- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Hilafet’i Kurun: Kadınlara Adaleti Sağlayacak Olan Devleti Kurun
(İkinci ve Son Bölüm)
Bu makalenin ilk bölümünde, sefil bir küfür hayatı yaşayan, istismar edildiği ve marjinalleştirildiği halde hayatı dolu dolu yaşadığına inanan mazlum Batılı kadınlardan, rejimin kadınların gerçek sorunlarını ele almadığından ve Batılı medyanın Batı’daki kadınların gerçek acılarını umursamadığından bahsetmiştik. Nitekim Batı’nın, İslam’a ve Müslüman kadınlarla savaş açan Batılı rejimlerin bir uzantısı oldukları için İslam beldelerindeki Müslüman kadınları da meşgul ettiğini görmekteyiz. Hatta bir Müslüman bile, günden güne Fransa İsviçre, Amerika, Rusya, Çin veya Hindistan gibi -Avrupa ülkelerinin- olduğu dünyada yeni bir kanunun çıkmasını beklediği gibi İslam beldelerinde dahi “yüzü örten” (peçenin) veya “başın örtülmesini” ya da “başörtüsünü” yasaklayan bir yasanın çıkmasını beklemektedirler. Dolayısıyla genel olarak, kadının erkekle ve toplumla ilişkisini düzenleyen şeriatın hükümlerine saldırarak İslam ümmeti içerisindeki büyük konumuna vurmak yoluyla İslam düşmanlarının her gün zarar vermek istediği Müslüman kadının şerî kıyafetiyle ilgili ayrıntılara yönelmektedirler. Nitekim Müslüman kadına yönelik şiddetli savaşta gördüğümüz en belirgin şey, onun iffet elbisesini çıkarmaya ve İslami kimliğini yansıtan şerî elbisesini giymekten vazgeçmeye zorlanmasıdır. Oysa bu, “Laik özgürlüklere” aykırıdır; bu husustaki açık çelişkiye bir bakar mısınız! Dolayısıyla Batı, (baba, koca veya kadınları koruyup özgürlüklerini “kısıtlamak” isteyerek ataerkil olmakla suçlanan toplum gibi) bir erkeğin koruması olmaksızın Müslüman kadının savunmasız, aşağılanmış, taciz edilmiş ve çıplak bir hale gelmesini istemektedir. Ya da kendisinden yardım istediği devletin koruması olmaksızın, İslam'a girmekten, şerî bir kıyafet giymekten ve Müslüman bir erkekle evlenmekten başka çözüm bulamayan Batılı bir kadın gibi olmalarını istemektedir.
Kâfirlerin durumu, büyüklük taslayarak sefil hayatlarının ve yozlaşmış toplumlarının durumunu itiraf edip görmemeleridir. Dahası küfür mefhumlarını dünyaya naklederler ve bir ülkeye sadece orasını ifsat etmek için girerler; dolayısıyla kadına yönelik şiddet, kafirlerin bir kültürüdür. Zira Müslümanlar, Hilafet Devleti’nin H. 28 Receb 1342, M. 3 Mart 1924 yılında yıkılmasının ardından Amerika’nın Irak ve Afganistan’ı işgal etmesi gibi sömürgeci kâfir Batı doğrudan ülkelerine girinceye kadar “kadın sorunları” diye bir şey bilmiyorlardı. Dolayısıyla Suriye, Sudan ve Yemen’de olduğu gibi nerede olursa olsunlar orada yıkım olmaktadır. Dahası Çinlilerin, Hinduların ve Filistin’de Yahudilerin, genel olarak Müslümanlara ve özel olarak da kadınlara yönelik işledikleri cürümlerde hiçbir sıkıntı görülmemektedir. İşgalci askerlerin işlemiş oldukları ilk cürüm, “geri kalmışlıktan kurtarmak, kadınları korumak ve haklarını güvence altına almak” adına ülkeye girenler tarafından aşırı şiddetin uygulanması, erkeklerin öldürülmesi, Müslüman kadınlara tecavüz edilmesi ve onların öldürülmeleri olmuştur!!
Bugün kâfirlerin hüküm sürdüğü dünya, Müslüman kadına bu mantıktan, -yani çarpık küfür mantığından- bakmaktadır.
Kadın düşmanları, Batılı kadınlara yaptıkları gibi Müslüman kadınların da zihin ve bedenleri üzerinde kontrol ve nüfuzunu genişletmek isteyen İslam düşmanlarıdır. Dolayısıyla savaş, Kapitalizme yönelik değil Allah Subhanehu ve Teala’ya ibadet eden ve Subhanehu’nun emir ve yasaklarına bağlı kalan Müslüman kadınlara yönelik bir savaştır. Zira Batı, şerî kıyafetin giyilmesini kadınların özgürlüğüne yönelik bir kısıtlama ve onların üzerindeki tahakkümün ve kontrolün tezahürlerinden bir tezahür haline getirdiği gibi onu en büyük düşman haline getirmiştir. Çünkü şerî kıyafet, Müslüman kadının kimliğini ispat etmekte ve onu mücrimlerin şerrinden korumaktadır. Evliliğe, kocaya itaat etmeye ve çocukların terbiye edilmesine gelince; onlar nezdinde büyük bir yıkım, geriliğin ve gericiliğin zirvesi olup kadınların bağımsızlığını ve güçlenmesini engellemektedir. Çünkü bunlar, Allahu Teala’nın rahmeti ve Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in metodu altında Müslüman kadına istikrarlı bir hayat sağlamaktadır. Bu nedenle Müslüman kadınların şerî kıyafetini çıkarmak için çalışmak, kâfirlerin İslam’a karşı savaşlarında merkezi bir konumdadır.
Müslüman bir kadın, Allah Azze ve Celle’ye itaat etmek ve sadece yaratıcıya kulluk etmeye bağlı kalmak için şerî kıyafeti giymektedir. Bu yüzden Batı, -dini hayatından ayıran- özgürlükler adına Müslüman kadını ve Müslüman nesilleri saptırmak istediği gibi kokuşmuş ve yozlaşmış bir hayat yaşaması için de Müslüman kadının iffet elbisesini çıkarmasını istemektedir ki böylece Müslümanların düzgün bir toplumu veya normal bir hayatı olmasın.
Müslümanların başındaki yöneticiler, Müslüman aileyi yok etmek için “CEDAW Anlaşması” ve “Çocuk Hakları Sözleşmesi” de dahil olmak üzere İslam beldelerinde laik yasaları uygulayarak sömürgeci kâfir Batı’nın planlarını harfi harfine uygulamakta ve genelde şeriata bağlı kalmak ve özel olarak da şerî kıyafeti giymek isteyenler için hayatı zorlaştırmaktadırlar. Bu rejimlere bağlı yozlaşmış medya da, Müslüman kadının şerî kıyafetini çıkarmasını bir günah değil, “kişisel özgürlük” olarak göstermede büyük bir rol oynamaktadır.
Batı’nın kadına bakışı, her türlü şekilde kadının çıplaklığı ile bağlantılı olup bu da herhangi bir kısıtlamaya karşı özgürleşme ve bu dünya hayatının zevklerine düşkünlüğü nedeniyle de onların dağılma haklarını elde etmesini sağlamaktadır. Dolayısıyla bu, dinin hayattan ve siyasetten ayrılmasını ve kısıtlamalar veya sınırlamalar olmaksızın en büyük zevke ulaşmayı kabul eden Laik bir akidedir. Bu ise İslam’a aykırı olup kâfir Batı’nın Müslüman kadına ve şerî kıyafete yönelik savaşı, Müslüman erkek ve Müslüman kadının sakınması, hakikatini ortaya çıkarması ve hak ile batıl arsında cereyan eden savaşta doğru konumunu belirlemesi gereken akidevi bir savaştır.
Sonuç olarak diyoruz ki; insanlık, bu modern çağdaki kadına yönelik şiddeti ve insanlığa karşı terörü, küfür ehli dünyaya hakim oluncaya kadar bilmiyordu. Nitekim Batı, nüfuzunu dünyaya yaydığı ve kendi ajanları aracılığıyla İslam beldelerine tahakküm eden siyasi ve ekonomik olarak güçlü egemen rejimlere sahip olduğu için bu şekilde davranmaktadır. Bu yüzden -Batı ülkelerinde olduğu gibi kendi evlerinde başarısız olsa bile- sosyal ve ekonomik politikalarını empoze etmektedir. Çünkü Müslümanların kendilerini koruyacak olan bir devleti yoktur. İslam beldelerindeki mevcut rejimler ise, sadece Batı’nın fikirlerinin ve politikalarının bekçiliğini yapmaktadırlar. İslam’ın tatbik edilmesine gelince; ihmal etmeksizin ve taviz vermeksizin Allah’ın emirlerini tatbik edecek ve Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in metodu üzere yürüyecek güçlü bir devletin ve yöneticinin olmasını gerektirmektedir. Aslında dünya kadınlarına rol model olacak olan Müslüman kadındır. Ama Müslümanların kendilerini gözetecek bir devletinin yokluğunda bu nasıl olacak ki? Zira kâfirleri caydıracak, namusunu, akidesini, evini, kocasını, ailesini, çocuklarını, toplumu ve bunları kuşatan çevresini muhafaza edecek, çevreyi işlerin yerine getirilmesi için hazırlayacak, rolünü kusursuz olarak yerine getirecek ve Rabbinin rızasına nail olacak devlet, Raşidi Hilafet Devleti’dir.
Kim bu konuda insaflı olmak istiyorsa, tarihe, Hilafet’in altın çağına ve ondan önceki günlere dönüp bir baksın; acaba insanlar, hiç o günlerde kadına karşı işlenen iğrenç cürümler işittiler mi?! Bilakis Müslüman kadının bugün içinde bulunduğu acılar, İslam’ın yokluğu nedeniyle olup sorunları ise, İslami olmayan kanunların uygulanmasının ve özgür kadınların hayatında “Halife Mutasım” gibilerinin olmamasının bir sonucudur. Dolayısıyla Müslüman bir kadın, Allah’ın indirdikleriyle hükmedecek ve İslam’ın hükümlerini uygulamak için Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in metodunu takip edecek Müslümanların Halifesine biat etmeye özlem duymaktadır. Bu nedenle bilinçli Müslüman kadınlar, Hilafet’i kurmak için çalışan ve İslam ümmetini birleştirecek ve kadınların 1443 yıl önce İslam’ın güvence altına aldığı ve Hilafet Devleti’nin onu muhafaza edip koruduğu statülerini, itibarlarını ve haklarını yeniden elde etmelerini sağlayacak devlet kurulur kurulmaz uygulamaya hazır olan kamil bir İslami anayasa hazırlayan Hizb-ut Tahrir içinde çalışanlarla birlikte tüm gücüyle çalışmaktadır.
Allahu Teala, Hikmet ve öğüt dolu birçok ayetlerde Müslüman kadını onurlandırmıştır: Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالاً كَثِيراً وَنِسَاءً وَاتَّقُوا اللَّهَ الَّذِي تَسَاءَلُونَ بِهِ وَالْأَرْحَامَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقِيباً “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.” [Nisa-1]
Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem kadınla ilgili tavsiyede bulunmuştur: Zira Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: خَيرُكُم خَيرُكُم للنِّساءِ “Sizin en hayırlınız, kadınlara karşı en hayırlı olanınızdır.” [Hakim rivayet etti.]
Müslümanların Halifesi, Müslümanların devletinde orduları harekete geçirerek kadınları korumuştur:
- Halife Mutasım Billah’ın, Rumlarla olan savaşı sona erdikten ve Ammuri ye'nin kalelerini yıktıktan sonra “Va Mutasımah -yani yetiş Mutasım-” diye feryat eden geç kıza sorusu şu olmuştur: Mutasım çağrına cevap verdi mi?” Bilinen bir kıssadır…
Bugün Müslümanların gençlerinin ve evlatlarının en hayırlısı olan Hizb-ut Tahrir gençleri, kadının, ümmetinin ve İslam’ın izzeti için çalışmaktadır:
Madde-12: Kadında asıl olan.
Madde-113: İhtilat (kadın ve erkeğin bir arada bulunması.)
Madde-114: Kadının hakları.
Madde-115: Kadın ve devletin görevleri.
Madde-116: Kadın ve yönetim.
Hatta “Hilafet Devleti’nde Anayasa Taslağı” kitabından İslam’da İçtimai Nizam bölümünde 122. madde de vardır. İşte bu, Allah’ın izniyle er ya da geç Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet kurulduğunda derhal uygulamak için Hizb-ut Tahrir’in Müslümanların önüne koyduğu İslami anayasadır. Allah’ım, Müslümanların arkasında korunacağı kalkanı olan bir İmamsız olarak geçirdikleri Receb ayının son günlerinde bunu nasip et.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Gâde Muhammed Hamdi - Sudan