Pazartesi, 02 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/04
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
ÇOCUK DOĞURMANIN BEDELİ: ANNE, EŞ VE EV KADINI KÖLELİĞİ. KADININ HAYATINI LAİKLİK İŞTE BÖYLE İFSAT ETTİ!

بسم الله الرحمن الرحيم

ÇOCUK DOĞURMANIN BEDELİ: ANNE, EŞ VE EV KADINI KÖLELİĞİ

KADININ HAYATINI LAİKLİK İŞTE BÖYLE İFSAT ETTİ!

İnsani veya ahlaki veya ruhi tüm değerleri kabul etmeyen bir akidenin bakışı ile kadının; anne, eş ve evin hanımı olmasının manası nedir? Zira bu inanç sistemine göre menfaat amellerin ölçüsüdür. İnsanın kıymeti de toplumdaki üretimine ve maddi gelir seviyesine göre ölçülür. Buna bağlı olarak da “ev kadını” üretim yapan bireyler hesabının dışında kalır. Çünkü bireylerin itibara alınmalarında kullanılan değere göre; “bırak çalışsın bırak yürüsün” kuralı geçerlidir. Anne ve ev hanımı ise yeni uluslararası bağlamın dışındadır. Anne belli bir karşılıkla hareket etmez. Çünkü Pekin belgesine göre o, kendisini eşine, çocuklarına ve ailesine adamıştır.

Herhangi bir karşılık veya ücret almaksızın kadının çalışması vaktini, sağlığını ve emeğini maddi bir kâr elde etmeksizin harcayıp yorulması veya zulme ve haklarının çiğnenmesine razı olması halinde ise ahmak bir kadındır.

Buradan hareketle kadının; anne, eş ve ev hanımı olarak tasnif edilmesi ya kendisine zulmetmesi ya da mazlum olması demektir. Ya da kendi iradesi ile geleneksel, küçük bir rol üstlenmesi, içerisinde yaşadığı toplumun inşasına ve gelişimine katkı sağlamaktan, kendisi ispatlamaktan ve bağımsızlıktan uzak kalması demektir. Kendine ait harcama sorumluluğunun gözetimi erkeğe yüklemek böylece de aile içinde başkasının yardımına muhtaç atıl bir çekirdek olarak kalmaktır. İşte bu tasnif, seçeneklerinde kadını tuzağa düşürmekte, herhangi bir hak talebinde ya da şikâyette bulunacak olması halinde sorgulanmaya maruz bırakmaktadır. Kanunlar ise gafil olanları ve kendileri hakkında aşırıya gidenleri korumuyor. Bundan da önce kendi cinsi tarafından bile küçümseme ile karşı karşıya bırakmaktadır. Evlilik hayatının diğerleri dışında bir görevde yalnız kalmak değil, işlerde ve sorumluluklarda ortaklığa dayanan bir hayat olduğuna inandığı için kimi zaman da kocası ondan uzaklaşmaktadır. Koca, her seferinde harcama yapması gereken, kendisinden yardım istenen olamaz. Çünkü bu durumda kadın, ondan faydalanmakta ve onu kullanmaktadır.

Kadınla ilgili olarak ikinci tasnifte ise sempati ve dayanışma vardır. Çünkü burada kadın bu sınıflandırma tercihini kendisi yapmadı. Ancak evlilik, aile ve çocuklar kaçınılması mümkün olmayan bir kötülüktür. İşte bu, akademik başarı gerçekleştiremeyen başarısız kadınları bekleyen kara gelecektir. Kurbanlık rolüyle tasavvur edilen bu çağrıları kadın hemen alır. Onun hayattaki görevi evin duvarları ile evin temizliği, yemek ve çocukların terbiyesi arasında sıkışmaktan daha değerlidir. Kadının işini evin içiyle sınırlandırmak hakkını daraltmak demektir. Buna bağlı olarak da şüphe ve sıkıntı veren; “Senin işin nedir” sorusu gündeme gelmektedir. Çoğu kere de bu soruya utanılarak; ne yazık ki ben evde oturuyorum şeklinde cevap verilir.

Takdir, saygı, yükselme, parlaklık ve ideal rol niteliğine sahip örnek kadın; kendini ispatlamaya çalışan, fıtratın sınırlarına meydan okuyan, atıl olmaya veya bir kenara atılıp doğum makinası ve evin hizmetçisi rolüyle sınırlı kalmaya razı olmayan kimsedir. Bu kadın, kendisi için hazırlanan klasik rolleri aşmak için kimi zaman zor işlerde ve görevlerde erkeklerle yarışıp rekabete girer. Erkeğe dayanma engelini çiğneyip geçer. İşte bu kadın bazen evlenir ve doğulur. Fakat bu kadın anne, eş ve çocukların eğiticisi kalıbına bağlı kalmaz. Hükümetten, kadın derneklerinden ve medyadan onur madalyası alma şerefini kaçırmamak için kendisi, ailesi ve çocukları hesabına gücünü ve takatini kat kat artırır. Çünkü o, meydan okumalara karşı koyma gücüne sahip sert kadındır. Şimdi burada bir soru gündeme geliyor: Bu kadına kâmil bir insan olma iznini vermeyen sadece kendisini ispatlama iddiasıyla fıtri görevlerinde kusuru ve kendisini tüketmeyi layık gören bu şartları ve meydan okumaları kim koyuyor?? Bundan maksat, açgözlü kapitalist bireyin çıkarını ya da kadının maslahatını gerçekleştirmek midir?

Batı ülkelerindeki sanayinin gelişmesiyle üretim artışını sağlayabilmek için erkeklerle birlikte ev dışında çalışmaya iştirak etme ihtiyacıyla bu iddialar aynı zamana denk gelir. Zira ucuz işgücü gereklidir ve kadın da bunun için en iyi tercihtir. Hatta günümüzde dahi eşitlik iddialarına, erkek kadın ayırımı yapan detayların ilga edilmesi gerektiği söylemlerine rağmen aynı işte çalışan erkeklerle kadınlar arasındaki ücret ve maaş uçurumu dikkat çekici bir şekilde erkeklerin lehinedir. Kadının doğrulaması için birtakım değersiz iddiaları kullanmak suretiyle anneliğine, ailesine ve doğal çevresine rağmen en çirkin görünümü ve en pis pazarlığı ile laiklik işte budur!!

Laiklik, kadının annelik rolüyle dalga geçtiği, umursamadığı ve onu doğurmakla sınırlı tuttuğu gün kadının fıtratını çiğnedi ve hayatını boşa çıkardı. Hatta anneliği ve çocukların bakımı rolünü sadece kadının kendisi ile sınırlandırmak yerine bu rolü kreşlere ve hizmetçilere bıraktılar. Yine annenin doğurgan olması düşüncesinden uzaklaştılar. Çalışma fırsatı, kendisi ispat etmek, zerafetini ve bedenini korumak uğruna asıl olan anneliği tatmak için rahmin kiralanmasını alternatif olarak gördüler. Annelik ile cenini arasında baki kalan tek bağ olan bu gizli ipin, resmi ve kanuni bir sıfatla batıdaki kapitalist sistemler tarafından sağlanan maddi bir karşılığı oluşturuldu. Böylelikle kadının tam fıtratı silindi, en basit hakları yani karnında çocuğunu taşıyan bir anne olma hakkı elinden alındı. Hatta iş feministler tarafından kadınların biyolojik yapılarının eleştirilmesi noktasına ulaştı. Simon de Beauvoir, “Doğurganlık Esareti” isimli kitabında; “üremenin kadınların özgürlüğünü kısıtladığını, aslında bu kölelikle savaşılması gerektiği ve kadının karşılaştığı zulmün özü; onların hamile olmak, emziren ve terbiye eden kimse olması rolünden kaynaklanmaktadır,” diyor.

Batı, kadının özgürlüğü kavramını yaymak suretiyle Müslüman toplumun dokunulmazlığını zayıflatmaya çalıştı. Kadının bir köle olduğu, özgürleştirilmesi gerektiği ve kendisini bundan kurtaracak kimseye muhtaç olduğu ve bu özgürlüğün ancak ve ancak savunucuları tarafından gerçekleştirileceği kanaatini vermek istediler. “Anne, eş ve ev hanımı” kavramlarına yönelik vahşi saldırı nedeniyle eş kelimesi; kocası ve onunla alakası, itaat, iyi ilişki, kadının kocası için süslenmesi, saygı, sevgi ve merhamet kavramları ile ilgili olarak Müslüman kadına ait köklü ve derin tasavvur manasından uzak medeni bir hali vasfeden bir kelime oldu. Şer’i nasslar tarafından ortaya konulan bu köklü mefhumlar televizyon ekranlarında basit üsluplarla horlanarak ve hafife alınarak sunulur hale geldi. Veya televizyon ekranlarında ve radyolarda yer alan birtakım davetçiler ve din dersleri çerçevesindeiyi bir eşin efsanevi bir yaratık olduğu sıradan bir beşer olmadığı yönünde bizlerde bir tasavvur oluşturma noktasına kadar ulaştırıldı.

Müslüman kadının evliliği hakkında yeni bir imaj meydana getirmek için filimler, diziler ve öyküler önemli rol oynadı. Görevler, haklar, özgürlüklere saygı, direnme hakkı, ailesel görevlerin değişimi, maddi bağımsızlık gibi eş ve evlilikle ilgili Şer’î anlayıştan sapan bozuk mefhumlara göre eşitlik üzere kurulu şartlı bir irtibatın bulunduğu vehmedildi. Yapmacık bir yarışmada çatışma sahasına dönüştürüldü. Kadın, kendi egemenliğini ve çerçevesini kanıtlaması gerekir. Aksi halde tek eş etrafında dönüp dolaşmak zorunda kalıp akşamleyin gelecek olan kocasının ona ekmek getirmesini beklemek durumunda olacaktır.

İslam ülkelerindeki hükümetler, şer’î anlayıştan uzak kanunlar çıkartmak suretiyle bu türden yanıltıcı kavramları güçlendirdiler. IMF, Dünya Bankası ve birtakım konferanslar ve paneller düzenleyen organizasyonlar, Müslüman kadının kocasının velayeti altında evinde baskı altında bulunduğu ve bu türden klasik aklı destekleyen; adetlerin, geleneklerin ve örflerin değiştirilmesi gerektiğini dikte ettirdiler. CEDAW ittifakı, kadının görevinin; annelik, eş ve çocuklarının bakımı olduğu ile sınırlayan anlayışı kadına karşı ayrım şekillerinden saymaktadır. Bu nedenle Arap ülkelerinin birçoğunda, erken yaşta evlenmenin yasaklanması, kürtaj ve boşanma hakkının verilmesi gibi hususlarda çıkartılan kanunlar şiddet şekillerinin kaldırılması kapsamında değerlendirilmiştir. Bunların sonuncusu Tunus’ta Müslüman kadına kafirle evlenme hakkının tanınmasıdır.

Birçok ülkedeki resmi kimliklerde yer alan işi bölümünde “çalışmıyor” ifadesinde de görüldüğü üzere ev hanımı pozisyonu büyük ölçüde bir kenara itilip hor görülmüştür. Hatta kadın hakları konusunda lider olduğunu iddia eden bazı ülkelerde bile bu durum “bir şey değil” şeklinde nitelendirilmiştir!! Ne yazık ki ev hanımın işi İslam ülkelerimizde zulüm ve küçümsenen bir görev haline geldi. İş ise, kadının tabiatına uygun olup olmadığına bakılmaksızın kadınların çalışma ihtiyacına ya da toplumda kadının çalışmasına duyulan ihtiyaca cevap olarak bağlayıcı bir hak haline geldi. En utanç verici trajedi ise işin, kocasının temin etmekten aciz kaldığı iyi bir yaşantıyı ve bir lokmayı temin etme zorunda olduğunu düşünmeksizin evinin işlerini yürüten ev hanımı, çocuklarına bakan bir anne, kocasını önemseyen bir eş gibi normal işinden mahrum bırakan, kadının enerjisini tüketen ve kötüleşen maddi durumlarını kullanan ekonomik bir baskıya dönüşmesidir.

Sonuçlar bir felaket. Ailelerin ihmali birçok aile içinde yaygınlaştı ve evlilik sorunları, ağır yükler ve çiftleri çevreleyen fiziksel ve psikolojik baskılar nedeniyle yaygınlaştı. Buna bağlı olarak velilerin takip ve kontrolünden yoksun olmaları nedeniyle çocuklarda sapıklık oranları yükseldi, birçok aile parçalandı, boşananların, evlenmeye gönülsüz olanların ve evde oturanların oranları arttı.

Aile müessesesi birbirine bağlı halkalar zinciridir. Bünyesi Allah’ın hükümleri ile istif edilmiş ve şeriatıyla da korunmuştur. Batı, anne, eş ve ev hanımı niteliğini taşıyan kadının bu kurumdaki rolünü kavramış ve Batılı kadın için çok son derece çalkantılı bir örneği üretme çabasına girişmiştir.

Ancak pek çok Müslüman kadının önceliğinin tersine çevrildiği de reddedilemez. Annelik, eş olmak ve ev hanımlığı rolü artık onlar için ilk rol değildir. Kadına ait rollerin büyük bir kısmı ile evinin işlerinde ve sorumluğunda samimi olması, ihsan ile hareket etmesi halinde Allah tarafından verilecek olan büyük ecre nail olmasına dair irtibatı kayboldu.

İslâm başlangıçta kadınlar için istikrarlı ve huzurlu bir hayatı garantilemiş, onun fıtri özelliklerini dikkate almış bunları, çevresi ve tabiatıyla uyumlu bir şekilde düzenlemiştir. Bu ilahi mevzuatın uygulanmasının, kadınların meşru bir sorumluluğu olduğu ve devlet tarafından uygulandığı, iyi uygulama ve garanti için uygun iklimler oluşturduğu söylenmelidir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu İçin Yazan

Nesrin Buzafri

 

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER