin kanıtıdır. Nitekim ulus-devlet ve sınırlar mefhumu, bu insanlara menfaat denilen yeni bir ilah kazandırdı.Türkiye, Suudi Arabistan, Katar ve diğerleri, Suriye devriminin fırınında ellerini ısıtmak istediler. Ama alevler dindikten hemen sonra Erdoğan hiç utanmadan tutumunu değiştirdi ve seçim kampanyasında mültecilerin dönüşüne odaklanılacağına dair söz verdi. Ayrıca Suriye’de bu turizmi başlatmaya çalışmak utanç verici bir şeydir. Peki Müslüman kardeşlerinin ve bacılarının başka bölgelerde perişan durumda olduğunu bilen biri, devletin koruması altında seçilmiş olan yerlere gitmek ve ziyaret etmek ister mi?! Oysa bu fikir, yaralarımıza tuz basmak gibi bir şeydir.
İslami kimlik, ortak bir düşünce ve yaklaşıma bağlanmadan bizi tek bir ümmet haline getirmez. Zira İslam, isim değiştirme ve camiye gitme dini değildir. Dolayısıyla bu, Allah Subhanehu ve Teala’nın tabi olmayı emrettiği bir hayat yaklaşımıdır. Bu ümmet içindeki Müslümanlar olarak bizler, Müslüman kardeşlerimizin ve bacılarımızın elem ve acısını hissediyoruz ama tahtlarında oturan yöneticiler, kör, sağır ve dilsiz bir hale gelmişlerdir. Nitekim güç ve servet arzusu onların imanlarını yiyip bitirdi. Beşar’ın kontrolü altındaki bölgelerde turizmin başlaması, halkın sahip olduğu paranın istiflenmesinde birbirlerine yardım edeceklerinden dolayı Erdoğan ve Beşar hükümetleri açısından faydalıdır.Suriyelilere yardım etmek ve Beşar’ın barbar rejimini devirmek Erdoğan için kolaydı ama boyun eğdiği putlardan korkuyordu. Onların tacizlerinin kendisini helak edeceğini zannetmişti ama Allahu Teala’yı öfkelendirmeyi ve O’nun öfkesini çağırmayı tercih etti. Suriye Müslümanlarının bir adama değil, kayıplarının intikamını alacak ve onlara hak ettikleri güvenliği sağlayacak sistemin olduğu bir sisteme ihtiyaçları vardır.
Selahaddin Eyyubi bu topraklarda kafirlerin kalplerine o kadar korku salmıştı ki yankıları hala işitilebiliyor. Dolayısıyla bizim Allah’ın kullarını koruması için yeniden İslam’ın gücüne ihtiyacımız vardır. Yine bizim, dünyadaki Müslümanları kurtarmak için ordulara liderlik edecek bir Halife’ye ihtiyacımız vardır. Nitekim Suriye halkı bu devrime “Senden başka hiç kimsemiz ey Allah’ım” sloganıyla başladı ve sloganın mesajı, çözümün Allahu Teala’nın bize uğrunda yaşamayı ve ölmeyi öğrettiği şeyde yattığını vurgulamaktadır. Nitekim Ebu Hureyra Radıyallahu Anh’dan Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: لَا يَلِجُ النَّارَ رَجُلٌ بَكَى مِنْ خَشْيَةِ اللهِ حَتَّى يَعُودَ اللَّبَنُ فِي الضَّرْعِ وَلَا يَجْتَمِعُ غُبَارٌ فِي سَبِيلِ اللهِ وَدُخَانُ جَهَنَّمَ “Allah’ın azabından korktuğu için ağlayan bir kimse sağılan süt tekrar memeye dönmedikçe cehennem ateşine girmeyecektir. Allah yolunda cihat eden bir kimseye bulaşan toz ve toprakla Cehennem dumanı bir araya gelmeyecektir.” [Tirmizi rivayet etti ve Hasen Sahih hadistir dedi.]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ahlak Cihan