Cuma, 18 Safer 1446 | 2024/08/23
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Hilafet Sayesinde Ümmetin ve Dünyanın Tek Kurtarıcısı Hizb-ut Tahrir’dir!

بسم الله الرحمن الرحيم

Haber-Yorum

Hilafet Sayesinde Ümmetin ve Dünyanın Tek Kurtarıcısı Hizb-ut Tahrir’dir!

Haber:

Yazar Ahmed Abdulhamid Hüseyin 7/9/2023 tarihinde el-Hafriyat internet sitesinde, “Hizb-ut Tahrir: İslami Hilafet ve Mehdicilik Efsanesi” başlıklı bir makale yayınladı.

Yorum:

Ben bu makalede, -çok sayıda olan- iyilikleri zikretmek ve yazara ve bunu yayınlayan siteye teşekkür etmekle yetinmek isterdim ama bizim, site, yazar ve okuyucular için, yazarın bu makalede ortaya koyduklarıyla örtüşmeyen hususları açıklama hakkımız vardır.

Öncelikle yazara, halka açık bir şekilde Hizb-ut Tahrir hakkında konuşma cesaretinden dolayı teşekkür ediyorum; özellikle Hizb-ut Tahrir, İslam ümmetinin tabiî ve ayrılmaz bir parçası haline gelmesinden, dahası tüm dünyada ona yönelik binbir hesapların yapıldığı doğal bir oluşum haline gelmesinden dolayı muktedir olan herkesin bunu yapmaya hakkı vardır.

Yazara, Hizb-ut Tahrir’in yayınlarından, kitaplarından ve neşriyatlarından yaptığı alıntılar için teşekkür ediyorum; zira ilmi çalışmalarla meşgul olanlar, alıntıların değerini ve ilmi dürüstlüğün anlamlarını biliyorlar.

Hizb-ut Tahrir’in bazı fikirlerini öne çıkardığı ve bazı paragrafların arasında ayırt edici işaretleri koyduğu için internet sitesine teşekkür ediyorum.

Partinin logosunun resmini ve partinin kurucusu Şeyh Takiyüddin en-Nebhani Rahimehullah’ın resmini yayınladığı için de siteye teşekkür ediyorum.

Ancak makale, vakıası ve hakikati açıklığa kavuşturulması gereken bazı yanlışlıklardan yoksun değildir; zira yazar, Hizb-ut Tahrir’in Müslüman Kardeşler ve en-Nahda hareketinden farklı olduğunu defalarca onaylamasına rağmen neredeyse İslami hareketleri ve partileri aynı kefeye koymuştur.

Yazar, Hilafeti veya Hizb-ut Tahrir’in ulaşmak istediği hedefi, vakıasının hükmü yani vakıayla bağlantısının hükmü olarak adlandırdığı iki hususla nitelendirmiştir ki bunlar şunlardır: Efsane ve Mehdicilik. Birincisi hakkında şöyle diyor: “Efsane; mazinin tekrar edilmesi, birikmiş sosyal ve siyasi dönüşümler nedeniyle hatırlanması zor olan yönetim şekillerinden biri ve kurulması imkânsız ideal bir otorite tipinin yeniden ortaya çıkmasıdır.” Dolayısıyla yazar, Hilafetin yeniden kurulmasının zor ve imkânsız olduğunu düşünüyor; onun düşüncesine göre bunun nedeni, birikmiş sosyal ve siyasi dönüşümlerdir; zira o, yönetimin vakıasını, vakıadan hareket ederek değerlendiriyor. Yani bunun toplumsal ve siyasal dönüşümler nedeniyle olduğunu düşünüyor; peki ne zamandan beri vakıa, bizzat yönetimin kaynağı olmuştur?! Oysa vakıanın değişmesi, bizzat vakıadan kaynaklanan bir fikir değildir. Aksine bu, fasit vakıaya yama yapmak ve onun ömrünü uzatmak olacaktır. Oysa değişimin kurallarından biri, vakıayı değiştirmek için fikrin onun üzerine indirilmesidir. Tıpkı Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in yaptığı gibi; zira o, vakıaya yama yapılmasını kabul etmemiş, aksine vakıayı köklü ve inkılabi bir şekilde değiştirmiştir. Bugün ümmetin ihtiyacı olan şey şudur: Kapitalizmden gelen tüm sosyal ve siyasi dönüşümleri ortadan kaldıran köklü ve inkılabi bir değişim yapmak.

Yazarın Hilafeti tanımladığı ikinci özelliğe gelince; bu, (Mehdiciliktir). Ona göre bu şu anlama geliyor: “… Halk bunu, bir gün gerçekleşebilecek ve onları topraklarını yağmalayan güçlü bir düşmanın ya da onları kuşatan despot bir rejimin pençesinden kurtarabilecek uzak bir hayal ve umutla ilişkilendiriyor ve onu uzaklaştırmanın bir çaresini bulamıyorlar; dolayısıyla burada Hilafet, krizlerle dolu bir gelecekten, bir ağacın altında üstü açık ve yünlü bir hırka giyerek uyuyan bir peygamber, evliya ve Halife gibi hayali imajla dolu geçmişe uzanan bir ip oluyor.” Dolayısıyla bunu, uzak bir hayal ve umut olarak tanımlıyor ama onun sözleri de, erdemli bir yazarın böyle bir şeyin içine düşmesini beklemediğimiz alaycılıktan yoksun değildir.

Bu iki tanımlamaya müteakiben yazara, Hizb-ut Tahrir’den alıntı yaparak makalesinde yazdığı, Hilafet Müslümanların onu kurmak için çalışması gereken Allah Subhanehu ve Teala’nın bir farzıdır şeklindeki sözlerini hatırlatıyorum; dolayısıyla Hilafet, geçmişin bir efsanesi ve geleceğin de bir hayali değildir. Aksine Hilafet, ilk kez olduğu gibi yeniden icat edilebilecek olan bir gerçekliktir; bu yüzden kendimizi vakıadan kurtarıp ileriye bakarak, yamalı bir değişimi değil kapsamlı ve köklü bir değişimi gerçekleştirmek için yükseklerden bakalım.

Yazar ve internet sitesi, bazı alt başlıklarda saptırıcı hususlara da yer vermiştir; örneğin “İslam’ı akılcılıktan kurtarmak” başlığı gibi; başlık ile altındaki içerik arasında fark vardır; zira içerik, yabancı felsefelerin girmesi ve bunlar ile İslam’ın arasını uzlaştırmaya yönelik girişimlerden başlayarak İslam ümmetine isabet eden fikri çöküşten bahsediyor. Şimdi yazara bir soru: Bu başlık altında yazdığın şeylerin başlıkla ne alakası var? Başlık çok ciddi ey yazar; zira içinde Hizb-ut Tahrir ve diğer Müslümanlar (İslam’ı akılcılıktan kurtarmakla) suçlanıyor. Yazar kardeşim, İslam akidesinin temeli akıldır ve bu onlarca Kur’an ayetinde geçmektedir. Bu yüzden size, Hizb-ut Tahrir’in, parti gençlerinin ders olarak gördüğü ilk kitap olan “İslam Nizamı” kitabının ilk sayfalarında yazdıkları şeyleri okumaya davet ediyorum; yine sizi, Hizb-ut Tahrir’in, aynı kitabın içinde İslam’da Fikri Liderlik konusunda geçen ideolojiler hakkında yazdıkları şeyleri okumaya davet ediyorum. Felsefe ve mantık hakkındaki tutuma gelince; sizi, İslami Şahsiyet kitabının ilk cildinde yer alan felsefe ve mantıkla ilgili konuları okumaya davet ediyorum.

“İslam’ı vakıadan kurtarmak” başlığı altında yazar, Hizb-ut Tahrir’in Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i örnek aldığı üç merhalesiyle ilgili değişim metodunu ortaya koyuyor ve bu konuda iki husus ele alıyor:

Birincisi: Zamanı merhalelere ayırmadaki hata ve hesaplamadaki hatadır; zira şöyle diyor: “Bu, her biri on üç yıl süren üç merhalede gerçekleşiyor; bu ise Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Mekki ve Medeni olmak üzere iki merhalenin her birinde geçirdiği sürenin aynısıdır.” Yazarın hesabına göre toplam otuz dokuz yıldır. Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Mekke ve Medine merhalelerinde geçirdiği süre ise yirmi üç yıldır. Dolayısıyla mesele bahsedildiği gibi değildir; bu yüzden yazarın çarpım tablosu ve temel aritmetik ilkeleriyle ilgili ezberini bir gözden geçirmesi gerekiyor; zira birincisi mi yoksa ikincisi mi? Oysa Hizb-ut Tahrir çalışmasını belirli bir zamanla sınırlandırmamıştır, aksine zaferin Allah katından olduğunu ve Subhanehu ve Teala’nın bunu dilediği kişiye dilediği zaman vereceğini söylemektedir.

İkincisi: Şu sözlerinde parti ve üyeleri hakkında üstü kapalı imalarda bulunuyor: “Dolayısıyla; partinin benimsemiş olduğu bu çizgi, parti ve üyeleri hakkında kesinlikle bir şüphe konusu haline geliyor.” Bir kez daha yazarın, bu düzeydeki bir suçlama ve şüpheciliğe tenezzül etmesini hiç beklemezdik; bu yüzden kendisini, bir geri çekme ve düzeltme yayınlayarak bu sözlerinden geri dönmeye davet ediyoruz.Çünkü Hizb-ut Tahrir, davetini yöneten-yönetilen, Müslüman-gayrimüslim tüm insanlara taşıyor. Dolayısıyla davet noktasında insanlar arasında bir ayırım yapmıyor. Tıpkı Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Mekke’de yaptığı gibi; zira o, yöneten-yönetilen, hür-köle ve Müslüman olan-olmayan tüm insanlara hitap ediyordu. Şayet yazar şüpheciliğinden geri dönmezse, onunla kıyamet gününde adaletli hâkimin huzurunda buluşacağız; o halde buna hazırlıklı olsun.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Halife Muhammed – Ürdün

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER