- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
El-Raye Gazetesi
Dinimizin Zuhur Etmesinin ve Allah’ın Rasulü’nün Bayrağının Dalgalanmasının Zamanı Neden Geldi?
Hizb-ut Tahrir Mübarek Toprak (Filistin) Medya Ofisi Üyesi Halid Said’in Kaleminden
Zaman akıp gitti ve günler yeniden tekerrür etti. Zira bugün dünya, farklı haklarıyla birlikte bir medeniyetin çöküşü ve ahlaki bozulmanın içinde yaşamakta olup açgözlülük, tamahkarlık, kibir, yoksulların geçimleri üzerindeki tahakküm ve mallarının yağmalanması büyük güçlerin hareketindeki ana dürtü haline gelmiştir. Bu büyük güçler dünyaya, özgürlük, güven, emniyet, barış, onurlu bir yaşam, adalet ve hukukun üstünlüğü hakkında sahte ve parlak sloganlar taşırken, sahada haydutlar ve mafya hırsızları gibi davranmaktadırlar.
Şayet dünyanın durumu buysa ve biz de onun içinde yaşıyor ve onun bir parçasıysak, o halde milletler arasındaki konumumuz nerede? İnsanlığın sorunlarının çözümü noktasında neredeyiz? İslam’ın nuru ve rahmetiyle İnsanlara doğru yolu gösteren İslam ümmeti olarak bize yakışan modeli sunmanın neresindeyiz? Belki de birileri, bizim insanlığa sunabileceğimiz şey nedir diyebilir?! Peki bu ağır görevin yükünü taşıyacak kapasiteye sahip miyiz?!
Bu göreve ehil olduğumuzu ve sorumluluğumuzu yerine getirmeye muktedir olduğumuzu, dahası dünyanın İslam ümmeti olarak bizden başka kurtarıcısının olmadığını tam bir güven ve içtenlikle söyleyebiliriz. Zira Allah’ın lütfu sayesinde bizler, dünyaya en mükemmel bir şekilde liderlik edebilecek ve bu dünyanın neresinde olursa olsun cinsiyetine, rengine, ırkına ve dinine bakmaksızın bir insan olması vasfıyla insanların tüm sorunlarına tedaviler ve çözümler sunabilecek unsurlara ve imkanlara sahibiz.
Bu unsurlar ise aşağıdaki noktalarda özetlenebilir:
Birincisi: Bir akide, bir nizam, bir fikir, bir metot ve devletin dayandığı bir ideoloji olarak İslam; ister siyasi, sosyal ve ekonomik yönlerden olsun, isterse uluslararası ilişkiler veya sağlık ve eğitim ile ilgili yönlerden olsun, insanın sorunlarına yönelik, bireyin ve toplumun hayatında kalıcı istikrarı ve ilişkilerden ortaya çıkan hususlarla ilgili tam bir uyumu garanti eden çözümler içermektedir. Zira İslam, insan için neyin iyi ve neyin elverişli olduğunu bilen Hakîm ve Alim olanın katından inmiştir. أَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ “Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.” [Mülk-14] Dolayısıyla bu, vakıaya aykırı olan bir iddia olmadığı gibi hakikatle çelişen bir iddia da değildir. Zira İslam; Hilafet Devleti’nin olduğu bir devlette, yaklaşık on üç asır boyunca tatbik edilmiş olup ne tatbikinin güzelliği ne de dünyadaki ömrünün uzunluğu noktasında hiçbir ideoloji onunla rekabet edemez. Dolayısıyla bizim, İslam’ın hayrını ve onun taşıdığının mutlak hak olduğunu teyit etmeye, bunu ispatlamaya ve bununla ilgili bir kanaat oluşturmaya ihtiyacımız yoktur. Zira George Bernard Shaw’un, Nebi Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i “insanlığın kurtarıcısı” olarak nitelendirdiği görüşü bizim için yeterlidir. Zira o şöyle demiştir: “Şayet Muhammed İbn Abdullah şimdi aramızda olsaydı, dünyanın sorunlarını bir fincan kahve içme rahatlığı ile çözerdi.”
İkincisi: kendisi için İslam’ı ideoloji ve siyaseti de ameli yapan Hizb-ut Tahrir’in varlığı. Zira o, Allah’ın Kitabı’na ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in sünnetine bakarak ümmetin kalkınması için yeterli gördüğü fikirler ve mefhumlar belirlemiş, insanların işlerinin ve maslahatlarının gözetilmesini sağlayacak şerî hükümler benimsemiş, bu hükümleri billurlaştırmış, bunları ümmete sunmuş ve insanları bunları benimsemeye, bunları almaya ve Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafetin gölgesinde hayatlarında tatbik etmeye davet etmek için gecesini gündüzüne katarak ciddiyetle çalışmaktadır. Ayrıca bu müstakbel devlet için, içinde yönetim ve idare nizamının ve iktisadi nizam, içtimai nizam ve Hilafet Devleti’nde eğitim siyaseti hükümlerinin olduğu bir anayasa hazırlamış, ümmetin işlerini gözetme sorumluluğunu üstlenmiş, onun maslahatlarını benimsemiş ve ümmete karşı kurulan komploları ifşa etmiştir. Bu yüzden o, ümmetin güvenine layık olup İslam’ın sancağını taşımakta ve ümmetin düşmanlarının boğazındaki bir diken olmaktadır. Nitekim Hizb-ut Tahrir, üzerinde görünen hak üzere sebat etmeye devam edecek ve Allah’ın emri gelinceye kadar ona muhalefet edenler ve başına gelen musibetler ona bir zarar veremeyecektir. Böylece Allah, dinine nusret ve dostlarına da iktidar verecektir. Nitekim nusretin alametleri ufukta görülmektedir. وَيَقُولُونَ مَتَى هُوَ قُلْ عَسَى أَن يَكُونَ قَرِيباً “Ne zamanmış o?” diyecekler. De ki: “Yakın olsa gerek!” [İsra-51]
İslam ümmeti, yaşayan azim ve kerim bir ümmet olduğu gibi şiddetli rüzgarlar karşısında direnen bir ümmettir. Dolayısıyla, bu felaketler, krizler, savaşlar ve asırla boyunca kendisine karşı uygulanan komplolar onu zayıflatmaya güç yetiremez. Bu yüzden geçmişteki milletlerde yaptığı gibi bunları içi boş hurma kütükleri gibi bırakacaktır. Çünkü Allah, bu temiz mübarek ümmeti korumaya kefil olmuştur. Nitekim ümmet, neredeyse yok olmanın eşiğine gelecek kadar Moğolların saldırısına maruz kaldığı halde sebat etmiş, Moğollar geri dönüşü olmayan bir şekilde çekip gitmiş, ümmet kalmaya devam etmiş ve zafer elde etmiştir. Yine Avrupa ülkeleri, vahşi haçlı savaşında ümmete karşı bir araya geldiler ama Haçlılar en kötü bir şekilde hezimete uğradıkları gibi en kötü bir şekilde kovuldular. Ama bu günlerde ümmetin, Hilafet Devleti’nin yüz yıl önce yıkılmasından bu yana ona liderlik edecek bir başı, onu koruyacak bir kalkanı ve onu barındıracak bir kalesi yoktur. Dolayısıyla İslam ümmeti, çeşitli imtihan ve musibetlere maruz kalmasına rağmen madeninin asilliğini, ruhunun saflığını ve yapısının sağlamlığını ispat etmiştir. Bu yüzden sabit kaldı, düşmedi, hala direnmeye devam etmekte, dinine sarılarak mücadele etmekte, kurtulacağı günü özlemekte ve kararlarını vermeleri ve Allah’tan başkasına olan tüm bağımlıktan kurtulmaları için evlatlarının yiğitlerini ve kahramanlarını beklemektedir. O halde Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin olduğu Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem devletini yeniden inşa edin.
Ayrıca İslam ümmetinin, Hakîm olan Allah’ın Rabbani emri ve teklifiyle büyük bir sorumluluğu vardır. Zira Alllahu Teala şöyle buyurmuştur: وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطاً لِّتَكُونُوا شُهَدَاءَ عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيداً “Böylece sizi, insanların üzerine şahit olmanız ve Rasul’ün de sizin üzerinize şahit olması için vasat bir ümmet kıldık.” [Bakara-143] Dolayısıyla İslam ve davetini tüm insanlığa taşımak, Nebi Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’den sonra kıyamet gününe kadar İslam ümmetine emanet edilmiştir. Bu yüzden İslam ümmeti canlıdır ve asla ölmeyeceği gibi o, hep var olacak ve asla yok olmayacaktır. Çünkü İslam, yer ve gök var olduğu sürece var olacak ve şahitlik görevi de gece ve gündüz var olduğu sürece var olacaktır. Çünkü şahitlik ölmez.
Dördüncüsü: İslam ümmeti, diğer milletlerde bir benzeri olmayan bir canlılıkla ayırt edilmektedir. Gençler ise insanlık nüfusu bakımından dünyanın beşte birine denk gelen en büyük bir oluşumdur. Ayrıca İslam ümmeti, kendisini dünyadaki tüm ülkelerin en büyük yeteneklerinden üstün kılan fikrî, bilimsel, sanayi, mesleki ve teknik enerjilere, yeteneklere ve yetkinliklere sahiptir. Dolayısıyla İslam ümmetinin sadece, kendisine yatırım yapacak, onu doğru ve üretken çerçevesinde kullanacak, enerji kanamasını ve israfını durduracak ve ülkemizden beyin göçünü engelleyen bir ortam oluşturacak birine ihtiyacı vardır.
İslam beldelerini ayrıcalıklı kılan en önemli hususlardan biri de, eşsiz bir genişliğe uzanan coğrafi konumudur. Zira Kuzeyde Fergana Vadisi’ne, güneyde Gana’ya, doğuda Endonezya’dan batıda İspanya’ya kadar uzanan İslam coğrafyası, ona dünya düzeyinde etkin bir jeopolitik merkez sağlamaktadır. Bu da ona, seyir, nakil, seyahat ve küresel ticaretin hareket yollarını kontrol etme ve bu dünyadaki herhangi bir ülkeyi etkileme gücü sağladığı gibi şayet bu ülkelerden herhangi birinin nefesini kontrol etmek isterse, bunu da yapma gücü sağlamaktadır.
Allah İslam beldelerine, hazineler, zenginlikler, her çeşit kaynak ve yetenekler, bol miktarda mineraller, çeşitli enerji kaynakları, verimli topraklar, su kaynakları ve hayvan bolluğu bahşetmiştir. Tüm bunlar ise, en üst düzeyde lüks ihtiyaçlarını karşılayacak ve en son ve modern teknolojileri kullanacak şekilde tebaasına insanca ve rahat bir yaşam sağlayacak, dünyanın diğer ülkelerini kendisine bağlayacak, kendi zenginliklerine muhtaç kılacak güçlü bir devlet inşa etmeyi gerektirmektedir. Bu da hem genel hem de özel düzeylerde ticaret patlaması ve ekonomik yükseliş için önemli bir itici güç olacaktır.
Ey kerim ümmetimiz: Yokluğunuz ve sessizliğiniz çok uzadı. Hak ve hakikat için kıyama kalkmanız gerekmez mi? Zira tüm dünya, sizde var olan hayra muhtaçtır. Ey Müslümanların gençleri: İçtenlikle ciddi bir duruş sergilemek gerekmez mi? Hak için güçlü bir uyanış gerekmez mi? Artık hedeflerimizi belirlememiz, sorumluluklarımızı yerine getirmemiz, dinimize yardım etmemiz, ümmetimizin üzerindeki zulmü kaldırmamız ve onu insanlık için çıkarılmış en hayırlı ümmet olduğu ilk siretine geri döndürmemiz gerekmez mi? Haydi o zaman İslam dışındaki her düşünceden ve her bağlılık ve bağımlılıktan kurtuluş yönündeki yürüyüşü hızlandırmak için acele edelim ve İslam davasını davamız haline getirelim ki böylece davamız, Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet Devleti’ni kurmak olsun. Böylece de Rasulümüz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in devletini yeniden inşa edelim ve Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesini gerçekleştirme şerefine nail olalım. Artık dinimizin zuhur etmesinin ve Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in bayrağının dalgalanmasının zamanı gelmiştir. Allah’ın izniyle sizler buna ehil olduğunuz gibi şayet Allah’a olan niyetlerinizde sadık, O’nun için yaptığınız amellerinizde samimi olur ve Rabbinizin emrine ve Nebiniz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in metoduna bağlı kalırsanız buna yapmaya da muktedirsiniz. O halde sevinin! Çünkü zafer sizindir, Allah sizinle beraberdir ve Allah amellerinizi asla eksiltmeyecektir. Zafer, sadece bir saatlik bir sabırdır.