Pazartesi, 27 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/30
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

- Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Hanımlar Kısmı, "Medîne'nin Mücevheri" Adlı İfk Kitâbı'nın Yayınlanmasını Protesto Eden Bir Gösteri Düzenledi

Hizb-ut Tahrir Hanımlar Kısmı, bugün, WVA Salonu'nda Nebîmiz Habîb-ul Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e ve mü'minlerin annesi Âişe [Radıyallahu Anhâ]'ye yönelik ifklerle, iftirâlarla ve hakaretlerle dopdolu "Medîne'nin Mücevheri" adlı ifk kitâbının yayınlanmasını protesto eden bir gösteri düzenledi. Gösteriye Hizb-ut Tahrir üyesi Jennifer Ahmed, Dr. Hâlide Nesrîn ve Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Resmî Sözcüsü Fehmide Ferhâna Hânım başkanlık etti. Toplumun farklı kesimlerinden pek çok hanımın katıldığı gösteride Dr. Nesîme Ahmed, Dr. Kâzî Fîruzâ, Kâmrun Nîsâ'nın eşi, gazeteci yazar Nusret Cihân vardı ve hepsi de mezkûr kitâbın yayınlanmasını şiddetle kınadı.

Dr. Hâlide yaptığı konuşmasında, Amerika ile Batının, Rahmet Nebîsi Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e, sahâbesi [Rıdvânullahi Aleyhim]'e ve mü'minlerin annesi Âişe [Radıyallahu Anhâ]'ye hakaret ve iftirâ eden mezkûr kitâbı yayınlayarak nefretlerini ve adavetlerini bir kez daha kanıtladıklarını, İslâmî akîdenin ve İslâmî hadâratın, Nebî Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in, Kerîm sahâbesi [Rıdvanullahi Aleyhim]'in ve Nebî [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in hanımları [Rıdvanullahi Aleyhinne]'nin şerefini savunmanın, her Müslümanın boynuna binen bir farz olduğu gibi Nebî Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i sevmenin yanı sıra sahâbeye ve Nebî [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in hanımlarına ihtiramda bulunmanın da Müslümanlara farz olduğunu ifâde etti

Fehmîde Ferhâna Hânım'ın konuşmasında ise şu ifâdeler geçmiştir: "Müslümanların mevcut yöneticileri, kendilerini Batıya satmışlardır. Dolayısıyla onların ajanı haline gelenler, İslâm'ı, Kur'an-il Kerîm'i, Nebî Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i, Kerîm sahâbesini ve Nebî [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in hanımlarını asla müdafaa etmeyeceklerdir. Bilakis Müslümanların canlarını, ırzlarını, mallarını ve akîdelerini korumaya ancak Hilâfet muktedirdir. Hizb-ut Tahrir / Bangladeş, Müslümanları "Medîne'nin Mücevheri" adlı ifk kitâbının yayınlanmasını fiilen protesto etmeye teşvik eder. Kezâ Ümmet'in de kokuşmuş Batı yaşam tarzı ile tamahkar menfaatçiliğe dayanan ekonomik nizâmı kaldırıp atması, bozuk demokratik nizâma karşı çıkması, Amerika ve müttefikleri ile diplomatik tabii ilişkiler kurmaması gerekir. Ayrıca büyük elçilerinin ve temsilcilerinin İslâmî beldelerin iç işlerine müdahale etmelerine izin verilmemesi gerektiği gibi İslâmî beldelerden kovulmaları gerekir." Konuşmasının sonunda ise Müslümanları, Hilâfet Devleti'ni kurmak için çalışmaya davet etti.

 

Fehmide Ferhâna Hânım
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Hanımlar Resmî Sözcüsü
Bangladeş

Devamını oku...

Ali Yazar Veli Bozar: İşte Demokrasi Bu!

Hatırlanacağı üzere AKP hükümeti, MHP’nin desteği ile sadece üniversitelerde başörtüsü serbestîsi getiren, Anayasanın 10. ve 42. maddelerini kapsayan kısmi bir anayasa değişikliği gerçekleştirmiş, DSP ve CHP, Anayasa Mahkemesine söz konusu madde değişikliklerinin iptali için başvuruda bulunmuş, Anayasa Mahkemesi de yapılan değişikliği iptal etmişti. Anayasa Mahkemesinin bu iptal kararının gerekçesi 22 Ekim 2008 Çarşamba günü Resmi Gazete’de yayınlanarak açıklandı. Gerekçeli kararda önceki yıllarda Danıştayın ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği kararlara atıfta bulunularak, şu ifadelere yer verildi: "Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları gözetildiğinde, Anayasanın 10. ve 42. maddelerinde yapılan düzenlemenin, yöntem bakımından dini siyasete alet etmesi, içerik yönünden de başkalarının haklarını ihlale ve kamu düzeninin bozulmasına yol açması nedeniyle laiklik ilkesine açıkça aykırı olduğu sonucuna ulaşılmıştır."

Küresel mali krizin Türkiye’ye yansımaları, terörün tırmanışa geçmesi, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yerel seçimlerde büyük bir başarı elde etmek amacıyla daha önce açıklanan GAP acil eylem planının fos çıkması, Erdoğan’ın son yaptığı Diyarbakır gezisinde karşılaştığı protestolar, birbiri ardına gelen yolsuzluk dosyaları AKP’yi ciddi anlamda sarsan gelişmelerdir. Son olarak Anayasa Mahkemesinin üniversitelere yönelik başörtüsü düzenlemesini iptal eden gerekçeli kararı ise, AKP Hükümeti açısından Amerika adına AB bahanesiyle atmaya çalıştığı adımları geciktirecek bir gelişme olmuştur. Zira Anayasa Mahkemesinin söz konusu iptal gerekçesini şekil yönünden değil esas bakımından vermesi “sivil anayasa” etiketi ile gerçekleştirmek istediği ile top yekûn anayasa değişikliğin önünde ciddi bir engel oluşturacaktır. Dolayısıyla AKP’nin ilgilendiği yön burasıdır. Yoksa bir şer’i hüküm olarak örtünmeye değer vermesi kesinlikle değildir.

Bir yanda bu Müslüman halkın nefislerinden kazınamamış İslam akidesiyle çatışan demokratik küfür sistemi, öte yanda bu küfür sisteminin ürünü olan ve inançlarını kullandığı halkı sadece oy potansiyeli olarak gören küfür partileri. Sonuç hep mihnet, hep sıkıntı, hep hüsran, hep karanlık. Halbuki Müslüman Türkiye halkı “kargadan bülbül sesi beklenmeyeceğini” bilir. Artık tüm bunlardan sonra şunu da kesin olarak bilmelidir. Allah Subhanehu’nun hükümlerini top yekûn uygulayıp mahzunluğu Müslümanların üzerinden kaldırarak, geçmişteki izzetlerine kavuşturacak ancak ve ancak Nübüvvet Minhacı üzere kurulacak  İkinci Raşidi Hilafet Devleti’dir. يَا أَيُّهَا الَّذِينَ ءَامَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ Ey îmân edenler! Allah ve Rasulü sizi, size hayat verene dâvet ettiği zaman icâbet edin![el-Enfâl 24]

 

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcü Yardımcısı
Türkiye Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir, Değişim Metodundan ve Hilâfet'in İkâmesinden Zinhar Sapmayacaktır ve Kuşkulu Odakların, Onu Şiddet ve Terörizm İle İlişkilendirmeye Yönelik Çabaları Boşa Çıkacaktır

Son zamanlarda Sömürgeci Kâfirler ile İslâmî âlemdeki piyonlarının ve uşaklarının amaçları peşinde koşarak Hizb-ut Tahrir'i şiddet ve terörizm ile ilişkilendirmeye çalışan şeytanî kalemlerin vesveselerini okuduk. Nitekim el-Kubs Gazetesi'nde yayınlanıp Maannews Haber Ajansı'nın naklettiği Umrân er-Raşk'ın "Hizb-ut Tahrir el-İslâmî, Ümitsizlik Bataklığında İlerlemektedir" başlıklı makalesi bunlardan biridir ve yazar makalesinin birçok yerinde Hizb'i şiddetle ilişkilendirmeye çalışmaktadır. Yine 17.10.2008 Cuma günü er-Ra'y Gazetesi'nde yayınlanıp pek çok haber ajansı ile haber sitelerinde geçen Rabî Kalâs'ın "Mısırlı Kaynaklar, Batı Şeria'nın Ele Geçirilmesi Senaryosundan Bahsetmektedir" başlıklı makaledir. Yazar makalesinde şöyle diyordu: "... ‘İhvân-ul Muslîmîn' cemaatine yakın Mısırlı bir kaynak, Filistin menşeli internet sitelerinden biri olan ‘Emed' sitesine, Hamas ve askerî kanadı el-Kassâm Tugayları, "Hizb-ut Tahrir el-İslâmî" ile anlaşması ve ‘İhvân'ın da' onaylaması sonucunda bir plan hazırladıkları, planın ilk aşamasında şu anda Kahire'de yapılan görüşme diyalogunu taçlandıracak anlaşmanın imzalanmasından hemen sonra Otorite içerisindeki liderlere suikast hedeflendiği şeklinde bir haber servisi yaptılar." Yazar şöyle ekledi: "Söz konusu kaynak, Hamas ile Hizb-ut Tahrir'li bir grubun el-Halîl'deki tüm güvenlik ofislerini ele geçirilmesi üzerinde anlaştığını açıkladı."

Belirttiğimiz bu hususlara, Türkiye'deki Amerikan ajanlarının Hizb'i terörizmle ilişkilendirme teşebbüslerini ve Hizb'in Türkiye Resmî Sözcüsü Yılmaz Çelik'in tutuklanmasını eklediğimizde, bu şeytanî vesveselerin arkasında Sömürgeci Kâfirlerin ve onlara hizmet eden kuşkulu kalemlerin olduğu açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Bu izâhatlara binâen aşağıdaki hususları vurgularız: 1.) Hizb-ut Tahrir, ortaya çıktığından bu yana değişime ve Hilâfet'in kurulmasına yönelik çalışma metodunu zinhar değiştirmemiştir. Çünkü o, siyâsî fikrî çalışmayla sınırlı, siyâsî mücadele ile fikrî çatışma üslubuna dayanan ve her türlü şiddet eyleminden uzak duran Rasul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in metodudur. Nitekim şebâbının dünyanın dört bir tarafındaki zâlimler tarafından katledilmesine, işkenceye maruz bırakılmasına ve hapsedilmesine rağmen Hizb, târihi boyunca hiçbir şiddet eyleminde bulunmamıştır. 2.) Hizb-ut Tahrir, işgâl altında olmamış olsa bile devlet dinamiklerinden yoksun kıytırık devletlerin yönetimini teslim almayı zinhar kabul etmemiştir. Dolayısıyla nasıl olur da tüm yetkileri Yahudilerin ve Amerikan generallerinin elinde olan düzmece bir Otorite'yi değiştirmeye çalışmakla ithâm edilebilir? Nasıl olur da Batı Şeria ve Ğazze'deki sözde "Otorite" olan hapishane idâresi uğrundaki menfûr ayrılıkçı çatışmaya karışmakla ithâm edilebilir? 3.) Böylesi şeytanî vesveseler, Hilâfet çalışmasına savaş açsınlar, Hizb-ut Tahrir şebâbını hapse atsınlar ve işkence etsinler diye Otorite ve güvenlik birimlerine gerekçeler oluşturmayı amaçlamaktadır. Tıpkı kimi güvenlik birimlerinin Bedyâ ve Kalkilya'da Hizb-ut Tahrir şebâbından bazılarını kaçırmaları, hapsetmeleri, takip ve darp etmeleri olaylarında olduğu gibi. Özellikle de Fetih'in, diğer örgütlerin evlatlarından pek çoğu, hatta güvenlik birimlerinde çalışanlardan bazıları, mübârek Filistin arzını işgâl ve gasp edenler dışında hiçbir kimseye yaraşmayan bu davranışları reddetmektedirler. 4.) Son olarak, İns ve Cin şeytanlarına, müttefiklerine ve Amerikan Generali Dayton'un emirlerini infâz etmeyi kendilerine revâ gören despotik piyonlarına deriz ki Hizb-ut Tahrir, el-Kuds'te tek bir kişi ile yola çıkmış, şimdi ise hem varlığı, hem de fikriyle Arabın ve Acemin yaşadığı dünyayı saracak şekilde yayılmaktadır. Zîra o, köklerini yere salmış, gövdesi genişlemiş, dalları serpilmiş, zapt edilemez bir hale gelmiş, meyvesi olgunlaşmış, artık hasat zamanı gelip çatmıştır. O halde [فَتَرَبَّصُوا حَتَّى يَأْتِيَ اللَّهُ بِأَمْرِهِ] "Artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyedurun." [et-Tevbe 24] وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine ğâlibdir, muktedirdir. Velâkin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yûsuf 21]

 

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Filistin
Medya Bürosu

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - İnsanların Müreffeh Hayatını Garantileyecek Olan, Kapitalist İktisadi Nizâmın Kaldırılıp Atılması ve İslami İktisat Nizamının Benimsenmesidir

Hizb-ut Tahrir / Bangladeş, bugün, Dakka'daki Uluslararası İmparator Oteli'nde "Kapitalist İktisadî Kriz ve Alternatif İslamî İktisat" başlıklı ekonomik bir forum düzenledi. Forumda "Kapitalist İktisadın Çöküşü" başlıklı ilk konuşmayı Hizb-ut Tahrir üyesi Muhammed el-Ma'mûn ve "Tek Alternatif, İslamî İktisattır" başlıklı ikinci konuşmayı da Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Resmi Sözcüsü ve Genel Koordinatörü Muhyiddîn Ahmed yaptı. Foruma katılanlar arasında Dakka Üniversitesi İdaresinde görevli olan Hizb-ut Tahrir üyesi Prof. Dr. Syed Gulâm Mevlâ ile iktisat alanında özel üniversitelerde asistanlık görevi yapan Muhammed Raguip da vardı.

Muhammed Ma'mûn konuşmasında şöyle demiştir: "Kapitalist İktisat Nizâmındaki krizin sebebi, onun temellerinde yatmaktadır. Zîra doların altın kaidesi yerine konulmasından bu yana dünya ekonomisi, Amerikan ekonomisine endekslenmek zorunda bırakılmıştır. Bu da dünyadaki diğer devletlerinin ekonomisinin, Amerikan ekonomisinde meydana gelen her türlü sarsıntıdan etkilenmesine yol açtığı gibi faizli borçlar da ekonominin yavaşlamasına yol açmıştır. Yine finans kuruluşları tarafından borsadaki hisse senetlerinin fiilen el değiştirmeksizin tedavüle edilmesi de enflasyona ve tüketim maddelerinin spekülatörlerin ellerine geçmemesine rağmen fiyatların artmasına yol açmıştır. İşte tüm bunlar da piyasalardaki sarsıntıya yol açmıştır.

Diğer taraftan ise, Kapitalist İktisat Nizâmı, petrol, doğalgaz, ağır sanayi, enerji kaynakları ve silah sanayisi gibi kamu mülkiyetlerinin fertler tarafından mülk edinilmesi ve fertlerin devasa şirketlere sahip olması üzerine dayanır. Böylece devlet, kendisini piyasalardan çekerek kendi sorumluluğu altında olması gereken hiçbir şeyi idare etmez hale gelmiştir. İşte tüm bunlar, serbest piyasa ekonomisi, müdahalesizlik ve küreselleşme politikası adı altında gerçekleşmiştir. Dolayısıyla bu tür politikaların sonucu, sık sık resesyonların, finans kurumlarının ve şirketlerin iflaslarını ilan etmesi olmuştur.

Muhyiddîn Ahmed ise konuşmasında, her şeyden önce İslâm'ın, muamelelerde altın ve gümüş kaidesini farz kıldığını, ekonomiyi sekteye uğratan uygulamaları, İslâm Devleti'ndeki finans kurumlarında -ki o, desteklenmeleri amacıyla muhtaçlara ve çiftçilere faizsiz borç veren Beyt-ul Mâl'dir- her türlü faizi, mülkiyette olmayan bir emtianın satışını, Kapitalist Nizâmı'nın mülkiyet özgürlüğü adı altında mubah kıldığı ihtikar ve spekülasyon gibi şer'î olmayan tasarrufları, petrol, enerji kaynakları, elektrik enerjisi ve benzeri kamu mülkiyetlerinin fertler ve şirketler tarafından mülk edinilmesini haram kıldığını ve bu kaynakları, şer'î hükümleri göre devletin idâre etmesini zorunlu kıldığını ifâde etmiştir.

 

Muhyiddîn Ahmed
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcüsü ve Genel Koordinatörü
Bangladeş

Devamını oku...

بِسْـــمِ اللهِ الرَّحْمٰـــنِ الرَّحِيـــم مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُم مَّن قَضَى نَحْبَهُ وَمِنْهُم مَّن يَنتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلاً Müminlerden, Allah'a verdiği ahdi yerine getiren nice ada

 

Hizb-ut Tahrir, İslâmî Ümmet'e Celîl Âlim ve Büyük Müfekkir Üstâz Ebâ Ğâzî Fethî Muhammed Selîm'in vefâtını ilân eder. O, H. 13 Şevvâl el-muvâfık M. 12.10.2008 Pazar günü, Allahu Subhânehu'ya itaat ederek geçirdiği hayatının 85. yaşında Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Ömrünün elli küsur senesini Hizb'in saflarında İslâmî daveti taşıyarak geçirmiş, Râşidî Hilâfet kurarak İslâmî hayatı yeniden başlatmak için çaba sarfeden, bıkmaksızın usanmaksızın, gece gündüz sabırlı bir şekilde çalışan âlim birisi idi.

 

Allah, Ebâ Ğâzi'ye gani gani rahmet eylesin, Nebîlerle ve Sıddîklerle haşretsin. İşte onlar, ne güzel arkadaşlardır.

 

[ إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّـا إِلَيْهِ رَاجِعونَ ]

Muhakkak ki biz Allah'a aitiz ve mutlaka O'na döneceğiz. [el-Bakara 156]

 

 

Devamını oku...

"Nasranilere Yönelik Saldırı", İşgâlin ve Avânelerinin Semerelerinden Yeni Bir Semeredir

  • Kategori Irak
  •   |  

Dün Cumartesi günü, bir hafta içerisinde 11 kişinin ölümüne ve pek çok yerleşim alanında patlamalara yola açan şiddet olaylarından kaçmak amacıyla yaklaşık "1000" Nasrani ailesi Musul'u terk ederek el-Hamdâniyye, Bahiçka ve Tall Kayf gibi civar şehirlere sığındığı gibi bir kısmı da Erbîl ve Dahûk'a göç etti. Görünen o ki bu göç, Hükümetin, piyonları olan ordunun, polisin ve belediye idârelerinin sessizliği gölgesinde süregelecektir.

Ey Irak'taki Müslümanlar!

Zimmet ehli, boyunlarınızda bir emânettir ve onların himâyesi, İslâmî şeriatın belirlediği vecîbelerden bir vecîbedir. Bilakis Rasul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şöyle dediği sabit olmuştur:

من قتل معاهداً لم يَرح رائحة الجنة، وإن ريحها توجد من مسيرة أربعين عاماً

"Her kim, bir muâhidi öldürürse, kokusu kırk senelik bir mesâfeden fark edildiği halde Cennet'in kokusunu koklayamayacaktır." Buradaki muâhidden maksat: "Zımmîdir."

Yine başka bir hadiste şöyle geçmiştir:

من آذى ذميّاً فقد آذاني

"Her kim bir zımmîye eziyet ederse bana eziyet etmiştir."

İşte bunun içindir ki Nasranilerin, İslâm Devleti'nin gölgesinde asırlar boyunca güvenli ve mutmain bir şekilde yaşadıklarına şahit olmaktayız. Dahası ibâdetlerini, yiyecek, giyecek ve ahvâli şahsiye gibi hususlara ilişkin hükümleri kendi aralarında şeriatlarına göre edâ ediyorlardı. Hiçbir kimse onlara kötü muamelede bulunmamıştır; çünkü İslâm, din ve ırk farkı gözetmeksizin tebaanın himâyesini garanti altına almıştır.

Bugünlerde yaşananlar ise, geçmişte yaşanan fırkacı ve ırkçı homurtuların tahrik edilmesinin uzantısından öte bir şey değildir. Zîra daha dün Sünnîsiyle, Şiisiyle, Arabıyla, Kürdüyle ve Türkmeniyle Müslümanların arasında yaşananlar bugün Nasranilerden başlayarak diğer din sahiplerine sıçramıştır. Çünkü aynı beldenin evlatları arasındaki fitnenin ve sorunların tahrik edilmesi, beldeye hakim olmak ve belde halkını cezalandırmak amacıyla işgâlci Kâfir ile avenelerinin bir ürünüdür. Zîra onlar, şiddetin, katliamın, idârî ve mâlî yolsuzluğun alıp başını götürmesi ve eğitim sisteminin tüm merhalelerinde çökmesi bakımından Irak'ı dünya devletleri sıralamasında ilk sıralara yerleştiren işgâl ile işgâlin getirdiği fâsit demokrasiyi ve kokuşmuş özgürlükleri reddetmişlerdir.

Ey Müslümanlar!

İçerisinde bulunduğunuz bu durumdan tek kurtuluşunuz, ancak hakkı nisâbına geri döndürecek, adâleti, hayrı ve güvenliği sadece Müslümanlar için değil, bilakis onlarla birlikte yaşayan bütün diğer dinlerin mensupları için yayacak Râşidî Hilâfet Devleti sayesinde İslâm hükümlerin tatbik edilmesiyle mümkündür.

وََلْتَكُن مِّنكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

"Aranızda hayra [İslâm'a] dâvet eden, ma'rufu emreden ve münkerden nehyeden bir ümmet [siyâsî hizb] bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerin tâ kendileridir!" [Âl-i ‘İmrân 104]

 

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - İslâmî Ümmet, İslâm Düşmanı Amerika İle Diplomatik İlişkileri Kabullenmemelidir

Hizb-ut Tahrir, bugün, Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] ile mü'minlerin annesi Âişe [Radıyallhu Anhâ]'nin onuruna hakaret eden ve tartışmalara yol açan "Medîne'nin Mücevheri" kitabının yayınlanmasını protesto etmek amacıyla Cumâ salahından sonra Dakka'daki Mescid-il Kebîr'in önünde bir gösteri düzenledi.

Görkemli kalabalığa hitâben açılış konuşmasını Şey Ma'mûr Raşîd yaptı ve konuşmasında şöyle geçti: "Başta Amerika olmak üzere Batı, Nebî [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e, Kerîm sahâbelerine ve mü'minlerin annesi Âişe [Radıyallahu Anhâ]'ye hakaret eden mezkûr kitabı yayınlayarak İslâm'a karşı nefretini ve adavetini bir kez daha göstermiştir... Daha dün Irak'ı ve Afganistan'ı işgâl eden, Müslümanları körfezdeki 'Guantanamo' hapishanesine hapsederek işkence eden ve askerilerinin Kur'ân-il Kerîm'i tuvalete attığı Amerika bugün de fikir özgürlüğü gerekçesi altında mü'minlerin annesi Âişe [Radıyallhu Anhâ]'ye yönelik yalan ve iftira içeren adî kitâbın yayınlanmasına izin vererek cürümlerine bir yenisini daha eklemiştir. Bunun yanı sıra haberlerde Kâfir İngiltere'nin de söz konusu kitâbın yayınlanmasına izin vermeye karalı olduğu geçmiştir. Nitekim Danimarka'da ve diğer Avrupa şehirlerinde karikatürist resimleri yayınlayarak Avrupalıların Nebîmiz [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e nasıl hakaret ettiklerine şahit olmuştuk. İşte tüm bunlar, ölüm sessizliğine bürünen Müslümanların yöneticilerinin hepsinin suskunluğu karşısında meydana gelmektedir. Müslümanların sömürgeci ajanı olan mevcut yöneticileri, İslâm'a, Kur'ân-il Kerim'e, Rahmet Nebîsi Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e, Kerîm sahâbeleri [Rıdvânullahi Aleyhim]'e ve iffetli hanımları [Rıdvânullahi Aleyimâ]'ya yardım etmek için hiçbir tavır almamışlardır. Şüphesiz Müslümanların canlarını, namuslarını, mallarını ve inançlarını koruyacak olan ancak Hilâfet Devleti'dir. İslâmî akîdenin, Nebî Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in, hanımlarının ve sahâbesinin onurunun korunması farîzası, her Müslümanın boynuna binmektedir. Kezâ Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i sevmek, sahâbesine ve hanımlarına ihtiram göstermek, Müslümanların akîdesinden bir parçadır. Kâfirlere gelince; Müslümanların mukaddes inançlarına yönelik hakaretlerini sessiz sedasız kabullenmeleri için hırs göstermektedirler. Nitekim mezkûr âdi kitaplarını ve karikatürist resimlerini yayınlayarak hakaretlerini tekrarlamalarının nedeni işte budur. Bu nedenledir ki onları protesto etmek amacıyla seslerimizi yükseltmemiz gerekir. Bu münasebetle Hizb-ut Tahrir / Bangladeş, Müslümanları, 'Medîne'nin Mücevheri' kitabının yayınlanmasını protesto etmeye teşvik eder. Ayrıca İslâmî Ümmet Amerika ve müttefikleriyle diplomatik ilişkiler kurulmasını kabullenmemelidir. Büyük elçilerinin ve temsilcilerinin iç işlerimize müdahale etmelerine engel olunmalıdır. Müslümanları da Amerika'nın bizlere dayattığı siyasî ve ekonomik projeleri reddetmeye ve Hilâfet Devleti'ni kurma yönünde çalışmaya davet eder."

 

Muhyiddîn Ahmed

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü ve Genel Koordinatörü

Bangladeş

 

Devamını oku...

Komünist Sosyalizm'den Sonra Şimdi de İktisâdî Kapitalizm Bataklıkta Boğuluyor, Ekonomik Krizlerin Kesin Önleyici İlacı Yalnızca İslâm'dır

  • Kategori Hizb
  •   |  

Mortgage krizinin giderek şiddetlenmesi, kredilere sıçraması ve borçluların ödemelerini yapamaz hale gelmeleri sonucu, Amerika'nın büyük bankaları ve finans kuruluşları iflas etti veya iflasın eşiğine geldi. Nitekim Amerika'daki mortgage piyasasına ve reklam endüstrisinin bezirgânlarının pohpohladığı olası kârlı kazançlara dönük yoğun propaganda sebebiyle, devletlerarası bankalar ve devletlerarası finans piyasaları bu sektöre yatırım yapmaya koşuştular. Böylece Amerikan bankalarının ve finans kuruluşlarının iflası tüm dünyaya yansıdı ve âdeta Amerika hapşırırken dünya, hem nezle hem grip oldu. Bazı mâlî kaynaklar mortgage zararlarını, Amerika'da yalnızca 300 milyar dolar olarak, diğer devletlerde ise 550 milyar dolar olarak hesapladılar. Bunun üzerine devletler, bilhassa zengin olanlar, ekonomik süreci hareketlendirmek maksadıyla piyasaları desteklemek ve likidite sağlamak üzere finans piyasalarına milyarca para pompalamaya başladılar. Hatta kimileri, İngiltere'de olduğu gibi, bazı bankaları kamulaştıracak derecede doğrudan müdâhale ettiler. İşte böylece Kapitalist iktisat sisteminin en önemli esasları "çöktü" ki bunlar, serbest piyasa ve devletin müdâhale etmezliğidir. Bu ikisi, Kapitalistler nezdinde "akîde" mesâbesindedir. O kadar ki Amerikan Senatosu Ekim 1999'da, mâlî sisteme herhangi bir kayıt konulmasını kesin olarak men eden, dahası sermaye piyasasını ardına kadar liberalleştiren bir yasa çıkarmıştı. Sonra bu esâsı koyanlar, bunun fesâdını ve bâtıllığını bizzat gördüler. Öyle ki Kapitalizm'in "elebaşı" Amerika Birleşik Devletleri, her iki kanadı Senato ve Temsilciler Meclisi ile Kongre'nin, Amerikan Hazine Bakanı Henry Paulson tarafından hazırlanan ve mortgage piyasalarına bulaşıp "dibe vuran" sıkıntılı bankaların ve finans kuruluşlarının malvarlıklarını satın almak üzere 700 milyar dolar pompalanmasını öngören "kurtarma" plânını onaylaması sonucu piyasalara müdâhale edildiğini açıkladı. Nitekim Paulson, Kongre'nin onayından birkaç saat sonra bu kurtarma plânını uygulamaya koyuldu. Sözün özü, Kapitalist iktisât nizâmı, Komünist Sosyalizm nizâmını mezara gömmesinden sonra bu kez kendisi ölüm döşeğine düştü. Küresel çapta icraatlar hızlandırıldı... Avrupa'nın dört büyük devleti, Fransa, Almanya, İngiltere ve İtalya, mâlî sistemi etüt etmek üzere geniş çaplı bir toplantı çağrısında bulundu, kezâ G-7 -veya Rusya ile birlikte G-8- topluluğundaki mâliye ve hazine bakanları ile merkez bankalarının yöneticileri de yakın bir zamanda Washington'da toplantı çağrısında bulundular.

Lâkin bu girişimler, Amerika'nın kendi plânına "kurtarma plânı" adı vermesindeki deyimiyle Kapitalist ekonomiyi kurtarabilecek mi? İktisâdî Kapitalist sistemin vâkıasını dikkatle inceleyenler, uçurumun tam kenarında olduğunu görürler, velev ki henüz düşmemiş olsa bile. Dolayısıyla onu kurtarmak için üretilen hiçbir plân, kimi zaman acıyı hafifleten bir uyuşturucu olmak dışında, onun durumunu asla düzeltmeyecektir. Çünkü bu çöküntünün sebepleri, dallarının budanmasına değil, köklerinin tedavisine muhtaçtır. İşte bu esâslar ve kökler şu dört husustur:

Birincisi: Altının, II. Dünya Savaşı sonunda Bretton Woods Antlaşması ile nakdî karşılık (kuvertür) olmaktan çıkarılması ve doların altına ortak edilmesi, sonra 1970'li yılların başında altına alternatif hale getirilmesi, doların küresel ekonomiye tahakküm etmesini sağlamıştır. Böylelikle Amerika'daki herhangi bir ekonomik sarsıntı, diğer devletlerin ekonomileri için sert darbe olmuştur. Zîra bu devletlerin nakdî rezervlerinin hepsi olmasa da çoğu, üzeri yazılı kağıt parçasından öte geçmeyen banknot dolarlardan ibarettir. Hatta Euro'nun "arenaya" girmesinden ve devletlerin, nakit rezervlerinde dolar dışındaki para birimlerini de bulundurur hale gelmelerinden sonra bile, genel olarak dolar, devletlerin hazinelerinde en büyük paya sahip olmayı sürdürmüştür. O nedenle altın, nakdî karşılık haline dönmedikçe ekonomik krizler tekrarlanıp duracak ve dolardaki herhangi bir kriz otomatik olarak diğer devletlerin ekonomilerine yansıyacaktır. Öyle ki Amerika'nın bizâtihi plânladığı herhangi bir kriz oluşması halinde bile, önce dolara, ardından tüm dünyaya yansıyacaktır. Nüfûzlu bir diğer devletin nakdî parası için de bunun bir benzeri gerçekleşebilir.

İkincisi: Faizli krediler, ciddi bir ekonomik sorun teşkil etmektedir. Öyle ki aslî borcun miktarı, zamanla üzerine binen faizin altında kalmakta, dolayısıyla fertlerin ve devletlerin çoğu durumda âciz hale gelebilmeleri, borç ödeme krizine sebep olmakta ve halkın orta tabakasının, hatta üst tabakasının bu borcu ödeyememesinden ve üretimin aksamasından ötürü ekonomi çarkını yavaşlatmaktadır.

Üçüncüsü: Borsalar ve mâlî piyasalar tarafından hisse senetleri ve tahviller ile emtia alışverişinde kullanılan ve emtianın elde bulundurulmasını şart koşmayan, bilakis asıl satıcıdan nakledilmeksizin tekrar tekrar alınıp satılmasına imkân veren sistem, sorunu düğümleyen bâtıl bir sistemdir ve hiçbir çözümü yoktur. Zîra emtia tedâvülü, elde bulundurmaksızın, hatta hiç ortada yokken azalıp artmaktadır... Bütün bunlar piyasalardaki spekülasyonları ve sarsıntıları teşvik etmekte ve böylece hile ve dalavere gibi çeşitli yollarla kârlar ve zararlar sağlanmakta, bu hep böyle tekrar edip durmaktadır, her şey ifşa olup ekonomik bir felâkete dönüşene kadar!

Dördüncüsü: En önemli hususlardan biri de, mülkiyetlerin vâkıası hakkındaki bilinçsizliktir. Zîra Doğulu ve Batılı düşünürler nezdinde bu, ya Komünist-Sosyalist teoriye göre devletin üstlendiği kamu mülkiyetidir, ya da serbest piyasa ve özelleştirmenin yanı sıra küreselleşmeye dayalı Liberal-Kapitalist teoriye göre özel sektörün üstlendiği ve devletin müdâhale etmediği özel mülkiyettir.

Mülkiyet türlerinin vâkıasındaki bu bilinçsizlik, ekonomik sarsıntılar ve sorunlar çıkarmıştır, çıkarmaktadır. Çünkü mülkiyetler, ne sadece devletin üstlendiği mülkiyettir, ne de sadece özel sektörün üstlendiği mülkiyettir, bilakis mülkiyetin üç türü vardır: Kamu mülkiyeti; katı, sıvı ve gaz madenleri kapsar, petrol, demir, bakır, altın, doğalgaz ve yer altındaki her şey, tüm enerji çeşitleri ve temel unsuru enerji olan büyük fabrikalar gibi... Bunları, çıkarıp aynen veya hizmet olarak dağıtmak üzere devlet üstlenmelidir. Devlet mülkiyeti; devletin aldığı çeşitli vergiler ve kamu mülkiyeti haricinde gerçekleştirdiği ticârî, sınâî ve zirâî faaliyetler gibi hususlardır ve devlet bunları devlet hizmetlerine harcar. Özel mülkiyet ise diğer hususlardır ve bunlar, şer'î hükümlere göre fertlerin tasarrufu altındadır. Bu mülkiyetleri, ister devletin üstlendiği olsun, ister özel sektörün üstlendiği olsun, tek bir kısma ait kılmak, kaçınılmaz olarak krizlere, sonra hezîmete sebep olur. İşte böylece Komünist teori ekonomide hezîmete uğramıştır. Çünkü tüm mülkiyetleri devlet üstlenir hale getirmiştir. Tabiatı gereği devletin üstlendiği ağır sanâyi, petrol ve benzeri alanlarda başarılı olurken tabiatı gereği fertlerin üstlendiği ziraat, ticaret ve orta ölçekli fabrika sektörlerinde başarısızlığa uğramıştır... Sonra şifasını bulmuş, helâk olup gitmiştir. Benzer şekilde Kapitalizm de hezîmete uğramış ve bir süre sonra helâk olmak üzeredir. Çünkü fertleri, şirketleri ve kuruluşları, kamu mülkiyeti kapsamına giren petrol, doğalgaz, her tür enerji sahası, ağır ve gelişmiş silah fabrikaları gibi sektörleri mülk edinir hale getirmiş ve devlet, tüm mülkiyet türlerinde piyasa dışında kalmıştır. Bütün bunlar da serbest piyasa ekonomisi, özelleştirme ve küreselleşme bâbındandır... Dolayısıyla netice, piyasadan piyasaya, bir finans kuruluşundan ötekine yayılan peş peşe sarsıntılar ve hızlı bir çöküş olmuştur. İşte Komünist Sosyalizm böyle çökmüş, işte Liberal Kapitalizm de böyle çökmektedir yahut çökmek üzeredir. Muhakkak ki İslâmî İktisâdî Nizâm, ekonomik krizlerin meydana gelmesini kesinlikle önleyici yegâne ilaçtır. Zîra ekonomik krizlerin tüm faktörlerini ve nedenlerini yok etmektedir. Paranın ancak ve sadece altın ve gümüş olması gerektiğini, temsilî evrakların basımının ise tam değerince altın ve gümüş karşılığa dayalı olması ve talep halinde konvertibl (değiştirilebilir) olması gerektiğini ifade etmiş, böylelikle herhangi bir devletin para birimini diğer devletlere tahakküm edemez, bilakis her paranın kendisine ait değişmez bir zâtî kıymeti bulunur hale getirmiştir. Yine ister kredi, ister fazlalık, ister kâr payı şeklinde, her ne şekilde olursa olsun faizi men etmiş, borçlandırmayı sadece sermayeye fazlalık yüklemeyecek şekilde muhtaçlara yardım maksatlı hale getirmiş ve Beyt-ul Mâl'de (devlet hazinesinde) faizsiz yardım şeklinde muhtaçlara ve çiftçilere borç verme bölümü tahsis etmiştir. Yine müşterinin eline geçmeden evvel emtia satışını men etmiştir. Dolayısıyla hem insanın sahip olmadığı şeylerin satışını haram kılmış, hem bâtıl akitlere dayalı mâlî evrakların, tahvillerin ve hisse senetlerinin tedâvülünü haram kılmış, hem de Kapitalizm'in mülkiyet özgürlüğü iddiasıyla mübah kıldığı hile ve dalavere araçlarını haram kılmıştır. Yine fertlerin, kuruluşların ve şirketlerin, kamu mülkiyeti kapsamına giren veya yakıt amaçlı kullanılan petrol, madenler, enerji ve elektrik gibi hususları mülk edinmelerini men etmiş ve şer'î hükümler gereğince bunları devletin üstlenmesini sağlamıştır. İşte İslâmî İktisâdî Nizâm, insanları sefâlete sürükleyen ekonomideki tüm sıkıntıları ve krizleri böyle tedavi etmiştir. Zîra o, yarattıklarını neyin ıslâh edeceğini en iyi bilen Âlemlerin Rabbi olan Allah'ın farz kıldığı nizâmdır.  أَلاَ يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ "Hiç yaratan bilmez mi? O, Latîf'tir, Habîr'dir." [el-Mulk 14]

Ey Müslümanlar! Muhakkak Allah Subhânehu, Rasûlü [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e vahyettiği ve kendisiyle uyarıldığınız bu Azîm İslâm ile sizleri üstün bir konuma getirmiştir. Nitekim sizler, İslâm sayesinde insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet olmuşsunuzdur. Kezâ onu tatbîk etmekle huzur ve mutluluk bulmuşsunuzdur. Sırf sizler değil, bilakis tüm insanlık huzur ve mutluluk bulmuştur. Oysa bugün insanlık, boyunlarına dolanmış şeytânî beşerî sistemler yüzünden sefâlet çekmiştir, halen de çekmektedir. Fakat bu Azîm İslâm, kitap aralarında korunarak tatbîk edilemez. Bilakis onu taşıyan ve tatbîk eden bir devlet gerekir, sayesinde mutlu, huzurlu, güvenli ve seçkin bir yaşam süreceğiniz Râşidî Hilâfet Devleti gerekir. Oysa Allah Subhânehu, sizler yerinizde otururken, sizin için devlet kursunlar diye melekler indirmez, bilakis bu devleti kurmak, sizin üzerinizde büyük bir farz olarak durmaktadır. Nitekim Rasûlullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] ilk İslâmî Devlet'i Medîne'de kurarak bunu beyân etmiş, kendisinden sonra da Sahâbesi [Rıdvânullahi Aleyhim] ve kendilerine ihsân ile tâbi olanlar O'nun yolunda ilerlemiştir. O halde haydi toparlanın da güçlerinizi birleştirin, Ey Müslümanlar, Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışın, ona nusret verin, ona yardım edin ve Allah'ın fazlından dileyin ki Hizb ile birlikte Allah'ın kendilerine ikramda bulunduğu kimselerden olasınız, Allah Subhânehu, îmân edip sâlih amel işleyenleri yeryüzünde Halîfe kılma vaadini ve Rasûlü [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in Nübüvvet Minhâcı üzere Râşidî Hilâfet'in geri dönüşüne dair müjdesini sizin ellerinizle gerçekleştirsin. Zîra sizler, Ey Müslümanlar, dünyanın feneri ve hayır meşalesinin taşıyıcılarısınız, dolayısıyla dünyanın ve sakinlerinin liderliğini üstlenmeye en layık olanlar sizlersiniz.

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine ğâlibdir. Velâkin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yûsuf 21]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER