- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
El-Raye Gazetesi
Sömürgeci Kâfirlerin Beldelerimize Müdahalesini Durduracak Olan Sadece Hilafettir!
Hizb-ut Tahrir Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsü
Üstad İbrahim Osman’ın (Ebu Halil) Kaleminden
Sömürgeci kâfir Batı’nın başta Sudan olmak üzere İslam beldelerine yönelik müdahalesi, sömürgecilik kadar eskidir. Ancak son zamanlarda iç işlerimize yönelik müdahale, bariz bir şekilde görülmektedir. Hatta genel kamuoyu bile başımızdaki yöneticilerin görevlerinin, sadece bu ülkelerin sözde elçileri veya nihayetinde Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında aynı ülkeler için elçilik yapan uluslararası elçiler arıcılığıyla büyük sömürgeci ülkelerden kendilerine gelen emirleri uygulamak olduğunu bilmektedir. Nitekim Birleşmiş Milletlerin Sudan elçisi ve Birleşmiş Milletler Sudan Entegre Geçiş Yardımı Misyonu (UNITAMS) Başkanı Volker Perthes’in, Egemenlik Konseyi Başkanı ile başlayan ve partiler, oluşumlar, gruplar, sözde sivil toplum kuruluşları, sivil idareler, tarikatlar ve diğerleriyle devam eden görüşmeler yaptıklarını belirtmek yeterlidir. Zira o, sanki Sudan’ın gerçek yöneticisiymiş gibi davranmaktadır. Aynı zamanda beldemize yönelik bu müdahale en ince ayrıntısına kadar ve günlük olarak gerçekleşirken, ancak bu ülkeler başka bir ülkenin hiçbir işine müdahalesine izin vermemektedir. Öyleyse neden beldemize müdahale ediyorlar?! Ve neden yöneticilerimiz, beldelerini her türlü müdahaleden korumak için gerekli önlemi almıyorlar?
Bu iki soruyu cevaplamak için, yönetildiğimiz sistemin üzerinde durmamız gerekir. Bu sistem, akidemizden kaynaklanan bir sistem mi, yoksa kendi arzularımızdan icat ettiğimiz bir sistem mi ya da nasıl bir sistemdir?
Hayatımızı düzenleyen siyasi, ekonomik, eğitim ve diğer sistemlere bakan biri, bunların akidemizin esasına, hatta Sudan halkının arzularına bile dayanmadığını görecektir. Aksine bunlar, Sudan’ı bizzat kendi akidesine göre -ki bu, dini hayattan ayıran ve buna binaen sistemler ve kanunlar koyan akidedir- yöneten sömürgeci İngiliz kâfirinden miras aldığımız sistemlerdir. Aslında sömürgeci kafirler, Sudan’dan ayrıldıklarında (Bay Baker’ın 1953 Geçiş Dönemi Anayasası) olan anayasayı hazırlamışlardı. Dolayısıyla bu anayasa, daha sonra değiştirilirken tüm anayasaların temeli olarak kalmıştır. Dahası şirketler kanunu, vergi kanunu, arazi kanunu ve benzerleri gibi kanunların çoğu İngiliz temeline dayanmaktadır. Böylece sömürgeciler, politikacı ve düşünürlerin aydın oldukları söylenene kadar taklit etmeye çalıştıkları rol model ve örnek olarak kaldı! O halde böyle bir durumda sömürgeci kafirlerin, sömürgeci kâfirin meşru olmayan yönetim ve politikasına yönelik ellerinde herhangi bir net projesi olmayan taraflar arasında var olan sorunları çözmek için elçiler aracılığıyla müdahale etmesi gayet doğaldır; dolayısıyla bu, siyaset ve ekonomide beldemizi bağımlı ve zelil bir hale getiren bir proje olup şuan Sudan’daki ekonominin, Uluslararası Para Fonu’nun personellerinin, yoksulları öldüren ve geri kalanlarını da yoksullaştıran direktifleriyle yönetilmesi yeterli olmaktadır. Siyasette ise, Sudan’da asker ve sivil olarak nüfuz eden adamları aracılığıyla Amerika ve İngiltere çatışmaktadır. Ama Amerika’nın ordu üzerindeki üstünlüğünden dolayı onun elçileri ve delegasyonları şu anda daha etkili durumdadırlar. Hatta BM elçisi Volker, Amerika’nın çıkarı için oynamakta ve son girişimiyle onun adamlarını pekiştirmektedir. Yönetimi ayakları altına alan ordunun ise uygulamaktan başka yaptıkları bir şey yoktur. Nitekim Ocak 2022’nin sonunda Afrika İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Molly başkanlığındaki bir Amerikan heyeti, Amerika’nın Afrika Boynuzu elçisi David Sartre Field ve o sırada Hartum’daki Amerikan Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Brian Shukan ile bir araya gelerek Egemenlik Konseyi Başkanı el-Burhan ile görüştüler ve uygulamaya başlayacağı konular üzerinde onunla anlaştılar. Bu konulardan biri de, geçici bir hükümetin kurulması, (iktidarda sadece Amerika’nın adamlarının olacağı) yeni gelişmelere ayak uydurmak için anayasal belgede değişiklikler yapılması ve ardından da geçiş döneminin sonunda seçimlerin yapılmasıdır.
Sudan’ın vakıası işte budur. Peki bu müdahalenin şerî hükmü nedir? Kâfirlerin Müslümanlarla yönetim ve siyaset meselelerini konuşmaları ve onları çözüm olarak gördükleri şeylere yönlendirmeleri caiz midir?
Şerî hüküm, kâfirlerden yardım istemenin veya onların Müslümanların işlerine müdahale etmelerine izin vermenin haram olmasıdır. Çünkü onların bu şekildeki müdahalesi, onları bizim üzerimizde otorite sahibi yapmaktadır. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَلَن يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً “Allah, müminlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermez.” [Nisa-141] Ayrıca Allah, onların bizim için hayır istemediklerini de açıklamıştır. Zira Subhanehu şöyle buyurmuştur: مَّا يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ وَلَا الْمُشْرِكِينَ أَن يُنَزَّلَ عَلَيْكُم مِّنْ خَيْرٍ مِّن رَّبِّكُمْ وَاللَّهُ يَخْتَصُّ بِرَحْمَتِهِ مَن يَشَاءُ وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ “(Ey müminler!) Ehli Kitaptan kâfirler ve Müşrikler de Rabbinizden size bir hayır indirilmesini istemezler. Halbuki Allah rahmetini dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.” [Bakara 105] Yine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, işlerimizde onlarla istişare etmemizi yasaklamıştır. Zira şöyle buyurmuştur: لا تَسْتَضِيئُوا بِنَارِ الْمُشْرِكِينَ“Müşriklerin ateşi ile aydınlanmayınız.” Hasan İbn Ebu’l Hasan dedi ki: Yani işlerinizde onlarla istişare etmeyin demektir. Peki mesele sadece bir istişare değil de, sömürgeci kâfir Batı’nın ajanı olmayı kabul edenlerin üzerimize uyguladığı ve tatbik ettiği hükümlerini bizi dikte eden ve zorlayan bir kimse olursa nasıl olur acaba?
Müslümanlar olmaları itibariyle Sudan halkından istenen, İslami olmayan bu vakıayı İslami bir vakıaya dönüştürmek için çaba göstermeleridir. Bu ise, İslam’ın belirlediği, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in vakıa zemininde uyguladığı ve ardından Raşid Halifelerin onun metodu üzere yürüdüğü bir nizamı takip etmekle olur. Nitekim Habibimiz Mustafa Sallallahu Aleyhi ve Sellem yönetimde ve siyasette kendi sünnetine ve hidayet üzere olan Raşid Halifelerin sünnetine bağlı kalmamız gerektiğini açıklamış ve İslam’ın hidayeti dışında sistemler ve kanunlar icat etme konusunda bizleri uyarmıştır. Zira Aleyhissalatu ve’s Selam şöyle buyurmuştur: ... فَعَلَيْكُمْ بِسُنَّتِي وَسُنَّةِ الْخُلَفَاءِ الْمَهْدِيِّينَ الرَّاشِدِينَ، تَمَسَّكُوا بِهَا، وَعَضُّوا عَلَيْهَا بِالنَّوَاجِذِ “…Öyle ise size sünnetimi ve hidayet üzere olan Raşid Halifelerin sünnetini hatırlatırım, bunlara uyun ve dört elle sarılın.” Nitekim İslam, yönetim için bir nizam belirlemiş, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onu açıklamış ve Allah'ın Kitabı ve Rasulü’nün sünnetinin esası üzerine onun sütunlarını kurmuş, yapısını tayin etmiş ve sistemlerini ve cihazlarını belirlemiştir. Zira İslam Devleti’nde yasama, halka değil şeriata ait olup otorite ümmete aittir; dolayısıyla Allah’ın Kitabı ve Nebisi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in sünnetiyle kendisini kimin yöneteceğini rıza ve tercihle seçen bizzat ümmettir. Bu yönetici ise, dünyadaki tüm Müslümanların tek Halifesidir ve anayasa, kanunlar ve hükümler benimseme hakkı sadece ona aittir. Çünkü ümmetin gözetiminden sorumlu olan odur ve o yasa koyamaz. Aksine şayet müçtehitse içtihat ederek ya da başkasının içtihadıyla benimseme yapar. Bunun da ötesinde şayet İslam’ın uygulanmasında ihmalkarlık gösterir veya kötü uygulamada bulunursa ümmet tarafından muhasebe edilir. Nitekim bu günlerde bizler, H. 28 Receb 1342’de Hilafet Devleti’nin yıkıldığı elim yıldönümü olan Receb ayını yaşıyoruz. O halde bizim, Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti yeniden kurmak için harekete geçmeliyiz. Zira Hizb-ut Tahrir, Hilafet Devleti kurulduğunda uygulanması için Allah’ın Kitabı, Nebisi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in sünneti ve bu ikisinin irşat ettiklerinden sahih bir içtihatla çıkarılmış 191 maddelik bir anayasa hazırlamıştır. Bu yüzden hepimizin, onu kucaklayarak, ümmetin muhlis evlatlarıyla birlikte çalışarak, özellikle de güç ve kuvvet ehlinin Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurması için Hizb-ut Tahrir’e nusret vermesiyle onu vakıaya geri döndürmesi gerekir.