- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
3 Mart - İslam Ümmetinin Kalkanını Kaybettiği Gün
Kıymetli Bacılarım, 3 Mart sizin için ne ifade ediyor? Sadece tarih kitaplarında gömülü kalmış herhangi bir gün mü? Benim için gözlerimi yaşla dolduran ve yüreğimi yakan bir gündür. Zira bugün 94 yıl önce, Müslüman kadının kalkanını, velisini, koruyucusunu - yani Hilafeti - kaybettiği gündür.
O gün Müslüman kadın, namusunu korumak için savaşan, ordularını hiç tereddüt etmeden onu zalimlerden kurtarmak için harekete geçiren İslami liderliğini kaybetti. O gün, onun ekonomik sıkıntılarını omuzlayan, ailesinin ve kendisinin geçimini temin eden yöneticilerini kaybetti. O takvalı liderler onun hizmetine amade, onun refahı ve ona karşı büyük sorumluluklarından dolayı endişe edip gözyaşı dökerlerdi. Kadın aç olduğunda kendi elleriyle ona yiyecek taşırken, ta ki onun karnı doyana kadar kendi boğazından bir lokmayı esirgeyen liderlerdi.
O gün Müslüman kadın; himaye edilmek ve korunmak üzere dikkatlerin odak noktası olduğu İslami sistemini kaybetti. Bu sistemde kadının onuru tüm dünya hazinelerinden daha kıymetli görülürdü ve erkekler onun izzetine karşı tek bir laf bile etmeye korkarlardı. Bu nizam, beldesini refah ulaştıran bir düzendi. Yöneticisini seçebildiği ve onu tepki görmeden ve korkmadan açıkça muhasebe edebildiği bir düzendi. Bu düzen binlerce âlime kadın yetiştirmiş ve kadın eğitiminde dünyaya öncü olmuştur. Bu düzende, bir köle kız Sultanlara ana olabiliyordu; Halife, hukuk ve kâdı kadının haklarının bekçisi, her türlü sömürü veya suistimale karşı koruyucusuydu. Bu nizam dinin emrettiği şekilde kadına adaletin ulaşmasını temin etmek için tüm cehtini harcadığı bir düzendi.
Kadın İslam devletini kaybetti... Bu devlet eş ve anne olan kadının konumunu yüceltir, ailenin el üstünde tutulan baş tacı kılar, ona büyük değer verir, kendi geçimini sağlama yükünü omuzlarından alır ve gelecek nesillerin yetiştiricisi ve eğiticisi olması hasebiyle kendisine kayıtsız şartsız saygıyı emrederdi. Evlatlarını saf İslami değer ve hükümlerle kuşatan, İslami yuvalarda ve okullarda terbiye ederek asil davranış ve ahlakta örnek teşkil eden seçkin İslami şahsiyetlere sahip bir gençliğe dönüştüren bir toplumu kaybetti. Bu gençler Allah (st)'ya sadık kullar, İslam kahramanları, toplumun ve Ümmetin sıkıntılarını omuzlayan devletin dürüst vatandaşları, dava taşıyıcıları; yozlaşmanın ve zulmün çetin düşmanları ve insanlığa liderlik yapacak şahsiyetlerdi.
Kadının bu devlette sahip olduğu statüye, haklara ve güzel muameleye; dünyanın her yerindeki kadınlar gıpta ederlerdi.
Peki, 90 yıldır, bu kalkanını kaybetmenin karşılığında Müslüman kadın ne elde etti? Hayatı ölüm ve yıkımlarla, yoksullukla ve aşağılamayla, mahrumiyet ve çaresizlikle harap edildi. Yönetici olarak başına zalim diktatörler geçti. Onlar da servetlerini çalıp, terörle hükmettiler ve hakkı söyleyenleri hapsedip katlettiler. Sokaklarda dilencilik yapmaya, bedenini satmaya veya evlatlarını terk edip yabancı ülkelerde çalışıp kendisini ve ailesini geçindirmeye mecbur edildi. Yiyecek artıkları bulmak için çöpleri deşti ve evlatları gözleri önünde açlıktan öldü. Büyük şirketlerin ve hükümetlerin servet oluşturan aracına dönüştürüldü, kadın tüccarlarının kurbanı oldu ve kazanç için onu sömüren kapitalist ve mücrimlerin hedefi oldu. Yaşadığı toplum ise güvensizlik, hukuksuzluk ve şiddet altında inleyen; kadının refahına zerre kadar değer vermeyen, onu haklarından mahrum eden ve adaleti çok gören sistemlerle yönetilen bir toplum oldu.
Yaşadığı belde yabancı hükümetlerin işgaline uğradı. Servetleri yağmalandı ve fütursuzca ailesi katledildi. İçlerinde İslam'a karşı kin besleyenlerin, gözleri önünde evlatlarını doğramasına şahit oldu. İffetine saldırdılar ve onu yuvasından ettiler. Bu arada hiçbir ordu onu kurtarmaya gelmedi ve hiçbir devlet ona iyi bir hayat ve güvenli bir barınak sunmadı. İslami kıyafetinden ötürü üzerine çamur atıldı, saldırıya uğradı ve eziyet edildi; İslam'a daveti cürüm ilan eden yönetimler altında yöneticilerine Hakkı söylediği için hapsedildi ve işkence gördü.
Ve onun eş ve annelik rolü hiç sayıldı, değersizleştirildi ve altı boşaltıldı. Zehirli Batılı kapitalist ve liberal değerlerin; laik hükümetlerce serbestçe ithal edilip, uygulanıp teşvik edilmesiyle; evlatları da hayâsızlığa, ahlaksızlığa ve yozlaşmaya maruz kaldılar. Dolayısıyla onlar da Batılı toplumların başına bela olan ve ebeveyne ve büyüklere karşı itaatsizlik ve saygısızlık üreten, ferdiyetçilik ve maddiyatçılık musibetine yakalandılar. Batılı kimlikler ve kıyafetler cazip kılındı; liberal şahsî ve cinsel hürriyetleri teşvik eden, insanı kendi arzularına esir yapan kültür ve yaşam tarzını benimsemek ise birçoğunda alkol, uyuşturucu ve zararlı ilişkilere neden oldu. Artan zina ve boşanmalar, İslami aile birliğinin mukaddesliği ihlal edildi ve hem kadınların, hem erkeklerin ve hem de çocukların kalplerinin kırılmasına yol açtı.
Kıymetli bacılarım; bunlar kalkanımızı, velimizi, koruyucumuzu kaybettiğimiz o vahim günün, 3 Mart 1924'ün acı ve yıkıcı neticeleridir. Bu tarihte herhangi bir gün değil, zihinlerimize derince kazınmış bir gün olmalıdır. Bu gün hüzün ve pişmanlıkların günüdür... Bizlere Müslüman kadınlar olarak Allah (svt)'nın nizamını kaybetmekle, beldelerimizden Hilafetin sökülüp alınmasıyla, ne kadar çok şey kaybettiğimizi hatırlatmalıdır.
Gerçekten de bu Ümmetin kızları için tahammül edilemez acılarla, aşağılanmalarla ve ıstıraplarla dolu karanlık uzun 90 yıl yeter artık! Allah (svt)'nın Müslüman kadına kendi nizamının gölgesine ihsan etmiş olduğu rahmeti, imtiyazı ve sayısız nimetleri hatırlayıp da bunların hayatlarımızı şereflendirmek yerine tarih kitaplarında veya İslami kaynaklarda etkisizce hapsedilmiş olması insanın kalbini sızlatıyor. Fakat artık kalkanımızın küllerinden yeniden dirilip bu dünyayı adaleti ve üstün değerleriyle geçmişte olduğu gibi bugün de aydınlatacağına dair büyük bir umut doğdu. Değişimin serin esintisini hissediyoruz, çünkü dünyanın her yerinde, beldeden beldeye Raya sancağı yükselmekte. Ve hem kadınlar ve hem erkekler onun çağrısına icabet ediyorlar.
Ey sevgili kardeşlerimiz! Sizleri; dinimizin ihtişamını İslam beldelerimizde yeniden başlatacak olan ve onunla birlikte İslam'ın kız evlatlarına izzeti, adaleti ve emniyeti geri getirecek olan bu şanlı Hilafeti yeniden kurmak üzere yüce ve köklü değişimin bir parçası olmaya davet ediyoruz. Sizleri, dünyaya kadının layık olduğu üstün mertebeyi ve büyük saygıyla hürmet edilmesini öğretmiş olan bu devlete hayat verecek olan bu çalışmaya dâhil olmaya davet ediyoruz. Hizb ut Tahrir'li kardeşlerinizle birlikte tüm gayretlerinizi sarf ederek, İslami farzların en hayatî olanını yerine getirmeye, Allah'ın nizamını yeryüzüne tatbik etmek için çalışmaya davet ediyoruz ki inşaallah böylece ahirette en üstün makamlara ve tasavvur edilemeyecek mükâfatlara nail olalım.
Kalkanlarının yokluğundan dolayı Ümmetin kızlarının çektikleri bu uzun, karanlık ve acı dolu dönem; artık tarih kitaplarına hapsedilsin ve izzet ve sükûnet dolu yeni hayatın şafağı artık şanlı Hilafetin gölgesinde kök salsın.
﴿فَإِمَّا يَأۡتِيَنَّڪُم مِّنِّى هُدً۬ى فَمَنِ ٱتَّبَعَ هُدَاىَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشۡقَىٰ وَمَنۡ أَعۡرَضَ عَن ذِڪۡرِى فَإِنَّ لَهُۥ مَعِيشَةً۬ ضَنكً۬ا وَنَحۡشُرُهُۥ يَوۡمَ ٱلۡقِيَـٰمَةِ أَعۡمَىٰ﴾
“Eğer tarafımdan size bir yol gösterici (kitap) gelir de, kim benim yol göstericime uyarsa artık o, ne (dünyada) sapar ne de (ahirette) sıkıntı çeker. Her kim de benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz." [Taha 123-124]
Hizb ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu adına
Dr. Nazreen Nawaz
Hizb ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları Müdiresi