Pazartesi, 27 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/30
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Tek Ümmet, Tek Halife, Tek Sancak, Tek Ordu ve Tek Toprak!

AKP Hükümeti Başbakanı R. Erdoğan'ın 2 Kasım 2008'de Hakkâri'de söylediği "Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet. Buna karşı çıkanın Türkiye'de yeri yok. Buyursun istediği yere gitsin." sözü kuyuya attığı taşlardan bir taş olarak günlerdir tartışılmaktadır. Öte yandan R. Erdoğan, yerel seçimlerin yaklaştığı bir süreçte etrafında çelik yelekli korumalarla etten duvar örülerek gerçekleştirdiği doğu ve güneydoğu ziyaretleri kapsamında DTP ile de göstermelik bir kavgaya girişti.

Hâlbuki DTP'nin "konfederasyon veya eyalet sistemi" talepleri ile AKP'nin ila nihaye hedefi olan "başkanlık sistemi" arasında sadece söylem farklılığı bulunmaktadır. Ayrıca sivil olarak vasfedilen yeni bir anayasanın içeriği konusunda da hem fikirdirler. Her ne kadar tartışmalardaki üslup sert gibi görünse de, yapılan suni atışmalarla hem, IMF ile önce zemini hazırlanan, G-20 toplantısında da temelleri atılan anlaşma perdelenmiş, hem de ileride daha geniş tartışılacak olan, "Kürt Sorunu"nun siyasi çözümü olarak gösterilen "Konfederasyon Modeli" konusu ısıtılmaya başlanmıştır. Mali kriz dolayısıyla yıkımı artan Müslüman Türkiye halkının sorunları yerine, bu seviyesiz tiyatro atışmaları kamuoyunda uzun uzadıya gündemi işgal etmiştir.

Bununla birlikte Müslüman Türkiye halkı bu tiyatrocu yöneticilere karşı uyanık olmalı, kuyuya attıkları taşları çıkarmak için değil, bu yöneticilerden bir an önce kurtulmak için Hizb-ut Tahrir'le birlikte çalışmalıdırlar. Böylece bütün Müslümanlar muhakkak ki Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın vaadi, Rasûlü [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdesiyle, çok yakında İkinci Raşidi Hilafet Devleti ile "Tek Ümmet, tek Halife, tek sancak, tek ordu ve tek toprak" üzerinde bir araya gelecek, bu topraklarda vatandaş olarak değil, geçmişte olduğu gibi kardeş olarak yaşayacaklar, muhakkak ki halkının meselelerinden kopuk, sömürgeci kafir efendilerinin sözünden çıkmayan, fitneci fikirlerin tatbikçisi bu hain yöneticiler de, kukla olarak işgal ettikleri makamları "terk" edeceklerdir.

وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ Zulmedenler yakında nasıl bir inkılapla devrileceklerini bileceklerdir.[Şuarâ 227]

 

 

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcü Yardımcısı
Türkiye Vilâyeti

 

Devamını oku...

Nihayet Güvenlik Anlaşması'nın "Saptırılması ve Düzenlenmesi" Maskaralığı Sona Erdi ve Irak Hükümeti, Irak'a Yönelik Amerikan Vesayetinin Meşruiyetini Onayladı

  • Kategori Hizb
  •   |  

Dün, 16.11.2008 Pazar günü, Irak Hükümeti, Amerika Birleşik Devletleri ile Güvenlik Anlaşması'nı onayladı ve anlaşma kararının, Irak Parlamentosu'na sevk edildiğini açıkladı. Oysa herkes bilmektedir ki parlamentodaki icra gücü ile anlaşmayı onaylayan Hükümet içerisindeki güç, aynı güçtür.

Görünen ve görünmeyen kısmıyla bu anlaşma, elbette son derece tehlikeli bir anlaşmadır. Kaldı ki bu anlaşmayı imzalamasının öncesinde saptırmada epey mesafe kateden Amerika'nın diktiği Irak Otoritesi'nin ödediği zararın korkunç boyutu son haddine ulaşmıştır. Ortaya attığı tartışmalar ve düzenlemeler ise... anlaşmanın çirkin yüzünü biraz olsun rötuşlama girişiminden öte bir şey değildir. Buna rağmen, Irak'a saldırarak Amerika'nın gerçekleşmesini istediği temel hususların hiç birini değiştirmeyi veya yeniden düzenlemeyi başaramamıştır!

Amerika Birleşik Devletleri, vahşî saldırılarıyla Irak'ı istilâ ettiğinde şu iki hususu gerçekleştirmeyi amaçlamıştır:

Birincisi: Ordusunun vahşî saldırılarını, içerideki ve dışarıdaki hiçbir otoritenin ve yargının engelleyemeyeceği şekilde bölgeye egemen olmak için Irak'ı siyasî ve askerî açıdan bir hareket noktası edinmek.

İkincisi: Irak'ın temel servet kaynağı olan "petrolü" ve bununla alakalı tüm paraları ele geçirmek.

İşte bu iki hususa, ne tartışmalarda, ne de düzenlemelerde hiç dokunulmamıştır. Bu da tüm politikacılar ile aklı olan veya hazır bulunup kulak veren herkese ifşâ olmuş açık ve net bir hakikattir. Ayrıca Amerika, sözde tartışmaları ve düzenlemeleri bitireceği bir madde olarak bu iki hususun yanına bazı diğer noktalar da eklemiştir...

Hükümetin onayladığı güvenlik anlaşmasını inceleyen bir kimse, bu iki hususun anlaşmada tam manasıyla gerçekleştiğini görür:

1. Anlaşma metninde, askerlerin kılına dahi zarar gelmeksizin Amerikan kuvvetlerinin, 2011 yılına kadar Irak'ta kalmasının, kanunen ve yasal olarak onaylandığı belirtilmiştir!

Hatta bunun da ötesinde anlaşma metninde, bu kuvvetlere karşı düzenlenecek herhangi silahlı bir eylemin, bitirilmesi gereken terörist bir eylem sayılacağı, bunun da sadece Amerikan kuvvetlerinin hareketi ile değil, bilakis Irak Hükümeti'nin de bu terörizmle mücadele etmekle yükümlü olduğu belirtilmiştir!

Ayrıca Amerikan kuvvetlerinin, insanlara saldırması ve evleri basması, her ne kadar Irak yargısının yetkisi altındadır denilse de anlaşma, bunların saldırı ve baskın şeklinde rapor edilmesi yetkisini, iki taraftan oluşan komisyonun kararına bırakmıştır! Oysa aklı başında olan herkes, işgâl kuvvetlerinden ve onun diktiği otoriteden oluşan komisyonun kararına, işgâl kuvvetlerinden başka hiçbir kimsenin tahakküm edemeyeceğini ve otoritenin ona ortak olarak zikredilmesinin, işgâlin cürümlerine yalancı şahitlik yapmaktan öte bir şey olmadığını bilir.

Irak Otoritesi yetkililerinin, Amerika'nın komşu ülkelere saldırmayacağı taahhütlerine ilişkin açıklamalarına gelince; içi boş kof sözlerden başka bir şey değildir. Zîra Suriye'deki el-Bukemal bölgesine yönelik Amerikan saldırısı bize hiç de uzak değildir!

2. Irak'ın paralara gelince; anlaşma metninde petrol gelirlerinden elde edilen Irak paralarının korunmasından Amerika Birleşik Devletleri'nin sorumlu olduğu geçmiştir! Yani Irak'taki mâli vesayet, Amerika Birleşik Devletleri'ne aittir. Dolayısıyla gelir ve gider olmak üzere paralara tahakküm edecek olan sadece odur. O halde bu vesayetin ötesinde daha başka ne tür bir vesayet olabilir ki?!

Mezkur anlaşma, işgal kuvvetlerinin ülkeye, Irak'taki ve bölgedeki insanlara yönelik hakimiyetini ve hegemonyasını işte böyle meşrulaştırmıştır. Dolayısıyla o, Irak'ı, siyasî açının ötesinde askerî açıdan da Amerikan vesayeti altına sokan salgın bir şer olmasının yanı sıra hukuken vesayet otoritesinin yetkilerinden biri haline gelen mâli vesayet altına da sokmuştur!

Ey Müslümanlar!

Ey Irak Halkı!

Şüphesiz bu anlaşma, ülkenin ve halkının satılmasıdır, Irak'taki kuvvet noktalarına ve servet kaynaklarına tahakküm etsin diye Irak'ı, Amerika Birleşik Devletleri'nin otoritesi altına sokmaktır. Dolayısıyla Amerika Birleşik Devletleri'nin Irak'ta önünü sonuna kadar açmaktadır. Oysa bu, İslâm'a göre büyük bir cürümdür. Zîra Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur:

وَلَن يَجْعَلَ اللّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً Allah Mü'minler aleyhine Kâfirlere asla bir yol (otorite) vermeyecektir.[en-Nisâ 141]

Irak Otoritesi yetkililerinin, güvenliklerini korumak için Amerikan kuvvetlerinin yardımına muhtaç oldukları şeklindeki sözlerine gelince; bu da başka büyük bir cürümdür ve iğrenç bir mugalatadır. Zîra güvenliği sabote ve ihlal eden, etrafa korku saçan ve yakıp yıkan bizzat işgal kuvvetlerinin kendisidir. O halde güvenliği koruması için güvenliği ifsat eden birisinden nasıl yardım istenilebilir ki? Kaldı ki Irak, güvenliğini koruyacak hiçbir kimseye muhtaç değildir. Zîra o, bunu ve daha fazlasını yapmaya muktedirdir. Ancak bu, ona aklı başında bir adamın hükmetmesi halinde mümkündür!

Güvenliği korumak için Amerika'dan yardım istemenin pratik vakıası böyledir. Şer'î vakıa açsından olana gelince; Kâfir devletlerden yardım istemek haramdır. Zîra Rasul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur:

لاَ تَسْتَضِيئُوا بِنَارِ الْمُشْرِكِينَ "Müşriklerin ateşiyle aydınlanmayın!"

Ve şöyle buyurmuştur:

فإنّا لا نستعين بالمشركين "Biz, müşriklerden yardım istemeyiz."

Binaenaleyh Kâfir devletlerden yardım istemek, hem Allah'a, hem Rasulü'ne, hem de mü'minlere karşı hıyanettir.

Ey Müslümanlar!

Ey Irak Halkı!

Sizler ki servetin ve adam gibi adamların bol olduğu bir beldedensiniz! Sizler ki İslâm'ın kalelerinden bir kalesiniz! Zîra İbrâhîm [Aleyhi's Selâtu ve Sellem]'in, Rabbinin izniyle bu bölgede hayrı yaymak üzere topraklarınızdan hareket ettiği, ecdatlarınızın İslâm'a girerek Farslar ve Rumlarla savaşan fatihlere karışıp geçitleri koruyan birer aslan kesildikleri, haçlıları hezîmete uğratmak ve en ağır şekilde mübarek arzdan kovmak üzere Salahaddîn'in topraklarınızdan hareket ettiği ve Birinci Dünya Savaşı'nda Irak'ı işgal eden İngiliz kuvvetleri ile savaştığınız o günden beri kökleriniz, tarihin derinliklerine dayanmaktadır... Dolayısıyla sizler, işgal kuvvetlerini kahretmeye, onları ağır şekilde beldenizden kovmaya, şerefinizi döndürmeye, Hilâfet döneminde dünyanın başkenti ve kandili olduğu gibi Bağdat'ın itibarını iade etmeye muktedirsiniz.

Muhakkak ki Hizb-ut Tahrir, Amerika Birleşik Devletleri'nin, Irak'ın başına diktiği otoritenin karşısında hak duruşuyla durmanız için azimlerinizi biler ki bu batıl anlaşmayı, ayaklarınızla çiğneyip atasınız da hem beldeniz esaretten kurtulsun, hem de alnınız ak, yüzünüz açık olsun. Şunu iyi biliniz ki sizler, Allah'ın izniyle buna muktedirsiniz.

وَلَيَنصُرَنَّ اللَّهُ مَن يَنصُرُهُ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ "Muhakkak ki Allah, kendisine (Dînine) Nusret verenlere, Nusret, Zafer verecektir. Şüphesiz Allah, kesinlikle Kaviyy'dir, ‘Azîz'dir." [el-Hacc 40]

Amerika'nın tertemiz Irak topraklarının başına diktiği o kimselere gelince; Irak'ı zillete ve aşağılanmışlığa gark ettiler. Allah'ın izniyle o gün gelecek ve Müslümanlar, İkinci Râşidî Hilâfet Devleti'ni kurar kurmaz dünyadaki cürümlerinden dolayı onları çetin bir hesaba çekecektir. وَلَعَذَابُ الآخِرَةِ أَكْبَرُ "Elbette ahiret azabı, daha büyüktür." [ez-Zumer 26]

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine ğâlibdir, muktedirdir. Velâkin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yûsuf 21]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hodri Meydan Ey Gilânî! Hizb-ut Tahrir, Hilâfet Devleti Sayesinde Pakistan'ın Sorunlarını Çözmeye Muktedirdir

Hizb-ut Tahrir, "Pakistan'ın sorunlarını çözmeye muktedir biri varsa haydi ortaya çıksın" diyen Yûsuf Rızâ Gilânî'nin meydan okumasına hodri meydan diyerek karşılık verdiğini ilân eder. Zîra Pakistan'ın bütün sorunları, birincisi Kapitalizm, ikincisi bozuk ve ödlek liderlik olmak üzere iki husustan kaynaklanmaktadır.

Hizb-ut Tahrir'e gelince; İslâm'ı temsîl eden bir hadârat projesine sahiptir ki o, İslâm'ın yegane siyasî nizâmından -ki o, Hilâfet Nizâmı'dır- kaynaklanan, içerisinde yönetim nizâmını, ekonomik nizâmı, ictimaî nizâmı, ukûbat nizâmını, öğretim siyâsetini ve hâricî siyâseti barındırır. Ayrıca Hizb-ut Tahrir, emîri alim Atâ İbn-u Halîl Ebû er-Raşta'nın temsîl ettiği hikmetli siyasî bir liderliğe sahiptir ki ona güzide erler yardımcılık etmektedir. Dolayısıyla o, hem devletlerarası konjonktür üzerinde kusursuz bir siyasî uyanıklığa, hem de İslâm hükümleri hakkında bilgi ve kavrayışa sahip bir liderliktir. Zîra davası uğrunda mücadele ettiği halde Hizb'in üzerinden onlarca sene geçmiş ve tüm bunlar, onu köklü bir geçmişe sahip kılmıştır.

Şöyle diyenlere gelince; hani Hizb'in emîri nerede? Biz onu neden göremiyoruz? Onlar ya cahildirler, ya da cahilce davranıyorlar. Oysa Hizb'in emîri, malumdur, meçhul birisi değildir. Zîra o, ortaya çıktığı günden beri Hizb ile birlikte siyasî çalışmada bulunmuştur. Nitekim Hizb'in emîri olmadan önce resmî sözcü idi, sert tavırları, zalimler ve nizâmları üzerindeki güçlü etkisi yüzünden pek çok kez tutuklanmıştır. Dolayısıyla o, siyasî, fikrî ve medya ortamlarındaki herkes tarafından tanınan, tepesinde alev olan bir meşale gibidir. Allah'ın izniyle Hilâfet'in kurulması süreci fazla uzun sürmeden Arabıyla, Acemiyle herkesin emîri olarak Hilâfet Devleti'nin ilk Halîfesi olacak ve onları Allah Subhânehu'nun Kitâbı ile Rasulünün Sünneti üzerine toplayacaktır.

Hizb-ut Tahrir'in sîreti ve mücadelesi, onun önder bir liderlik olduğunu kanıtlamaktadır. Zîra Hizb, Allah için hiçbir kınayıcının kınamasından korkmaksızın yöneticileri muhasebe etmeyi sürdürmüş, korkutma, yıldırma, yasaklama, şebâbını katletme ve hapsetme gibi yöneticilerin muhtelif şeytanî üsluplar kullanmasına rağmen gayesinden ve metodundan bir arpa boyu dahi sapmamıştır. Üstelik tüm bunlar, Hizb'in sebatını, özverisini ve sadakatini görmesinden sonra İslâmî Ümmet'in İslâmî Hilâfet Devleti'ni talep eden seslerini yükseltmekten başka bir sonuç vermemiştir.

İşte bu liderlik, Hilâfet Devleti'ni kurar kurmaz kokuşmuş bozuk laik anayasaları kaldırıp atacak, bunların enkazları üzerine Kitâb ve Sünnet'ten istinbat edilmesinden ötürü kanun olması için çoğunluk sayısını gerektirmeyen İslâmî anayasayı inşâ edecek, aralarında gelir vergisi ile emlak vergisinin de olduğu insanlar üzerindeki pek çok gaddar vergileri kaldıracak, petrol, doğalgaz, elektrik ve tabii kaynaklar gibi kamu mülkiyeti gelirlerini tüm insanlara dağıtacak, Pakistan'a yönelik saldırılarını durdurmak için Afganistan'daki NATO ve Amerikan kuvvetlerine yönelik tüm yardımları kesecek, Birleşmiş Milletler Örgütü gibi devletlerarası örgütlere katılmayacak ve tek bir liderlik, tek bir devlet altında İslâmî beldeleri birleştirmek için çalışacaktır.

Hilâfet Devleti, Amerika'yı Afganistan'dan kovarak onu Hilâfet devletine ilhak etmeye, insanların temel ihtiyaçlarını temîn etmeye, mevcut karma öğretim sistemini kaldırarak yerine tebaanın hepsi için eşit olarak bedava olan seçkin İslâmî öğretim sistemini koymaya, sahipsiz arazileri çiftçilere dağıtmaya, İslâmî yargı ile adaleti gerçekleştirecek, insanların davalarını erteleyerek sürüncemede bırakmayacak ve aralarında adaletle hükmedecek İslâm'daki ukûbat nizâmının tatbik edilmesi için Sömürgeciliğin koyduğu yargı sistemini kaldırmaya işte böylesi bir siyâset ile muktedir olacaktır.

Başbakan Gilânî'nin yönetimi, hem Kapitalizm Nizâmı'nın, hem de mevcut siyasî liderliğin başarısızlığına dair canlı bir örnektir.

Son olarak Hizb-ut Tahrir, ordu içerisindeki muhlis askerleri, ödlek siyasî ve askeri liderliği desteklemekten vazgeçmeye davet eder ve mevcut zillet durumu ile Pakistan'ın Amerika'ya köleliliğini kaldırmak için Hilâfet Devleti'ni kurmak üzere Hizb-ut Tahrir'e nusret vermeye teşvik eder ki Allahu Subhânehu ve Te'alâ bizlerden râzı ve hoşnut olsun.

 

 

Şezâd Şeyh

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmi Sözcü Yardımcısı
Pakistan Vilâyeti

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Hanımlar Kısmı, İnsanları Hilâfet Devleti'ni Kurmak İçin Çalışmaya Davet Ediyor

Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Hanımlar Kısmı, "Bangladeş'in Siyasî ve İktisâdî Bağımsızlığı; Hilâfet'i Gerektirir" başlıklı bir konferans düzenledi. Birincisi "Ülkedeki Mevcut Yönetim ile İktidar Zümresinin Beceriksizliği" ve ikincisi "Hilâfet: Liderlik ve Yönetim Olarak Yegâne Sahîh Nizâmdır" başlıklı olmak üzere iki konuşma yapıldı. İlk konuşmayı, Dr. K. Nesrîn yaparken ikinci konuşmayı ise Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Resmî Sözcüsü Fehmide Ferhâna Hânım yaptı.

Dr. Nesrîn konuşmasında Bangladeş'in geçen otuz yedi (37) sene içerisinde demokratik, diktatörlük, askerî ve sıkıyönetim ile olmak üzere farklı yönetim nizâmları ile karşılaştığını ifâde ederek şöyle dedi: "İşte bu yöneticilerin hepsi de zâlim olmakla birlikte ne bir kanuna bağlı kalmışlar, ne bir muhasebeye boyun eğmişler, ne de insanların işlerini gözetmişlerdir. Tüm bunların da ötesinde Sömürgeci Kâfirin ajanı olmuşlardır. Müslümanların, hem İslâm'ın ve Müslümanların düşmanı Sömürgeci Kâfirin belirlediği Batılı sentez ile karakterden, hem de düşmanlara hizmet eden mevcut iktidar zümresinden kurtulması gerekir. Bu yöneticiler siyasî bir akîde olarak İslâm'a sırtlarını döndüler ve laik Sömürgeci sistemle yönetimde ayak dirediler."

Fehmide Ferhâna Hânım'ın yaptığı konuşmada ise şöyle geçmiştir: "Hilâfet Nizâmı, sahîh, güçlü ve muhlis bir liderliğe dayanır; çünkü o, asla fâsit bir örtüyle kuşatılamayacak, Londra'nın, Washington'un ve Yeni Delhi'nin emri altında olmayacak bir liderliktir." Devamla Fehmide Hânım, insanların temel ihtiyaçlarını temîn edecek, güçlü ve bağımsız bir ekonomi inşâ edecek zaptedilemez Hilâfet Devleti'nin kurulması yolunun detaylarını açıkladı ve Müslümanların üzerindeki şer'î farzı düşürmek için insanları Hilâfet Devleti'ni kurmak üzere Hizb ile birlikte çalışmaya davet ederek konuşmasına son verdi.

 

Fehmide Ferhâna Hânım

حزب التحرير

Hizb-ut Tahrir

Hanımlar Resmî Sözcüsü

Bangladeş

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Yazarlar Birliği Kurulu Biliyorsa Bu Bir Faciadır, Bilmiyorsa Bu Daha Büyük Bir Faciadır!

Yazarlar-Edebiyatçılar Birliği Kurulu, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilâyeti tarafından 11-12 Kasım 2008 günü devletlerarası Hartum Kitap Fuarı'nın Bubrâ Reyonu'nda sergilenen kitapçıklardan bir kısmını toplattı. Hizb-ut Tahrir, neşriyatları, basın açıklamaları, kitapçıkları ve kitapları yoluyla dünyanın dört bir tarafındaki milyonlarca insanı, azîm İslâm ideolojisinin tatbikçisi ve taşıyıcısı olan İslâmî Devleti; Nübüvvet Minhâcı üzere Râşidî Hilâfet Devleti'ni kurarak İslâmî Ümmeti Kalkındırma Projesi'nde köşe taşını oluşturan İslâmî kültür ile kültürlendirmektedir. İşte bu proje, bugünlerde her an yıkılmak üzere sallanan bâtıl Kapitalizm ideolojisinin hâmisi olan Kâfir Batının uykularını kaçıran bir vakıa haline gelmiştir. Dolayısıyla şu andaki çarpışmanın hakikati, hak -ki o İslâm'dır- ile bâtıl -ki o, mevcut Kapitalizm ideolojisidir- arasındaki bir çarpışmadır. Bu çarpışmanın meydanlarından biri de fikrî çatışmadır ve her Müslüman, İslâm'ın geçitlerinden bir geçit olduğunun farkında olmalıdır ki oradan hiçbir kimse geçemesin.

O halde "Amerika'nın İslâm'ı Yok Etme Saldırısı" adlı 47 adet kitapçık, kimin çıkarı uğrunda toplatılmıştır? Oysa bu kitapçık, Kapitalizm ideolojisinin önderi Amerika'nın İslâmî Hadârat'a darbe vurmak ve Kapitalizm ideolojisini güçlendirmek için demokrasi, çoğulculuk, insan hakları ve pazar ekonomisi politikasını nasıl kullandığını açıklamaktadır. "İslâm'a Darbe Vuran ve Batı Hadâratı'nı Güçlendiren Tehlikeli Mefhumlar" adlı 56 adet kitapçık kimin çıkarı uğrunda toplatılmıştır? Oysa bu kitapçık, hem Kapitalizm ideolojisinin -yani Kâfir Batının- davet adamlarını suçlamak ve zayıflatmak amacıyla terörizm ve radikalizm fikirlerini, hem de İslâm'ı tahrif etmek ve yerine alternatif yeni bir din oluşturmak amacıyla dinler arası diyalog ve küreselleşme fikirlerini nasıl kullandığını açıklamaktadır. "Değişim... İslâmî Devlet Kaçınılmazdır" adlı 24 adet kitapçık ile "Hizb-ut Tahrir'in Değiştirme Metodu" adlı 11 adet kitapçık kimin çıkarı uğrunda toplatılmıştır? Oysa bu iki kitapçık, gerçek değişimin, ancak fikrî çatışma ve siyasî mücadele yoluyla İslâmî akîde esası üzerine olacağını açıklamaktadır.

Bizler Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilâyeti olarak, Yazarlar Birliği Kurulu'ndaki kardeşlerimizin bu tavrı takınmalarını kendilerine yakıştıramıyoruz:

Dünyanın dört bir yanında dönen çatışmanın ve İslâm esası üzerine gerçek değişimin önderi Hizb-ut Tahrir'in hakikatini bilmiyorlarsa bu bir faciadır. Zîra onlar, yazarlar ve yayıncılar camiasına mensup insanlardır. Yok, eğer bu çatışmanın ve -gerek kültürü, gerekse fikriyle- Hizb-ut Tahrir'in hakikatini biliyorlar da başka bir cephede yer almaya razılarsa bu daha büyük bir faciadır!

Not: Bu basın açıklamasının yayınlandığı sırada "Amerika'nın İslâm'ı Yok Etme Saldırısı" ile "İslâm'a Darbe Vuran ve Batı Hadâratı'nı Güçlendiren Tehlikeli Mefhumlar" adlı kitapçıklar hakkındaki yasaklamanın kaldırıldığına dair tebligat aldık. Bu da fuardan toplatılmalarının üzerinden üç gün geçmesinden sonra olmuştur. Aynı şekilde Hizb'i tanıtan Hizb-ut Tahrir kitapçığının yasaklanacağına ilişkin ihtar aldık.

 

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Yöneticiler ve Gizli Servisler, Hizb-ut Tahrir'in Taşıdığı Arı-Duru İslâmî Davete Karşı Koymak İçin Ebî Cehl, Firavun ve Nemrut'un Habîs Üsluplarını Kullanıyorlar

İslâm'a nusret vermek amacıyla Hizb-ut Tahrir'in muhlis güç ve kuvvet sahiplerine yönelik alenî İslâmî daveti, artık yöneticilerin ve efendilerinin uykularını kaçırmaya başlamıştır. Zîra Pakistan gizli servisleri, bir buçuk ay önce Hizb-ut Tahrir üyesi Üstâz Celâl Huseyn'i, 26.09.2008 günü, Cuma salâhından sonra Peşâver'deki Hâlid İbn-u Velîd Mescidi'nin önünden kaçırdılar. İnsanların Hükümete yönelik uyguladığı baskıların sonucunda gizli servisler, Üstâz Celâl'i, terörizm suçlamasında bulunarak Özel Siyasî Birime teslim ettiler ve kabîleler bölgesinde tutuklanmış bir vatandaş olmamasından ötürü böyle bir suçlamanın kendisine uygun düşmemesine rağmen Peşâver'deki Merkez Hapishanesi'ne koydular. Böylece bu despotik birimler, Üstâz Celâl'in işinden ve görevinden olmasına neden oldukları gibi kaçırdıkları günden beri hem kendisinin, hem de akrabalarının evinin telefonlarını dinlediler. Bunun da ötesinde işlerinden kovulsunlar diye despotik birimler, akrabalarının evlerini ve işyerlerini de bastılar.

Hizb, Allah Subhânehu'nun izniyle azîzi azîz, zelîli de zelîl kılacak Hilâfet Devleti'ni kurana kadar Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] ile Kerîm sahâbesini örnek alarak ve İsâ İbn-ul Meryem'in Havârilerinin hak üzere sabrettikleri gibi sabrederek bütün azmiyle ve karalığıyla arı-duru davetin taşınmasında yürüyeceğine dair Allah'a söz vermiştir. Hain yöneticileri ile kokuşmuş avenelerinin, on yıllarca Hizb-ut Tahrir'e karşı Firavun'un azgın üsluplarını kullanması zinhar azmimizi kıramayacaktır. Çünkü bizler, imân sahibi olan kimseleriz.

قَالَ لَئِنْ اتَّخَذْتَ إِلَهَ غَيْرِي لأَجْعَلَنَّكَ مِنْ الْمَسْجُونِينَ "Firavun: Benden başkasını tanrı edinirsen, andolsun ki seni zindanlıklardan ederim! dedi." [eş-Şuarâ 29]

Şunu da iyi biliniz ki hapis, işkence ve öldürme, Hizb-ut Tahrir şebâbı için yöneticilerin bizleri davet ettiği Allah'a, Rasulü'ne hıyanetten ve Sömürgeci Kâfire uşaklıktan daha ehvendir.

Ey Yöneticiler!

Elinizden geleni arkanıza koymayın! Muhakkak ki Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır:

وَإِذْ يَمْكُرُ بِكَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِيُثْبِتُوكَ أَوْ يَقْتُلُوكَ أَوْ يُخْرِجُوكَ وَيَمْكُرُونَ وَيَمْكُرُ اللَّهُ وَاللَّهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَ "Hatırla ki kâfirler seni tutup bağlamaları veya öldürmeleri, yahut seni (yurdundan) çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kurarlarken Allah da (onlara) tuzak kuruyordu. Şüphesiz Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır." [el-Enfâl 30]

 

İmrân Yûsufzây

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcü Yardımcısı
Pakistan Vilâyeti

 

Devamını oku...

AKP Hükümeti Müslüman Türkiye Halkı İle Alay Ediyor!

Geçtiğimiz günlerde AKP Hükümeti, BOTAŞ aracılığıyla doğalgaz fiyatlarına, 1 Kasım'dan itibaren geçerli olmak üzere konutlarda %22.50, sanayide %22 oranında zam yapıldığını açıkladı. Bu zamla beraber 10 ay içinde doğalgaza gelen toplam zammın %80'i bulduğu herkesçe zikredilmekte, elektriğin yarısı doğalgazdan üretildiği için Ocak ayında da elektriğe %10 oranında zam yapılacağı beklenmektedir. Bu zamlar, ekonomik krizlerle boğuşturulan mazlum Müslüman halkın belini doğal olarak daha da bükmüştür. Bu dönemde "üretim maliyetleri arttı" denilerek işten çıkarmalar da artacaktır ki daha şimdilerde işsizlik oranı %10 seviyesine yaklaşmıştır. Tabi bu oran sadece resmi rakamdır. Bu süreçte kapanan binlerce işyeri, icra takibindeki milyonlar, işsizliğin ulaştığı vahim boyutun, aslında verilen işsizlik oranı rakamının da ötesinde olduğunu hissettirmektedir.

Hâlbuki yapılan doğalgaz zammı öncesinde IMF ile yeni bir stand-by anlaşmasının yapılıp yapılmayacağı tartıştırılmakta, AKP Hükümeti Başbakanı Recep Erdoğan ise, bu tartışmalar sırasında IMF'ye sahte kabadayılık taslamaktaydı. Her vesileyle "Hamdolsun" ifadesini de ağzından eksik etmeyerek, "iyi durumdayız" mesajları veriyordu, vermeye de devam ediyor. Yine hükümet yetkilileri geçtiğimiz ay sonunda meydana gelen dolardaki yükselişi de "şimdiye kadar ithalatçılarımız seviniyordu, biraz da ihracatçılarımız sevinsin" sözleriyle geçiştiriyorlardı. Halen "Türk Lirası güvenlidir, Türk Lirası ile ticaret yapın" mesajları devam etmektedir. Halkın alım gücü günden güne erirken getirilen bu pişkin açıklamalar ciddiyetten ne kadar da uzaktır. Bu açıklamalarla adeta halka "ekmek bulamazsanız pasta yeyin" denilmektedir. Ekonomik kriz ayyuka çıktığı için, AKP Hükümeti artık ekonomideki her olumsuz gelişmede "küresel mali kriz"i bahane ederek sorumluluktan kaçmaktadır.

Buna karşın Müslüman Türkiye Halkı, diğer küfür partileri gibi, ABD'ye ve bil cümle sömürgeci kâfir Batı'ya taşeronlukta sınır tanımayan AKP Hükümeti'nin de, toplumsal çöküntüyü artırmaktan başka bir fonksiyonu olmadığını, maalesef tatbik edilen kapitalist ekonomik sistemin her gün yeni bir acı meyvesini tadarak anlamaya başladı. Artık zaman, hayatlarını zindan eden demokratik-laik-kapitalist sistemin top yekûn iptali ve yerine Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet Devleti'nin yeniden hayat sahasında vücut bulması için Hizb-ut Tahrir'le birlikte omuz omuza vererek çalışma zamanıdır!

...ثُمَّ تَكُونُ خِلافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّة "...Sonra da Nübüvvet Minhâcı üzere [Râşidî] Hilâfet olacaktır."

 

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcü Yardımcısı
Türkiye Vilâyeti

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Obama Dönemi, İslâmî Ümmet'e Yönelik Amerikan Haçlı Savaşının Uzantısından Öte Bir Şey Olmayacaktır

Hizb-ut Tahir / Bangladeş Resmî Sözcüsü Muhyiddîn Ahmed, Barak Obama'nın Amerika Birleşik Devletleri'nin 42. başkanı seçilmesi münasebetiyle bir basın açıklaması yayınladı ve şöyle dedi: "Barak Obama'nın "Değişim" şeklindeki seçim sloganı, kesin bir yalandır. Zîra Amerika'nın Sömürgeci Kapitalist politikası, asla değişmeyecektir. Çünkü Barak Obama, George Bush'un İslâmî Ümmet'e karşı açtığı haçlı savaş sürecini tamamlayacaktır ve programı, sadece Irak'taki Amerikan askerlerinin Afganistan'a konuşlandırmasını öngörmesinden dolayı Amerika'nın İslâmî beldeleri işgâli sona ermeyecektir. Ayrıca Obama, Amerika'nın Pakistan'a yönelik savaşı sürdürmesi niyetini açıkladığı gibi Amerika'nın Filistin arzını gaspeden Yahudi varlığına verdiği desteği kesmeyecektir. Nitekim Barak Obama, hem Siyonist lobisi, hem de Amerikan-İsrail Dostluk Derneği önünde yaptığı konuşmasında şöyle demiştir: "el-Kuds, İsrail'in başkenti olmaya devam edecek ve tek bir şehir olarak kalması gerekir."

Muhiddîn Ahmed şöyle ekledi: "Afrika kökenli birinin seçilmiş başkan olmasına izin veren Amerikan fikrinin örnekliğini bir kanıt olarak göstermek amacıyla Amerikan medyasının propagandasını yaptığı üzere Barak Obama'nın seçilmesinin, tarihî bir olay olduğu doğru değildir. Aksine bu, Amerika açısından bir utançtır ve 'Amerikanın büyüklüğüne' ilişkin bir kanıt olamaz. Zîra onlar, ırkçılık meselesini tartışırlarken ve konuşurlarken azîm İslâm, bu sorunu 1400 yıl önce çözerek onları geçmiştir. Bu sırada onlar ise, bunu çözmek amacıyla şu ana kadar birbirleriyle çatışmaktadırlar. Nitekim el-Buhârî, Enes İbn-u Mâlik'ten Nebî [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şöyle dediğini rivâyet etmiştir:

اسمعوا وأطيعوا، وإن استُعمِل عليكم عَبدٌ حَبشَيٌ، كأن رأسه زبيبة "Başınıza üzüm kurusu gibi Habeşli bir köle atansa dahi (ona) kulak verin ve itaat edin." Muslim'in Umm-ul Husayn yoluyla rivâyetinde ise şöyle geçmiştir: يقودكم بكتاب الله "Size Allah'ın Kitâb'ı ile liderlik eden..."

Son olarak Muhuddîn Ahmed, Müslümanları İslâmî âlemdeki Amerikan ajanı politikacıların ve aydınların, Barak Obama'nın seçilmesi, "Daha güzel bir Amerika'ya" götürecektir şeklindeki fikri yayma teşebbüslerine karşı uyararak İslâmî Ümmet'in, Amerikan haçlı saldırısını durduracak ve Müslümanların beldelerini kurtaracak Hilâfet Devleti'nin kurulmasında acele etmesi gerektiğini ifâde etti.

 

Muhyiddîn Ahmed
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcüsü ve Genel Koordinatörü
Bangladeş

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER