Salı, 28 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/10/01
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Tunus Halkı ve Kahraman Ordusu, Savunma Bakanı’nın Gazzeli Kardeşlerimizin Katillerini Ağırlamasını Kabul Edecek mi?

28 Ağustos 2024 Çarşamba günü, ABD Afrika Komutanlığı (AFRICOM) Komutanı General Michael Langley, Tunus Savunma Bakanı Halid es-Sehili ile yaptığı görüşmede, Tunus’un ABD ile özel ve tarihi işbirliği ilişkileri içinde bulunan Afrika ülkelerinin başında geldiğini belirtti ve bu ilişkileri daha da geliştirme ve çeşitlendirme isteğini dile getirdi. Bu ziyaret, kabine üyelerinin yemin etmesinden üç gün sonra gerçekleşti. Biz, Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti olarak biz, şu gerçekleri hatırlatmak istiyoruz:

1- Amerika, İslam ve Müslümanların düşmanıdır. Irak ve Afganistan’da işlediği acımasız suçlar herkes tarafından bilinir. Yahudi varlığına Gazze, Cenin ve Filistin’in diğer bölgelerindeki kardeşlerimizi katleden ve yok eden silahlar sağladığı açık. Tunus halkı ve samimi subayları, bu katiller ve savaş suçlularının ülkemizde ağırlanmasını kabul edecekler mi?

2- ABD’li generalin Tunus Savunma Bakanı Halid es-Sehili ile görüşmesi, Cumhurbaşkanı Kays Said’in dış güçlerin kucağına düşenleri eleştirmesinden üç gün sonra gerçekleşti. AFRICOM komutanını kabul etmek, Cumhurbaşkanı’nın Tunus’un bağımsız bir ülke olduğu yönündeki söylemiyle tutarlı mı? Cumhurbaşkanı Kays Said, AFRICOM’un aslında terörizm bahanesiyle İslam’la savaşmak ve Afrika üzerinde egemenlik kurmak amacıyla kurulduğunu bilmiyor mu?

3- Tunus ordusuna verilen zehirli ABD askeri yardımları, Tunus’u güvenlik ve askeri anlaşmalar yoluyla ABD’nin Afrika’daki ileri karakoluna dönüştürmek için verilmiş bir rüşvetten başka bir şey değildir.

4- AFRICOM Komutanı’nın Tunus ziyaretinin ardından Libya’da Halife Hafter ile görüşmesi ve daha önce Cezayir Cumhurbaşkanı Tebbun ile görüşmesi, Amerika’nın Kuzey Afrika bölgesine olan ilgisini teyit etmektedir. Bu bölgenin Avrupa, Afrika ve Orta Doğu üzerindeki stratejik ağırlığı nedeniyle, Amerika’nın eski sömürgeci güçlerin nüfuzunu ortadan kaldırma çabası, Tunus da dahil olmak üzere bölgeyi kontrol edene kadar durmayacaktır. Yöneticilerin korkaklığı ve işbirlikçiliği bu konuda Amerika’ya yardımcı olmaktadır.

Ey mücahit ve kahramanların ülkesi Tunus halkı! Tunus yöneticilerinin ülkemize soktuğu AFRICOM komutanı bir katil ve suçludur. Amerika, Gazze, Cenin ve Filistin’in diğer bölgelerinde halkımızla fiilen savaş halindedir. Fransa, İngiltere ve Avrupa da öyle. Bu aşağılanmayı sona erdirecek tek şey, Nübüvvet metodu üzerine ikinci Raşid Hilafet’in kurulmasıdır. Bu uğurda çalışanlardan olun ki hem bu dünyada hem de ahirette mükafat ve sevap alasınız. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَاءَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ وَمَن يَتَوَلَّهُم مِّنكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ إِنَّ اللهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ “Ey iman edenler! Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar. İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna hidayet etmez.” [Maide 51]

Devamını oku...

Gerçek (Öfkeli) Yanıt, Mutasım Gibi Olmalı!

Yahudi Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir’in Mescid-i Aksa’nın kutsallığının çiğnenmesine ve Mescid-i Aksa’ya bir sinagog inşa edilmesiyle ilgili açıklamalarına İslam dünyasından art arda (öfkeli) tepkiler geldi. İslam İşbirliği Teşkilatı, Arap Birliği, El-Ezher Şerif ve birçok İslam ülkesindeki zararlı devletçiklerin dışişleri bakanları Ben Gvir’in bu eylemleri ve sözlerine (yanıt) verdiler. Kimisi bu eylem ve açıklamaları kınadı, kimisi bölgedeki durumun patlamasından endişe duyduğunu dile getirdi, kimisi barış sürecinin tehlikeye gireceğini söyledi, kimisi Ben Gvir’in açıklamaları karşısında ciddi ve sert adımlar atılması gerektiği çağrısında bulundu, kimisi uluslararası toplumun sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğini ifade etti, kimisi de bu açıklamaların Gazze’de ateşkes sağlama ve esir değişim çabalarına zarar verebileceği konusunda uyarıda bulundu!

Ey Müslüman ülkelerin Ruveybida yöneticileri! Bu saçmalık da nedir? İslam İşbirliği Teşkilatı, Arap Birliği ve El-Ezher El-Şerif yetkililerinden gelen bu basmakalıp sözler de neyin nesi? Bir densiz, eylemler yapıyor, konuşuyor, meydan okuyor ama karşısında, söylediklerine ve yaptıklarına gerçek öfkeyi dile getirecek, Mutasım gibi birini bulamıyor.

Güçlü Müslüman orduları mensubu tek bir askerden bile bu densize, beraberindekilere, arkasındakilere şeytanın fısıltılarını unutturacak, onları tarihe gömecek ve bir ders verene kadar oturmayacağına dair yemin ettiğini duymadık.

Bu bağlamda İslam ülkelerindeki densiz yöneticiler, orduları ve tüm Müslümanlar hakkında aklımıza Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şu hadisinden başka bir şey gelmiyor:

أَعَاذَكَ اللهُ يَا كَعْبُ بْنَ عُجْرَةَ مِنْ إِمَارَةِ السُّفَهَاءِ». قَالَ: وَمَا إِمَارَةُ السُّفَهَاءِ؟ قَالَ: «أُمَرَاءُ يَكُونُونَ مِنْ بَعْدِي، لَا يَهْتَدُونَ بِهَدْيِي، وَلَا يَسْتَنُّونَ بِسُنَّتِي، فَمَنْ صَدَّقَهُمْ بِكَذِبِهِمْ وَأَعَانَهُمْ عَلَى ظُلْمِهِمْ، فَأُولَئِكَ لَيْسُوا مِنِّي، وَلَسْتُ مِنْهُمْ، وَلَا يَرِدُونَ عَلَيَّ حَوْضِي، وَمَنْ لَمْ يُصَدِّقْهُمْ بِكَذِبِهِمْ وَلَمْ يُعِنْهُمْ عَلَى ظُلْمِهِمْ، فَأُولَئِكَ مِنِّي، وَأَنَا مِنْهُمْ، وَسَيَرِدُونَ عَلَيَّ حَوْضِي“Ey Ka’b b. Ucre! Sefihlerin yönetiminden Allah seni korusun!’’ dedi. Ka’b: “Sefihlerin idaresi nedir?” diye sorunca Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Benden sonra (sefih) bazı yöneticiler olacaktır. Onların yanında bulunanları sözlerini onaylayanlar ve zulümlerine yardımcı olanlar benden (dinimden) değildir, ben de onlardan değilim, Bunlar (cennetteki) Havz’a, yanıma da gelemeyeceklerdir. Yanlarında bulunmayanı sözlerini onaylamayan ve zulümlerine yardımcı olmayan kişiler ise bendendir, ben de onlardanım! Bunlar da (cennetteki) Havz’a, yanıma geleceklerdir.” Akılsız emirler bile Ben Gvir’in ahmaklık düzeyine ulaşamadılar. Bu yüzden devletlerin eylemlerine sözlü cevap vermekle yetindiler.

Gerçek (öfkeli) yanıt, sözlerle ya da açıklamalarla değil, Mutasım ve diğer Müslüman Halifelerin yaptığı gibi kuru ve yaş önündeki her şeyi ezip geçen büyük orduları harekete geçirmekle olur. Bu ordular, Yahudi varlığını tarihe gömecek, başkaları için bir ibret haline getirecek ve arkasındaki kafir devletlere bir mesaj gönderecektir... Eğer bugün siz bunu yapmazsanız yarın Nübüvvet metodu üzere Hilafet Devleti bunu yapacaktır. Yahudi varlığı, ülkemizdeki yöneticiler ve yaşam gereksinimleriyle bu mutant varlığı destekleyen kafir ülkeler uyarıda bulundukları şeyi pratik olarak görecekler ve daha beter şeylerle karşılaşacaklardır Allah’ın izniyle.

فَانتَقَمْنَا مِنَ الَّذِينَ أَجْرَمُوا وَكَانَ حَقّاً عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِنِينَ“Biz de suç işleyenlerden intikam aldık. Müminlere yardım etmek ise üzerimizde bir haktır.”[Rum 47]

Devamını oku...

Allah Düşmanı Yahudilerin Suçları Filistin Halkının Direniş ve Cihat Ateşini Söndüremeyeceği gibi Allah’ın Vaadini Hızlandıracaktır

Gazaba uğrayan Yahudi güçleri, geniş çaplı bir operasyonla Cenin, Tulkarem, Tubas şehirlerine ve mülteci kamplarına baskın düzenledi. Bu baskınlarda onlarca Müslümanı şehit etti ve yaraladı, bir grup kahramana suikast düzenledi. Allah’tan onlara rahmet ve rıza diliyoruz. Ayrıca Yahudi güçleri altyapıda büyük bir yıkımına neden oldu, insanlar ve taşlar bile bu yıkımdan nasibini aldı. Hatta bir camiyi havaya uçurdu ve başka bir camiye sığınanları da öldürdü.

Yahudi varlığının giderek tırmanan suçları, bu bozguncu ve nefret dolu varlığın doğasını, nefretini, projesini, emellerini ve halkında var olan zihniyeti net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu varlığın kuruluşundan bugüne kadarki eylemi ve uygulamaları, Filistin halkını kendi topraklarından kaçırmak ve çıkarmak amacı güttüğünü, Filistin topraklarının tamamen kendilerine ait olduğu hayallerine ulaşmak için işlemeyecekleri hiçbir suçun olmayacağını gösteriyor.

Yahudi varlığının suçları sadece bir tepkime değildir, bir grup Filistinli mücahit ve mümin gencin sarstığı güvenliklerini yeniden sağlama çabası da değildir, Filistin halkına ve arkasındaki İslam ümmetine karşı kelimenin tam anlamıyla bir savaş ilanıdır. İslam’ın ve Müslümanların bu topraklardaki varlığını ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Kanser gibi yayılması, Filistin’in her köşesinde yerleşim faaliyetlerinde bulunması, halkını hapsetmesi ve kuşatması, topraklarından sürmesi, on binlercesini ve hatta yüz binlercesini öldürmesi, yaralaması ve hapsetmesi, onları yok etme çabasından başka bir şey değildir.

Camilere karşı savaş açması, Gazze’deki yüzlerce camiyi yıkması, Kuran-ı Kerim’leri yakması, Batı Şeria’daki camilerin kutsallığını ihlal etmesi, camilere sığınanları öldürmesi, Müslümanların kıblesi ve Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in İsra yeri olan Mescid-i Aksa’yı “Yahudileştirme” çabası, Müslümanların orada namaz kılmasına kısıtlama getirmesi, her gün avlularına saygısızlık etmesi, hatta Mescid-i Aksa’yı “sinagog”a çevirmekle tehdit etmesi, sadece Filistin halkına değil, İslam’a, inanıcına ve tüm dünyadaki Müslümanlara karşı bir savaşın ilanıdır.

Yahudi varlığının tüm bu suçları, Yahudilerin tam da Yüce Allah’ın Kutsal Kitabında tarif ettiği gibi fesat ehli olduklarını, işlemedikleri hiçbir bozgunculuk bırakmadıklarını, ağaçları ve taşları bile fesat ettiklerini ve insanları öldürdüklerini kanıtlamaktadır.

قَوْمٌ لَّا يَعْقِلُونَ “Onlar aklını kullanmayan bir topluluktur.” [Haşr 14] İşlediği bu suçlarla Filistin halkındaki cihat ve direniş ateşini söndürebileceğini sanıyor ama bu ateşin daha da büyüyüp Allah’ın izniyle onları, yandaşlarını ve başta Amerika olmak üzere mücrim sömürgeci güçleri yakan bir ateşe dönüşeceğinin farkında değil.

Bu ateş, Müslümanların Yahudi sevici yöneticilerini de yakacaktır. Düşmanları için güvenlik ve esenlik, Filistin halkı için yük ve bela olan Filistin Yönetimini, Yahudilere sessiz kalan, hatta onlara yardım eden Müslümanların yöneticilerini de yakacaktır. Filistin ve Filistin halkının yok edilmesinde kelimenin tam anlamıyla Yahudi varlığının ortağı ve maskesidirler. Yoksa Filistin halkını yalnız bırakmak, kuşatma altına almak, düşmanlarına ticaret ve mal temin etmek, güvenlik ve koruma sağlamak, halkları susturmak ve ezmek, orduları kısıtlamak ve hareketsiz bırakmak, Filistin halkını düşmanlarına boyun eğdirmek için gönüllü olarak arabuluculuk yapmak ne anlama gelir?

Kafirler, Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndüremeyecek. Yahudilerin Müslümanlara verdiği zarar ne kadar büyük olursa olsun, “incitmek”ten öteye geçemeyecek, sonra da hezimete uğrayacaklardır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

لَنْ يَضُرُّوكُمْ إِلَّا أَذًى وَإِنْ يُقَاتِلُوكُمْ يُوَلُّوكُمُ الْأَدْبَارَ ثُمَّ لَا يُنْصَرُونَ“Onlar incitmekten başka size bir zarar veremezler. Sizinle savaşa koyulurlarsa, geri dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardım da edilmez.” [Ali İmran 111] Bu eziyet, müminlere mevcut koşullarda verilen bir eziyettir, bu koşullar yakında değişecek ve tersine dönecektir. İyilik ümmeti sessizliğini “Allahu Ekber” nidalarıyla bozmalıdır. Bu bozguncuların savaşı, neredeyse sönmek üzere ve sadece Allah’ın vaadini hızlandıracaktır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

كُلَّمَاأَوْقَدُوانَاراًلِّلْحَرْبِأَطْفَأَهَااللهُوَيَسْعَوْنَفِيالْأَرْضِفَسَاداًوَاللهُلَايُحِبُّالْمُفْسِدِينَ“Her ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa, Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışırlar. Allah, bozguncuları sevmez.” [Maide 64]

Devamını oku...

Filistin Meselesi, İslam’ın ve Müslümanların Meselesidir, Kurtarılması İçin Orduların Seferber Edilmesi Gereken Bir Meseledir

26 Ağustos 2024 Pazartesi günü El-Ezher Şerif, resmi sitesinden yaptığı bir açıklamada ve sosyal medya hesaplarındaki paylaşımında, aşırılık yanlısı bir Siyonist yetkilinin Mescid-i Aksa’da bir Yahudi sinagogu inşa edilmesini destekleyen provokatif ve aşırılık yanlısı açıklamalarını şiddetle kınadı. Açıklamada, bu kışkırtıcı açıklamaların dinlere, kutsal mekanlara ve uluslararası yasalara saygı göstermeyen, yalnızca orman kanunlarını, vahşet ve caniliği tanıyan aşırılık yanlısı bir zihniyetin ürünü olduğu belirtildi. Ayrıca açıklamada, Mescid-i Aksa’nın -avlusuyla ve tüm alanlarıyla- Müslümanların mülkü olduğu, Siyonistlerin Mescid-i Aksa ve Kudüs şehrinin tarihi simgelerini Yahudileştirme yönündeki canice planlarına rağmen gelecekte de İslam’ın ilk kıblesi ve üçüncü kutsal mekânı olarak kalacağı vurgulandı. Açıklamada, İslam ülkelerinin hükümetlerine, mübarek Mescid-i Aksa’ya saldıran, masum Filistinlilere karşı şiddet ve terörü kışkırtan bu ve diğer aşırılık yanlısı Siyonist şahsiyetlerin bu sorumsuz ve tekrar eden açıklamalarına karşı ciddi ve sert adımlar atmaları ve bu aşırılık yanlısı işgalci varlığın yetkililerinin bu suç teşkil açıklamalarına ve terörist uygulamalarına bir son verilmesi çağrısında bulunuldu.

Ey El Ezher alimleri! Sizler çok iyi biliyorsunuz ki, Mübarek Toprak meselesi, İslam’ın ve Müslümanların meselesidir, kurtarılması için orduların seferber edilmesi gereken bir meseledir. Tüm dünya ve uluslararası yasaları, İslam’ı ve Müslümanları desteklemek yerine, gaspçı Yahudileri, varlıklarını ve bekalarını desteklemektedir. Söylemleri vadide bir çığlıktan başka bir şey değildir. Kafirlere güvenmek caiz değil. Kaldı ki onlara güvenmek, onlardan adalet ve iyilik beklemek, Allah’ın şu sözlerine aykırıdır:

وَلَا تَرْكَنُوا إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللَّهِ مِنْ أَوْلِيَاءَ ثُمَّ لَا تُنصَرُونَ“Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım da edilmez.” [Hud 113] Ayrıca, bu Siyonist varlığın İslam topraklarını işgal eden ve kutsal mekanları kirleten bir düşman olduğunu, onunla herhangi bir ilişki kurmanın Allah’a, Rasûlü’ne ve İslam’a ihanet anlamına geldiğini de biliyorsunuz. Buna rağmen, Mısır rejiminin bu varlıkla işbirliği yapmasını, anlaşmalar ve ticaret ilişkileri kurmasını kınamıyorsunuz. Bunun Şeriata aykırı olduğunu, Allah’ın gazabına ve öfkesine yol açtığını bildiğiniz halde inkâr etmiyorsunuz. Yine kesin olarak biliyorsunuz ki, Yahudi varlığı kökünden sökülüp atılıncaya ve İslam toprağının tamamı kurtarılıncaya kadar onunla bizim aramızda sadece savaş hali olabilir. İşte hitap ettiğiniz ülkemiz yöneticilerinin yapmadığı ve yapamayacağı şey budur. Onların kime sadakat gösterdiklerini biliyorsunuz ve yaşam unsurlarına sahip olmayan bu gaspçı varlığın varlık sebebinin onlar olduğunu da çok iyi biliyorsunuz. Bu gaspçı varlık, onlar ve onların desteği olmadan, özellikle de Yahudi varlığının ana destekçisi ve güney sınırlarının koruyucusu Mısır rejimi olmadan ayakta durmaz ve var olamaz.

Ey El Ezher alimleri! Kafirlerin askeri varlıklarını Müslüman ülkelerden kovmanın farz olduğunu biliyorsunuz. İslam topraklarının saldırıya uğraması ya da düşmanın Müslüman topraklarını işgale hazırlandığının öğrenilmesi durumunda düşmanı püskürtmek için cihat farz olur ta ki o topraklarda bulunanlar yeterli gelene kadar. Düşmanın, Müslüman bir ülkeye saldırması durumunda cihat farzı, yakındaki Müslümanlara, güç yetiremezlerse, onların yakınındaki Müslümanlara intikal eder. Tüm Müslümanları kapsayana kadar bu farz böyle devam edip gider. Düşman belirli bir toprağı saldırdığında, işgal altındaki o toprak halkı için cihat nafile olur, çünkü esir hükmündedirler. İşgal altındaki o ülkeye komşu diğer ülkelerdeki güçlü Müslümanlara ise farz olur. Mevcut yöneticiler, işgal altındaki toprakları kurtarmak için cihadı engellediklerine göre ve vacibin kendisiyle tamamlandığı şey de vacip olduğuna göre hem cihat hem de İslam topraklarını ve İslam’ın kutsal mekanlarını kurtarmak için bu yöneticileri ortadan kaldırmak farz olur. Her şeyden önce Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devletinde İslam’a göre yönetmek, farzların tacıdır.

Ey El-Ezher âlimleri! Biliyorsunuz ki imandan sonra İslam topraklarını gasp eden düşmanı püskürtmekten daha farz bir şey yoktur. Alçak varlığın Mübarek Toprak halkımıza karşı işlediği suçları görüyorsunuz. Halkımıza yapılan zulmü gidermek, halkımızı desteklemek ve topraklarını kurtarmak için harekete geçmeyen rejimin, provokatif ifadeler için harekete geçmeyeceğini biliyorsunuz. Mevcut rejimin tek kaygısının, kutsallarının ihlal edilmesine ve kutsal mekanlarına saygısızlık yapılmasına öfkelenen Mısır halkını kontrol altına almak, Filistin halkını desteklemek için harekete geçmesini engellemek olduğunu biliyorsunuz. Belki de yaptığınız şey bu rolün bir parçasıdır. Söyleminiz, Yahudi varlığındaki inatçı ahmakların dizginlenmesine çağırmaktadır. Ki Müslümanların duygularını kışkırtacak açıklamalar yapmasınlar, rejimlerin tahammül edemeyeceği belki de köklerini kazıyacak bir öfke devriminin kıvılcımını ateşlemesinler.

Yahudilerin İslam topraklarını gasp eden, ümmetin kutsallarını ihlal eden ve mukaddes mekanlarını kirleten bir işgalci varlık olduğunu defalarca söyledik. Mübarek Topraktaki halkımızın kanını akıtan bu varlık, İslam topraklarını işgal eden saldırgan bir düşman konumundadır. Bu nedenle bu düşmanı püskürtmek için genel seferberlik ilan edilmeli ve ordular derhal harekete geçirilmelidir. Yahudiler, bu provokatif açıklamalarından önce çok daha beter provokatif eylemlerde bulunmuşlardır. Bu gaspçı varlığın İslam topraklarında bulunması bile provokatif bir eylemdir. Ordular, bu varlığın kökünü kazımak için hemen harekete geçmelidir. Hepimiz biliyoruz ki, ülkelerimizin yöneticileri, bu işgalci varlığı koruyan Batının ajanlarıdır. Bu varlık, ümmetimizin kalbine saplanmış bir hançer ve Batı’nın ileri karakoludur. Bu yüzden yöneticilerimiz, bu işgalci varlığın gerçek koruyucuları ve gerçek demir kubbeleridir. Ona kalkan olmaktalar, ordular ve ümmetin, Allah’ın Filistin halkına yardım etme ve bu işgalci varlığı kökünden söküp atma emrini yerine getirmelerini engellemektedirler. 

Ey Ezher alimleri! Yöneticilerin teslimiyetleri, işbirlikleri ve Filistin’i kurtarmak için orduları seferber etmemeleri, ordulara çağrıda bulunmanızı, önce İslam topraklarını özgürleştirmek için orduları cihat görevinden alıkoyan yöneticilerin kökünü kazımanızı, sonra da orduları harekete geçirmek ve Hilafet Devletini kurmak için çalışmanızı zorunlu kılar. Hilafet, başta Mübarek Toprak halkımızın kanını döken saldırgan düşmanı püskürtmek olmak üzere İslam’ın hükümlerini uygulamaya koyacaktır.

Bu, kıyamet günü Allah’ın huzurunda hesaba çekileceğiniz bir görevdir. Siz de bizim kadar iyi biliyorsunuz ki, sizin için bundan daha farz bir şey yoktur. Sessiz kalmanız caiz değildir. Aksine, Allah emrini yerine getirinceye ve askerlerine zafer verinceye kadar insanları teşvik etmeli ve Kinane askerlerini Allah’ın üzerlerine farz kıldığı şeyi yapmaya teşvik etmelisiniz. Bunu yapmamanız veya bu konuda tembellik göstermeniz caiz değil, aksi takdirde Allah’ın şu buyruğuna müstahak olursunuz:

وإِن تَتَوَلَّوْا يَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُونُوا أَمْثَالَكُم“Eğer O’ndan yüz çevirirseniz, yerinize sizden başka bir toplum getirir, artık onlar sizin gibi de olmazlar.” [Muhammed 38] Allah’ın sizden istediği en büyük iyiliği Allah’a gösterin. En büyük kötülüğü yasaklayın. İslam hükümleri ve İslam Devleti’nin yokluğu en büyük kötülüktür. İslam Devletinin yokluğu, İslam topraklarının işgal edilmesine, kutsallarına saygısızlık yapılmasına, çer çöpün İslam ümmetine hakaret etmesine ve aşağılamasına yol açmıştır. Eğer ümmetin bir imamı ve devleti olsaydı hiç kimse buna cüret edemezdi. Ve en büyük iyiliği emredin. Kinane ordusundaki samimi askerleri, önce Kahire’yi bu ihanete dayalı rejimden kurtarmak sonra da Filistin’i özgürleştirmek ve İslam Devletini kurmak için eyleme geçmeye teşvik edin. İslam Devleti, İslam’ın hükümlerini tam olarak uygulayacak, orduları sadece Filistin’i değil, gasp edilmiş tüm İslam topraklarını kurtarmak için seferber edecektir. Hadi bu ümmetin ışığı olun, yolunu aydınlatın, İslam ve Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devletinin gölgesi altında yeniden otoritesini geri almasını sağlayın.

وَإِذْ أَخَذَ اللهُ مِيثَاقَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ لَتُبَيِّنُنَّهُ لِلنَّاسِ وَلَا تَكْتُمُونَهُ فَنَبَذُوهُ وَرَاءَ ظُهُورِهِمْ وَاشْتَرَوْا بِهِ ثَمَناً قَلِيلاً فَبِئْسَ مَا يَشْتَرُونَ“Allah, kendilerine kitap verilenlerden, «Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz» diyerek söz almıştı. Onlar ise bunu kulak ardı ettiler, onu az bir dünyalığa değiştiler. Yaptıkları alış-veriş ne kadar kötü!” [Ali İmran 187]

Devamını oku...

Enver, Allah’ın Düşmanını, Rasûlü’nün Düşmanını ve Müminlerin Düşmanını “Gerçek Bir Dost” Olarak Tanımlıyor!

Malezya Başbakanı Datuk Seri Enver İbrahim’in Hindistan’a gerçekleştirdiği üç günlük resmi ziyaret, 21 Ağustos 2024’te sona erdi. Enver, Çin’e gerçekleştirdiği önceki ziyaretine benzer şekilde, Hindistan’dan milyarlarca ringgit değerinde potansiyel yatırım sağladığını belirterek ziyaretinin başarıyla tamamlandığını vurguladı. Bu ziyaret sırasında Malezya ve Hindistan hükümetleri arasında 8, İşletmeden İşletme (B2B) arasında da 7 Mutabakat Zaptı imzalandı. Enver, Tata Group, Emami Agro Tech Limited ve HCL Technologies gibi önde gelen Hindistan şirketleriyle görüşmeler gerçekleştirdi. Ziyaretin ardından Malezya medyasına konuşan Enver, “Hindistan Başbakanı Narendra Modi’ye beni Hindistan’a resmi ziyaret için davet ettiği için minnettarım. Bu ziyaret çok memnuniyet vericiydi.” dedi.

Bu ziyaret, geçmişte Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in yaptığı gibi dine davet etmek yerine ekonomik çıkarları önceliklendiren bir devlet ziyareti trendini yansıtmaktadır. Narendra Modi’nin meşhur İslam ve Müslüman karşıtı tutumuna rağmen Enver’in Hindistan Başbakanı ile samimi bir şekilde el ele yürümesi ve onu “çok nazik bir kişi” ve “gerçek bir dost” olarak tanımlaması gerçekten sinir bozucu.

Ey Malezya Başbakanı! Eğer Modi ve aşırılık yanlısı Hindu temelli siyasi partisi Bharatiya Janata Parti’si (BJP) hakkında bilgi sahibi değilseniz, bunu size açıklayabiliriz. Modi, 2014’te iktidara geldiğinden bu yana Hindistan, 1,45 milyarlık nüfusunun %14’ünü oluşturan yaklaşık 200 milyon Müslüman için giderek tehlikeli bir yer haline geldi. Modi, Hindu üstünlüğünü savundu ve Hinduları destekleyen politikalar uyguladı. Diğer yandan İslami uygulamalara müdahale etti, hatta dini ritüellere kısıtlamalar getirdi. Toplu katliamlar da dahil olmak üzere endişe verici boyutlara ulaşan sistematik baskılar uyguladı. Görünüşe göre Modi’nin amacı, Hindistan’ı tamamen bir Hindu devleti haline getirmek, İslam’ı ve Müslümanları bu alt kıtadan silip atmaktır. Modi, Müslümanları Hindular için tehdit oluşturan yabancılar olarak tanımlayarak Hindu aşırıcılarını İslam’a hakaret etmeye, Müslümanlara saldırmaya, camileri ve evleri yıkmaya teşvik etti. Masum ve savunmasız kadın ve çocuklar bile Hinduların vahşet ve barbarlığından nasibini aldı. Modi’nin bölücü politikaları ve kışkırtıcı söylemleri, bu tür vahşetlere zemin hazırladı.

Müslümanlar, sığır eti yedikleri, Hindu putlarına hakaret ettikleri ya da Hindu kadınlarına baktıkları iddiasıyla acımasızca öldürüldü. 2002’de yaşanan trajedi hafızalarda hala tazeliğini koruyor. Modi başbakan iken BJP destekçileri Gujarat’ta toplu katliamlar gerçekleştirdi. Çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan binlerce Müslüman tecavüze uğradı, diri diri yakıldı, birçoğu Hindu aşırılık yanlılarının zulmü nedeniyle ya sakat kaldı ya da kayboldu. Modi’nin sessiz onayıyla gerçekleşen bu katliam, Hindistan’da Müslümanların kitlesel olarak yerlerinden edilmesine ve mülklerini kaybetmesine yol açtı.

Modi, göreve geldiğinden bu yana Hindistan’da Müslümanları ve Hristiyanları tekrar Hinduizme döndürmeyi amaçlayan “chuddhi” (temizlik) adlı bir kampanyayı savunmakta. Bu kampanyayı gerçekleştirmek için büyük çabalar harcadı, propagandalar yaptı ve Hinduları, haklarının kendi ülkelerinde tehdit altında olduğuna, dinlerinin, kültürlerinin ve hatta varlıklarının Müslümanlar tarafından tehlikeye atıldığına inandırmaya çalıştı.

Ey Malezya Başbakanı! Bunlar, Modi’nin Hindistan’daki kardeşlerinize karşı gerçekleştirdiği apaçık adaletsizlik ve zulme sadece birkaç örnektir. Son zamanlarda Yahudilerin Filistin’deki Müslümanlara yönelik saldırganlığı ışığında Modi’nin suçlu Yahudi varlığına önemli miktarda askeri teçhizat sağladığına dair medyada çok sayıda rapor yer aldı. Modi’nin, Müslümanlara karşı yürüttüğü eylemler nedeniyle “Asya’nın Netanyahu’su” olarak anılması şaşırtıcı değil. Modi, Hindistan’daki kardeşlerimizi katletmekle kalmadı, Hindistan dışındaki kardeşlerimizi katledenleri de destekledi. İslam’a ve Müslümanlara karşı olan nefret ve düşmanlıkları derindir. Şüphesiz Allah Subhânehu ve Teâlâ ne kadar da doğru söylemiştir:

تَجِدَنَّ أَشَدَّ النَّاسِ عَدَاوَةً لِلَّذِينَ آمَنُوا الْيَهُودَ وَالَّذِينَ أَشْرَكُوا  “İnananlara en şiddetli düşman olarak, insanlardan Yahudileri ve Allah’a eş koşanları bulursun.” [Maide 82]

Ey Malezya Başbakanı! Modi’nin açıkça sergilediği bu zulüm ve adaletsizlik karşısında onu nasıl hala “gerçek bir dost” olarak tanımlayabiliyorsunuz? Ve onunla nasıl samimi ilişki kurabiliyorsunuz? Akıl ve mantığınız nereye gitti? Allah Subhânehu ve Teala’nın şöyle buyurduğunu duymadınız mı?

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا بِطَانَةً مِنْ دُونِكُمْ لَا يَأْلُونَكُمْ خَبَالًا وَدُّوا مَا عَنِتُّمْ قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاءُ مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ ۚ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْآيَاتِ ۖ إِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ  “Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar, “Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Göğüslerinde gizledikleri şey daha da büyüktür. Akıl etmiş olsaydınız, size ayetleri açıklamıştık.” [Ali İmran 118]

Ey Müslümanlar! Modi’nin zulümlerine derhal son verilmeli. Filistin gibi Hindistan da tamamen Müslümanlara iade edilmeli. Ancak mevcut Müslümanların yöneticilerinin durumu göz önüne alındığında bunun gerçekleşmesi pek mümkün görünmüyor. Geriye sadece ikinci Raşidi Hilafetin kurulması umudu kalıyor ve bu davayı savunmak hepimizin sorumluluğudur.

Devamını oku...

Yahudi Ordusunun Batı Şeria'nın Kuzeyine Yönelik Büyük Saldırısı!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Yahudi Ordusunun Batı Şeria'nın Kuzeyine Yönelik Büyük Saldırısı!

Haber:

El Cezire 31/8/2024 günü ve son birkaç gün boyunca, Yahudi ordusunun 2002’den bu yana bu şehirlerde (Cenin, Tulkerim ve Tubas) yeniden filizlenen direnişi ortadan kaldırmaya yönelik en büyük girişiminde, Batı Şeria’nın kuzey şehirlerine (Cenin, Tulkarim ve Tubas) hava kuvvetlerinin yanı sıra büyük askeri birlik boyutunda kara kuvvetlerinin katıldığı saldırı haberlerini aktardı.

Yorum:

Bu bölgelerin Filistin otoritesini temsil eden bir kale olmasının ve üyelerinin birçoğunun otoritenin güvenlik güçlerine mensup olmasının ardından bu Filistin güçleri, Filistin halkını katleden Yahudi işgalinin güvenlik kolu haline gelene kadar gelişmiştir; bu nedenle bu şehirlerde Filistin direnişinin güçlü odaklarının büyümesi, Abbas otoritesi için korkunç bir gerileme olarak kabul edilmektedir; dolayısıyla bu otoritenin, bu şehirler, özellikle de kamplar üzerindeki otoritesini kaybetmeye başlaması, Yahudi ordusunun Batı Şeria’nın kuzeyindeki Abbas’ın güvenlik birimlerine güvenmemesinin ardından (buralara) birçok ve doğrudan müdahalelerini gerektirmiştir.

Yeni nesil Filistinli gençlerin işgale direnmeye karışması, Filistin halkının nesilden nesile kendilerine dayatılan gerçekliği kabul etmeyen canlı bir halk olduğunu açıklayan bir mesaj niteliğindedir; zira ister işgal tarafından olsun, ister Filistinli gençleri Yahudilere direnmekten uzak tutmak için veya saptırmak yoluyla Avrupa’nın mali desteğinin dayattığı unsurlar tarafından olsun, isterse gençlerin kısa süre içinde Yahudilere hizmet etmeye ve onlara karşı silahlanan herkesi takip etmeye başlayan sözde “Filistin” güvenlik servislerinde görevlendirilmesi yoluyla olsun, emri vakiyi dayatmaya yönelik tüm bu girişimler başarısız olmuştur.

Öte yandan FKÖ’nün geleneksel grupları önemli ölçüde gerilerken, tüm İslami gruplar ise ilerleme kaydetmiştir; bu ise, İslami durumun Filistin halkını kararlı bir şekilde sarıp sarmaladığına, artık hiçbir laik örgüte güvenmediklerine, İslam’ın Filistin halkı arasında liderlik merkezine geri döndüğüne ve başka bir yaşam biçimini kabul etmediklerine dair başka bir güçlü mesajdır.

Tüm laik modeller çöktükten, onların ayıpları, yolsuzlukları ve halka karşı düşmanla iş birliği yaptıkları ortaya çıktıktan sonra İslam’ın fikirleri, Allah yolunda şehit olma sevgisi ve Müslümanların ilk kıblesi ve mescitlerinin üçüncüsü olan Mescid-i Aksa'nın savunulması, Filistinli gençlerin çaba gösterip fedakârlık yapmaları için itici bir güç olmuştur.

Bütün bunlarla birlikte iktidardaki sağcı partilerin Batı Şeria’yı devletinin merkezi olarak gören Yahudi varlığı, sahip olduğu yerleri, Yahudilerin Yahudi tarihindeki sembolü olduğunu iddia ediyor; dolayısıyla dini sloganlarını yükselten bu varlık, İslam’ı mücadelesi için bir slogan olarak kullanan gruplarla açık bir çatışma içine girmiştir. İşte bu tutum, tıpkı Haçlı seferlerinde olduğu gibi Müslümanlar ile kâfirler arasındaki çatışma bakımından Filistin meselesini aslına geri geri döndürmüş, Avrupa ve Amerika’nın saptırma ve meseleyi Müslümanlar ve kâfirler arasında değil de iki halk arasındaki bir mesele haline getirme girişimleri ve FKÖ’nün Filistin halkının tek meşru temsilcisi olduğu yönündeki Batı düşüncesi çöküşmüş, ardından da Filistin dışındaki Müslümanların Filistin’in kurtuluşunu savunmasını çok kolay bir mesele haline getirmiştir. Bakın işte Filistin halkı, hem Filistin’in özgürlüğü çalışıyor hem de bu yolda evlatlarının canlarını feda ediyor. FKÖ’nün liderleri ise kısır müzakerelerin peşinde soluk soluğa kalmalarının yanı sıra Filistin’in üçte ikisinden fazlasını Yahudilere sattıkları gibi daha fazlasını satmaya hazırlanıyorlar!

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Bilal Et-Temimi

Devamını oku...

Belucistan’da Barışı Sağlamak İçin Sömürgeci Sistem Kaldırılıp Raşidi Hilafet Kurulmalıdır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Belucistan’da Barışı Sağlamak İçin Sömürgeci Sistem Kaldırılıp Raşidi Hilafet Kurulmalıdır!

Haber:

29 Ağustos 2024 tarihinde Pakistan Haber Ajansı, Başbakan Muhammed Şahbaz Şerif ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Seyyid Asım Münir’in Perşembe günü, düşman güçlerinin Belucistan’ın zorlukla kazanılmış barışını ve kalkınmasını bozmasını ne pahasına olursan olsun engelleme yönündeki kararlılıklarını vurguladıklarını ifade etti. Başbakan, Belucistan’da meydana gelen son trajik olay nedeniyle tüm halkın üzüntü duyduğu eklemesinde bulunarak masumların kanlarını döken Haricilerin cezadan kaçamayacaklarını söyledi.(app.com.bk)

Yorum:

Pakistan, Belucistan’da son zamanlarda artan şiddetli kargaşalar karşısında şok oldu. Nitekim saldırılar, 26 Ağustos 2006’da General Müşerref tarafından öldürülen Beluc aşiret lideri Ekber Şahbaz Bugti’nin ölüm yıldönümünde meydana geldi. Ayrıca bu saldırılar, Belucistan’ın her bölgesinde neredeyse eş zamanlı olarak meydana geldi.

Belucistan’daki kargaşalar yeni bir olgu değildir; zira Pakistan’ın İngiliz sömürgeciliğinden bağımsızlığını kazanmasından bu yana sürmektedir. Türünün beşinci ve en uzunu olan mevcut kargaşalar dalgası, 2000’li yılların başında General Müşerref’in iktidarı sırasında başladı. Nitekim isyancıların ve göstericilerin talepleri, daha fazla toprak hakkı çağrısından bağımsız bir devletin kurulmasına kadar uzanmaktadır.Pakistan hükümeti kargaşaları bastırmak için hem siyasi manevralara hem de askeri operasyonlara başvurdu ancak bölgede kalıcı barışı sağlayamadı.

Hükümet, yabancı güçlerin, sert askeri müdahalesini haklı çıkarmak için Belucistan’daki kargaşaları istismar ettiğini iddia ediyor. Ancak bu görüş, kargaşaların temel nedenleri ele alınmadığından dolayı karmaşık olan meseleyi basitleştirmektedir.Aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu binlerce savunmasız sivillerin Gwadar gibi kilit yerlerde gösteri yapması, ele alınması gereken gerçek ve çözülmemiş mezalimlerin olduğuna işaret etmektedir.

Bu da şu soruları gündeme getirmiştir: Neden kadınlar ve çocuklar da dahil olmak üzere insanlar, Gwadar, hatta İslamabad gibi şehirlerde çok sayıda gösteri yapıyorlar?Belucistan’daki Müslüman nüfusun haklarının ve ihtiyaçlarının karşılanmasında sistematik bir başarısızlık mı var? Şayet hükümet bu şikayetleri etkili bir şekilde ele alıp insanların haklarını garanti altına almış olsaydı, bu durum yabancı güçlerin durumu istismar etmesi olasılığını en aza indirmez miydi?

Belucistan Müslümanları, gerek İngiliz sömürgeciliğinin altında gerekse Pakistan’ın mevcut yöneticilerinin altında çözüme kavuşturulmamış derin mezalimlerle karşı karşıyadır.Sömürgeci döneminde Belucistan, resmen bir vilayet olarak tanınmıyordu; aksine özel ve ayrıcalıklı bir düzenleme yoluyla yönetiliyordu. Nitekim İngilizler işgallerine karşı sürekli bir direnişle karşı karşıya kalmışlar, bölgenin kaynaklarını sömürmüşler ve bu da bölgenin yoksullaşmasına yol açmıştır. Zira sömürgeci sistem, insanlara hizmet etmekten ziyade onları köleleştirmek, onların haklarını inkar etmek ve askeri güç yoluyla kontrolü sürdürmek için tasarlanmıştır.

Bugün Pakistan’daki siyasi ve askeri liderlik, bu sömürgeci mirası takip etmektedirler; zira Belucistan, İngiliz uygulamalarını taklit eden bir sistemle yönetilmektedir. Dolayısıyla sömürücü ve baskıcı politikaların devam etmesi, bölgede süregelen kargaşaların ve huzursuzluğun kötüleşmesine katkıda bulunmaktadır.

Müslüman ülkelerdeki birçok ülke gibi Pakistan da sömürgeci sistemi nedeniyle başarısız bir devlet olarak kabul edilmektedir. Zira iktidardaki gruplar ülkenin kaynaklarını sömürüyor ve sadece Belucistan’ın değil, tüm eyaletlerin haklarını inkar ediyorlar. Ülke genelinde hayal kırıklığı duyguları mevcut ancak daha fazla nüfusa ve daha fazla seçim etkisine sahip eyaletler, daha fazla ilgiye ve kaynaklara sahiptir. Dolayısıyla Belucistan gibi seçim etkisi daha az olan daha küçük eyaletler, daha fazla ihmal ve sömürüye maruz kalıyorlar.

Belucistan ve Pakistan’ın genelindeki Müslümanların, bugün hâlâ mevcut olan sömürgeci sistemi ortadan kaldırmak için birleşmeleri gerekmektedir. Ayrıca onların, Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet kurmak için çalışmaları gerekir. Zira İslam şeriatının uygulanması tüm insanlar için adalet ve refahı sağlayacaktır. Ayrıca tarihsel olarak Hilafet, çeşitli eyaletlerdeki azınlık veya çoğunluk gibi statülerine bakılmaksızın Müslümanlara ve gayrimüslimlere yönelik iyi muamelesiyle bilinmektedir. Zira yüzyıllar boyunca Hilafet, farklı ırk, dil ve dinden olan insanları yöneterek onların saygısını ve sadakatini kazanmıştır.

Tarih, Müslümanların ve gayrimüslimlerin Hilafete ne kadar sadık olduklarına şahittir. Müslümanlar Şam’ı fethettiğinde, Romalı Hıristiyanlar burayı yeniden almak için güçlerini toplarken gayrimüslimleri koruyamayınca celil Sahabi Ebu Ubeyde Radıyallahu Anh onlara cizyeyi iade etti ve onlara şöyle dedi: Size paralarınızı geri iade ettik; çünkü paralarınızı almayı ve ülkenize engel olmayı hoş görmedik.” Bunun üzerine Romalı Hıristiyanların tarafını tutmak yerine Şam Hıristiyanları şöyle dediler: “Allah sizi bize tekrar geri getirsin, Allah Romalılardan bize hükmedenlere lanet etsin; Allah’a yemin olsun onlar bizim başımızdayken bize geri vermediler, aksine bizleri gasp ettiler ve ellerinden geldiğince mallarımızdan aldılar. Bu yüzden sizin yönetimiz ve adaletiniz, bizim daha önce içinde olduğumuz zulüm ve eziyetten daha sevimlidir.”

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Şeyh Şahzad - Pakistan

Devamını oku...

Afganistan Yöneticileri, İslami Körfez’deki Haydutların ve Ümmetin Otoritesini Gasp Edenleri Şirin Göstermekle BAE’nin Komplolarından Kurtulamayacaktır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Afganistan Yöneticileri, İslami Körfez’deki Haydutların ve Ümmetin Otoritesini Gasp Edenleri Şirin Göstermekle BAE’nin Komplolarından Kurtulamayacaktır!

Haber:

BAE, Taliban hükümetinin atadığı büyükelçisinin güven mektubunu kabul ettiğini teyit etti ve bu da onu, Çin’den sonra Taliban yetkililerinin temsilcisini bu düzeyde ağırlayan ikinci ülke haline getirdi. İsmi açıklanmayan bir BAE yetkilisi Perşembe günü geç saatlerde AFP’ye yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Afganistan Büyükelçisi’nin güven mektubunu kabul etme kararı, Afganistan halkına yardım etmek için köprüler kurulmasına katkıda bulunma kararlılığımızı teyit etmektedir.”Afganistan Dışişleri Bakanlığı Çarşamba günü X platformunda yaptığı açıklamada, yeni büyükelçi Mevlevi Bedrüddin Hakkani’nin “Protokol İşlerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Seyf Abdullah el-Şamisi’ye güven mektubunun bir nüshasını” teslim ettiğini ve belgeleri resmi bir törenle BAE başkanına sunacağını belirtti. (Ulusal Haber Ajansı - Lübnan, 23/08/2024)

Yorum:

Yemen ve Şam’daki Müslümanları, suikastlar, bombalamalar, güdümlü insansız hava araçları yoluyla katleden, hain suçlu Hasina’ya karşı çıktığı için Bangladeş halkını tutuklayan ve Afganistan'da ya da dünyanın herhangi bir yerinde “insanlık” arzusuyla Filistin ve Sudan halkı için timsah gözyaşları döken kim Allah aşkına?! Yoksa Afganistan yöneticileri, gerek bunu gerekse BAE’nin Afganistan’a ve Müslümanlara yönelik Batı’nın “kadın hakları” olarak adlandırdığı hususla ilgili komplolarını, yani İslam şeriatının hükümlerinin uluslararası arenada ve Batı’nın bir aracı olan Birleşmiş Milletler aracılığıyla reddedilmesini unuttular mı?Her halükarda “ismi açıklanmayan” yetkili, BAE’nin “bölgesel istikrarı” destekleme kararıyla ilgili bazı sözlerinde haklıydı; yani bu karar, İslam ve Müslümanlarla ilgili her şeyi, özellikle de siyasal İslam’ın doğuda ve batıda yayılmasını engellemek ve Müslümanların başındaki yöneticilerin tahtlarını, kaçınılmaz çöküşe karşı pekiştirmek için çalışmak bakımından genel olarak Batılı ülkelerin çıkarlarının, özel olarak da BAE’nin kendisine bağlı kalmayı bir borç bildiği İngiltere’nin çıkarlarının istikrarı içindir.

Samimi Müslümanlar son otuz yılda kafirleri Afganistan kovmak için yaptıkları cihadı, bir işgalciyi başka bir işgalciyle değiştirmek, Müslümanların zihniyetlerini değiştirip Batılı ülkelerin ve onların kültürel ve siyasi olarak laik projeleri lehine çalışmak, Müslüman ülkelerde Batılı yaşam tarzını pekiştirmek ve Müslüman ülkelerde gerek ekonomik olarak gerekse başka bir şey için kâfir ülkelerin adımlarını ve çıkarlarını pekiştirmek için yapmadılar. Bundan dolayı Afganistan yöneticileri, komplo ülkelerinden biri olan BAE’nin tuzağına düşmemeli, kesinlikle ona meyletmemeli ve meşruiyeti, Birleşmiş Milletler çerçevesinde değil de İslam’ın şeriatın egemenliği ve ümmetin otoritesi hakkında belirlediği anlamlarda aramalıdırlar.

Bu nedenle Afganistan yöneticilerinin, başta dünya genelindeki İslami hareketler olmak üzere dünyadaki tüm Müslümanlarla İslam kardeşliği ilişkilerini derinleştirmeleri ve İslam beldelerini, kendisi için İslam’ı pratik ve tafsili olarak bir ideoloji olarak benimseyecek olan tek bir devletin gölgesinde birleştirme projesini ele almaları gerekmektedir. Tüm bunlar, işi mükemmel bir şekilde yapabilmek için Pakistan, Orta Asya ve diğer Müslüman ülkelerindeki tüm samimi güç ve kuvvet sahiplerinin çabalarını birleştirmek için çalışmakla paraleldir.

Allah Subhanehu şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تُطِيعُوا الَّذِينَ كَفَرُوا يَرُدُّوكُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ فَتَنقَلِبُوا خَاسِرِينَ * بَلِ اللهُ مَوْلَاكُمْ وَهُوَ خَيْرُ النَّاصِرِينَ * سَنُلْقِي فِي قُلُوبِ الَّذِينَ كَفَرُوا الرُّعْبَ بِمَا أَشْرَكُوا بِاللَّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَاناً وَمَأْوَاهُمُ النَّارُ وَبِئْسَ مَثْوَى الظَّالِمِينَEy iman edenler! Eğer kâfirlere uyarsanız, gerisin geriye (eski dininize) döndürürler de, hüsrana uğrayanların durumuna düşersiniz.Oysa sizin mevlanız (koruyup kollayanınız) Allah’tır ve O, yardımcıların en hayırlısıdır. Kâfirlerin kalplerine korku salacağız. Çünkü onlar, hakkında Allah’ın hiçbir delil indirmediği şeyi O’na ortak koştular. Onların varacağı yer cehennemdir. Zalimlerin durağı ne kötüdür!” [Al-i İmran 149-151]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Nizar Cemal

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER