Perşembe, 26 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/28
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

- Basın Açıklaması - Polisin Mübarek Ramazan Ayında Oruçlu Müslümanlara Saldırması, İslam Düşmanı Hükümetin Hakikatini İfşa Etmektedir

Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Hanımlar Kısmı Resmi Sözcüsü Fehmide Ferhâna Hânım, dün yayınladığı basın açıklamasında, polisin Mescid-il Kebir'in dışındaki oruçlu Müslümanlara saldırmasının, onlardan otuz kişiyi tutuklamasının ve olaya ilişkin yalancı iddialar uydurmasının, hükümetin İslam'a karşı olan faşist tutumunu ve karşı çıkmasını ortaya koyduğunu ifade etti.

Zira polis, Hizb-ut Tahrir / Bangladeş'in davet ettiği yürüyüşe katılmaya hazırlandıkları sırada oruçlu Müslümanlara saldırmış, hiçbir yasal gerekçe olmaksızın onlardan otuz kişiyi tutuklamış ve ardından da yaptığı açıklamada topluluğun kendilerine sopalarla saldırdığını iddia etmişti.

Fehmide Ferhâna Hânım "Bir haber kanalının yayınladığı görüntülü haber bandı ile gazetelerin yayınladığı resimler, polisin iddiasının asılsız olduğu noktasında hiçbir şüpheye yer bırakmamaktadır. Bilakis yirmi gazete ile televizyon kanallarında yayınlananlar, insanlara coplar ve sopalarla saldıranın bizzat polis olduğunu bütün çıplaklığı ile ortaya koymaktadır." dedi.

Hükümetin davranışlarını ağır ifadelerle eleştiren ve tutuklananların derhal serbest bırakılmasını talep eden Fehmide Ferhâna Hânım, bu iğrenç eylemlerin hükümetin İslam düşmanı olduğunu ve İslam'a yardım edildiğini görmeye dayanamadığını kanıtladığı gibi emperyalist efendilerinin tavsiyesiyle ülke üzerindeki İslam ışığını söndürmeyi ümit ettiğini de ispat etmektedir. Ayrıca Ferhâna Hânım, Müslümanları emperyalist ajanları tarihin çöplüğüne kaldırıp atmaya ve ivedi olarak Hilafet Devleti'ni kurmak için çalışmaya davet etti.

Fehmide Ferhâna Hânım

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Hanımlar Resmî Sözcüsü

Bangladeş

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Polis, "Büyük Bedir Yıldönümü" Yürüyüşünü Engelledi ve Hizb-ut Tahrir'in 30 Aktif Üyesini Tutukladı Hizb-ut Tahrir, Müslümanları Mevcut Zelil Nizamı Kaldırıp Atmaya ve Hilafet Devleti'ni Kurmaya Davet Ediyor

Hizb-ut Tahrir / Bangladeş, insanları Hilafet Devleti'ni kurmaya ve İslami ümmetin ordularını birleştirmeye davet etmek amacıyla bugün Cuma salatından sonra Dakka'daki Mescid-il Kebir'in dışında İslami Devlet'in hicretin ikinci senesindeki Ramazanın on yedinci günü Bedir Muarekesi'nde Kureyş müşrikleri karşısındaki ilk zaferinin yıldönümü münasebetiyle "Büyük Bedir Yürüyüşü" başlıklı bir yürüyüş düzenledi. Polis, Hizb-ut Tahrir'in birkaç bin Müslüman'ın katıldığı yürüyüşü, başlatmasını engelledi ve Hizb'in 30 aktif şebabını tutukladı. Ancak insanlar, yürüyüşe katılmak üzere bir araya toplanıp şebab, pankartlar ve rayeler açınca polis, şebabı tutuklamaya ve rayeler ile pankartları onlardan almaya başladı. Tutuklama, şebaba saldırarak onları tutuklayan polise karşı Hizb-ut Tahrir ile dayanışma içerisine giren insanların genelini kapsadı.

Bu olaylar sırasında Hizb-ut Tahrir üyesi Muhammed Meznar Rahman, konuşmacı olarak mescidin avlusundaki insanların karşısına geçerek şöyle dedi: "Hükümetin yürüyüşü engellemesi, onun İslam'a yardım edilmesi karşısında durduğunu ve emperyalistlerin ülke üzerindeki egemenliğini desteklediğini göstermektedir." Ve şöyle ekledi: "Ramazan ayı, hicretin ikinci senesindeki Bedir Muarekesi ile başlayan Müslümanların zafer ayıdır. Aynı şekilde Müslümanlar, altı ay sonra o zaman Kureyş kafirlerinin başkenti olan mukaddes şehir Mekke-i Mükerreme'yi de Ramazan ayında fethetmişlerdir. Ardından Müslümanların kafir ve müşrik düşmanlarına karşı tarihi zaferleri peş peşe gelmiştir. Müslümanların ordusu, Hilafet Devleti'nin liderliği altında muzaffer bir ordu iken H. 28 Recep 1342'de Hilafet Devleti'nin yıkılmasıyla emperyalistler; Maliki, Karzai, Gilani, Zerdari, Halide ve Hasina gibi İslami ümmetin başına ajan yöneticiler diktiler. Bu ruveybide yöneticilerinin hepsi de Washington, Londra ve Yeni Delhi'deki efendilerine hizmet etmektedirler. Zira onlar, bir taraftan ümmeti zaptedip ona zulmederlerken diğer taraftan ümmeti düşmanlara teslim etmektedirler."

Hükümetin tutumuna ve yaptıklarına cevap vermek amacıyla Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Resmi Sözcüsü ve Genel Koordinatörü, bugün yayınladığı basın açıklamasında Hizb-ut Tahrir şebabının tutuklanmasını eleştirerek derhal serbest bırakılmalarını talep etti ve oruçlu Müslümanlara karşı yapılan bu zalimane tutuklamalar ile uygulamaların Firavun'un, Nemrut'un ve Ebi Leheb'in uygulamaları gibi olduğunu ifade etti. Zira hükümet, Hilafet Devleti'nin kurulmasına, Müslümanların ordularının birleştirilmesine, Amerika'nın, İngiltere'nin ve Hindistan'ın hegemonyasından kurtulmaya davet edilmesini affedilemez bir suç olarak görmektedir. Bu da olsa olsa mevcut hükümet ile yönetim nizamının, emperyalistlere boyun büktüklerini ve efendilerinin çıkarlarına karşı bir görüşe veya çalışmaya izin verilmesine tahammül edemediklerini göstermektedir. İşte onların faşist davranışlarının arkasında yatan tek sebep budur.

Mevcut Şeyha Hasina hükümeti, var gücüyle emperyalistlerin ülke üzerindeki egemenliğini korumaya çalışmaktadır. Zira Şeyha Hasina hükümeti, sınır muhafızları subaylarını katletmek amacıyla Hindu müşriklerle gizli ittifak yaptığı gibi Hindistan'ın güvenliği için ona bir koridor geçidi verilmesi amacıyla komplo kurmaktadır. Aynı zamanda Hindistan'ın "Taybamka" Barajı'nı inşa etme projesi karşısında kılını dahi kıpırdatmamaktadır! Mesele bununla da sınırlı değildir. Hatta hükümet, kadim İngiliz haçlılarıyla sözde terörizmle mücadele anlaşması imzalayacak ve yeni Amerikan haçlılarına Bengal Körfezi'nde imtiyazlar verecek derecede ileri gitmiştir. Hükümet, ülkenin savunma gücünü zayıflatmak için sınır muhafızı subaylarının kuvvet sayısını %30 küçültmeye kararlı olduğu gibi emperyalistlerin emriyle ordu kuvvetlerini de "Chittangong" tepesinden çekmektedir.

Muhyiddîn Ahmed, şöyle dedi: İslami âlemdeki mevcut yönetim nizamları, zelil teslimiyetçi nizamlar olup ümmetin başına hezimet ve zilletten başka bir şey getirmemişlerdir. Ümmeti, emperyalistlerin pençesinden kurtaracak olan ancak Hilafet'tir ki o, Müslümanlar için kafirlere karşı zaferler kazanmaya muktedir tek bir ordu inşa edecek ve Hilafet Devleti'nin liderliği, ümmeti dünyanın efendisi ve lideri olduğu konumuna yükseltmek üzere ona liderlik edecek ehil devlet adamlarından ibaret olacaktır. Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur:

إنما الإمام جنّة يقاتل من وراءه ويتقى به "İmam [Halife] kalkandır, onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur." [Sahih-i Muslim]

Muhyiddîn Ahmed, basın açıklamasına aşağıdaki hususlarla son verdi:

1. Henüz sekiz ayı bulmayan geride bıraktığı dönem içerisinde iğrenç cürümler işleyen Şeyha Hasina hükümetinin iktidar dönemini, hatta yarısını tamamlamasına izin verilmemelidir.

2. Ulusal Bangladeş Partisi; Şeyha Hasina hükümeti ile Avami Birlik Partisi yandaşlarının bir alternatifi değildir. O halde Müslümanlar, hem emperyalistlerin sözde Avami Birlik Partisi'nin alternatifini oluşturmalarının akıbetine karşı uyanık olmalılar hem de iktidar nizamının cinsinden olup Amerika, İngiltere ve Hindistan gibi emperyalistlere hizmet edecek olan kesimlere ve partilere güvenmemelidirler.

3. Müslümanlar, emperyalistlerin ülkeye egemen olma projelerinin tamamını boşa çıkarmalı ve kuvvet sahipleri ile ileri gelenler de ülkenin savunma gücünü zayıflatmayı amaçlayan komploları boşa çıkarmalıdırlar. Dahası orduyu, deniz ve hava kuvvetlerini güçlendirmek için çalışmalıdırlar.

4. Müslümanlar, Hilafet Devleti'ni kurma çalışmasına dahil olmalılar ve bu çalışmanın öncüsü Hizb-ut Tahrir'e yardım etmede acele etmelidirler. Kuvvet sahipleri ile insanların ileri gelenleri de mevcut yöneticileri devirme ve Hilafet'i kurma çalışmasında Hizb-ut Tahrir'e destek vermelidirler.

Son olarak Muhyiddîn Ahmed, Müslümanlara Hindistan ile Roma'nın fethedileceği, büyük mükafata, Yahudilere galip gelinip varlıklarının yok edileceğine ve mübarek arzın pisliklerinden temizleneceğine dair Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdesini hatırlattı.

وَلاَ تَهِنُوا وَلاَ تَحْزَنُوا وَأَنتُمُ الأَعْلَوْنَ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ "Gevşeklik göstermeyin ve üzüntüye kapılmayın! Sizler mutlaka üstün geleceksiniz, eğer gerçekten müminler iseniz." [Âl-i İmrân 139]

Muhyiddîn Ahmed

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü ve Genel Koordinatörü

Bangladeş

 

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilayeti, Türkiye'deki Müslümanların Fıtır (Ramazan) Bayramını Tebrik Eder

  • Kategori Türkiye
  •   |  

Başı rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennemden azat olan bir Ramazan ayını daha geride bırakarak, bizleri hayırlar ve bereketler ile bu mübarek Eid-ul Fıtır'a (Ramazan Bayramı'na) ulaştıran Rabbimize hamd olsun. Bu vesileyle siz kerim Müslümanların Eid-ul Fıtır'ını en samimi duygularımızla tebrik eder ve bu bayramın tüm İslam ümmetine hayırlar getirmesini alemlerin Rabbinden niyaz ederiz.

Ümit ederdik ki, bu Ramazan'ı Raşidi Hilafet sancağı altında geçirelim ve bu bayrama onun gölgesinde girelim. Ancak her işinde Hakim olan Rabbimizin hikmeti gereği bu gerçekleşmedi. Bizler Allah Subhanehu'dan bu bayramı Raşidi Hilafet'siz geçen son bayram kılmasını ve bir dahaki bayram hilalinin salihlerin yüzünü ağartacak, şakilerin ise yüzlerini karartacak Hilafet Devleti'nin topraklarından görülmesini diliyoruz.

Kerim Müslümanlar, Bir ay boyunca gündüzlerinizi siyam (oruç) ile gecelerinizi salah (namaz) ile geçirdiniz. Dilleriniz Allah kelamının kıraati ile ıslandı. Gözleriniz Allah'ın azabından sakınarak yaşlandı. Allah'ın size verdiği rızktan infak ettiniz. Şimdi ise Allah'ın müminlere ikram ettiği bayramı büyük bir sevinç ile yaşıyorsunuz. Ancak İslami hayatı yeniden başlatıp dünyanın dört bir yanında sömürgeci kafirler ile onların azman ajanlarının zulmü altında inleyen Müslümanları kurtaracak Raşidi Hilafet'i ikamet etmek için Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmaları sebebiyle bir çok Müslüman kardeşiniz bu bayramı zindanlarda geçiriyor. Oysa ki Hilafet'in ikamesi, tutulan siyamlar, kılınan salahlar, verilen zekatlar gibi İslam'ın emrettiği bir farzdır, bütün farzların onunla ikame edileceği farzların tacıdır.

Muhterem Müslümanlar, Onların sizden sizin de onlardan olduğunuz Hizb-ut Tahrir şebabı, dağılmış kalpleri İslam akidesiyle birleştirecek, kafirlerin çizdiği suni sınırları ortadan kaldıracak, işgal altındaki beldeleri kafirlerden geri alıp asıl sahibi Müslümanlara iade edecek, kafirlerin kalplerine korku salacak, Müslümanların akan kan ve gözyaşlarını dindirecek olan Raşidi Hilafet'in ikamesi için gece ve gündüz çalışmaktadır. Sırtlarını sömürgeci kafirlere dayayan hain yöneticilerin Hilafet'in ikamesini ve ümmetin Hizbe teveccühünü engellemek üzere Hizb-ut Tahrir'e karşı operasyonlar yapıp, gençlerini tutuklayıp zindanlara atıp, yalan ve iftiralarla karalama gayretleri beyhudedir. Zira İslam ümmeti güçlü bir şekilde bu çağrıya kulak vermeye ve bu davete icabet etmeye başlamıştır. Allah'ın vaadine ve resulünün müjdesine olan iman İslam ümmetinin kalbinde yakin üzere yerleşmektedir. Allah [Subhanehu ve Teala] şöyle buyurmuştur:

وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِيـنَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا "Allah, sizlerden îmân edip sâlih amel işleyenleri, kendilerinden öncekileri yeryüzünde Halîfe kıldığı gibi onları da yeryüzünde Halîfe kılacağını, onlar için seçtiği dinlerini yeryüzünde hâkim kılacağını, bu korkularını güvene çevireceğini vaâdetti." [en-Nûr 55]

Ve Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] de şöyle müjdelemiştir:

إن الله زوى لي الأرض فرأيت مشارقها ومغاربها وإن أمتي سيبلغ ملكها ما زويَ لي منها "Muhakkak ki Allah, dünyayı benim için dürdü ve onun doğusunu ve batısını gördüm. Ve ümmetimin mülkü gördüğüm yerlere kadar ulaşacaktır." [Müslim rivayet etti]

Değerli Müslümanlar, İşte Allah'ın vaadi ve resulünün müjdesi olan Hilafet'in ikame edildiği o gün geldiğinde müminler Allah'ın zaferiyle ferahlayacaklar, kafirler ve sırtlarını onlara dayayanlar ise zillete düşeceklerdir. Haydi sizler de Allah'ın erleriyle birlikte hareket edin. İslami hayatı yeniden başlatmak için adımlarınızı hızlandırın ki bu bayram Hilafet'siz geçen son bayram olsun.

وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُون بِنَصْرِ اللَّهِ يَنصُرُ مَن يَشَاء وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ "İşte o gün, mü'minler de Allah'ın zaferiyle ferahlayacaklardır. Allah dilediğine zafer verir. O, ‘Azîz'dir, Rahîm'dir." [er-Rûm 4-5]

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Vatani Bir Anlaşma ile Yapılsın yada Yapılmasın İşgal Süngüleri Altında Filistin Seçimleri, Bir Cürüm ve Münkerdir

Medya organları, 02.09.2009 günü, Gazze Otoritesi Başbakanı'nın, Filistin seçimlerinin Gazze Şeridi dışında Batı Şeria'da yapılmasına karşı çıktığını ve "vatani bir anlaşma olmaksızın yapılmasını bir cürüm olarak gördüğünü" aktardılar. Ayrıca bir Ramazan iftarında gazetecilere yaptığı konuşmasında "1967 sınırları içerisinde başkenti müşerref Kudüs olan bir Filistin devletinin kurulmasına ve her Filistinlinin ortak bir paydası olarak mültecilerinin dönmesine" çağrıda bulundu. Aynı bağlamda -Hamas'tan- Yasama Meclisi Başkanı İkinci Yardımcısı Hasan Harişa şöyle dedi: "Seçimlerin zamanında yapılmaması halinde herkes meşruiyetini kaybeder." Ve şöyle ekledi: "Yasama Kurumu ve Filistin halkı, önümüzdeki 25 ocakta anayasal haklar önünde olacaklardır." Tüm bu geçenler bağlamında deriz ki: Siyasi faaliyetlerinde şeri hükümlere istinat etmeyen herkes, Allahuteala'nın şu kavlinden dolayı meşruiyetini yitirmiştir: إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ "Muhakkak ki hüküm ancak Allah'a aittir." [Yusuf 40]

1948 yılında işgal edilen Filistin'den taviz verme anlamına gelen 67 sınırları içinde bir Filistin devletinin kurulmasını kabul eden herkes de meşruiyetini yitirmiştir. Bu, ne kadar edebi sözlerle süslerse süslesin ve ne kadar duygusal sloganlar atarsa atsın fark etmez. Hiç şüphesiz kendisine işaret edilen anayasa bizzat meşruiyetini yitirmiştir. Zira işgal altında Filistin Otoritesini ortaya çıkarıp şeran batıl olan Oslo Anlaşması'nı ifraz eden odur. O halde bu "anayasal hakka" dair meşruiyet nereden gelmektedir?

Gazze Otoritesi Başbakanı'nın ilan ettiği "bu müşterek paydalar üzerindeki" "anlaşma ilkesine göre kapsamlı vatani bir uzlaşmanın gerçekleşmesinin" gerekliliğine ilişkin resmi kişisel talebin sürdürülmesi, işgali meşrulaştırmaktan ve 1967 yılı sınırlarına karar veren devletlerarası küfür meşruiyetini kabullenmekten öte bir şey değildir. Oysa Allah [Saubhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmaktadır:

أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللّهِ حُكْمًا لِّقَوْمٍ يُوقِنُونَ "Yoksa onlar (İslam dışı) cahiliye yönetiminin mi peşindeler? Kesin olarak kavrayan bir toplum için yönetimi Allah'tan daha güzel kim vardır?" [el-Maide 50]

Aynı zamanda bu, Müslümanların kafir Batılı devletlerinin projelerini kabullenmeye alıştırmaktır.

Sonra Gazze Otoritesinin, 1967 sınırları içerisinde bir devleti kabul ettiğini konuşmaya devam etmesi, Ramallah Otoritesini karışı karışına ve adımı adımına takip etmekte ısrarlı olduğunu teyit etmektedir. Dolayısıyla böylesi bir siyasi konuşma hususunda iki otorite arasında herhangi bir ihtilafın mülahaza edilmesi mümkün müdür? Daha sonra sembolik Gazze Otoritesinin "seçim sandıklarına muhakeme olmayı" talep etmesi, Kur'an-il Kerim'in belirlediği şu siyasi kaide ile çelişmektedir. إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ "Muhakkak ki hüküm ancak Allah'a aittir." [Yusuf 40]

İslam sloganları atan liderlere ve önderlere yaraşan, hem şeran batıl ve münker olan bir anayasanın hakem kılınması talebinden, hem Filistin meselesine karşı komplo kuran Batılı devletlerin gözlemlediği seçimlere muhakeme olunmasını talep etmekten, hem de özellikle Allah'a itaat ve yakınlaşma ayı olan bu mübarek ayda Filistin'in bir parçası üzerindeki kıytırık bir devleti kabul etmekten vazgeçmeleridir.

إِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِنِينَ إِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ أَن يَقُولُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ "Aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve resulüne davet edildikleri zaman, müminlerin sözü ancak "İşittik ve itaat ettik" demeleridir. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir!" [en-Nûr 51]

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Avami Birlik Hükümeti, Bengal Körfezini Amerika, İngiltere ve Hindistan'a Kiralıyor

Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Resmi Sözcüsü ve Genel Koordinatörü Muhyiddîn Ahmed, bugün yayınladığı basın açıklamasında Amerika Birleşik Devletleri'nin, İngiltere'nin ve Hindistan'ın Bengal Körfezine ilişkin taleplerine icabet eden hükümetin kararını eleştirdi. Zira Muhyiddîn Ahmed, Hükümet'in birkaç gün önce Amerikan "Kongo-Phelps" Şirketi'nin Bengal Körfezinde petrol ve gaz aramasına izin verme kararı aldığı gibi Amerikan donanmasının Bengal Körfezindeki Bengal kara sularına yakın sularda dolaşmasına izin vermeyi de ciddi olarak ele aldığını ifade etti. Bunun yanı sıra Başbakan Şeyha Hasina'nın, Hindistan'ı kastettiği Bengal "Chittong" limanının Asya deniz trafiğine açılması hakkındaki konuşması vardır. Ticaret Bakanı Faruk Han, bunun daha da ötesine giderek bir açıklamasında benim veya senin limanın diye bir şey yok dedi!

Bu açıklamalardan ortaya çıkmaktadır ki hükümet, Hindistan'a bir liman koridoru verilmesine dönük kamuoyu oluşturmaya çalışmaktadır. Nitekim Bangladeş Petrol-Doğalgaz ve Maden Şirketi "Petrobangla", en son, İngiliz "Kern" şirketinin kendi hissesinden tüketicilere yüksek fiyatla doğalgaz ve petrol satmasına izin verme kararı aldı.  Bu da aralarında imzalanan anlaşmanın ihlali sayılır. Ayrıca anlaşma ve anlaşma şartları, şeri hükümlere muhalefet etmekte ve insanların maslahatına zarar vermektedir. Böylece yeni hükümet, iktidarda geçirdiği sekiz ay boyunca Bengal Körfezine ilişkin peş peşe gelen yabancı güçlerin taleplerini yerine getirmeyi sürdürmektedir.

Muhyidddîn Ahmed, Avami Birlik Partisi ile Bangladeş Ulusal Partisi'nin koalisyonundan oluşan önceki hükümetin yönetimi ve on yıllar boyunca petrol ve doğalgaz arama çalışmalarına ihtiyaç varken bunun durdurulduğunu ifade etti. Doğalgaz, elektrik ve suni gübreye şiddetle ihtiyaç duyulduğu bugün ise Hükümet, yerli arama şirketleri bu maksatla ortaya çıkmış ve bunu yapmaya muktedir olmasına rağmen açığı kapatmak gerekçesi altında yabancı şirketlerle hızlı anlaşmalar imzalamaktadır. Doğalgaz ve petrole olan aşırı talebe rağmen Bangladeş Petrol ve Doğalgaz Şirketi, İngiliz "Kern" şirketinden doğalgaz hissesini satın almayı reddetti. Bu da Kern şirketinin özel şirketlere gaz satacağı anlamına gelmektedir.

Muhyiddîn Ahmed şöyle ekledi: İslami ümmeti zayıflatan ne maldır, ne deneyimdir, ne insan enerjisidir, ne de teknolojidir. Ancak İslami ümmeti zayıflatan, şeri hükümlerle çelişen ve insanları emperyalistlerin insafı altına sokacak şekilde yabancı petrol ve doğalgaz şirketleriyle anlaşmalar imzalayan yöneticilerimizin bizzat kendileridir. Nitekim mevcut iktidar nizamı, diledikleri zaman hükümeti atama ve onu devirme hususunda emperyalistlere kapıları arkasına kadar açtılar. Bu nedenle mevcut hükümetin kendisini sırf otoriteye getirmesiyle emperyalistlerin taleplerini yerine getirmeye girişmesi hiç de şaşırtıcı değildir.

Şayet Müslümanlar değişmek istiyorlarsa mevcut nizamı devirmelidirler. Zira İslam'ı tatbik edecek, insanların kaynaklarını koruyacak, yabancı şirketlere verilen batıl imtiyazların tamamını ilga edecek ve Allah'ın izniyle insanlara doğalgaz, elektrik ve suni gübre tedarik edecek olan sadece Hilafet'tir.


Muhyiddîn Ahmed

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü ve Genel Koordinatörü

Bangladeş

 

Devamını oku...

Halk Tüccarları, "Mafya" Liderleri ve Ismarlama Ajanlar; Lübnan'daki Mevcut Siyasi Zümre İşte Bunlardır

  • Kategori Lübnan
  •   |  

Lübnan'daki son milletvekilliği seçimleri sona erer ermez dahili siyasi kesimlerin genelinin yeniden konumlandırılması süreçleri görünmeye başladı. Zira iğrenç mezhepçi ve ırkçı provokatif söylemler uzlaşmacı söylemlere dönüşürken, her gurup diğer gurubun kazanmasını Lübnan'ı tehdit eden bir tehlike şeklinde görecek derecede insanları birbirinden korkutmaktan vatani birlik ve vatanın çıkarı sloganlarına dönüştü... Peki, Lübnan'ın siyasi sahnesindeki bu dönüşümlerin sebebi nedir?!

Bu dönüşümler, dahili siyasi vakıaya göre sakinleşen yada gerginleşen şekilde yorumlanan bu suni varlığın inşasıyla birlikte başlayan çatışma veya bölgesel ve devletsel uzlaşma halkasının yeni bir halkasıdır. Bu son dönüşümler, yeni Amerikan yönetiminin bölgedeki politikasının bir sonucudur. Zira "terörizm", Irak ve Afganistan ile savaş, önceki yönetimin politikasında öncelikli sırayı alırken bu yönetim, dış politikalarını yeniden şekillendirmeye yöneldi, Ortadoğu'da barış sürecini başa olmasa da bu önceliklerin içerisine aldı ve bölgenin atmosferini barışa hazırlamak yoluyla bunun için çalışmaya başladı. Zira barış, barışın devam etmesi ve ikinci bir 17 Mayıs vakıasına dönüşmemesi için bu beklenti içerisinde olan ülkelerin istikrarlı olmasını gerektirir. Böylece derken kopukluk ve kesiklikten sonra Suudi ailesi ile Suriye yöneticileri birbirlerine yaklaştı, direniş hareketleri tarafından 1967 yılında işgal edilen topraklar üzerinde bir devleti kabul ettiklerine dair açıklamalar yapıldı, Fetih Hareketi'nin iskeleti altıncı kongresi yoluyla yeniden yapılandı, ardından gelecek ayın sonunda Obama'nın Ortadoğu'ya yönelik barış planını sunmasını kolaylaştıracak şekilde görüşme takviminde barış sürecinin temel konu olduğu Mısır Devlet Başkanının Washington ziyareti gerçekleşti.

Tek başına veya devletlerarası sahnede etkin olan bazı devletlerle yardımlaşarak Amerika'nın gerçekleştirdiği bu değişimler ve Lübnan'ın yeni siyasi sahnesini şekillendirmeye yönelik Amerika ile bu devletlerin doğrudan müdahalesi, Lübnan'ın siyasi sahnesini son seçimler öncesindeki mevcut halden farklı bir hale çevirdi. Zira gurubu çoğunluğa sahip olmamasına rağmen Nebih Berri, meclis başkanı seçildi, milletvekillerin çoğunluğu ve bazı muhalefet milletvekilleri tarafından belirlenmesi sonucunda Hariri, yeni hükümeti oluşturmakla görevlendirildi ve sözde vatani birlik hükümetinin oluşturulması üzerinde anlaşma sağlandı. İşte bunların hepsi, Amerikan yönetiminin dayattığı Suriye-Suudi yakınlaşması sonucunda açık bir şekilde harici bir kararla olmuştur. Hatta Lübnan liderleri, istemedikleri ve yeğlemedikleri şeyleri kabul etmek zorunda kaldılar. Zira Hariri, hükümeti oluşturmasından önce yada sonra olsun Suriye ziyaretini kabul etti ve Jumblatt, dönüş yaparak Dürzilerin çıkarını ve azınlıkta olup Araplar ile Filistin'den uzak yaşayamayacaklarını gerekçe göstererek 18 Martçıların saffına geçti. Sanki o, 2 ağustostaki dönüşünden önce Lübnan'daki siyasi kamusa göre büyük bir gurubun lideriydi. Aksine şahsi onurları aleyhine bile olsa büyük devletlerin diledikleri anda ve saatte oynattıkları Lübnan'daki diğer liderlerin durumunda olduğu gibi o da onların elinde bir kuklaydı ve olmaya devam etmektedir.

Ey Lübnan'daki Müslümanlar!

İslam, liderin fikri ve ideolojisi yerine onun şahsiyetine itaat etmek anlamına gelen liderlik mefhumuna savaş açmıştır. Allahuteala şöyle buyurmuştur:

وَمَا مُحَمَّدٌ إِلاَّ رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِ ٱلرُّسُلُ أَفإِيْن مَّاتَ أَوْ قُتِلَ ٱنقَلَبْتُمْ عَلَىٰ أَعْقَـٰبِكُمْ "Muhammed ancak bir resuldür. Ondan önce de resuller geçmişti. Ölür veya öldürülürse geriye mi döneceksiniz? "

İşte bu ayet, İslam'da liderliğin akidenin fikirleri ile şeri hükümlere ait olup insana liderlik edenin de kendisi için seçtiği ideoloji ile hedeflerin olduğunu açık bir şekilde izah etmektedir.

Çeşitli hayat sahalarındaki bu ideoloji ile bu hedeflerin, Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in konumunda olduğu gibi üst konumda insanlar olsalar bile liderlerin değişimi veya dönüşümü veya ölümleriyle değişmesi caiz değildir. Bunun bir sonucu olarak da insanın liderine olan bağlılığı, bu liderin insanın kendisi için seçtiği ideolojiye ve hedeflere olan bağlılığı miktarınca olur. Bu da liderliğin en yüce anlamlarından biridir. Dolayısıyla bu lider, ideolojiyi taşıdığı ve hedefleri gerçekleştirmeye çalıştığı müddetçe Müslümanların güveni konumundadır ve ona itaat etmeleri gerekir. Ancak az da olsa sapar veya değişirse onlara düşen, ona karşı çıkmaları ve onu engellemeleridir. Peki, ey insanlar, bir gecede yüz seksen derece değişen kimseler hakkında ne düşünürsünüz? Yanlılar yada muhalefet olsun farklı orantıda olsa da Lübnan'daki siyasi kesimlerin hepsinde meydana gelen işte budur!

Ey Lübnan'daki Müslümanlar!

Mümin, bir delikten iki kez sokulmaz. O halde ne diye defalarca sokuluyorsunuz. Daha dün yaklaşık iki yüz bin evladınız katledildi, ardından Amerika, devlet mevkilerini Taif Antlaşması altında birbiriyle savaşan liderlere taksim etti ve mesele kapandı. Bugün ise kiminiz kiminizin karşısında durarak yollarda birbirinizi katlettiniz, evlatlarınız kimlik kontrol noktalarında gözaltına alındı, okul arkadaşlarının kimlikleri incelendi, çetelerin kaldıkları hapishanelere atıldınız, sizlerin ve komşularınızın evlatlarına işkence edildi. İşte tüm bunlar, sizlerin ticaretini yaparak sizleri parlak sloganlarıyla aldatan bu liderler içindir. Çünkü sizler, onlar için karlı bir kozsunuz ve kanlarınız da siyasi hayatlarının damarlarını beslemektedir. Sonra işte onlar, bütün sloganlarını ve vaatlerini inkar ederek sizleri, kime sığınacağınızı ve nereye gideceğinizi bilmez bir halde yarı yolda şaşkın bir şekilde bırakmaktalar.

Seçimler ve görevlendirme gibi daha önce yaşananlar ve etkin partilerin temsil edileceği hükümetin oluşturulması üzerinde anlaşılması gibi yaşanmakta olanlar, "iddia ettikleri" üzere tüm taraflardan bir hükümetin oluşturulmasına dair bir Amerikan isteğinin sonucudur. Ta ki bu hükümetin, barış süreci konusunda alacağı kararlar güçlü bir "meşruiyet" elde etsin. Çünkü bu barış anlaşması, Lübnan'daki dahili siyasi vakıanın önemsediği şu iki hususu ortaya çıkaracaktır: Hizbullah'ın elindeki silah ve "mülteciler meselesi." Dolayısıyla bu barış anlaşması maddelerinin yükünü kaldırmaya muktedir güçlü bir hükümetin olması kaçınılmazdır. Özellikle Lübnan'daki bazı kesimler, "mülteciler meselesi" denilen şey çözülmeksizin barışı, Lübnan'daki nüfus yapısına yönelik büyük bir tehlike olarak görmekteler. Bu nedenle sinsi ve habis bir şekilde dönüş hakkını mazeret olarak gösterseler de bunu reddetmektedirler.

Ey Lübnan'daki Müslümanlar!

Sizlere, İslami sorumluluk konumuzdan hareketle hitap ediyoruz. Sizlere, birer dalkavuk olmayı ve liderlerin meylettiği yere meyletmeyi yakıştıramıyoruz. Aksine sizlere düşen, akidenizden kaynaklanan özlemlerinizi temsil edecek ve sizlere, Lübnan'daki fırkacı yapının bir parçası olmanın yerine İslami ümmetin bir parçası olmayı, dışarının ipoteği olmalarıyla övünen bu ajan liderleri alaşağı etmeyi, milliyetçi, vatancı ve mezhepçi fanatikliklerin tamamını kaldırıp atmayı, Allah'ın kulları olarak kardeş olmayı ve hak üzere izzetli sebatı ortaya çıkıp Allah'ın şeriatını yeryüzüne hakim kılma emri için çalışan Hizb-ut Tahrir şebabı ile birlikte çalışmayı dayatacak muhlis bir liderliği araştırmanızdır. O halde sizlere yakışan, ona destek ve nusret vermenizdir ki böylece Lübnan'ı ve halkını yöneticilerinizin sizleri soktuğu bu karanlık tünelden çıkarasınız.

Ey insanlar, Lübnan'da sizleri idare edenlerin, kendilerinin ve efendilerinin çıkarları için sizleri kurban eden halk tüccarları veya sokaklarda insanların güvenliğini ve hükümet kurumlarında mallarını gasp eden mafya liderleri ve yol kesicileri veya saraylarında köle ve hizmetçi olarak gecelesinler diye kendilerine koruma sağlayan kimselerin ısmarlama ajanı dışında bir şey olmadıklarını bilmenizin artık vakti gelmiştir.

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir, Hicri 1430 Iyd el-Fıtr Bayram Hilâlinin Görüldüğünü İlan Eder

Allahu Ekber! Allahu Ekber! Allahu Ekber! La ilahe illallahu vallahu ekber! Allahu Ekber ve lillahil hamd.


19 Eylül 2009 Cumartesi gecesi itibarı ile Şevval hilâlinin dünyanın bazı beldelerinde normal görüşle (Şer'i olarak) görüldüğü ilan edilmiştir.

Buna binaen Rasul (S.A.V)’ín "(Ramazan) hilali görüldüğünde oruca başlayınız. (Şevval) hilali görüldüğünde orucu bozunuz." (Buhari, Savm, 1776) buyruğu üzere yarın (20 Eylül Pazar günü) İyd al-Fitr'dir (Ramazan bayramıdır)

Bu vesileyle Hizb-ut Tahrir Emiri Ata Ebu Raşta ve Hizb-ut-Tahrir.info çalışanları İslam ümmetinin Mübarek Ramazan Bayramını tebrik eder; bu bayramın Hilâfet ve halifesiz geçen son bayram olmasını Allah Subhanehu ve Teala’dan niyaz ederler.

-------------------------------------

Hizb ut-Tahrir's announcement of Eid al-Fitr 1430 Hijri

Allahu Akbar, Allahu Akbar, Allahu Akbar, La ilaha illallah, Allahu Akbar, wa lillahil hamd


Alhamdulillah and peace be upon the Messenger of Allah صلى الله عليه وسلم, and peace be upon his family, his companions, those who gave their loyalty to him, and those who followed him, tracing his steps and establishing the Islamic 'Aqeeda as the foundation for their thought, and the Ahkam Al-Shar'iyyah as the measure for judgment in their actions and the source of their laws.


It was narrated by Al-Bukhari in his Sahih on the authority of Muhammed Bin Ziyad, who said, "I heard Abu Hurairah, may Allah be pleased with him, say: ‘The Messenger of Allah صلى الله عليه وسلم said', or he said, ‘Abu Al-Qasim صلى الله عليه وسلم said: Fast when you see it, and break your fast when you see it, and if you cannot see it then complete 30 days of Sha'ban.'"


After seeking the Hilal of the month of Shawwal on this Saturday evening, a legal (Shar'ee) sighting of the moon has been confirmed in some Muslim countries. Therefore, tomorrow, Sunday 20th September 2009 is the first day of Eid al-Fitr 1430 Hijri. 

The Amir of Hizb ut-Tahrir, Ata' Ibn Khalil Abu Arrashtah, would like to congratulate all the Muslims on the occasion of Eid al-Fitr and ask Allah سبحانه وتعالى to bless the Islamic Ummah with the righteous Khalif, behind whom we fight and protect ourselves. 

Taqabbalallaahu minnaa wa minkum

Siyaamana wa siyaamakum

Kulu ‘aamin wa antum bi khoirin

May Allah (subhanahu wa ta'ala) accept our and your acts of worship.


Wassalamu Alaikum Wa Rahmatullahi Wa Barakatuh

The evening of the 1st day of Eid al-Fitr 1430 Hijri

19th September 2009

 

Devamını oku...

Ramazanın Bize Olan Bereketi, Hilafet Devleti'nin Kurulması ve Bizlere Yardım Edip Düşmanları Hezimete Uğratacak Bir Ordu Olsun

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Bizleri, bu seneki mübarek Ramazan ayına ulaştıran Allah'a hamdolsun. Madem ki bizler, bu ayda Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'ya yaklaşma çabası içerisine girmeyi seviyoruz, o halde bizlere, bu mübarek ayda İslam düşmanlarına karşı zaferler elde etmek için çaba sarf eden salih selefimizi hatırlamak yaraşır. Zira Allah için hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayan Müslümanlar, İslami Devlet altındaki İslami yönetim ve ordusunun mızrakları gölgesinde, sayıca ve donanımca düşmanlarının kendilerinden üstün oldukları zamanlarda bile düşmanlarına karşı nice zaferler kazandılar. Mesela Müslümanlar Bedir'de müşriklere karşı zafer kazandılar, Mekke-til Mükkerrme'yi fethettiler, Mescid-il Aksa'yı haçlılardan kurtardılar ve Tatarlı savaşçıları hezimete uğrattılar. İslami ordular, azgın düşmanlarını kahretmeyi siyasi ve askeri liderler sayesinde başardılar. İşte tüm bunlar, hak üzerinde ısrar etmeleri ve ancak Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'dan korkmaları sebebiyle olmuştur. Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur:

لاَ تَزَالُ طَائِفَةٌ مِنْ أُمَّتِي يُقَاتِلُونَ عَلَى الْحَقِّ ظَاهِرِينَ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ قَالَ فَيَنْزِلُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَيَقُولُ أَمِيرُهُمْ تَعَالَ صَلِّ لَنَا فَيَقُولُ لاَ إِنَّ بَعْضَكُمْ عَلَى بَعْضٍ أُمَرَاءُ تَكْرِمَةَ اللَّهِ هَذِهِ الأُمَّةَ"Ümmetimden hak üzere savaşan bir taife kıyamet gününe kadar var olacaktır. Nihayet İsa İbn-u Meryem [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] iner ve Müslümanların emiri ona der ki: Gel bize salah kıldır. Bunun üzerine İsa derki: Hayır, Allah'ın bu ümmete bir ikramı olarak sizin bir kısmınız diğer bir kısmınız üzerine emirlersiniz."

Ey Müslümanlar, bu hadis-i şerif ışığında mevcut vakıanızı dikkatle inceleyiniz. İşte kafir Yahudiler, Filistin'de, Hindu müşrikler Keşmir'de ve haçlı Amerikalılar Afganistan ve Irak'ta Müslümanları katletmekteler. Ve de kafirler, bizlerle savaşmayı ve bizleri katletmeyi sürdüreceklerdir. Ancak bizler, İslam'a tamamen sarıldığımızda onlar hezimete uğrayacaklardır. O halde düşmanlarımızdan veya onların heybetlerinden korkmamalıyız. Zira beraberinde dev gibi bir ordu ve en modern silahlar dahi olsa ödlek olan kimse hezimete uğramıştır.

Nitekim Afganistan'daki kardeşlerimiz, canlı örnektir. Zira onlar, İslami bir devlet ve İslami bir ordu olmadan cesur direnişleri sayesinde Amerikalıların kalbine korku salmayı başardılar ve geçen sekiz sene boyunca mağlup etmeye çalışmalarına rağmen halen Amerikalılara büyük oranda zarar vermekteler. Mesela Los Angeles Times Gazetesi'nin, 19 Temmuz 2009'da, yayınladığı bir raporda Amerikan Savaş Bakanı Robert Gates'in şu sözleri yer almıştır: "Irak savaşı deneyiminden sonra başka bir yerde başka bir deneyime girmeye muktedir hiçbir kimse yoktur... Zira askerler bittiği gibi Amerikan halkı da bitmiştir." Dolayısıyla onların sorunu, Amerikan askerlerinin intihara kalkışması veya korkudan kaçış bilinçlerini kaybetmek için içki içmeleri boyutuna varacak derecede tehlikelidir. Bunun yanı sıra Amerikalı uzmanlar, askerlerinin zayıflıklarını bilmeleri nedeniyle Müslümanlara karşı zafer elde edilmesi amacıyla 600.000 ek askere gerek duyulduğunu teyit ettiler. Yani onlar, şu anda sahip oldukları sayının dokuz katından daha fazlasına muhtaçtırlar.

Ey Müslümanlar! Her ne kadar cesur Müslümanlar, İslami bir devlet olmaksızın sömürgeci kafire karşı zafer elde edemiyor olsa da onun yerleşmesini ve istikrar bulmasının engelleyebilmektedir. O halde Müslümanlar, İslami devletleri ve ordularıyla düşmanlarının karşısına çıkmış olsalar nice olur? O zaman altın dönem olarak tanımlanan geçmiş dönemlerdeki birçok asır boyunca oldukları gibi zafer üzerine zafer elde etmezler mi?

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Düşmanlarımız, gücümüzün kaynağının İslam olduğunun bizlerden daha çok farkındadır. Amerika'nın İslami beldeleri ve güçlü ordularını istismar ederek korku yaymaya çalışmasının sebebi işte budur. İşte o, bazen Pakistan'a saldırmakla, bazen nükleer silahlarına el koymakla, tehdit ediyor. Bazen de Reagan Enstitüsü, Carter Kuruluşu ve Güney Asya Araştırmaları Amerikan Enstitüsü tarafından yayınlanan araştırmada geçtiği gibi Pakistan'ı birçok parçaya bölmekle tehdit ediyor.

Pakistan'ın ajan yöneticileri, Amerika'nın İslam'a yönelik savaşının her aşamasında Amerika'yı dost edinip uşaklık ederek Müslümanları bizlerin büyük bir tehlike içerisinde olduğumuz vehmine düşürmek amacıyla insanlar arasına korku yaydı. Mesela Amerika, Afganistan'a saldırmasına imkan verecek olanaklara sahip olmadığı halde 2001 yılında Müşerref, "Pakistan'ı korumak" bahanesi altında Amerika'ya istihbarati bilgiler, askeri üstler ve havaalanları temin edebilmek için ordu safları ve kamuoyu arasında korku yaydı. O kadar ki bu çabalarında kendisine karşı çıkan subayları bile ordudan uzaklaştırdı. Şu anki durum ise, Amerika'nın Afganistan'daki varlığını fesat saçsın diye Hindistan'ın önündeki kapıların açılması için kullandığı, Müşerref'in de Amerika istihbarat birimlerinin ve Pakistan'ın dört bir tarafında bürolar açmasının önünü açmak için korkuyu kullandığı durumdan daha beter. Evet, bugün, dünden daha beter. Çünkü bu istihbarat birimleri, başıboş herhangi bir çeteden daha çok zarar veren terör örgütü haline geldiler. Zira patlama ve suikast eylemleri gerçekleştirmek yoluyla ülkede kaos hali oluşturdukları gibi Latin Amerika'dan Güney Doğu Asya'ya varana kadar bir çok yerde yuvalanmaktalar. Böylece Zerdari ve taraftarları, askerlerimiz Amerika'nın kabileler bölgesindeki savaşı uğrunda canlarını feda etsinler diye korku yaydılar ki bu da durumu daha da kötüleştirdi.

Kendimizi, ajan ve düşman yöneticilerimizin istediği gibi korku ve dehşetin birer esiri kılmak yerine bize yaraşan şu soruları sormaktır: Ödlek haçlılar yoğun uğraşlara rağmen sekiz sene boyunca zayıf ve yetersiz kaynakları olan Afganistan ile başa çıkamadıkları halde nasıl olur da Amerika, Pakistan'a hakim olmayı başarabilir? Amerika'nın gıda ve ikmal temin etme yolları Pakistan üzerinden geçtiği halde nasıl olur da Amerika Pakistan'a saldırabilir? Nasıl? Nasıl? Nasıl? Amerika'nın Pakistan'ı tehdit etmesi, doğruluktan yoksun ve eksiktir. Zira onlar, sanki en büyük İslami ordu bir sinekmişçesine Pakistan'ı yerle bir edeceklerini iddia ediyorlar! Amerika'nın, Afganistan bataklığından kurtulmasında kendisine yardım etmeye sadece Pakistan'ın muktedir olduğunda ısrar etmesi bir paradokstur! Dolayısıyla asıl olan bizlerin Amerika'dan değil, Amerika'nın bizim kuvvetlerimizden korkmasıdır.

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in zikrettiği var olacak olan taife, İslami Devlet'in erlerini, maiyetini ve ordusunu oluşturacak cesur Müslümanlardan oluşan taifedir. O halde Müslümanların bir devletinin olmadığı mevcut taife ise kendilerinden düşmanlara galip geleceği bir orduyu oluşturacak olan Hilafet Devleti'ni kurmak için çalışan kimselerdir. O devlet ki ister Yahudilerle savaşıp onları öldürmemiz ister Roma'nın fethi isterse İsa [Aleyhi's Selam]'ın geri geleceğini ve Müslümanların bir devleti ile emiri olacağını ifade eden hadiste geçtiği gibi kıyamet gününden önce İsa [Aleyh's Selam]'ın gelmesi müjdesi olsun Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdelediği müjdeler, onun tarafından gerçekleşecektir! Yani Allah'ın izniyle İslam Devleti kurulacak ve uzun seneler devam edecektir ki bu süre içerisinde de bu müjdeleri gerçekleştirecektir. Böylece İslam ile Müslümanlar izzetlenecek, küfür ile kafirler zelilleşecek, dünyanın gözü ve kulağı dolacaktır...

Bu Ramazan ayında şu iki seçenek arasındayız: Ya ajan yöneticilerin bizlere yaptıklarına teslim olur ve bunun sonucunda dünyada ve ahirette Allah'ın gazabına maruz kalırız. Ya da Hilafet Devleti'ni kurmak için çalışan muhlislerle birlikte çalışarak var gücümüzle bu hain yöneticilerden kurtulmak için çalışır ve bunun sonucunda en hayırlı ve güçlü bir ümmet olarak geçmişteki şerefli dönemimize geri döneriz.

Ey Güç ve Kuvvet Sahipleri! Ey Silahlı Kuvvetlerdeki Müslümanlar!

Artık Müslümanların beldeleri, Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın kelimesini en yücelere çıkartmak amacıyla asırlar boyunca kafirlerle savaşan şehit kanlarına susamıştır. Şayet atalarınız bu beldeleri fethetmemiş ve İslam'a giren milyonlarca kişinin önündeki yolu hazırlamamış olsalardı, bugün çoğumuz Müslüman olmazdık. Zaferler ayı olan bu ayda sizlere sorarız: Müslümanları bugünün haçlılarından kurtarmak için aranızdan kim Salahaddin gibi olmak ister? Canlarınızla korumaya yemin ettiğiniz toprakları bombalarlarken sizlere emir veren ve nehyeden Amerikalıların ellerinde zelilleşip aşağılanmadınız mı? O halde Hilafet Devleti'ni kurması için Hizb-ut Tahrir'e nusret vermeye koşunuz, daha önce İngilizlere ve Ruslara yaptığınız gibi kabileler bölgesini haçlı Amerikalılar için bir mezara çeviriniz, bugünü tüm İslami ümmetin tarihindeki bir dönüm noktası yapınız ve hiçbir şeyin size zarar vermemesi için çalışınız. Muhakkak ki Allah [Subhânehu ve Te'alâ], sizlerin yardımcısıdır ve asla amellerinizi zayi etmeyecektir. Zira Allah [Subhânehu ve Te'alâ], şöyle buyurmaktadır:

فَلاَ تَهِنُوا وَتَدْعُوا إِلَى السَّلْمِ وَأَنْتُمْ الأَعْلَوْنَ وَاللَّهُ مَعَكُمْ وَلَنْ يَتِرَكُمْ أَعْمَالَكُمْ ْ "Sakın gevşekliğe kapılmayın ve sakın üstün olduğunuz halde barışa çağırmayın. Muhakkak ki Allah sizinle beraberdir ve O, amellerinizi asla heder etmeyecektir." [Muhammed 35]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER