- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber-Yorum
Halep Zaferi Rejim ile Normalleşmeye Kurban Edilmemeli!
Haber:
Suriye ordusu, muhaliflerin Halep'in "büyük bölümünü" kontrol ettiğini kabul etti. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), bugün yaptığı açıklamada Suriyeli muhaliflerin Halep'in "büyük bölümünü" kontrol altına aldığını, Rus savaş uçaklarının 2016'dan bu yana ilk kez kentin mahallelerine hava saldırıları düzenlediğini ve Suriye ordusunun da muhaliflerin kentin "büyük bölümünü" kontrol ettiğini kabul ettiğini duyurdu. (Ajanslar)
Yorum:
2020 yılından beri Türkiye, Rusya ve İran arasında imzalanan çatışmasızlık anlaşmasına tabi olan Suriyeli mücahit gruplar, 27 Kasım sabahı Halep’in batı kısımlarından Esed rejimi güçlerine karşı büyük bir saldırı başlattı.
13 farklı gruptan oluşan Askeri Operasyonlar Komutanlığı bayrağı altında savaşan muhalifler, üç günden kısa bir süre içinde İdlib'deki kuşatılmış bölgeden ilerleyerek Suriye'nin ikinci büyük kenti Halep'i ele geçirmeyi başardılar. 2016 yılında kirli bir kumpas sonucu Halep rejime teslim edilmiş ve yüz binlerce Müslüman, yeşil otobüslere bindirilerek evlerinden sürgün edilmişti. İşte o Müslümanların bir kısmı, zafer tekbirleriyle yeniden evlerine, topraklarına döndü. Halep Kalesi’nde 8 yıl sonra Tevhid bayrağı yeniden dalgalandı.
Hiç şüphe yok ki zalimlere karşı kazanılan bu zafer, kendisini İslam ümmetine ait hisseden her Müslüman tarafından sevinçle karşılandı. Bu zafer, Gazze’deki sahipsizliğin ortasında Müslümanların yüreğine bir nebze olsun su serpti. Esed’in savaşı kazandığı yalanını söyleyerek Suriye halkını teslim olmaya zorlayan İslam düşmanları ise bu operasyona büyük üzüntü duydular.
Kadim İslam şehri Halep’in birkaç gün içerisinde geri alınması, önemli bir gerçeği de gözler önüne serdi: Müslümanlar, Allah’a tevekkül ederek cihada çıktıklarında karşılarında durabilecek bir güç yoktur. Nitekim Rusya, İran ve Suriye rejimi, mücahitlerin karşısında duramadılar. Bu ülkelerin şu an askeri ve siyasi açıdan zayıf durumda olmaları, bu gerçeği değiştirmeyecektir.
ABD liderliğindeki küresel koalisyona ve içerideki hainlere rağmen Suriye devriminin yıllarca ayakta kalması bunun en somut örneğidir. Müslümanları öldüren şey, ihanet ve basiretsizliktir. Eğer siyasi basiretle hareket edilseydi, dost görünümlü devletlerin aldatıcı yardımlarına kapılar kapatılsaydı, ateşkes tuzaklarına düşülmeseydi rejim çoktan yıkılmış olurdu. Eğer gruplar devrime siyasi bir liderlik kazandırmış olsalardı, Hizb-ut Tahrir’in devrim boyunca ve halen yaptığı çağrıları ciddiye alsalardı, Suriye’de Hilafet Devleti, Allah’ın izniyle kurulmuş olurdu.
Şimdi, yıllar sonra yeniden ele geçirilen bu fırsatın çok iyi değerlendirilmesi gerekir. ABD’nin mücrim Esed rejimini masaya oturtmak için Halep zaferini istismar etmesine, özellikle muhalif gruplar üzerinde büyük nüfuzu bulunan Türkiye’nin Halep’e yapılan bu operasyonun "normalleşmeye hizmet etmesi gerektiği" yönündeki açıklamalarına karşı uyanık olmak hayati önemdedir.
Zira Türkiye bir yandan muhalifleri destekler görünürken, diğer yandan ABD ve Rusya ile işbirliği yaparak rejim ile normalleşmenin taşlarını döşemektedir. Halep düştüğünde de aynı şeyi yapmıştı; Fırat Kalkanı Harekâtı ile mücahitleri terörle savaş bahanesiyle mevzilerinden çıkararak rejimin Halep’i ele geçirmesi için zemin hazırlamıştı. "Fırat Kalkanı Harekâtı’nı başından beri ABD ile planladık." diyen eski Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu bu gerçeği itiraf etmişti. Türkiye, çok daha öncesinde ABD ile "operasyonel mekanizma" ve "eğit-donat" projelerine imza atarak mücahitleri bölüp parçaladı, onları İslam nizamı fikrinden uzaklaştırarak "demokratik Suriye" fikrine hazırladı. Tüm bu çalışmaların, zalim Esed’i korumak ve onunla normalleşerek Suriye devrimini bitirmek için yapıldığı bugün ortaya çıktı. Zalim Esed, yavaş yavaş "Sayın Esed" oldu. Türkiye’de iktidar, ayrıca ülkedeki Suriyeli muhacirleri Halep’e göndererek ırkçı muhalif seçmenlere yaranmanın hesabını yapmaktadır.
Dolayısıyla Halep’in geri alınmasına sevinmekle birlikte bu siyasi gerçekler görmezden gelinmemelidir. Allah yolunda cihat ne kadar değerli ise düşmanı tanımak ve tuzaklara karşı uyanık olmak da o kadar değerlidir. Diğer bir gerçek şu ki; silaha yön veren, onun doğru hedeflere karşı kullanılmasını sağlayan temel unsur düşüncedir. Fikirsiz silah, sahiplerini tuzağa düşürüp düşmanı sevindireceği gibi, basiretle kullanıldığında hidayet ve ışık olur.
Halep kurtarıldı ama Filistin ve Gazze hâlâ mahzun. Mescid-i Aksa hâlâ Yahudi varlığının işgali altında. Bu savaş, önce Şam sonra da Filistin İslam’a iade edilinceye kadar devam etmelidir. Mücahitlere sınır çizmeye çalışanların hepsinin üzeri çizilmeli, kirli yardımlar reddedilmeli, Suriye devriminin sabitelerine dönülerek nusret ve zafer sadece Allah’tan beklenmelidir.
Rasulullah (SallAllahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
«لاَ يُلْدَغُ الْمُؤْمِنُ مِنْ جُحْرٍ مَرَّتَيْنِ»
"(Akıllı ve olgun) Mü'min aynı delikten iki defa sokulmaz, ısırılmaz."
(Buhârî ve Müslim)
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Emin Yıldırım