- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
(İslami) İstanbul Zirvesi…
Bir Komplo ve Gazze, Kudüs ve Mübarek Belde Filistin’in Terk Edilmesi Zirvesidir
Hizb-ut Tahrir-Mübarek Belde (Filistin) Medya Bürosu Üyesi
Âla Ebu Salih’in Kaleminden
Mübarek belde Filistin’e tamamen geri dönmek istediklerini ve 1948 yılında işgal edilen mübarek Filistin topraklarını 1967 yılının sonlarında bölerek ilk olarak “İsrail’i” kuran, ikinci olarak da Filistin varlığı olarak sözde cılız bir devletin kurulmasını sağlayan hain anlaşmaları reddettiklerini ifade etmek için “milyonluk dönüş” adı altında Gazze Şeridi sınırı boyunca toplanan silahsız Gazze halkına karşı Yahudi varlığının işlemiş olduğu katliamın akabinde.
Evet, onlarca kişinin şehit düştüğü ve binlercesinin yaralandığı bu korkakça yapılan katliamın akabinde Müslümanların ajan yöneticileri Gazze ve Kudüs’e destek verme çağrısında bulundular ya da bu şekilde iddia ediyorlar. Peki onların bu zirve çağrıları veya herhangi bir zirve nasıl sonuçlanacak? Nitekim “İstanbul’da” bir zirve düzenlendi ancak zirvede İslam’dan hiçbir eser yoktu ve Mutasım’ın Amuriye’si ve Fatih’in Konstantiniye’sindeki Müslümanların izzetli yerlerinin yakınlarında yapılan zirvenin sonucunda hiçbir şey hissedilmedi. Bu zirvenin, saldırganların saldırılarına bir tepki olarak rol model olarak gösterilmesi de cabası.
Bu ayın on sekizinde düzenlenen (İslami) İstanbul zirvesinin kararları, Gazze, Kudüs ve tüm Filistin’in terk edilmesi zirvesi olmuştur. Tüm bunlar ise mübarek Filistin topraklarına isabet edenlerden dolayı yapılan aldatıcı retorik konuşmalar ve sahte gözyaşları kılıfı altında yapılmıştır!
İstanbul zirvesinden beklenen kararlar çıkmadığı gibi dahası ihanet kararları olmuştur. Bu zirve, mübarek Filistin toprakları ve içindekileri ile ülkeyi, insanları ve kutsalları kurtarmanın tek pratik yolu olan Yahudi varlığının saldırısına karşı koymaya ve metamorfoz varlığı kökünden söküp atmak için güçlerini ciddi bir şekilde harekete geçirmeye çağırmak yerine zirve bunları apaçık bir şekilde terk ettiği gibi bunlara karşı olan tüm sorumluluğunu da terk etmiştir. Nitekim Güvenlik Konseyi (uluslararası koruma gücünün gönderilmesi yoluyla Filistinli sakinlere uluslararası koruma gücünün sağlanmasına) çağırmıştır. Bu ise gaddar Yahudilerin işgaline ek olarak Allah’ın Resulü’nün ﷺ Mezrası’nın çok uluslu bir şekilde yeniden işgal edilmesini temsil etmektedir. Bu nedenle bir acizlik, dahası bir ihanet zirvesi olmuştur. Peki nasıl olur da milyonlarca orduya sahip olan 57 ülke, Yahudi varlığının temellerini sarsmak ve onların dehşete kapılmalarını sağlamak için mübarek Filistin topraklarına doğru harekete geçmezler? Peki nasıl olur da bu ülkeler, mübarek Filistin topraklarının halkını küçük bir gruptan korumayı talep etmek için Batılı ülkelere ve onun sömürgeci kurumlarına başvurabilirler? Sonra Yahudilerin mübarek Filistin topraklarını işgal etmesini sağlayan ve on yıllar boyunca işlemiş oldukları cürümlerini destekleyenler bu Batılı ülkeler ile bunların sömürgeci kurumları değil midir? O halde bu, çölde serap görmek gibi değil midir?
Bu zirvenin saçmalıklarından, dahası Müslümanların kanlarını dikkate almadığı noktalardan biri de “Gazze’deki Müslüman göstericilere karşı (İsrail) güçlerinin işlemiş oldukları cürüm ve katliamları soruşturmak için uluslararası bağımsız uzmanlar komitesinin kurulmasına” çağrıda bulunmasıdır. Sanki dünyanın canlı olarak izlediği Gazze halkını öldüren suçluları bulmak için bir soruşturma komitesine ihtiyaç varmış gibi!? Sonra bu komitelerin aldığı sonuçlar ne olacak ki?! Ölenler için kısas mı uygulayacak veya onların diyetini mi talep edecek yoksa ne doyuran ne de aç bırakan eleştiri ve kınama ifadeleriyle mi yetinecekler?!
Ayrıca zirve, sömürgecilerin planları ve zalim Birleşmiş Milletlerinin kararlarıyla karakterize olan çözümlere vurgu yapmıştır. Zira Amerikan menşeli iki devletli çözümü kabul ettiği gibi bu temele dayalı olarak barış sürecinin yeniden başlamasına çağrıda bulunmuştur!
(Kudüs ve Kubbet-üs Sahra’nın şeref ve onurunu) savunmak iddiasıyla kurulan örgütün şemsiyesi altındaki ikiyüzlüler, Kudüs’ü işgalcilerin başkenti olarak tanıyan ülkelerin elçilerini sınır dışı edecek veya imanın en zayıfı olan mücrim Yahudi varlığının elçisini sınır dışı edecek ya da onunla olan ihanet ilişkilerini kesecek cılız bir tutum benimsemeye dahi cesaret edemediler. Dahası “Kudüs’ün (İsrail’in) başkenti olmasını kabul eden ülkelere karşı siyasi ve ekonomik önlemler almaya karar vermekle” yetindiler. Dolayısıyla Kudüs ile ilgili söyledikleri marşlarda yalan söylemeleri, aldatmalarını ifşa etmeleri ve gerçek tutumlarını göz ardı etmeleri erkeklik tutumlarına yakışmayan tutumlar olup bunlar, sömürgeci efendilerinin emirleri hariç hiç seslerini işitmediğimiz veya varlıklarını hissetmediğimiz yılanların tutumlarıdır.
İstanbul zirvesine katılan konuşmacılar, bu zirvede Gazze halkına, Kudüs’e ve mübarek Filistin topraklarına hiç ilgi göstermediler. Dahası buranın zayıflamasının ve işgalcilere teslim edilmesinin ana nedeni bizzat onlardır. Dahası onlar, sömürgeci efendilerinin ajandalarına hizmet etmek için bir araya geldiler. Dolayısıyla onlardan her birisi, efendisinin ağzıyla konuşmaktadırlar. Zira bir kısmı Amerika’nın projelerine hizmet etmeyi sürdürmek amacıyla bir sonraki seçimlerde konumunu güçlendirmek için olayları istismar etmeyi isterken diğer bir kısmı “yüzyılın anlaşması” olarak tanıtılması planlanan Amerikan projesine karşı olan hareketlerin ritmini kontrol etmeye çalışıyor ve diğer bir kısmını da bölgede daha fazla nüfuz sahip olmayı umarak ve Amerika’nın İran’ın nükleer anlaşmasını iptal etmesi yüzünden yediği ticari tokadın acısını hafifletmeye çalışarak Amerikan politikalarını çarpıtmaya çalışmaları için Avrupa kışkırtmaktadır. Bunu ise Amerika ile olan müzakere pozisyonlarını geliştiren baskı kartlarına sahip olması sayesinde yapmaktadır. Yoksa ne Gazze, ne Gazze şehitleri, ne onun yaralıları ve acıları, ne de okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkaran konuşmaları dışında Kudüs ve zirvede siyasi olarak onun kutsallarına yapılan iğrenç saldırı ve hücumlarla ilgilidir.
Yöneticilerinin aşağılık tutumlarını, dahası komplolarını gören ümmetin vacibi, bunları devirmek için çalışmak, bunları benimseyen ve sömürgeci efendilerinin projeleri için üzerlerinde Müslümanların masum kanlarını taşıyanları reddetmek, bu rejimleri parçalamak ve ümüklerini sıkmak için İslam orduları içerisindeki evlatlarına baskı yapmaktır. Böylece ümmetin gasp edilen otoritelerini yeniden elde etsinler, Nübüvvet minhacı üzere Raşidi Hilafet Devletini kurmak ve Allah’ın Resulü’nün ﷺ Mezrası’nı ve işgal altındaki tüm İslam ülkelerini kurtarmak için arkasında savaşılan ve onunla korunulan bir Halifeye biat etmek için çalışanlara yardım etsinler. İşte o zaman ümmet heybetini ve onurunu yeniden elde edecek ve kendisine saldırmaya kalkışanlara Şeytan’ın vesveselerini bile unutturacak bir ders verecektir.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ “Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a (Allah'ın dinine) yardım ederseniz O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar.” [Muhammed-7]
Kaynak: 23/05/2018 tarihinde yayınlanan Raye Gazetesi’nin (183.) sayısı.