Çarşamba, 22 Recep 1446 | 2025/01/22
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

- Basın Açıklaması - Pakistan'ı Korumak İçin Halk Hükümet'i, Amerika'nın Savaşı'na Bulaşmaktan Alıkoymalıdır

Daha birkaç sene öncesine kadar bu bölgede güvenli bir ülke olan Pakistan, Müşerref sayesinde fevkalâde güvensiz, istikrarsız ve şiddetli iç çatışmaya maruz bir hale geldi. Bunlar, 11 Eylül sonrası "Önce Pakistan" adı altında yapılan U-dönüşlerinin meyveleridir. Müşerref, Ordu'yu ve savaş uçaklarını kendi topraklarını bombalamak için kullanmış bir yönetici olarak diğer tüm yöneticilerden ayrılan özel bir şaibesi vardır.

Lahor'da meydana güçlü patlamalar, Amerika'nın savaşına ortak olmanın, kendi evini ateşe vermekle eşanlamlı olduğunu göstermiştir. Bu yangını söndürmek için halk bu hükümeti, Amerika'nın savaşına bulaşmaktan alıkoymalıdır. Kırkı aşkın Amerikan FBI bürosu derhâl kapatılmalıdır. İslâm Âlemi'nin yegâne nükleer gücünü korumak için harekete geçin, Ey Müslümanlar ve İslâm nâmına kurulacağı devleti kurmak için çalışarak İkinci Râşidî Hilâfet dönemini başlatın. Amerikan köleliğini sona erdirmenin ve nihâî kurtuluşu gerçekleştirmenin tek yolu budur!

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Yalnızca İslâm Nizâmı Hilâfet, Süregelen Kötüleşmeyi Durdurmaya Muktedirdir

Cumhurbaşkanı Alî Abdullah Sâlih, 08.03.2008 günü el-Hudeyde kentinde düzenlenen el-Huseyniyye Festivali'nde şöyle dedi: "Tarihin çarkını, örneğin 1985 yılına döndürmek, yani fiyatları veya dolar kurunu, o yıldaki seviyelere geri döndürmek mümkün mü? Buğday ve diğer emtia fiyatlarını 85 veya 90 dolara yada 2001 veya 2002 yılı öncesine döndürmek mümkün mü? Tabii ki mümkün değil ve bunun mümkün olduğunu iddia edenlerin sloganları, kamuoyunu aldatmaya ve saptırıcı bir şekilde kendilerini alternatif göstermeye yönelik sırf kamuoyunu aldatmaya ve kendilerinin alternatif olduğuna dâir yanıltmaya yönelik uydurma spekülasyonlardır." Ve şöyle ekledi: "Alternatif, mevcut olandan daha beter olacaktır. Zîra bugün bir torba un 7 bin Riyâl ise, onları alternatif olarak getirirseniz ve otoriteye ulaşırlarsa, torba başına fiyatı 20 bin Riyâle yükseltirler; çünkü onlar, ne devlet idâresinde bilgi ve deneyime sahipler, ne de siyâsî idâreyi biliyorlar..."

Yemen halkının fakirlik, pahalılık ve yolsuzluk musîbetlerini inceleyen ve araştıran görür ki bu sorunlar, Yemen'e tahakküm eden Kapitalist nizâmdan ileri gelmiştir. Zîra akîdesi, dinî hayattan ayırma ve amellerinin ölçüsü, çıkar ve menfaat olan bu nizâm belâların başıdır; ister enflasyona, isterse mal ve hizmet ücretlerinin artmasına ilişkin hususlarda olsun, Kapitalist iktisât nizâmının temeli ve iskeleti, Yemen halkının kötü yaşam koşullarına neden olan başlıca sorundur.

Yemen Riyâli, altına konvertibl olmayan banknot paradır, nakdî esâsı altın olmayıp devlet tarafından kanun gücüne dayandırılan zorunlu kağıt paradır; dolayısıyla basılması, emisyonu ve emisyon hacminin kontrolü devletin elindedir. Dolayısıyla güçlü paralar karşısında değer kaybına uğraması doğal bir durumdur, çünkü karşılığı altın değildir. Buna bir de gerek planlamada, gerek uygulamada, gerek hibelerde, gerekse kredilerde Yemen ekonomisinin yabancı ekonomiye bağımlı olması eklendiğinde bu durum, üretim zaafiyeti, doğru ekonomik politika mahrumiyeti ve ve Allah'ın farklı iklimler, müteaddit dağlar, muazzam servetler, ucuz işgücü ve 2.600 km. uzunluğunda bir vadi bahşettiği böylesi bir bir ülkede egemen nizâmın, kendi kendine yeterlilik teşebbüsüne muktedir olamaması gölgesinde enflasyondan ve zamlardan daha doğal bir şey olmaz.

Ayrıca Yemen, her şeyi ithal eden bir ülkedir ve bu da dışarıdan ithal ettiği emtia ile birlikte pahalılığı ve enflasyonu da ithal etmesine neden olmaktadır. Bir de nizâmın dış hibelere ve yabancı kredilere güven duyması eklendiğinde bu durum ülkeyi, borç veren devletlerin ve kurumların dayattığı siyâsî maksatların rehini haline getirmektedir. Bu da dolayısıyla para basılmasına, temel emtia ile petrol türevleri üzerindeki sübvansiyonların kaldırılmasına ve ek vergiler konulmasına yol açmaktadır. Böylece işlevsel olarak fiyatlar zamlanır ve toplumun dar gelirli ve orta direk kesimi onulmaz sıkıntılara maruz kalır.

Bütün bunlara içeride konulan vergiler, gümrükler, harçlar ve daha pek çok masraflar eklendiğinde, kaçınılmaz olarak ekmek sektörünü vurarak fiyatları ikiye katlayacak ve zaten yüklenen vergiler yüzünden sırtı kamburlaşan vatandaşlara yeni yükümlülükler bindirip insanın soluduğu hava dışında harç alınmayan bir şey kalmaz haline getirilecektir. Daha da beteri, bu harçların, vergilerin... vs.nin en azından vatandaşlara geri dönüşümü sağlanmadan zorunlu olarak gasp ediliyor olmasıdır. Oysa asıl olan, halkın işlerinin vergi toplanmadan kamu servetlerinden karşılanmasıdır.

Dedik ki Yemen, her şeyi ithal eden bir ülkedir ve ithalat, egemen iktidara yakın olanlarla ilişkili birtakım kuruluşların ve şirketlerin tekelindedir. Onlar da sorgusuz-sualsiz güçlendikçe güçlenmektedir. İslâm, insanlara dönük tehlikelerinden ötürü ihtikârı, stokçuluğu haram kılmıştır. SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:  لاَ يَحْتَكِرُ إِلاَّ خَاطِئٌ "Hatâen olmadıkça ihtikâr yapılmaz." [Muslim rivâyet etti.] Yine ibn-ul Museyyeb yoluyla SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle dediği rivâyet edilmiştir:  المُحْتَكِرُ مَلْعُون، وَالجَالِبُ مَرْزُوق "Muhtekir melundur, câlib (ihtikâr yapmayan) merzuktur." [el-Hâkim rivâyet etti.]

Buna bir de harcamalarının çoğunda, genellikle devlet başkanlığı koltuğunu, iktidar yakınlarını, etrafında dolaşanları korumak ve dizginleri ele geçirmek amacıyla güvenlik ve savunmayı üstlenen yetkililerin ceplerine giden devletin savurgan ve hayâlî harcaması eklendiğinde nizâmın her kurumundaki çetelerin ve hortumcuların varlığı ile zenginler daha da zenginleşmekte ve fakirler daha da fakirleşmektedir! İşte böylelikle açığa çıkıyor ki ister başkanlık sistemi, ister parlamenter sistem olsun Cumhuriyet nizâmının gölgesinde Cumhurbaşkanının süregelen kötüleşme ve hiçbir engelle karşılaşmaksızın yuvarlandıkça günden güne büyüyen kartopu konularında söyledikleri doğrudur. O halde kesin çözüm nedir?

Diyoruz ki hem iktidar, hem muhalefet -müşterek olarak- Kapitalist nizâmı terk edip İslâm nizâmını benimsemedikleri sürece hiçbir sorun sona ermeyecektir. İslâm nizâmı, vergi nizâmı değil riâyet nizâmıdır, servetleri sömürme, kaynakları yağmalama ve halkları açlaştırma nizâmı değil, hak ve adâlet nizâmıdır, paranın esâsını altına ve gümüşe dayandırıp ihtikârı, stokçuluğu, vurgunculuğu, halkı perişan edip dolandırmayı, hileyi ve aldatmayı haram kılar, serveti ve kaynakları insanlar arasında hakça ve adâletle paylaştırır... O insanlığı geçmişte huzurlu, mutlu ve zengin yapmıştır, yine yapmaya kâdirdir. O hayat için yegâne sahih nizâmdır. Her kim dünyada felah ve Âhirette kurtuluş arzuluyorsa, hayat nizâmı olarak İslâm'ı benimsemeli, kokuşmuş Kapitalist nizâmı tekfir etmeli ve hayatın her alanında İslâm Nizâmı'nı tatbik edecek Râşidî Hilâfet Devleti'ni kurmak için çalışmalıdır. İzzetin Rabbi şu kavlinde ne de sâdıktır:  فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ مِنِّي هُدًى فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلاَ يَضِلُّ وَلاَ يَشْقَى وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنْكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى "Artık benden size hidayet geldiğinde, her kim benim hidayetime uyarsa o sapmaz ve bedbaht olmaz. Her kim de Zikrimden yüz çevirirse, şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olur ve Biz onu Kıyâmet Günü de kör olarak haşrederiz." [Tâ-hâ 124-125]

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Korkak Amerikalılar! Bu Ne Cüret?

yönetiminin apaçık hıyânetinin sonuçlarıdır. Bu talepler ve tavizler, genel olarak Amerika'nın kendi askerlerine genel af verilmesi maksadıyla Afganistan ve Irak gibi işgâl altındaki ülkelerden istediği taleplere benzemektedir. Durumlar o kadar mı vahimdir ki dünyanın en güçlü halkı Müslüman devletine karşı Amerika, zayıf ve köle bir devlet gibisine bir tutum takınabilmektedir? Bu yalnızca Müşerref'in Pakistan'ı Amerikalılara tek kurşun atmaksızın teslim etmesiyle birlikte mümkün olabilmiştir, bunun için sadece "Birleşik Devletler Pakistan'ı bombalayıp taş devrine götürebilir" tehdidi yetmiştir. Siyâsî uyanıklığa sahip herkes farkındadır ki Amerika açık bir savaşa girmeye ne önceden hazırdı, ne de şimdi hazırdır. Amerika, nükleer bir Pakistan'ın, ne Amerikan yönetiminin, ne de Amerikan kamuoyunun şokunu atlatamayacağı bir darbe vurmaya muktedir olduğunu iyi bilmektedir. Amerika, Afganistan ve Irak gibi zayıf devletleri bile bastıramamışken çok daha güçlü bir Pakistan'ı ele geçirmek hiç söz konusu olamaz. İçerisinde bulunduğumuz durum ve meydana gelen gelişmeler bir kez daha kanıtlamıştır ki Amerika asla Müslümanların dostu olamaz; "Yılana ne kadar süt verirsen ver, ilk fırsatta seni ısırır."

Pakistan halkı Hükümet'ten; Amerikan savaşına yardım etmekten vazgeçmesini ve lojistik destek bahanesiyle Amerikan güçlerine yiyecek ve yakıt sağlanmasına son vermesini talep etmektedir. Yine Amerikan buyruklarından hareketle Müslüman kardeşlerine karşı düzenlendiği askerî operasyonlara derhâl bir son vermesini talep etmektedir. Muhakkak ki Sömürgeci plânların uygulanmasına son vermek, bu devletlerin büyükelçiliklerinin kapatılmasını gerektirir. Sömürgecilikten nihâî kurtuluş ise, mevcut kapitalist sistemin derhal ortadan kaldırılması ve yerine Hilâfet Devleti yoluyla İslâm Nizâmı'nın tatbik edilmesini gerektirir.

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilâyeti'nin İrşâd ve Evkâf Bakanlığı Ziyâreti

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilâyet Meclisi Üyesi Üstâz Muhammed Câmi liderliğinde bir Hizb-ut Tahrir heyeti, İrşâd ve Evkâf Bakanı ve bazı yardımcıları ile ofisinde görüştü. Tanışmanın ardından İrşâd ve Evkâf Bakanı Dr. Ezherî et-Tîcânî, heyeti sıcak bir şekilde karşıladı ve İslâmî cemaatlerin hepsini dinlemeyi çok arzuladığını ifâde ederek Hizb-ut Tahrir'in neşriyatına, kültürüne vâkıf olduğunu iddia edemeyeceğini ifade edip bilgilenmek amacıyla Hizb'in yayınlarından derlenmiş bir mecmuanın ofisine bırakılması talep etti. [Bu şekilde söz verildi.]

Ardından heyetin lideri Muhammed Câmi, akîdeden yönetimsel, iktisâdi, içtimai ve diğer hususlara dek Hizb-ut Tahrir'in metodunu tamamıyla kitapçıklarında ve neşriyatlarında serdettiğini, ancak pek çok insanın Hizb hakkında kulaktan duyma bilgiler ile bilgilendiğine değindi. Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilâyeti Merkezî Temas Lecnesi Başkanı Üstâz Nâsır Rıdâ ise, dinîn ancak Sultân [Halîfe] ile ikâme edileceğini ve Nebî [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in yaptığı şeyin de bu olduğunu; çünkü O'nun İslâm'ın Sultânı'nı ortaya çıkartmaya çalıştığını, ardından da İslâm'ın hükümlerini fiilî vakıada uyguladığını beyân etti. Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilâyeti Resmî Sözcüsü İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl] ise Hizb-ut Tahrir'in, kendisini vakıaya uyarlamaya değil, doğrudan vakıayı değiştirmeye çalışan ideolojik bir parti olduğu, vakıanın rengi ile şekillenmeyeceği veya vakıanın rengini almayacağı ve meselenin, İslâm ile ve İslâm için yaşamamız farzı olduğu, aksi takdirde yerin altının bizim için üstünden daha hayırlı olduğu hususlarına değindi. Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilâyet Meclisi Üyesi Üstâz Ahmed AbdulFadil, Hizb'in uğrunda kurulduğu gayesinin; İslâm'ın tatbiki edilmesi ve Davet ve Cihâd yoluyla dünyaya taşımak üzere Hilâfet Devleti'ni kurarak İslâmî hayatı yeniden başlatmak, toplumun fikrini ve hissini gözetip denetlemek olduğunu vurguladı. Ardından İrşâd ve Evkâf Bakanı yardımcıları birer konuşma yaptılar:

1.   Şeyh Ömer Hadra', siyâsetteki varlığı hasebiyle Hizb-ut Tahrir hakkında pek çok şey bildiğini ve "Sudân'da İslâmî Dâvet'in Meseleleri" konulu uluslararası bilimsel sempozyuma katılmasından dolayı Hizb'e müteşekkir olduğunu ifâde etti.

2.   Dr. Sa'd Ahmed Sa'd, tüm İslâmcıların Hilâfet fikrine sahip olduğunu ve -kendisinin de İslâmî hareketten birisi olarak- ismen ve cismen Hilâfet fikrine inandığını ve Selefî hareketlerin hepsinin de buna inandığı hususunda Hizb-ut Tahrir'li kardeşlerini temin etmekten memnuniyet duyacağını ifâde etti.

3.   Üstâz Celâleddîn Murâd, görüşmenin ve fikir teatisinde bulunmanın önemine değindi.

4.   Üstâz AbdurRahîm Muhammed Sâlih, derdimiz İslâm olduğu ve arzumuz, İslâm'ın yalnızca Müslümanların ve İslâmî Ümmet'in değil, bilakis tüm âlemin hâkimi olması olduğu sürece önemli olanın insanların görüşmesi olduğunu ifâde etti.

Devamını oku...

Sudan Gazetesi'ne Reddiye

Kerîm Kardeş Kayr Tûr,

es-Selâmu ‘Aleykum ve Rahmetullah...

Öncelikle sizi İslâm'a hidâyet eden ve onunla nîmetlendiren Allah'a hamdeder, -belirttiğiniz gibi- araştırmadan sonra ulaştığınız hak üzere sebât etmenizi Allah'tan temennî ederiz ve Sudan Gazetesi'nin 10 Mart 2008 tarihli, 836 sayılı baskısındaki "Hizb-ut Tahrir'i Kim Kurtaracak" başlıklı makâleniz hakkında bir kusurumuz varsa özür dileriz. Ey kardeşim! Makâlenize konu olan sempozyuma katılmanızı temennî ederdik; çünkü bizler, tüm gazetelere davetiye gönderdik ancak siz katılmadınız ve şifâhen başkalarından bilgi alarak bizim hakkımızda karar verdiniz. Ömrüm hakkı için böyle bir tutum, sizin gibi dürüst bir gazeteciye yaraşmaz. Bunun bazı hakikatleri size açıklama gereği gördük:

Birincisi: Makalenizde ifade ettiğiniz gibi el-Mesîriyye Kabîlesi'ne ırkçı bir yaklaşımla sempati duyuyor değiliz, bilakis onlara, devletin görevi onları korumak iken düzenli ordu saldırısına mâruz kalmış devlet tebâsı olmaları itibariyle yaklaşıyoruz. Ayrıca çatışma, iki kabile arasında olmadığı halde amaçlanan bu idi ve biz de zaten bundan sakındırmışızdır. İkincisi: Sempozyum, sırf el-Mesîriyye liderlerini çağırmadık, aksine herkese açıktı. Bunun için günlük gazetelerde, billboardlarda ve bir uydu kanalında reklam da verilmişti. Aslında bu, Hizb'in medya yönünü temsil eden Resmî Sözcülük Bürosu tarafından medya kesimlerine yönelik olarak düzenlenmişti. Üçüncüsü: Üstâz AbdulKerîm Muneyl, et-Tûme Nakûr Hanım ve diğerlerinin katılmaları bizim için sürpriz olmadı, aksine katılmalarından memnun da olduk. Nitekim kendilerine yorumda bulunmaları için özel fırsat da verildi.

Kerîm Kardeşim, Hizb-ut Tahrir, ideolojisi İslâm olan siyâsî bir partidir ve herkese, ne Arabın Aceme, ne de beyazın siyaha üstünlüğünün olduğu İslâm nazarı ile bakar. Kezâ tüm sorunların çözümüne, Müslüman olsun, gayr-i Müslim olsun hükümlerinin gölgesinde hiçbir kimseye zulmedilmediği İslâmî Akîde penceresinden bakar. İslâmî Devletin târihi söylediklerimize şâhittir. Müslümanların Halîfesi ve Râşidî Halîfelerin dördüncüsü İmâm Alî ibn-u Ebî Tâlib [KerramAllahu Vechehu], devletin tebaasından Yahudi biri ile hâkimin huzuruna çıktı ve hâkim Yahudi lehine hükmetti. Yine eş-Şâm Nasrânîleri, Haçlı Savaşları sırasında kendi Batılı dindaşlarının tarafında değil, İslâm'ın adâletine duydukları güçlü kanaatten ötürü Müslümanların tarafında savaştılar. Yine Kerîm Kardeşim, Hizb-ut Tahrir, hiçbir renk-ırk ayrımı olmaksızın tüm insanları aynı potada eritecek tek bir İslâmî Devlet uğrunda çalışmaktadır. Eminiz ki sempozyuma katılmış yahut Hizb-ut Tahrir'in Sudan Vilâyeti'ndeki Resmî Sözcüsü'nün orada takdîm ettiği belgeyi bile okumuş olsaydınız, kesinlikle Hizb-ut Tahrir'e bakışınız değişirdi.

Bu mektup ile birlikte size, Hizb-ut Tahrir Târifi kitapçığı ile Resmî Sözcü'nün 08.03.2008 Cumartesi günü düzenlenen sempozyumda Ebiyi hakkında takdîm ettiği belgeyi gönderiyoruz ve size, en içten dileklerimizi ve İslâm Ümmeti'ne katılmanızdan duyduğumuz mutluluğu bildiriyoruz.

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Müşerref, Hindu Ajanları Affedebilir, Ama Lâl Mescid'deki Mâsum Yavrucakları Asla!

Müşerref, ölüme mahkum edilen bir Hindu ajanı affedebilir, peki Lâl Mescid'deki mâsum yavrucakların suçu neydi ki diri diri gömülünceye kadar istirahata çekilmedi? Amerika'ya ve Müşerref'e göre İslâm'ın tatbîkini istemek, ölüme veya müebbet hapse mahkum edilmeye müstahak, affedilmez bir suçtur. Hindu ajanın serbest bırakılmasındaki maksat, Hindu egemenliğini kurmak ve dünyaya, Pakistan öyle zayıftır ki dostlar kazanmak için her umarsız önleme başvurabilir, izlenimi vermektir. Üstelik bu tür sözde güven artırıcı önlemler, Keşmir meselesini nihâî olarak gömmek ve Pakistan'ı Büyük Hindistan'ın [Akund Baharat] bir parçası yapmaya yönelik bir başka adım atmak içindir. Bu da Svat'ta ve Vana'da Müslümanları katlederken boynunu küstahça uzatan Müşerref'in kronik aşırılık kompleksi ile, Amerika önünde arz-ı endâm ederek başını nasıl eğmeye hazır olduğunun bir diğer örneğidir. İnsan Hakları Bakanı Ensar Berni'ye soruyoruz: Mahkûm olmuş bir Hindu ajanı insan haklarına bu denli müstahak olabiliyorsa, Müşerref'in işkence hücrelerinde inim inim inletilen yüzlerce Müslümandan tek bir tanesini bile niçin kurtaramıyor? Hizb-ut Tahrir, daha önce Müşerref'in Amerika nâmına halka karşı hilekârlığı hakkında uyarıda bulunmuştu ve İnşâAllah, bu sorumluluğunu yerine getirmeye devam edecektir. Halkın ve bilhassa güç sahiplerinin sorumluluğu ise, Hizb'e katılmak ve Hilâfet'i kurmaktır, öyle ki Müslümanlar zelîl ve zayıf bir konumdan, azîz ve güçlü bir konuma yükselsinler.

Devamını oku...

Böyle Devlet Olmaz Olsun!

Başbakan Erdoğan, evvelki gün yaptığı bir konuşmada, Yahudi varlığının Gazze'de işlediği katliamlar sonucu yaşlı, kadın ve çocuklar çoğunlukta olmak üzere yüzden fazla Müslümanın katledilmesini sert ifadeler ile kınadı. Bakanlar Kurulu toplantısında öncelikli olarak bu konunun ele alınacağını açıkladı. Bakanlar Kurulu sonrasında açıklama yapan Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek de Gazze'deki insanlık dramının ele alındığını, Yahudi varlığının katliamlarına son vermesi gerektiğini, Türkiye olarak Gazze'ye sekiz kamyonluk bir yardım göndererek Filistin halkı ile dayanışma içerisinde olduklarını, Filistin-"İsrail" barış görüşmelerini desteklediklerini söyledi. Ayrıca Erdoğan'ın, Yahudi ve Filistin yetkilileri ile telefonda görüşerek konu hakkında bilgi aldığı bildirildi.

İsterdik ki Erdoğan'a ve Türk Ordusu'na sert ifadeler ile kızalım, neden Filistinli Müslüman kardeşlerimize askerî, siyâsî, ekonomik ve diplomatik tüm imkânlarla harekete geçerek yardım etmiyorsunuz, diye soralım. Fakat yazıktır ki Türk Ordusu daha birkaç gün önce Kuzey Irak'tan hor ve hakir bir biçimde Amerika'nın emriyle çıkarılmış, Genelkurmay Başkanı kendi koltuğunun derdine düşmüş, Hükümet Amerika'nın, Avrupa'nın ve bilhassa Yahudi varlığının stratejik dostluğuna nâil olmuş, kendi halkının derdine bile derman olamayan bir yönetici topluluğu ile yönetiliyoruz. Ege kıyılarındaki irili-ufaklı adalarımızı bile almaktan on yıllardır âciz kalmış, Kıbrıs'ta bir avuç Rum'un esiri olmuş, kendi Boğazlarını bile kontrol edemeyen, ekonomisi haciz altında, öz iradeden mahrum, her sorunda Kâfire ve Sömürgeci kurumlarına koşan Laik (Dinsiz) bir devlet tarafından yönetiliyoruz.

Böyle devlet olmaz olsun! Ne kendine hayrı var, ne halkına hayrı var, ne de Filistin'de vücutları paramparça edilmiş zavallı yavrucaklara hayrı var! Bu yöneticiler, Bakanlar Kurullarında konuyu ele alarak Filistin ile dayanışma içerisinde olduklarını mı sanıyorlar? Kamyonlarla yardım göndererek yardım ettiklerini mi sanıyorlar? Barış görüşmelerini destekleyerek iyi bir iş yaptıklarını mı sanıyorlar? Onların durumu, Allahu Te'alâ'nın buyurduğu gibidir:  قُلْ هَلْ نُنَبِّئُكُمْ بِالأَخْسَرِينَ أَعْمَالاً 103 الَّذِينَ ضَلَّ سَعْيُهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَهُمْ يَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ يُحْسِنُونَ صُنْعًا  "De ki: Size (yaptıkları) işler bakımından en çok hüsrâna uğrayacak olanları bildirelim mi? Onlar iyi işler yaptıklarını sandıkları halde dünya hayatında çabaları boşa gidenlerdir." [el-Kehf 103-104]

Gerçekte Filistin'e ve mazlum halkına yardım, ancak ve sadece Yahudi varlığına karşı cepheler açmak ve orduları harekete geçirmek ile olur. Bu ise yürek ister, adam gibi adamlar ister, âdil bir Halîfe liderliğinde Râşidî Hilâfet ister. Kâfirler karşısında el-pençe divan duranlar, halkın karşısına geçince köpürdüğü halde Yahudi kâtillerin yanına gidince yılışıp duranlar, her Kasımpaşalılığın ardından taviz üstüne tavize koşanlar, on bin askeri sekiz günlüğüne kar kış içinde dağ başlarına gönderenler, bir tane F-16'yı Yahudi varlığının üzerinden uçurabilirler mi hiç?

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Pakistan, Terörizm Kışkırtıcısı Amerika'dan Vazgeçmelidir

Pakistan İçişleri Bakanı'nın, Amerika'yı terörist eylemlere karışmakla suçlayan son açıklaması, vâkıanın gerçekliğini ve halkın anlayışını yansıtmaktadır. Bu yorum, bir yandan insanların öfkesini ve nefretini körüklerken, öte yandan Hükümet'in iki yüzlü politikalarını ifşa etmektedir. Birleşik Devletler'in terörizmi fiilen desteklediğinden ve Müslümanları zâlimce katlettiğinden kesinlikle emin olduğu halde Hükümet'in Amerika'nın yanına yanaşması, ne büyük bir hıyânet timsâlidir. Bush yönetimince de varlığı teyit edilen 44 FBI bürosu, Pakistan'daki terörizmin ve gündelik saldırıların asıl müsebbibidir. İnsanlar Hükümet'ten, akıllıca bir tavır takınarak Amerika ile olan tüm birlikteliklere son vermesini talep etmelidir. Bu yalnızca İslâm'ın bir gereği değil, halkın ve devletin de güvencesidir. "Önce Pakistan" sloganını bağıra çağıra seslendiren Hükümet'in çirkin yüzündeki maske işte böylece düşmüştür. Dolayısıyla Müslümanlar, Hilâfet Devleti'ni kurarak bu yöneticilerin tarihin çöplüğüne atmak için çalışmalıdırlar.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER