- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Ailenin İşlevsizleştirilmesine Yönelik Büyük Oyunlar
(Bölüm 2):
Liberalizm Aile Boyutunu Küçültüyor
Bu makalede işlevselsizlik; Batı'dan Doğu'ya milyonlarca aile birliğine zarar veren kaosu ve kadını güçlendirme akımının sermayeleştirilmesinin meydana getirdiği insani felaketi kast etmektedir. Muasır şekliyle klasik feminizm ve kapitalizmin ekonomik sistemi ayrılmaz bir bütün oluşturmuş ve anneliğin işlevsizleştirildiği yeni bir çağ doğurmuştur. Bu makalenin birinci bölümünde bu işlevsizleşmenin nedenlerini inceledik, yani kapitalist ekonomik sistemlerin anneleri sömürerek göçün feministleştirilmesindeki ve doğrudan on milyonlarca çocuğun terk edilmesindeki rolünü inceledik.
Şimdi ikinci bölümde ise liberalizmin - ki laik kapitalizmin fıtri değerlerinden birisidir - nasıl aile boyutunun küçülmesine yol açtığını ve hatta "womenomics" (kadınların ekonomik bir araca dönüşmesini kast eden kinayeli bir ifade) politikaları sayesinde nesli tükenmekte olan bir medeniyete yol açtığını inceleyeceğiz.
Sanayileşmiş Laik Dünyada "Ailenin Ölümü"
"Ailenin Ölümü" en belirgin Japonya'nın doğurganlık krizinde görülüyor. Harvard sosyoloğu Mary Brinton’un geçen sene Business Insider dergisinde yaptığı açıklamaya göre “şimdiye kadar görülmemiş ekonomik ve sosyal sıkıntılar doğurmaktadır”. Uluslararası Para Fonu başka Asya ülkelerini de Japonya'nın trajik akıbetine uğramamaları için uyardı, yani "zengin olamadan yaşlanmaya" karşı... 2016'da UBS şirketinin yayınladığı rapor, çalışma ve cinsiyet rollerindeki değişimin, ABD dâhil, bir dizi sanayileşmiş ülkeleri de benzer zorluklara itebileceğini gösterdi. Ekonomik toplulukların birçoğu, dünyada gelişmekte olan demografik eğilimlerden dolayı dünyanın en büyük ekonomik güçlerinin çoğunun da Japonya'nın kaderine uğramasından korkuyor. Başka bir deyişle, insanlar küresel ekonominin japonlaşmasından korkuyor.
Japonya'daki "Womenomics" politikası - ki liberalizmin bir ürünüdür - kadınları iş hayatına itiyor. Fakat iş hayatına atılan kadınların sayısı arttıkça doğurganlık hızla azalmaya başladı. Bugün Japonya'nın doğurganlık oranı 1,41'de sabitlendi. Ve nüfus azalırken acımasız uzun çalışma saatleri sabit kalıyor. Son yirmi yıldır, erkeklerin evin geçimini temin edip kadınların ev kadını olmasını bekleyen klasik çalışma kültürüyle ilişki yürütmeye çabalayan Japon çiftlerin kaybetmeye mahkûm oldukları görülüyor. Hatta birçok yeni evli çift boş zamanlarının yok oluşunu izlemek zorunda kalıyor, bu sefer bir aile kurmaktan vazgeçip tek gecelik ilişkilere boyun eğmek zorunda kalıyorlar. Aynı zamanda birçok kadın, anne olmaktansa istihdam edilmeyi daha üstün bir konum addettiği için bir eş ve çok çocuk sahibi olma arzularını yitiriyorlar.
Bu doğurganlık krizi Güney Kore'yi de vurdu. Ağustos 2015'de Seul'da Ulusal Meclis Araştırma Hizmeti'nin yaptığı bir araştırma, doğurganlık oranının 2013'te kadın başı 1,19'a düşmesinden dolayı Güney Kore'nin neslinin tükeneceği uyarısında bulundu. Buna yanıt olarak The Diplomat dergisi çok daha büyük bir demografik tehdidi açıkladı. Buna göre neslin tükenmesi sadece Güney Kore ve Japonya'yı değil tüm bölgeyi vuracak. Tayvan ve Singapur da azalan nüfus nedeniyle çok büyük sayıda yaşlı nüfusun geçimini sağlayabilmek için mücadele ediyor. Aslında büyük ekonomik büyüme sağlayan bir bölge olmayı başarmasından dolayı "Doğu Asya Mucizesi" olarak ün salmış ülkelerin şu an kendi ırklarının tükenmesiyle karşı karşıya kalması hem bir ironi hem de paradokstur.
Neredeyse aynı durum komşu Çin'de de söz konusu. The People's Daily gazetesi Aralık 2016'ta yayınladığı bir haberde sanayileşmiş Çin'in hızla bekâr erkekler ve evde kalmış kızlar ülkesine dönüştüğünü yazmış. Zira evlenmemiş bekâr nüfus okkalı 200 milyon rakamına ulaşmış. Tencent şirketinin 2016'da yaptığı araştırmaya göre bekâr Çinli kadınların %36,8'i mutlu bir hayat için evliliğe ihtiyaç olmadığına inanıyor. Nüfusbilimciler; bekâr nüfusun artışındaki en büyük etkenin modern Çinli kadınların bağımsızlığı olduğuna inanıyor. Hiç şüphesiz dünyanın en kalabalık nüfusuna sahip Çin de Batı'daki büyükleri gibi ve Doğu'daki Japonya ve Güney Kore gibi nüfusunu azaltmaya başlayacaktır. Yüksek oranda bekâr kadınların ardından doğum oranları da düşecek ve sonunda nüfusun azalmasına yol açacaktır. Her gelişmiş kapitalist ülkede bu böyledir. Kadınların maddi başarıyı aileye tercih etmesi, evlilik bağına inançlarını yitirmesi ve hatta çocukları maddi bir sıkıntı olarak görmesi kesinlikle ölümü beklerken yaşlanmaya devam eden, ölmekte olan bir milletin/ülkenin ilk işaretidir. Böylesi bir millet/ülke toplumunun sosyal hayatı üzerindeki büyük zararı kontrol edebilme yeteneğini kaybeder ki ne pahasına olursa olsun ekonomik kalkınma karşılığında ödediği ağır bir bedeldir.
Aslında Batılı ülkeler Doğu Asya ülkelerinden çok daha önce bu sosyal krize öncülük etmiştirler. Ve "ailenin ölümünü" tetikleyen şeyin sadece "womenomics"li ekonomik liberalizm olmadığını fakat büyük bir sağlık sorununa yol açan ferdiyetçi değerlere sahip sosyal liberalizmle el ele gittiğini bu ülkelerden öğreniyoruz. Bu şartlar aile hayatını kökten kazıyor ve sayısız Avrupa ülkesinde ve ABD'de demografik çölleşmeye yol açtı. Ocak 2018'te Birleşik Krallık bir "yalnızlık bakanı" atadı. Bu bakanlık Başbakan Theresa May'in ifadesiyle çok fazla insan için "modern hayatın hazin yüzüdür". Şu an 9 milyon insan kendini sürekli yalnız hissediyor ve ülkede neredeyse 200 bin yaşlı insan bir aydan uzun bir süre boyunca sohbet edecek bir arkadaş veya akraba dahi bulamıyor. Ancak Birleşik Krallık'taki insanlar kendini yalnız hissetmede yalnız değiller. Harvard Business Review dergisinin yazdığına göre ABD'de "yalnızlık gittikçe artan bir sağlık sorunu. Medeniyet tarihinin teknolojik bağların en gelişmiş olduğu çağında yaşıyoruz. Buna rağmen 1980'lerden beri yalnızlık oranları iki katına çıktı. Bugün Amerika'daki yetişkinlerin %40'ı kendini yalnız hissettiğini söylüyor. Araştırmalar rakamın daha da büyük olabileceğini düşündürüyor."
İslam Ailelerin Direncini Artıracak Çözümler Sunuyor
Sanayileşmiş laik ülkelerde işlevsizleşmenin sert dalgaları aile yapısını sarstı. Sonucu ise "ailenin ölümü" oldu. Artık İslam beldelerinde de gittikçe daha çok hissedilmeye başladı. Örneğin Malezya'da kalkınmış ülkelerin tarzında kalkınma ve statü peşinde koşturmak, Malezya'yı "Chicago Kültür Sendromu"na itti. Yani yüksek gelirli bir devlet oldu ama ahlaki çöküntüyü de peşinden sürükledi. İslami Düşünce ve Medeniyet Enstitüsü profesörü Muhammed Kamal Hassan, Malezya hükümetini Batı'nın semptomlarına yakalanmaması için uyardı. "Aynısı Malezya'nın da başına geliyor. Ve eğer önüne geçmezsek daha da beter olacaktır. Çünkü ahlaki değerler ve özsaygı iyice azaldı. Ölümcül saldırılar, cinayetler ve tecavüzler bunun işaretidir." dedi. Hakikaten de bugün laik sanayileşmiş devletlerin birçoğunun profili budur. Hızlı bir kalkınmayla birlikte sosyal krizler, aile kurumunun çöküşü, suçların yaygınlaşması, kadın ve çocuklara karşı şiddet, yüksek intihar oranları, bunlara ilaveten kadınların iş hayatına itilmesinden dolayı doğum oranlarında düşüş görülmektedir. Maddi ve ekonomik menfaatleri ailenin ve genel olarak toplumun refahından üstün gören kapitalist laik devletlerin ideolojik dar bakışlılığının yansımasıdır.
Bundan dolayı Müslümanların İslami öğretilere başvurmaları, durmak bilmeden insanoğlunun neslinin devamını koruyacak ve üstün İslami medeniyeti inşa edecek olan İslam'ın asil siyasi nizamının uygulanması için çağrıda bulunmaları hayati öneme sahiptir. Allah (svt)'nın şu sözünü hatırlayalım: ﴿يا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ واحِدَةٍ وَ خَلَقَ مِنْها زَوْجَها وَ بَثَّ مِنْهُما رِجالاً كَثيراً وَ نِساءً وَ اتَّقُوا اللَّهَ الَّذي تَسائَلُونَ بِهِ وَالْأَرْحامَ إِنَّ اللَّهَ كانَ عَلَيْكُمْ رَقيباً﴾ “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah, üzerinizde bir gözetleyicidir.”[Nisa 1]
İslami öğretiler işlevsizleşme alanında hayatta kalabilmek için çok güçlü bir ilaçtır. İslami öğretilerin önemli ilkeleri hiçbir zaman eskimez ve her zaman modern aileler için de geçerli olduğu için onlara sıkıca bağlanılmalıdır. Bunlardan bazıları:
- İslam evliliği teşvik eder ve evlilik kurumunu nesillerin devamını sağlayan tek metot olarak yüceltir.
- İslam'ın evliliğe dair bir takım hükümleri vardır. Bunlar aile hayatının ahengini ve dengesini korumak ve eşler arasında huzur sağlamak için karı ve kocanın rollerini de düzenler.
- İslam; annelik rolünün bir kadın için ne kadar prestijli olduğunu vurgular.
- İslam'da evliliğin amacı Allah (svt)'ya kulluk etmektir. Yani sadece cinsel içgüdüleri tatmin etmek veya sosyal statü elde etmek için değil de nesli korumak ve sükûnet, meveddet ve rahmet tesis etmek içindir. Bu nedenle İslam, güçlü bir şekilde mevcut ve gelecek nesilleri eğitirken sorumluluk bilincinin önemine vurgu yapmaktadır.
- İslam; Müslümanlara rızka iman ve tevekkülün temellerini de sunmaktadır ki aile içindeki rollerin dağılımında kargaşa çıkmasın. Yani ailenin geçimini sağlamak erkeğin görevidir.
- İslam, sağlıklı ve üretken bir ekonomi oluşturacak iktisat nizamına da sahiptir. Kitlesel işsizlikleri ortadan kaldıran, vatandaşlarının temel ihtiyaçlarını karşılayan ve aynı anda insanlara lüks sahibi olma imkânı da veren bir iktisat nizamıdır bu. Politikalarının temel hedefi tüm vatandaşlarının temel ihtiyaçlarının etkin bir şekilde temin edilmesi, ekonomik sömürünün engellenmesi ve kadınların aşağılanmasını önlemektir. Yine erkeklerin ailelerinin ihtiyaçlarını karşılayabilme yükümlülüklerini yerine getirebilmesini sağlarken bir taraftan da devlet kendilerine bakacak erkek akrabası olmayan kadınların bakımını üstlenecektir.
- İslam; Müslümanlara İslami hilafet devletinin yönetimi altında birleşmeyi farz kılmıştır. Hakikaten de Müslümanların gerçek kalkanı Hilafettir, aile yapılarını ve annelerin izzetini korur ve Müslüman nesillere izzet kazandırıp onları yüceltir. Aynı zamanda Hilafet; aileyi Kapitalizmin açgözlülüğünden ve liberalizmin yol açtığı sosyal kaostan koruyacaktır.
İşte bundan dolayı ailede huzuru oluşturacak ve huzuru bozan faktörleri ortadan kaldıracak olan Hilafettir. Tıpkı Osman (ra)'ın söylediği gibi: "Allah Kur'an ile caydırmadığını sultan ile caydırır." Allah her şeyi bilendir.
Hizb ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu adına
Fika Komara