- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber-Yorum
Erdoğan’ın Eylemleri Yoluyla Sözlerini Yargılamak
Haber:
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Ramazan ayının ilk gününde Cumhurbaşkanlığı külliyesinde, yaklaşık iki yıl önce Türkiye’nin başkenti Ankara’da gerçekleşen ve yüzlerce kişinin ölümüyle sonuçlanan başarısız darbe girişimi kurbanlarının ailelerden bir kısmını iftar yemeğine çağırdı. (el-cezire.net-19/05/2018)
Yorum:
Her zaman olduğu gibi ülkedeki iktidarı boyunca Erdoğan’dan eylemlerine muhalif sözler tekrarlanıp durmaktadır. Zira Erdoğan her olayda, mücrim ülkelere hizmet ettiği ve özellikle Amerika olmak üzere onların çıkarlarını gerçekleştirdiği ülkede iktidarını pekiştirmek amacıyla kendi çıkarlarını gerçekleştirmek için insanları kandırarak istismar etmekte, onları aldatmakta ve onların basit ve yüzeysel düşüncelerini istismar etmektedir.
Kurbanların ailelerinin gözlerine kum serpmekten ibaret olan bu ziyafet, kurbanların kaybından dolayı yaşanan bir üzüntü ya da pişmanlıktan değil sadece onun aldatıcı yöntemlerinden birisi olup dikkatleri –birçok kez- işlediği iğrenç eylemlerine çekmek ve insanların dikkat çektiği bu hususları hissetmesidir. Böylece sıradan insanları aldatmak amacıyla İslam kisvesine bürünmesinin ardından onların dikkatlerini dağıtmak ve bakışlarını ikincil meselelere yönlendirmek istemiştir.
Erdoğan’ın en son hareketlerini ve onun gündeminde olanları takip edersek, vakit ve düşünce olarak meşgul olduğu en önemli noktanın Türkiye’de iktidarın kontrolü elindeyken Amerika’nın planlarını başarmak amacıyla kararları daha kolay bir şekilde alabilmek için Türkiye’nin başkanlık sistemine dönüştürülmesinin gerekli olduğu bahanesiyle gelecek yılın sonlarında yapılması planlanan başkanlık ve parlamento seçimlerinin zamanını önümüzdeki 24 Haziran’a almak olduğunu görürüz. Oysa hakikat, ülkedeki ekonomik ve iç koşulların daha da kötüye gitmesinin doğuracağı olumsuz sonuçlardan korkmasıdır. Zira bu hususta şöyle bir ifade kullanmıştır: “Gelecekle ilgili belirsizliğin ortadan kaldırılması gerekir.”
Yapılması planlanan bu seçimler, parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçilmesini sağlayarak daha fazla yetki elde etmek için bir yıl önce yapılan anayasa değişikliği hakkındaki referandumun uzantısından öte bir şey değildir. Tüm umudu, dahası “kesin olan”, Amerika’nın kazanmasını sağlamak için büyük destek verecek olmasıdır. Zira Erdoğan, Suriye’deki devrimcileri aldatma ve devrimin rotasını değiştirme noktasındaki talebini uygulayarak Amerika’ya olan bağlılığını ve samimiyetini ortaya koymuştur. Hem de bunu, ümmetin Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet’in geri dönüşü projesinin engellemek için Amerika, Rusya ve Suriye rejiminin siyasi ve askeri olarak gerçekleştirmekten aciz kaldığı bir sırada yapmıştır.
Bu ziyafet, seçimler için kullanılan tek propaganda değildir. Dahası Erdoğan, kısa bir süre önce yeniden seçim kampanyasına destek vermesi için Londra’yı ziyaret etmiştir. Ayrıca MİT tarafından Bosna’da kendisine bir suikast planının olduğu uyarısına dair yayınlanan haberlerin doğruluğuna vurgu yaparak bu uyarıya rağmen Bosna ülkesine yönelik ziyaretini değiştirmediğine dikkat çekmiştir.
Erdoğan’ın tarihi, sanki Amerika, Rusya ve Yahudi varlığının düşmanıymış gibi görünen aldatıcı boş açıklamalarla doludur ve şimdi bunları anlatmaya gerek bile yok. Dolayısıyla eğer Erdoğan’ın eylemleri yoluyla sözlerini inceleyecek olursak, her ikisi arasında çelişkilerin olduğunu, dahası aynı konu hakkındaki açıklamalarında çelişkileri ortaya çıkaran birçok tutumlarının olduğunu görürüz. Zira Siyonizm karşıtı açıklamalarıyla kulaklarımızı çınlatmasının ardından en son olarak bu yöndeki tutumunun hakikatini şu sözleriyle açıklamıştır: “(İsrail), bölgede Türkiye gibi bir ülkeye muhtaçtır.” Ve şöyle bir eklemede bulundu: “Eğer ortak adımlarımız samimiyet temelinde uygulanırsa bunu normalleşme takip edecektir.” İşte bu, sürekli olarak Yahudi varlığı ile olan ilişkilerini normalleştirmeyi amaçladığı gerçeğini doğruluyor.
Son Gazze katliamının üzerinden daha birkaç gün geçmişti ki doğası gereği aldatıcı bir şekilde Yahudi varlığını “terörist devlet” olarak tanımlama girişiminde bulundu ve mücrim Netanyahu’nun elinin Müslümanların kanına bulandığını söyleyerek büyükelçisinin “bir süreliğine” sınır dışı edildiğini duyurdu. Ancak onunla enerji anlaşmaları alanındaki ekonomik ilişkilerini durdurmadığı gibi onunla olan ticari ortaklığını korumaya devam etti. Ayrıca Erdoğan, parçalanmış İslam dünyası ülkelerini, kendi ülkesinde düzenlenen zirveye davet ederek burada Filistinlilerin korunması gerekçesiyle uluslararası bir gücün konuşlandırılması çağrısında bulundular. Oysa eğer Cumhurbaşkanı, ordusu, dahası kendisi hakkında bir karar vermiş olsaydı, Türkiye tek başına bile saatler içerisinde işgali bitirmeye güç yetirebilirdi.
Filistin halkıyla ticaret yapmakla suçlanıp hedef alındığında Yahudi araştırmacı Eddie Cohen’in gösterdiği cesaret gibi Müslümanlar Erdoğan’ın hakikatini açıklama cesaretini gösteremiyorlar. Zira Eddie Cohen, onlara söylenecek bir çift sözüm var diyerek şöyle konuştu: “Onun iki yönlü konuşması vardır; birincisini Twitter ve medyada iç tüketim için kullanıyor. İkincisini ise Amerika ve (İsrail) yönünde kullanıyor.” Onun bu nitelendirmesine göre Türkiye’nin Yahudi varlığına olan ihracatının yıllık 4.1 milyar dolar tutarında olduğuna dikkat çekiyor.
Allah bizlere, kendi içimizden düşmanlar musallat etti. Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet kurulmadıkça asla bunlardan kurtulamayacağız. Allah’tan bunun çok yakın olmasını temenni ediyoruz.
Raziye Abdullah
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Radyosu İçin Yazdı