Salı, 28 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/10/01
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

İngiltere’nin Sudan Büyükelçisi Ve Timsah Gözyaşları!

Haber-Yorum

İngiltere’nin Sudan Büyükelçisi Ve Timsah Gözyaşları!

Haber:

Sudan’daki İngiliz Büyükelçiliği, Büyükelçisi Giles Lever’in liderliğinin ülkedeki görevinin sona erdiğini ilan etti. Giles Lever şunu açıkladı: “Üç yıl aradan sonra, Sudan halkı için bir trajedi olan çatışmaların devam etmesi nedeniyle ülkeden kalbim kırık bir şekilde ayrılıyorum. Ancak Birleşik Krallık’ın çatışmaya karşı çıkan sivil toplum kuruluşlarını ve sivil kurumları desteklemede oynadığı rolden ve insani yardım çabalarına olan katkımızdan dolayı gurur duyuyorum.”X platformundaki hesabı aracılığıyla şöyle bir tweet ekledi: “Çatışma bölünmelerin derinleşmesine yol açmış olup bazı Sudanlıların İngiliz politikasının bazı yönlerine şiddetle karşı çıktığını kabul ediyorum; ancak Birleşik Krallık’ın birincil hedefi, Sudan devriminin değerlerini (özgürlük, barış, adalet ve sivil yönetim) desteklemek olmaya devam ediyor.” (Electronic Nile, 29/8/2024)

Yorum:

İngiliz Büyükelçisinin açıklamalarını okuyan kimse, Sudan’da olup bitenlerden, yani yaş kuru her şeyi yok eden, hatta ağaçların ve taşların bile bağışlanmadığı saçma savaştan ülkesinin beri olduğunu zanneder!

Bu açıklamalar, savaşı ateşleyenlerin sivil ve askeri ajanları aracılığıyla İngiltere ve Amerika liderliğindeki Batılı ülkelerin olduğunu idrak eder hale gelen Sudan halkını artık aldatamaz; zira İngiltere, kötü niyetli yumuşak bir politikaya meylediyor. Nitekim çerçeve anlaşması bardağı taşıran son damla oldu ve İngiltere bu sayede sivil ajanlarını Sudan’ın yönetimine geri döneceği bir köprü haline getirmek ve en azından pastayı Amerika ile paylaşmaya çalışmaktadır. Ancak Amerika bunun farkında olup İngiltere’ye akşam yemeğinden önce sabah kahvaltısı vermektedir. Zira Amerika burada savaşı ateşledi ve onu kendi askeri ajanları arasında dönen bir savaş haline getirdi. Bu plan sayesinde İngiltere topal ördek durumuna düştü ama umutsuzluğa kapılmadı, aksine ajanlarını, (Tekaddum) gibi çeşitli sivil organlar aracılığıyla saflarını organize etmeye sevk etti; onlar da Amerika'nın ajanlarını engellemek için harekete geçtiler, dolayısıyla ölüm, yerinden edilme, malların yağmalanması, kamu kurumlarının tahrip edilmesi, komşu ülkelere iltica edilmesi ve sel, su baskını ve yüksek fiyatlar gibi zor koşullar karşısında ülke içindeki yerinden edilmeler gibi ülkenin karşı karşıya kaldığı hususlara aldırış etmeksizin Amerika’yı Sudan’daki savaşın süresini uzatmaya zorladılar!

İngiliz Büyükelçisi çok iyi bilsin ki, ülkesi yakında çeşitli Müslüman ülkelerde yaptıklarının karşılığını görecek ve cezalandırılacaktır. Bu ise Müslümanların birleştirici varlığı olan Nübüvvet Minhacı üzere Hilafeti kurduklarında olacaktır; zira kâfirlerin kökünü kazıyacak ve kindar yabancı elçilikler ve onlara bağlı kuruluşlar gibi şer ve komplo inlerini kapatacak olan sadece Hilafettir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdusselam İshak - Sudan

Devamını oku...

Pakistan-Afganistan Sınır Çatışmaları

Soru Cevap

Pakistan-Afganistan Sınır Çatışmaları

Soru: 13 Ağustos 2024 tarihinde El Arabiye sitesinin aktardığına göre “Afganistan geçici hükümeti İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Abdul Metin Kani, X sosyal medya platformundaki hesabından Pakistan güçlerinin sivillere ateş açtığını, 2’si çocuk 1’i kadın olmak üzere 3 Afgan vatandaşının hayatını kaybettiğini kaydetti... Torkham sınırındaki Pakistanlı bir sınır yetkilisi, çatışmada üç Pakistan askerinin yaralandığını söyledi...” Bundan önce “Cuma günü Uluslararası Para Fonu ve (IMF) Pakistan hükümeti, üç yıl içinde 7 milyar dolarlık bir yardım programı için anlaşma imzaladı. (13.07.2024 Skynews Arabia) Özellikle daha önce de benzer çatışmalar yaşandığı göz önünde bulundurulursa, bu çatışmaların arkasında ne var? Amerika’nın güdümündeki IMF yardımları ile Pakistan’ın Hindistan’dan uzaklaştırılarak Afganistan ile savaşa sürüklenmesi ve böylece ABD’nin, Çin’i baskılama arzusunu yerine getirmek için Çin’le yüzleşmeye yoğunlaşması arasında bir ilişki var mı? Yoksa yaşanan bu sınır çatışmalarının başka sebepler mi var?

Cevap: Yukarıdaki soruları yanıtlamak için aşağıdaki hususları bir göz atmak gerekiyor:

1- 28 Ocak 2023 tarihli soru cevapta, İngiliz sömürgeciliğinin Pakistan-Afganistan arasında oluşturduğu sınırlarla ilgili olarak şunları söylemiştik: “Afganistan ile Pakistan arasındaki kuzeydoğudan güneybatıya uzanan 2 bin 640 kilometrelik sınırı oluşturan “Durand Hattı”, 1893’te o dönem İngiliz Hindistan’ı Dışişleri Bakanı Sir Mortimer Durand ile Afganistan Şahı Emir Abdurrahman Han arasındaki anlaşmayla belirlendi. Pakistan ve Afganistan’ın resmi sınırları olarak kabul edilen Durand Hattı, hattın iki yakasındaki Peştunları ikiye böldü. Sınır bölgesinde çoğunluğu Peştun olan Müslümanlar yaşamaktadır. Peştunlar, Afganistan’daki en kalabalık etnik gruptur ve nüfusun yaklaşık %40’ını oluşturmaktadır. İki yüzyıldır Afganistan’daki hükümdarların çoğu Peştun kökenlidir. Peştunlar, Pakistan’da Pencaplılardan sonra ikinci en büyük etnik gruptur. Afganistan, Durand Hattı’nı tanımamaktadır. Özellikle İngiltere, o dönemde Durand Hattı’nı çizerken bölgenin demografik, etnik ve kabile yapısını dikkate almadı, sömürgeci çıkarları göz önünde bulundurularak 12 Kasım 1893 tarihinde yapay bir şekilde çizildi. İngilizler, kendilerinden önceki birçokları gibi, sınır bölgelerini kontrol etmek için mücadele ettiler... İngilizler, 1839-1842 yılları arasındaki saldırganlığı sırasında büyük bir askeri yenilgiye uğradılar. 1878’de yeniden saldırdılar, ancak iki yıl sonra geri çekilmek zorunda kaldılar. Ancak 1879’da Afganistan yöneticilerinin Gandamak Antlaşması’nı imzalamasıyla siyasi nüfuz elde ettiler. Bu anlaşma sonucunda Afganistan, Hindistan alt kıtasını yöneten İngiliz sömürgeciliğine geniş topraklar kaptırdı... Taliban, Doha Anlaşması gereği Amerika’nın Ağustos 2021’de Afganistan’dan çekilmesinin ardından Kabil’de iktidarı ele geçirince, Pakistan’ın sınır düzenlemelerini daha yüksek sesle reddetmeye başladı ve sınırın her iki tarafında da yaşanan sınır provokasyonları, yaygın hale geldi. Bu sınırlar, geçmişte hiçbir engelle karşılaşmadan sınır boyunca serbestçe hareket eden Afgan mültecilere ve Peştun ailelerine yönelik ağır kısıtlamalar yüzünden zaman zaman ısındı, can kayıplarına yol açan çatışmalarla birlikte kaynama noktasına geldi...”

2- Bu sınır hattı (Durand Hattı), 1979’da Sovyetler Birliği ve 2001’de ABD gibi büyük güçlerin işgali sonrasında Afganistan’ın çalkantılı dönemlerinde iki ülke arasındaki çatışmaların büyük ölçüde yatışmasını sağladı. Ancak bugün bu sınır hattı, 2021’de Amerika’nın Afganistan’dan aşağılayıcı bir şekilde çekilmesinin ardından Amerikan politikasının gereksinimleri doğrultusunda yeniden gündeme geldi. Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgali sırasında bu sınırların geçirgen olduğu ve bu durumun, Pakistan’da eğitim alan mücahitlerin Sovyetlere karşı savaşmak üzere Afganistan’a geçişini kolaylaştırdığı bilinmelidir. Sınırdaki bu gevşeklik, bir yandan sınırın her iki tarafındaki Peştun aileler arasındaki demografik gerçekliğin bir devamı niteliğindeyken, diğer yandan ABD’nin Afganistan’daki Sovyet varlığına karşı izlediği politikayla da uyumluydu. Ancak, Amerika’nın Afganistan’ı işgalinden sonra Amerikan politikasında bir değişiklik oldu.  ABD, Pakistan’dan sınır kontrollerini sıkılaştırmasını talep etti ve ABD’nin Afganistan’ı işgaline karşı çıkan mücahitlerin sınırdan geçişlerinin engellenmesini istedi. Bunun üzerine Pakistan ordusu, Pakistan içindeki bu sınır bölgelerine şiddetli bir savaş başlattı.

3- Mayıs 2018’de Pakistan, Afganistan’a sınırdaş kabile bölgelerini Hayber-Pahtunhva eyaletine kattı. Böylelikle belirsizliği ve bu bölgelerin Pakistan yasaları, polisi ve yargı erkinden muaf tutulması dönemini sona erdirdi. Pakistan, Afganistan ile olan sınır meselesini çözüme kavuşturduğunu düşünüyor. Pakistan geçici hükümet Başbakanı Enver-ul Hak Kakır, Afgan TOLOnews’e verdiği bir röportajda, “Durand Hattı Afganistan ve Pakistan arasında uluslararası alanda tanınan bir sınırdır. Bize ve tüm dünyaya göre Afganistan ile sınır meselesi bitmiştir” ifadelerin kullandı. (14.03.2024 El Cezire.net) Ancak tarih boyunca tüm Afgan hükümetleri, siyasi ve ideolojik eğilimlerinden bağımsız olarak, Durand Hattı’nı iki ülke arasında resmi uluslararası sınır olarak tanımamaktadır. Bu bağlamda aynı kaynağa göre Taliban hükümeti Sınır ve Kabile İşleri Bakanı Molla Nureddin Turabi yaptığı açıklamada, “Afganistan’ın Pakistan ile resmi bir sınırı yoktur” dedi. İki ülke arasındaki anlaşmazlık, 2600 kilometreden uzun bu sınır hattı boyunca şiddetlendi. 23 Ocak 2023 tarihli yukarıdaki soru cevapta yine şöyle dedik: “Daha sonra Pakistan, baskıyı artırarak tarihte ilk kez Afganlara vize uygulaması getirdi. 3 metre yüksekliğinde bir sınır çiti inşa etmesi, bu gerginliği daha da artırdı. Hem malların ve insanların geçişini kontrol etmek hem de “teröristlerden” korunmak gerekçesiyle yüzlerce kilometrelik çit için yüz milyonlarca dolar harcadı. Böylece tel örgü, gerilimin ve iki ülke arasında sınır bölgesinde yaşanan çatışmaların sebeplerinden biri oldu. Bunun üzerine Taliban hükümeti, yaklaşık yüzde 90’ı tamamlandıktan sonra Pakistan kuvvetlerinin iki ülke arasında yaklaşık 2.700 km’lik sınır boyunca çit inşa etmesini engelledi. Devrilmeden önce Eşref Gani hükümeti, çitin inşasına onay vermişti. Taliban hükümeti, çitin inşasını tamamlamaya çalıştığı her seferinde Pakistan güçleriyle karşı karşıya geldi. Bu durum, sınırın farklı bölgelerinde taraflar arasında çatışmalara yol açtı. Her iki tarafta da hayatını kaybedenler ve yaralananlar oldu... Böylece özellikle Pakistan’ın, iktidardaki Taliban’ı, Pakistan Talibanı Hareketi’nin Pakistan ordusuna yönelik saldırısını engellemediği suçlaması üzerine iki ülke arasındaki ilişkiler daha da gerginleşti. Ardından Pakistan, Pakistan Talibanı militanlarının bulunduğu iddiasıyla Afganistan içindeki bazı hedefleri bombaladı...”

4- Böylelikle Pakistan ordusu ile Taliban güçleri arasındaki çatışmalar ve sürtüşmeler, iki ülke arasındaki ilişkilerde yeni bir gerçeklik haline geldi. Bu çatışmalar ve sürtüşmeler, sınır sorunu ve “Pakistan Talibanı” ile Pakistan ordusu arasında yaşanan karşılıklı saldırılar nedeniyle arttı. “Geçen yıl, ölü sayısının son 6 yılın en yüksek seviyesine ulaştığı görüldü. İslamabad merkezli Araştırma ve Güvenlik Çalışmaları Merkezi’ne göre, 1500’den fazla sivil, güvenlik görevlisi ve militan hayatını kaybetti.” (17.07.2024 El Cezire.net) Pakistan ordusunun, Afganistan’ı Pakistan Talibanına yataklık etmekle suçlamasıyla İslamabad, Afganistan üzerindeki baskısını daha da artırdı: “Taliban’ın Geri Dönenlere Yardım ve Yerlerine Yeniden Yerleştirme Komisyonu Sözcüsü Kari Yusuf Ahmadi, yaptığı açıklamada, “İki komşu ülke -Pakistan ve İran- 2024 yılının başından bu yana 400 binden fazla mülteciyi zorla sınır dışı etti. Pakistan sınır dışı edilenlerin %75’inden sorumlu.” dedi. (11.06.2024 El Hurra)

5- Tüm bunlardan, Amerikan yanlısı Pakistan hükümetinin Afganistan’daki Taliban’a baskı uyguladığı, provoke ettiği, Afganların sınırdan serbestçe geçmesini engellediği, sınır ötesindeki akrabalarını ziyaret etmek için onlardan vize istediği, sınır çiti ördüğü, oldu bitti olarak dayattığı, sınır hattını Afganistan’ın içine taşıdığı ve ABD’nin 2021’de çekilmesiyle kaçan 600.000 kişi de dahil olmak üzere sayıları iki milyondan fazla olan Afgan mültecilere baskı uyguladığı, Afgan mültecileri toplu halde sınırdışı ettiği, 2022 yılında Amerikan uçaklarının Afganistan’a geçişini ve El-Kaide lideri Eymen ez-Zevahiri’nin öldürüldüğü  hava saldırısını kolaylaştırdığı, Pakistan istihbarat servisinin Afganistan’ın sınır kentlerinde Pakistan Talibanı örgütünün önde gelen liderlerini hedef alan suikast operasyonları düzenlediği anlaşılıyor.

6- Pakistan’ın yaptığı tüm bu eylemler, Amerika’nın tamamen boyunduruk altına almak amacıyla Afganistan’daki Taliban’a uyguladığı baskı politikası kapsamında değerlendirilebilir. Yine bu eylemler, Hindistan’ın Çin’e karşı Amerika’nın yanında yer almasını sağlamak için Washington’un, Pakistan ordusunu iç savaşa ve Afganistan ile savaşın içine sürükleme arzusu kapsamında da değerlendirilebilir. Hatta bu eylemler, Amerika’nın, Çin’in Afganistan’daki mineral kaynakları sömürmesini engelleme çabalarının bir parçası olarak da görülebilir. Çünkü Afganistan’da ABD ile Taliban arasında yirmi yılı aşkın süredir devam eden bariz düşmanlık, sanayisi her türlü hammaddeye ihtiyaç duyan Çin’in, 2021’de ABD’nin çekilmesinden sonra Afganistan’ı sömürme umutlarını artırdı. Pakistan ve Afganistan arasındaki sınır anlaşmazlığı, Pakistan’daki ekonomik koridor için milyarlarca dolar harcayan Çin’in hayallerinin gerçekleşmesi önünde bir engel teşkil etmektedir.

İşte Pakistan’ın Afganistan politikasının genel çerçevesi budur. Bu genel çerçeveden, bu iki ülke arasındaki çatışmanın ana provokatörünün Amerika olduğu anlaşılıyor. Düşmanlığı körüklemek, silahlı sınır anlaşmazlıkları, her alanda gerilimi tırmandırmak ve Pakistan’ın Afganistan içine düzenlediği hava saldırıları da bu genel çerçeve içerisine girmektedir. “Afganistan Savunma Bakanı, Pakistan Hava Kuvvetlerine ait savaş uçaklarının Pakistan sınırındaki Host ve Paktika vilayetlerinde nüfusun yoğun olduğu bölgelere düzenlediği hava saldırısında masum çocuk ve kadınların hayatını kaybettiğini duyurdu. “Pakistan ordusu veya hükümeti konu hakkında herhangi bir açıklama yapmadı. “Bu saldırılar, Pakistan-Afganistan sınır bölgelerindeki bir askeri kontrol noktasına düzenlenen iki intihar saldırısında 6 Pakistan askerinin hayatını kaybetmesinin ardından geldi.” Hava saldırıları, Cumartesi günü Pakistan’ın kuzeybatısındaki Kuzey Veziristan bölgesinde Afganistan sınırına yakın bir bölgede gerçekleştirilen bir saldırıda 7 askerin hayatını kaybetmesinin ardından gerçekleşti.” (18.03.2024 Şarku’l Avsat)

7- Bu iki ülke arasında 2021’den beri devam eden gergin ilişki, tırmanma eğiliminde, çünkü bu gergin ilişkinin sebepleri (Amerikan çıkarları) mevcut ve Pakistan, IMF’den kredi alsa da almasa da tırmanma yönünde sabitlenmiş durumda. IMF şartları ve kredi anlaşmaları, yerel para birimi, döviz kuru, ticaret, enerji ve vergiler gibi konuları ele alır, Pakistan-Afganistan ilişkilerini ele almaz. Ancak sinsi ABD politikalarının, bu vaat edilen kredilerle Pakistan hükümetindeki ajanlarının iştahını kabarttığı ve böylece Afganistan ile geriliminin tırmandırılması da dahil olmak üzere ABD çıkarlarını gerçekleştirmek üzere coşkularını artırdığı göz ardı edilemez. 2023 yazında Pakistan, ABD’nin kontrolündeki IMF’den 3 milyar dolarlık bir kredi aldı ve bugün daha fazlasını alacağına dair söz almış durumda. “Pakistan hükümeti ve IMF Cuma günü üç yıl içinde 7 milyar dolarlık bir yardım programı için anlaşma imzaladı.” (13.07.2024 Skynews Arabia) Bu ek yardım, Pakistan’ın, Amerika’nın arzularını yerine getirme coşkusunu artırmakta.

8- Bütün bunlar nedeniyle, Amerikan yanlısı mevcut Pakistan hükümetinin açıklamalarından, iki ülke arasındaki gerilimin artırılması eğiliminde olunduğu anlaşılıyor. Temmuz 2024 ortasında Pakistan askerlerinin hayatını kaybettiği olayda bu açıkça görülmektedir:

A- “Pakistan Savunma Bakanı, BBC’ye yaptığı açıklamada, “Pakistan’ın terörizmi hedef alan yeni bir askeri operasyon çerçevesinde Afganistan’a yönelik saldırılara devam edeceğini belirtti...” (02.07.2024 BBC) Aynı kaynağa göre “Taliban, bu açıklamanın “sorumsuzca” olduğunu söyledi ve Pakistan’ı, sınır ötesi saldırıların “sonuçları” olacağı konusunda uyardı.”

B- Büyükelçinin dışişleri bakanlığına çağrılması: “Afganistan’ın İslamabad Büyükelçiliği Misyon Şefi Yardımcısı, bu hafta bir askeri üsse düzenlenen saldırıyla ilgili olarak Pakistan’ın sert tepkisini iletmek üzere çarşamba günü Dışişleri Bakanlığı’na çağrıldı.” (17.07.2024 El Cezire.net)

C- “Pakistan, Afgan hükümetini salı günü Hayber-Pahtunhva eyaletinde “teröristlerle” girdikleri çatışmada sekiz askerin hayatını kaybettiği saldırının faillerine karşı “derhal ve etkili” adımlar atmaya çağırdı... Açıklamada, saldırının Afganistan’da bulunan Pakistan Talibanı’na bağlı Hafız Gul Bahadur tarafından gerçekleştirildiği ve sekiz askerin öldüğü belirtildi.” (16.07.2024 Anadolu Ajansı)

D- 13 Ağustos 2024 tarihinde El Arabiye sitesinin bildirdiğine göre “Taliban hükümeti salı günü Pakistan güçlerinin iki ülke arasındaki sınırda çıkan çatışmalarda biri kadın ikisi çocuk üç sivili öldürdüğünü kaydetti... Torkham’daki Pakistanlı bir sınır yetkilisi, çatışmada üç Pakistan askerinin yaralandığını söyledi...”

9- Özetlemek gerekirse: Sınır anlaşmazlıkları, Pakistan’daki Afgan mülteciler gerginliği, Pakistan’ın Afgan hükümetini Pakistan Talibanı militanlarına yataklık yapmakla suçlaması, saldırıların Afganistan’dan geldiği iddiaları, iki taraf arasındaki gerginliği artırmakta, sınır çatışmaları, sürtüşmeler, Pakistan’ın Afganistan’daki sınır bölgelerindeki şehir ve kırsallara hava saldırıları düzenlemesi için gerekçeler yaratmaktadır. Bu eğri, muhtemelen Biden yönetiminin Afganistan’dan çekildiği 2021 yılından bu yana istikrarlı bir şekilde yukarı doğru seyir göstermektedir ve açıkladığımız gibi bu gerilimin nedenleri, büyük ölçüde Amerikan kaynaklıdır... Amerika, bölgedeki ve Çin ile ilgili hedeflerine ulaşmak için bu gerilimi körüklemekte ve tırmandırmaktadır. IMF koşulları, iki ülke arasındaki gerilimin tırmandırılması konusuna açıkça değinmese de Amerika, Pakistan ile Afganistan arasında daha fazla gerginlik, çatışma ve sürtüşme yaratmak için bu kredileri Pakistan’daki ajanlarına uzatılan bir havuç olarak görmektedir. ABD’de başkanlık seçimlerinde Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasındaki kıyasıya rekabet ve Cumhuriyetçi aday Trump’ın Demokrat Biden yönetimini 2021’de Afganistan’dan aşağılayıcı bir şekilde çekilmekle suçlaması ışığında Biden yönetimi, Amerikalılara Taliban ile savaş görevini Pakistan’a tevdi ettiğini söylemek için Pakistan’ı Afganistan’daki Taliban ile şiddetli çatışmalara itebilir... Bütün bu sebeplerden dolayı, Amerika’nın Pakistan’daki ajanlarının açıklamaları, açık bir şekilde tırmandırma, tehdit ve gözdağı içermektedir. Başka bir deyişle, aralıklı sürtüşmeler sınır ötesi çatışmalara evrilebilir. Ancak, özellikle daha güçlü taraf olan Pakistan’ın Afganistan’dan herhangi bir toprak talebi bulunmadığı için, bu çatışmaların topyekûn bir savaşa dönüşmesi pek olası değil...

10- İşte İslam hükümlerinin yokluğunda Müslümanların durumu budur. İslam hükümleri, Müslümanlar arasındaki sınırların kaldırılmasını ve Müslüman ülkelerinin tek bir halife altında birleştirilmesini gerektirir. Ümmet, özellikle de güç ve kuvvet ehli, Rableri ve ümmetleri için öfkelenip, bu kukla yöneticileri devirmek için harekete geçmedikçe bu durum devam edecektir. Bu hain yöneticiler, güneş her battığında ümmetlerine karşı komplo kurmakta, her doğduğunda da Allah düşmanı Amerika ve diğer ülkeleri hoşnut etmek için bu komploları uygulamaktadırlar... İlk nesillerin durumu ne ile düzeldiyse Müslümanların durumu ancak onunla düzelir. Müslümanların durumu, Nübüvvet metodu üzere Hilafette Allah’ın indirdikleriyle hükmetmekle düzelecektir. Hilafet, kafirler ile arkalarında bulunan kimseleri de dağıtacaktır.

فَإِمَّا تَثْقَفَنَّهُمْ فِي الْحَرْبِ فَشَرِّدْ بِهِمْ مَنْ خَلْفَهُمْ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ  “Eğer onları savaşta yakalarsan, bunlar(a vereceğin ceza) ile arkalarındakileri de dağıt ki ibret alsınlar.” [Enfal 57] Hilafetin anayasası, İslam’dır. Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın Kitabı, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Sünneti, Sahabe İcma ve Şer’i Kıyastan türetilmelidir. Anayasası, ister Afganistan’da Muhammed Zahir Şah döneminde 1964 yılında yapılan ve Adalet Bakanı’nın 28 Eylül 2021 tarihindeki açıklamasında (El-Cezire ve Anadolu 2021/9/28) Taliban’ın kabul ettiğini duyurduğu anayasa olsun, isterse diğer Müslüman ülkelerde yürürlükte olan pozitif anayasalardan biri olsun insan yapımı anayasa olamaz. Bütün bu anayasalar Allah’ın buyruklarına aykırıdır.

وَأَنِ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ إِلَيْكَ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَاعْلَمْ أَنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ أَنْ يُصِيبَهُمْ بِبَعْضِ ذُنُوبِهِمْ  “Aralarında, Allah’ın indirdiği ile hükmet. Onların arzularına uyma ve Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından (Kur’an’ın bazı hükümlerinden) seni şaşırtmalarından sakın. Eğer yüz çevirirlerse, bil ki şüphesiz Allah, bazı günahları sebebiyle onları bir musibete çarptırmak istiyor.” [Maide 49] Afganistan ve Pakistan, Müslüman ülkelerdir, aralarındaki savaşın haram olduğunu bilmelidirler... Aralarındaki İslam kardeşliği bağlarını daha da derinleştirmeli, Amerika’nın başını çektiği sömürgeci kâfirlerle tüm bağlarını kesmeli ve Hilafetin kurulması için çalışan Hizb-ut Tahrir’in nusretine yanıt vermelidirler. Hilafetin kurulmasıyla Müslümanlar izzet bulacak, kâfirler ise zillete düşeceklerdir.

وَيَوْمَئِذٍيَفْرَحُالْمُؤْمِنُونَ* بِنَصْرِاللَّهِيَنْصُرُمَنْيَشَاءُوَهُوَالْعَزِيزُالرَّحِيمُ  “O gün Allah’ın zafer vermesiyle müminler sevinecektir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.” [Rum 4-6]

H.22 Safer 1446
M.27 Ağustos 2024

Devamını oku...

Amerika’nın Afganistan’dan Çekilmesinin Üçüncü Yıldönümü: Eğer Uyanık Olmazsak, Kapıdan Kovulan Amerikalılar Pencereden Geri Girecekler!

31 Ağustos, son Amerikan askerinin Afganistan’dan kaçışının ve yenilgisinin üçüncü yıldönümü. Hizb-ut Tahrir / Afganistan Vilayet Medya Bürosu, başta Afganistan’daki aktivistler, davetçiler ve mücahitler olmak üzere tüm Müslümanları bu büyük başarı ve tarihi gün dolayısıyla tebrik ediyor

İngiltere, Sovyetler Birliği ve şimdi de Amerika Birleşik Devletleri. Topraklarımız üçüncü kez askeri işgalden kurtarılmış olup Hilafetin kurulması için gün doğmuştur. Ancak her üç seferde de aynı başarısız deneyim tekrarlanmış, yöneticiler, Hilafeti kurmak ve büyük bir yükümlülüğü yerine getirmek yerine ulus-devletlere ve pragmatik politikalara yönelmişlerdir. Oysa Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

لَايُلْدَغُالْمُؤْمِنُمِنْجُحْرٍوَاحِدٍمَرَّتَيْنِ“Mümin aynı delikten iki kere sokulmaz.”

Afganistan ve diğer İslam topraklarındaki tarihi deneyimler, Müslümanların her zaman cesurca cihat ettiklerini ve savaş meydanlarından zaferle çıktıklarını gösterdi. Ancak sömürgecilik karşısında isteyerek ya da istemeyerek direnemeyip boyun eğmişlerdir. ABD askeri işgali nasıl kapıdan kovulduysa, şimdi de pencereden Afganistan’a geri dönmeye çalışıyor ve ülkeyi yeniden sömürgeci pençesine almak istiyor.

Sömürgecilik farklı şekillerde tezahür eder: siyasi sömürgecilik. Tek taraflı anlaşmalar yoluyla olur. Ekonomik sömürgecilik. Dış yardım ve sivil toplum ve insani yardım kuruluşları yoluyla olur. Mali sömürgecilik. Para birimlerini ve bankacılık sistemlerini ABD doları ve sömürge finans sistemlerine bağlamak yoluyla olur. Bu biçimler arasında en tehlikelisi ise, fikri ve siyasi sömürgeciliktir. Ulus devletlere, ulusal çıkarlara dayalı politikalara, pragmatizme, ekonomik odaklı kavramlara ve seküler dünya düzeninin tanınmasına dayanır. Bu yaklaşım Müslümanları İslami ilkeler temelinde düşünmekten ve politika yapmaktan uzaklaştırmakta, sömürgeci etki altında yeniden köleleştirmektedir. ABD ve Batı, bölgesel ülkeler aracılığıyla ekonomik projeler başlatarak ve Birleşmiş Milletler ve UNAMA, FAO, OCHA, WFP, Dünya Bankası, ADB gibi uluslararası kuruluşları kullanarak Afganistan’daki politik, entelektüel ve istihbarat etkilerini pekiştirmeye çalışmaktadır.

Dolayısıyla, gerçek bağımsızlığa ulaşmanın yegâne yolu, İslam’ın iç politikada tam ve kapsamlı bir şekilde uygulanmasının yanı sıra dış politikanın tüm alanlarında düşmanla her yönüyle yüzleşmekten geçmektedir. Bu yüzden, geçmişte yaşanan acı deneyimler bir ders olmalı ve hiçbir tarafın Müslümanların yöneticilerinin İslam’ı tamamen ve kapsamlı bir şekilde uygulama kararlılığını zayıflatmasına izin verilmemelidir. Dünya çapındaki Müslümanların birliği ve İslami grupların dayanışması, sömürgeci etkiye karşı direnmede çok etkili ve belirleyici bir rol oynamaktadır. Ümmetin birliği sağlanmadan ve Hilafet kurulmadan bu büyük mücadelede istenen sonuçlara ulaşılamayacaktır.

İkinci Raşidi Hilafet, ümmeti coğrafi hapishanelerden, küresel dünya düzenine bağımlılıktan ve sömürgeciliğin etkisinden kurtaracaktır. Nübüvvet metodu üzere Hilafet, ümmeti kapitalizmin zulmünden ve küfründen kurtarıp İslami adalete yönlendirecek, ümmetin savunma mücadelelerini saldırı kampanyalarına dönüştürecek, sömürgeci güçlerin kapılarını çalacak ve onları kendi topraklarında İslami yönetime teslim olmaya zorlayacaktır.

Bu ancak iktidardakiler Allah’ın çözümlerine, vaatlerine ve zaferine güvendiklerinde gerçekleşecektir. Hilafeti kurmak için kararlılıkla, tevekkül ve takva ile çalışın ki Allah Subhânehu ve Teâlâ bizi tüm entrikalardan ve sömürgeci etkilerden korusun.

وَإِن تَصْبِرُواْ وَتَتَّقُواْ لاَ يَضُرُّكُمْ كَيْدُهُمْ شَيْئًا إِنَّ اللَّهَ بِمَا يَعْمَلُونَ مُحِيطٌ“Eğer siz sabırlı olur, Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, onların hileleri size hiçbir zarar vermez. Çünkü Allah onların işlediklerini kuşatmıştır.” [Ali İmran 120]

Devamını oku...

Tunus Halkı ve Kahraman Ordusu, Savunma Bakanı’nın Gazzeli Kardeşlerimizin Katillerini Ağırlamasını Kabul Edecek mi?

28 Ağustos 2024 Çarşamba günü, ABD Afrika Komutanlığı (AFRICOM) Komutanı General Michael Langley, Tunus Savunma Bakanı Halid es-Sehili ile yaptığı görüşmede, Tunus’un ABD ile özel ve tarihi işbirliği ilişkileri içinde bulunan Afrika ülkelerinin başında geldiğini belirtti ve bu ilişkileri daha da geliştirme ve çeşitlendirme isteğini dile getirdi. Bu ziyaret, kabine üyelerinin yemin etmesinden üç gün sonra gerçekleşti. Biz, Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti olarak biz, şu gerçekleri hatırlatmak istiyoruz:

1- Amerika, İslam ve Müslümanların düşmanıdır. Irak ve Afganistan’da işlediği acımasız suçlar herkes tarafından bilinir. Yahudi varlığına Gazze, Cenin ve Filistin’in diğer bölgelerindeki kardeşlerimizi katleden ve yok eden silahlar sağladığı açık. Tunus halkı ve samimi subayları, bu katiller ve savaş suçlularının ülkemizde ağırlanmasını kabul edecekler mi?

2- ABD’li generalin Tunus Savunma Bakanı Halid es-Sehili ile görüşmesi, Cumhurbaşkanı Kays Said’in dış güçlerin kucağına düşenleri eleştirmesinden üç gün sonra gerçekleşti. AFRICOM komutanını kabul etmek, Cumhurbaşkanı’nın Tunus’un bağımsız bir ülke olduğu yönündeki söylemiyle tutarlı mı? Cumhurbaşkanı Kays Said, AFRICOM’un aslında terörizm bahanesiyle İslam’la savaşmak ve Afrika üzerinde egemenlik kurmak amacıyla kurulduğunu bilmiyor mu?

3- Tunus ordusuna verilen zehirli ABD askeri yardımları, Tunus’u güvenlik ve askeri anlaşmalar yoluyla ABD’nin Afrika’daki ileri karakoluna dönüştürmek için verilmiş bir rüşvetten başka bir şey değildir.

4- AFRICOM Komutanı’nın Tunus ziyaretinin ardından Libya’da Halife Hafter ile görüşmesi ve daha önce Cezayir Cumhurbaşkanı Tebbun ile görüşmesi, Amerika’nın Kuzey Afrika bölgesine olan ilgisini teyit etmektedir. Bu bölgenin Avrupa, Afrika ve Orta Doğu üzerindeki stratejik ağırlığı nedeniyle, Amerika’nın eski sömürgeci güçlerin nüfuzunu ortadan kaldırma çabası, Tunus da dahil olmak üzere bölgeyi kontrol edene kadar durmayacaktır. Yöneticilerin korkaklığı ve işbirlikçiliği bu konuda Amerika’ya yardımcı olmaktadır.

Ey mücahit ve kahramanların ülkesi Tunus halkı! Tunus yöneticilerinin ülkemize soktuğu AFRICOM komutanı bir katil ve suçludur. Amerika, Gazze, Cenin ve Filistin’in diğer bölgelerinde halkımızla fiilen savaş halindedir. Fransa, İngiltere ve Avrupa da öyle. Bu aşağılanmayı sona erdirecek tek şey, Nübüvvet metodu üzerine ikinci Raşid Hilafet’in kurulmasıdır. Bu uğurda çalışanlardan olun ki hem bu dünyada hem de ahirette mükafat ve sevap alasınız. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَاءَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ وَمَن يَتَوَلَّهُم مِّنكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ إِنَّ اللهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ “Ey iman edenler! Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar. İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna hidayet etmez.” [Maide 51]

Devamını oku...

Gerçek (Öfkeli) Yanıt, Mutasım Gibi Olmalı!

Yahudi Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir’in Mescid-i Aksa’nın kutsallığının çiğnenmesine ve Mescid-i Aksa’ya bir sinagog inşa edilmesiyle ilgili açıklamalarına İslam dünyasından art arda (öfkeli) tepkiler geldi. İslam İşbirliği Teşkilatı, Arap Birliği, El-Ezher Şerif ve birçok İslam ülkesindeki zararlı devletçiklerin dışişleri bakanları Ben Gvir’in bu eylemleri ve sözlerine (yanıt) verdiler. Kimisi bu eylem ve açıklamaları kınadı, kimisi bölgedeki durumun patlamasından endişe duyduğunu dile getirdi, kimisi barış sürecinin tehlikeye gireceğini söyledi, kimisi Ben Gvir’in açıklamaları karşısında ciddi ve sert adımlar atılması gerektiği çağrısında bulundu, kimisi uluslararası toplumun sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğini ifade etti, kimisi de bu açıklamaların Gazze’de ateşkes sağlama ve esir değişim çabalarına zarar verebileceği konusunda uyarıda bulundu!

Ey Müslüman ülkelerin Ruveybida yöneticileri! Bu saçmalık da nedir? İslam İşbirliği Teşkilatı, Arap Birliği ve El-Ezher El-Şerif yetkililerinden gelen bu basmakalıp sözler de neyin nesi? Bir densiz, eylemler yapıyor, konuşuyor, meydan okuyor ama karşısında, söylediklerine ve yaptıklarına gerçek öfkeyi dile getirecek, Mutasım gibi birini bulamıyor.

Güçlü Müslüman orduları mensubu tek bir askerden bile bu densize, beraberindekilere, arkasındakilere şeytanın fısıltılarını unutturacak, onları tarihe gömecek ve bir ders verene kadar oturmayacağına dair yemin ettiğini duymadık.

Bu bağlamda İslam ülkelerindeki densiz yöneticiler, orduları ve tüm Müslümanlar hakkında aklımıza Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şu hadisinden başka bir şey gelmiyor:

أَعَاذَكَ اللهُ يَا كَعْبُ بْنَ عُجْرَةَ مِنْ إِمَارَةِ السُّفَهَاءِ». قَالَ: وَمَا إِمَارَةُ السُّفَهَاءِ؟ قَالَ: «أُمَرَاءُ يَكُونُونَ مِنْ بَعْدِي، لَا يَهْتَدُونَ بِهَدْيِي، وَلَا يَسْتَنُّونَ بِسُنَّتِي، فَمَنْ صَدَّقَهُمْ بِكَذِبِهِمْ وَأَعَانَهُمْ عَلَى ظُلْمِهِمْ، فَأُولَئِكَ لَيْسُوا مِنِّي، وَلَسْتُ مِنْهُمْ، وَلَا يَرِدُونَ عَلَيَّ حَوْضِي، وَمَنْ لَمْ يُصَدِّقْهُمْ بِكَذِبِهِمْ وَلَمْ يُعِنْهُمْ عَلَى ظُلْمِهِمْ، فَأُولَئِكَ مِنِّي، وَأَنَا مِنْهُمْ، وَسَيَرِدُونَ عَلَيَّ حَوْضِي“Ey Ka’b b. Ucre! Sefihlerin yönetiminden Allah seni korusun!’’ dedi. Ka’b: “Sefihlerin idaresi nedir?” diye sorunca Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Benden sonra (sefih) bazı yöneticiler olacaktır. Onların yanında bulunanları sözlerini onaylayanlar ve zulümlerine yardımcı olanlar benden (dinimden) değildir, ben de onlardan değilim, Bunlar (cennetteki) Havz’a, yanıma da gelemeyeceklerdir. Yanlarında bulunmayanı sözlerini onaylamayan ve zulümlerine yardımcı olmayan kişiler ise bendendir, ben de onlardanım! Bunlar da (cennetteki) Havz’a, yanıma geleceklerdir.” Akılsız emirler bile Ben Gvir’in ahmaklık düzeyine ulaşamadılar. Bu yüzden devletlerin eylemlerine sözlü cevap vermekle yetindiler.

Gerçek (öfkeli) yanıt, sözlerle ya da açıklamalarla değil, Mutasım ve diğer Müslüman Halifelerin yaptığı gibi kuru ve yaş önündeki her şeyi ezip geçen büyük orduları harekete geçirmekle olur. Bu ordular, Yahudi varlığını tarihe gömecek, başkaları için bir ibret haline getirecek ve arkasındaki kafir devletlere bir mesaj gönderecektir... Eğer bugün siz bunu yapmazsanız yarın Nübüvvet metodu üzere Hilafet Devleti bunu yapacaktır. Yahudi varlığı, ülkemizdeki yöneticiler ve yaşam gereksinimleriyle bu mutant varlığı destekleyen kafir ülkeler uyarıda bulundukları şeyi pratik olarak görecekler ve daha beter şeylerle karşılaşacaklardır Allah’ın izniyle.

فَانتَقَمْنَا مِنَ الَّذِينَ أَجْرَمُوا وَكَانَ حَقّاً عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِنِينَ“Biz de suç işleyenlerden intikam aldık. Müminlere yardım etmek ise üzerimizde bir haktır.”[Rum 47]

Devamını oku...

Allah Düşmanı Yahudilerin Suçları Filistin Halkının Direniş ve Cihat Ateşini Söndüremeyeceği gibi Allah’ın Vaadini Hızlandıracaktır

Gazaba uğrayan Yahudi güçleri, geniş çaplı bir operasyonla Cenin, Tulkarem, Tubas şehirlerine ve mülteci kamplarına baskın düzenledi. Bu baskınlarda onlarca Müslümanı şehit etti ve yaraladı, bir grup kahramana suikast düzenledi. Allah’tan onlara rahmet ve rıza diliyoruz. Ayrıca Yahudi güçleri altyapıda büyük bir yıkımına neden oldu, insanlar ve taşlar bile bu yıkımdan nasibini aldı. Hatta bir camiyi havaya uçurdu ve başka bir camiye sığınanları da öldürdü.

Yahudi varlığının giderek tırmanan suçları, bu bozguncu ve nefret dolu varlığın doğasını, nefretini, projesini, emellerini ve halkında var olan zihniyeti net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu varlığın kuruluşundan bugüne kadarki eylemi ve uygulamaları, Filistin halkını kendi topraklarından kaçırmak ve çıkarmak amacı güttüğünü, Filistin topraklarının tamamen kendilerine ait olduğu hayallerine ulaşmak için işlemeyecekleri hiçbir suçun olmayacağını gösteriyor.

Yahudi varlığının suçları sadece bir tepkime değildir, bir grup Filistinli mücahit ve mümin gencin sarstığı güvenliklerini yeniden sağlama çabası da değildir, Filistin halkına ve arkasındaki İslam ümmetine karşı kelimenin tam anlamıyla bir savaş ilanıdır. İslam’ın ve Müslümanların bu topraklardaki varlığını ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Kanser gibi yayılması, Filistin’in her köşesinde yerleşim faaliyetlerinde bulunması, halkını hapsetmesi ve kuşatması, topraklarından sürmesi, on binlercesini ve hatta yüz binlercesini öldürmesi, yaralaması ve hapsetmesi, onları yok etme çabasından başka bir şey değildir.

Camilere karşı savaş açması, Gazze’deki yüzlerce camiyi yıkması, Kuran-ı Kerim’leri yakması, Batı Şeria’daki camilerin kutsallığını ihlal etmesi, camilere sığınanları öldürmesi, Müslümanların kıblesi ve Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in İsra yeri olan Mescid-i Aksa’yı “Yahudileştirme” çabası, Müslümanların orada namaz kılmasına kısıtlama getirmesi, her gün avlularına saygısızlık etmesi, hatta Mescid-i Aksa’yı “sinagog”a çevirmekle tehdit etmesi, sadece Filistin halkına değil, İslam’a, inanıcına ve tüm dünyadaki Müslümanlara karşı bir savaşın ilanıdır.

Yahudi varlığının tüm bu suçları, Yahudilerin tam da Yüce Allah’ın Kutsal Kitabında tarif ettiği gibi fesat ehli olduklarını, işlemedikleri hiçbir bozgunculuk bırakmadıklarını, ağaçları ve taşları bile fesat ettiklerini ve insanları öldürdüklerini kanıtlamaktadır.

قَوْمٌ لَّا يَعْقِلُونَ “Onlar aklını kullanmayan bir topluluktur.” [Haşr 14] İşlediği bu suçlarla Filistin halkındaki cihat ve direniş ateşini söndürebileceğini sanıyor ama bu ateşin daha da büyüyüp Allah’ın izniyle onları, yandaşlarını ve başta Amerika olmak üzere mücrim sömürgeci güçleri yakan bir ateşe dönüşeceğinin farkında değil.

Bu ateş, Müslümanların Yahudi sevici yöneticilerini de yakacaktır. Düşmanları için güvenlik ve esenlik, Filistin halkı için yük ve bela olan Filistin Yönetimini, Yahudilere sessiz kalan, hatta onlara yardım eden Müslümanların yöneticilerini de yakacaktır. Filistin ve Filistin halkının yok edilmesinde kelimenin tam anlamıyla Yahudi varlığının ortağı ve maskesidirler. Yoksa Filistin halkını yalnız bırakmak, kuşatma altına almak, düşmanlarına ticaret ve mal temin etmek, güvenlik ve koruma sağlamak, halkları susturmak ve ezmek, orduları kısıtlamak ve hareketsiz bırakmak, Filistin halkını düşmanlarına boyun eğdirmek için gönüllü olarak arabuluculuk yapmak ne anlama gelir?

Kafirler, Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndüremeyecek. Yahudilerin Müslümanlara verdiği zarar ne kadar büyük olursa olsun, “incitmek”ten öteye geçemeyecek, sonra da hezimete uğrayacaklardır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

لَنْ يَضُرُّوكُمْ إِلَّا أَذًى وَإِنْ يُقَاتِلُوكُمْ يُوَلُّوكُمُ الْأَدْبَارَ ثُمَّ لَا يُنْصَرُونَ“Onlar incitmekten başka size bir zarar veremezler. Sizinle savaşa koyulurlarsa, geri dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardım da edilmez.” [Ali İmran 111] Bu eziyet, müminlere mevcut koşullarda verilen bir eziyettir, bu koşullar yakında değişecek ve tersine dönecektir. İyilik ümmeti sessizliğini “Allahu Ekber” nidalarıyla bozmalıdır. Bu bozguncuların savaşı, neredeyse sönmek üzere ve sadece Allah’ın vaadini hızlandıracaktır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

كُلَّمَاأَوْقَدُوانَاراًلِّلْحَرْبِأَطْفَأَهَااللهُوَيَسْعَوْنَفِيالْأَرْضِفَسَاداًوَاللهُلَايُحِبُّالْمُفْسِدِينَ“Her ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa, Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışırlar. Allah, bozguncuları sevmez.” [Maide 64]

Devamını oku...

Filistin Meselesi, İslam’ın ve Müslümanların Meselesidir, Kurtarılması İçin Orduların Seferber Edilmesi Gereken Bir Meseledir

26 Ağustos 2024 Pazartesi günü El-Ezher Şerif, resmi sitesinden yaptığı bir açıklamada ve sosyal medya hesaplarındaki paylaşımında, aşırılık yanlısı bir Siyonist yetkilinin Mescid-i Aksa’da bir Yahudi sinagogu inşa edilmesini destekleyen provokatif ve aşırılık yanlısı açıklamalarını şiddetle kınadı. Açıklamada, bu kışkırtıcı açıklamaların dinlere, kutsal mekanlara ve uluslararası yasalara saygı göstermeyen, yalnızca orman kanunlarını, vahşet ve caniliği tanıyan aşırılık yanlısı bir zihniyetin ürünü olduğu belirtildi. Ayrıca açıklamada, Mescid-i Aksa’nın -avlusuyla ve tüm alanlarıyla- Müslümanların mülkü olduğu, Siyonistlerin Mescid-i Aksa ve Kudüs şehrinin tarihi simgelerini Yahudileştirme yönündeki canice planlarına rağmen gelecekte de İslam’ın ilk kıblesi ve üçüncü kutsal mekânı olarak kalacağı vurgulandı. Açıklamada, İslam ülkelerinin hükümetlerine, mübarek Mescid-i Aksa’ya saldıran, masum Filistinlilere karşı şiddet ve terörü kışkırtan bu ve diğer aşırılık yanlısı Siyonist şahsiyetlerin bu sorumsuz ve tekrar eden açıklamalarına karşı ciddi ve sert adımlar atmaları ve bu aşırılık yanlısı işgalci varlığın yetkililerinin bu suç teşkil açıklamalarına ve terörist uygulamalarına bir son verilmesi çağrısında bulunuldu.

Ey El Ezher alimleri! Sizler çok iyi biliyorsunuz ki, Mübarek Toprak meselesi, İslam’ın ve Müslümanların meselesidir, kurtarılması için orduların seferber edilmesi gereken bir meseledir. Tüm dünya ve uluslararası yasaları, İslam’ı ve Müslümanları desteklemek yerine, gaspçı Yahudileri, varlıklarını ve bekalarını desteklemektedir. Söylemleri vadide bir çığlıktan başka bir şey değildir. Kafirlere güvenmek caiz değil. Kaldı ki onlara güvenmek, onlardan adalet ve iyilik beklemek, Allah’ın şu sözlerine aykırıdır:

وَلَا تَرْكَنُوا إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللَّهِ مِنْ أَوْلِيَاءَ ثُمَّ لَا تُنصَرُونَ“Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım da edilmez.” [Hud 113] Ayrıca, bu Siyonist varlığın İslam topraklarını işgal eden ve kutsal mekanları kirleten bir düşman olduğunu, onunla herhangi bir ilişki kurmanın Allah’a, Rasûlü’ne ve İslam’a ihanet anlamına geldiğini de biliyorsunuz. Buna rağmen, Mısır rejiminin bu varlıkla işbirliği yapmasını, anlaşmalar ve ticaret ilişkileri kurmasını kınamıyorsunuz. Bunun Şeriata aykırı olduğunu, Allah’ın gazabına ve öfkesine yol açtığını bildiğiniz halde inkâr etmiyorsunuz. Yine kesin olarak biliyorsunuz ki, Yahudi varlığı kökünden sökülüp atılıncaya ve İslam toprağının tamamı kurtarılıncaya kadar onunla bizim aramızda sadece savaş hali olabilir. İşte hitap ettiğiniz ülkemiz yöneticilerinin yapmadığı ve yapamayacağı şey budur. Onların kime sadakat gösterdiklerini biliyorsunuz ve yaşam unsurlarına sahip olmayan bu gaspçı varlığın varlık sebebinin onlar olduğunu da çok iyi biliyorsunuz. Bu gaspçı varlık, onlar ve onların desteği olmadan, özellikle de Yahudi varlığının ana destekçisi ve güney sınırlarının koruyucusu Mısır rejimi olmadan ayakta durmaz ve var olamaz.

Ey El Ezher alimleri! Kafirlerin askeri varlıklarını Müslüman ülkelerden kovmanın farz olduğunu biliyorsunuz. İslam topraklarının saldırıya uğraması ya da düşmanın Müslüman topraklarını işgale hazırlandığının öğrenilmesi durumunda düşmanı püskürtmek için cihat farz olur ta ki o topraklarda bulunanlar yeterli gelene kadar. Düşmanın, Müslüman bir ülkeye saldırması durumunda cihat farzı, yakındaki Müslümanlara, güç yetiremezlerse, onların yakınındaki Müslümanlara intikal eder. Tüm Müslümanları kapsayana kadar bu farz böyle devam edip gider. Düşman belirli bir toprağı saldırdığında, işgal altındaki o toprak halkı için cihat nafile olur, çünkü esir hükmündedirler. İşgal altındaki o ülkeye komşu diğer ülkelerdeki güçlü Müslümanlara ise farz olur. Mevcut yöneticiler, işgal altındaki toprakları kurtarmak için cihadı engellediklerine göre ve vacibin kendisiyle tamamlandığı şey de vacip olduğuna göre hem cihat hem de İslam topraklarını ve İslam’ın kutsal mekanlarını kurtarmak için bu yöneticileri ortadan kaldırmak farz olur. Her şeyden önce Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devletinde İslam’a göre yönetmek, farzların tacıdır.

Ey El-Ezher âlimleri! Biliyorsunuz ki imandan sonra İslam topraklarını gasp eden düşmanı püskürtmekten daha farz bir şey yoktur. Alçak varlığın Mübarek Toprak halkımıza karşı işlediği suçları görüyorsunuz. Halkımıza yapılan zulmü gidermek, halkımızı desteklemek ve topraklarını kurtarmak için harekete geçmeyen rejimin, provokatif ifadeler için harekete geçmeyeceğini biliyorsunuz. Mevcut rejimin tek kaygısının, kutsallarının ihlal edilmesine ve kutsal mekanlarına saygısızlık yapılmasına öfkelenen Mısır halkını kontrol altına almak, Filistin halkını desteklemek için harekete geçmesini engellemek olduğunu biliyorsunuz. Belki de yaptığınız şey bu rolün bir parçasıdır. Söyleminiz, Yahudi varlığındaki inatçı ahmakların dizginlenmesine çağırmaktadır. Ki Müslümanların duygularını kışkırtacak açıklamalar yapmasınlar, rejimlerin tahammül edemeyeceği belki de köklerini kazıyacak bir öfke devriminin kıvılcımını ateşlemesinler.

Yahudilerin İslam topraklarını gasp eden, ümmetin kutsallarını ihlal eden ve mukaddes mekanlarını kirleten bir işgalci varlık olduğunu defalarca söyledik. Mübarek Topraktaki halkımızın kanını akıtan bu varlık, İslam topraklarını işgal eden saldırgan bir düşman konumundadır. Bu nedenle bu düşmanı püskürtmek için genel seferberlik ilan edilmeli ve ordular derhal harekete geçirilmelidir. Yahudiler, bu provokatif açıklamalarından önce çok daha beter provokatif eylemlerde bulunmuşlardır. Bu gaspçı varlığın İslam topraklarında bulunması bile provokatif bir eylemdir. Ordular, bu varlığın kökünü kazımak için hemen harekete geçmelidir. Hepimiz biliyoruz ki, ülkelerimizin yöneticileri, bu işgalci varlığı koruyan Batının ajanlarıdır. Bu varlık, ümmetimizin kalbine saplanmış bir hançer ve Batı’nın ileri karakoludur. Bu yüzden yöneticilerimiz, bu işgalci varlığın gerçek koruyucuları ve gerçek demir kubbeleridir. Ona kalkan olmaktalar, ordular ve ümmetin, Allah’ın Filistin halkına yardım etme ve bu işgalci varlığı kökünden söküp atma emrini yerine getirmelerini engellemektedirler. 

Ey Ezher alimleri! Yöneticilerin teslimiyetleri, işbirlikleri ve Filistin’i kurtarmak için orduları seferber etmemeleri, ordulara çağrıda bulunmanızı, önce İslam topraklarını özgürleştirmek için orduları cihat görevinden alıkoyan yöneticilerin kökünü kazımanızı, sonra da orduları harekete geçirmek ve Hilafet Devletini kurmak için çalışmanızı zorunlu kılar. Hilafet, başta Mübarek Toprak halkımızın kanını döken saldırgan düşmanı püskürtmek olmak üzere İslam’ın hükümlerini uygulamaya koyacaktır.

Bu, kıyamet günü Allah’ın huzurunda hesaba çekileceğiniz bir görevdir. Siz de bizim kadar iyi biliyorsunuz ki, sizin için bundan daha farz bir şey yoktur. Sessiz kalmanız caiz değildir. Aksine, Allah emrini yerine getirinceye ve askerlerine zafer verinceye kadar insanları teşvik etmeli ve Kinane askerlerini Allah’ın üzerlerine farz kıldığı şeyi yapmaya teşvik etmelisiniz. Bunu yapmamanız veya bu konuda tembellik göstermeniz caiz değil, aksi takdirde Allah’ın şu buyruğuna müstahak olursunuz:

وإِن تَتَوَلَّوْا يَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُونُوا أَمْثَالَكُم“Eğer O’ndan yüz çevirirseniz, yerinize sizden başka bir toplum getirir, artık onlar sizin gibi de olmazlar.” [Muhammed 38] Allah’ın sizden istediği en büyük iyiliği Allah’a gösterin. En büyük kötülüğü yasaklayın. İslam hükümleri ve İslam Devleti’nin yokluğu en büyük kötülüktür. İslam Devletinin yokluğu, İslam topraklarının işgal edilmesine, kutsallarına saygısızlık yapılmasına, çer çöpün İslam ümmetine hakaret etmesine ve aşağılamasına yol açmıştır. Eğer ümmetin bir imamı ve devleti olsaydı hiç kimse buna cüret edemezdi. Ve en büyük iyiliği emredin. Kinane ordusundaki samimi askerleri, önce Kahire’yi bu ihanete dayalı rejimden kurtarmak sonra da Filistin’i özgürleştirmek ve İslam Devletini kurmak için eyleme geçmeye teşvik edin. İslam Devleti, İslam’ın hükümlerini tam olarak uygulayacak, orduları sadece Filistin’i değil, gasp edilmiş tüm İslam topraklarını kurtarmak için seferber edecektir. Hadi bu ümmetin ışığı olun, yolunu aydınlatın, İslam ve Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devletinin gölgesi altında yeniden otoritesini geri almasını sağlayın.

وَإِذْ أَخَذَ اللهُ مِيثَاقَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ لَتُبَيِّنُنَّهُ لِلنَّاسِ وَلَا تَكْتُمُونَهُ فَنَبَذُوهُ وَرَاءَ ظُهُورِهِمْ وَاشْتَرَوْا بِهِ ثَمَناً قَلِيلاً فَبِئْسَ مَا يَشْتَرُونَ“Allah, kendilerine kitap verilenlerden, «Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz» diyerek söz almıştı. Onlar ise bunu kulak ardı ettiler, onu az bir dünyalığa değiştiler. Yaptıkları alış-veriş ne kadar kötü!” [Ali İmran 187]

Devamını oku...

Enver, Allah’ın Düşmanını, Rasûlü’nün Düşmanını ve Müminlerin Düşmanını “Gerçek Bir Dost” Olarak Tanımlıyor!

Malezya Başbakanı Datuk Seri Enver İbrahim’in Hindistan’a gerçekleştirdiği üç günlük resmi ziyaret, 21 Ağustos 2024’te sona erdi. Enver, Çin’e gerçekleştirdiği önceki ziyaretine benzer şekilde, Hindistan’dan milyarlarca ringgit değerinde potansiyel yatırım sağladığını belirterek ziyaretinin başarıyla tamamlandığını vurguladı. Bu ziyaret sırasında Malezya ve Hindistan hükümetleri arasında 8, İşletmeden İşletme (B2B) arasında da 7 Mutabakat Zaptı imzalandı. Enver, Tata Group, Emami Agro Tech Limited ve HCL Technologies gibi önde gelen Hindistan şirketleriyle görüşmeler gerçekleştirdi. Ziyaretin ardından Malezya medyasına konuşan Enver, “Hindistan Başbakanı Narendra Modi’ye beni Hindistan’a resmi ziyaret için davet ettiği için minnettarım. Bu ziyaret çok memnuniyet vericiydi.” dedi.

Bu ziyaret, geçmişte Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in yaptığı gibi dine davet etmek yerine ekonomik çıkarları önceliklendiren bir devlet ziyareti trendini yansıtmaktadır. Narendra Modi’nin meşhur İslam ve Müslüman karşıtı tutumuna rağmen Enver’in Hindistan Başbakanı ile samimi bir şekilde el ele yürümesi ve onu “çok nazik bir kişi” ve “gerçek bir dost” olarak tanımlaması gerçekten sinir bozucu.

Ey Malezya Başbakanı! Eğer Modi ve aşırılık yanlısı Hindu temelli siyasi partisi Bharatiya Janata Parti’si (BJP) hakkında bilgi sahibi değilseniz, bunu size açıklayabiliriz. Modi, 2014’te iktidara geldiğinden bu yana Hindistan, 1,45 milyarlık nüfusunun %14’ünü oluşturan yaklaşık 200 milyon Müslüman için giderek tehlikeli bir yer haline geldi. Modi, Hindu üstünlüğünü savundu ve Hinduları destekleyen politikalar uyguladı. Diğer yandan İslami uygulamalara müdahale etti, hatta dini ritüellere kısıtlamalar getirdi. Toplu katliamlar da dahil olmak üzere endişe verici boyutlara ulaşan sistematik baskılar uyguladı. Görünüşe göre Modi’nin amacı, Hindistan’ı tamamen bir Hindu devleti haline getirmek, İslam’ı ve Müslümanları bu alt kıtadan silip atmaktır. Modi, Müslümanları Hindular için tehdit oluşturan yabancılar olarak tanımlayarak Hindu aşırıcılarını İslam’a hakaret etmeye, Müslümanlara saldırmaya, camileri ve evleri yıkmaya teşvik etti. Masum ve savunmasız kadın ve çocuklar bile Hinduların vahşet ve barbarlığından nasibini aldı. Modi’nin bölücü politikaları ve kışkırtıcı söylemleri, bu tür vahşetlere zemin hazırladı.

Müslümanlar, sığır eti yedikleri, Hindu putlarına hakaret ettikleri ya da Hindu kadınlarına baktıkları iddiasıyla acımasızca öldürüldü. 2002’de yaşanan trajedi hafızalarda hala tazeliğini koruyor. Modi başbakan iken BJP destekçileri Gujarat’ta toplu katliamlar gerçekleştirdi. Çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan binlerce Müslüman tecavüze uğradı, diri diri yakıldı, birçoğu Hindu aşırılık yanlılarının zulmü nedeniyle ya sakat kaldı ya da kayboldu. Modi’nin sessiz onayıyla gerçekleşen bu katliam, Hindistan’da Müslümanların kitlesel olarak yerlerinden edilmesine ve mülklerini kaybetmesine yol açtı.

Modi, göreve geldiğinden bu yana Hindistan’da Müslümanları ve Hristiyanları tekrar Hinduizme döndürmeyi amaçlayan “chuddhi” (temizlik) adlı bir kampanyayı savunmakta. Bu kampanyayı gerçekleştirmek için büyük çabalar harcadı, propagandalar yaptı ve Hinduları, haklarının kendi ülkelerinde tehdit altında olduğuna, dinlerinin, kültürlerinin ve hatta varlıklarının Müslümanlar tarafından tehlikeye atıldığına inandırmaya çalıştı.

Ey Malezya Başbakanı! Bunlar, Modi’nin Hindistan’daki kardeşlerinize karşı gerçekleştirdiği apaçık adaletsizlik ve zulme sadece birkaç örnektir. Son zamanlarda Yahudilerin Filistin’deki Müslümanlara yönelik saldırganlığı ışığında Modi’nin suçlu Yahudi varlığına önemli miktarda askeri teçhizat sağladığına dair medyada çok sayıda rapor yer aldı. Modi’nin, Müslümanlara karşı yürüttüğü eylemler nedeniyle “Asya’nın Netanyahu’su” olarak anılması şaşırtıcı değil. Modi, Hindistan’daki kardeşlerimizi katletmekle kalmadı, Hindistan dışındaki kardeşlerimizi katledenleri de destekledi. İslam’a ve Müslümanlara karşı olan nefret ve düşmanlıkları derindir. Şüphesiz Allah Subhânehu ve Teâlâ ne kadar da doğru söylemiştir:

تَجِدَنَّ أَشَدَّ النَّاسِ عَدَاوَةً لِلَّذِينَ آمَنُوا الْيَهُودَ وَالَّذِينَ أَشْرَكُوا  “İnananlara en şiddetli düşman olarak, insanlardan Yahudileri ve Allah’a eş koşanları bulursun.” [Maide 82]

Ey Malezya Başbakanı! Modi’nin açıkça sergilediği bu zulüm ve adaletsizlik karşısında onu nasıl hala “gerçek bir dost” olarak tanımlayabiliyorsunuz? Ve onunla nasıl samimi ilişki kurabiliyorsunuz? Akıl ve mantığınız nereye gitti? Allah Subhânehu ve Teala’nın şöyle buyurduğunu duymadınız mı?

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا بِطَانَةً مِنْ دُونِكُمْ لَا يَأْلُونَكُمْ خَبَالًا وَدُّوا مَا عَنِتُّمْ قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاءُ مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ ۚ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْآيَاتِ ۖ إِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ  “Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar, “Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Göğüslerinde gizledikleri şey daha da büyüktür. Akıl etmiş olsaydınız, size ayetleri açıklamıştık.” [Ali İmran 118]

Ey Müslümanlar! Modi’nin zulümlerine derhal son verilmeli. Filistin gibi Hindistan da tamamen Müslümanlara iade edilmeli. Ancak mevcut Müslümanların yöneticilerinin durumu göz önüne alındığında bunun gerçekleşmesi pek mümkün görünmüyor. Geriye sadece ikinci Raşidi Hilafetin kurulması umudu kalıyor ve bu davayı savunmak hepimizin sorumluluğudur.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER