Salı, 03 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/05
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Ukrayna: Sömürgeciliğin Kanlı Etkisi!

بسم الله الرحمن الرحيم

Ukrayna: Sömürgeciliğin Kanlı Etkisi!

Şu anda tüm dünyanın gündeminde Ukrayna olayları var. Bu arada herkes kendi anlayışına göre değerlendirmede bulunurken dünya ülkeleri de kendi pozisyonlarına göre açıklamalarda bulunuyor. Dolayısıyla insanların geneli “Rusya’nın Ukrayna’ya saldırı başlattığını” söylerken bazıları “bu bir saldırganlık savaşı değildir” diyor ve bazıları da tarafsız davranıyor. Rusya ise, “bu bir saldırganlık savaşı değil, aksine askeri bir operasyondur” iddiasında bulunuyor. Her ne olursa olsun hakikatte bu bir savaştır. Aslında bu, Rusya ile Ukrayna arasındaki bir savaş değil, dünyanın en büyük sömürge güçleri arasındaki bir güç mücadelesidir. Bunun hakikatini tespit etmek için tarihe bir bakmamız gerekiyor.

Kapitalist ideoloji, sözde “geç orta çağ” (14-16. yüzyıllar) döneminde şekillenmeye başlamıştır. Bu ideolojiye göre her şeyin ölçüsü çıkardır. Bu nedenle Kapitalizmi benimseyen Avrupa ülkeleri maddi çıkarların peşinden koşmaya, yeni coğrafi keşifler yapmaya ve yeni toprakları sömürgeleştirmeye başladı. Böylece Kapitalizmi dünyaya yaymanın doğal yolu sömürgeleştirme oldu. Böylece de sözde “ilk yeni çağın” sonunda, Kapitalizm Batı’da bir yaşam biçimi olarak ortaya çıktı.

Sömürgecilik on dokuzuncu yüzyılda gelişme gösterdi ve İngiltere, Fransa ve Rusya, çok sayıdaki sömürgeleri nedeniyle dünyanın büyük güçleri haline geldi. Nitekim yirminci yüzyılın başında, diğer ülkelerin dünyanın bu bölünmesinden ve sömürge çatışmasından duydukları hoşnutsuzlukları, Birinci Dünya Savaşı’nın (1914-1918) başlamasına yol açtı. Bu savaşta İngiltere, Fransa ve Rusya’dan oluşan itilaf devletleri rakiplerini yendiler. Bu zaferden sonra sömürge sistemlerini korumak için Milletler Cemiyeti’ni oluşturdular. Ama bu uzun sürmedi. Sonra otorite ve sömürgelerin bölünmesine yönelik başka bir çatışma başladı ve bu da İkinci Dünya Savaşı’na (1939-1945) yol açtı. Yine bu savaşta, “müttefikler” -İngiltere, Fransa, Sovyetler Birliği ve Amerika-, “Mihver devletleri” olarak adlandırılan Almanya, İtalya ve Japonya’yı yendiler. Sonra zafer elde eden ülkeler, dünyadaki sömürge rejimlerini pekiştirmek için Birleşmiş Milletleri kurdular. Amerika bu savaştan güçlü bir şekilde çıktı ve Avrupa üzerindeki hegemonyasını korumak için onu Sovyetler Birliği’nin komünist işgalinden koruma bahanesiyle NATO’yu kurdu. Böylece dünya, sömürgeciler arasında batı ve doğu bloku olarak ikiye bölündü.

Buna müteakip sömürgeci çatışmalar “dekolonizasyon / sömürgeciliğin sonlandırılması” altında devam etti. Nitekim Amerika ve Sovyetler Birliği, bu fikri kullanarak diğer sömürgeci ülkelerin sömürgelerini istila ve işgal etmek için komplo kurdular. Eski sömürgelerdeki birçok ülkeye “egemenlik” ve “bağımsızlık” gibi sahte renkler verildi ve yeniden sömürgeciler arasındaki bir savaş bölgesi haline geldiler. Bunun üzerine sömürgeciler de bu ülkeleri çeşitli anlaşmalarla kendilerine bağlayarak yeni bir sömürgecilik türüne geçtiler ve buna da “neo-sömürgecilik / yeni sömürgecilik” adı verildi.

Yirminci yüzyılın sonunda Sovyetler Birliği çöktü ve onun etkisi altındaki Doğu Avrupa ülkeleri Amerika’nın etkisine geçti. Böylece Sovyetler Birliği cumhuriyetleri “bağımsız” ülkeler haline geldi ve Rusya, Amerika ve Avrupa arasındaki tartışmalı bir bölgeye dönüştü.

İşte Ukrayna da bu cumhuriyetlerden biridir. Ancak Ukrayna’daki durum Orta Asya’daki durumdan farklı. Çünkü Ukrayna, üçüncü dünya ülkesi değil, aksine ikinci dünya ülkesidir. Her şeyden önce Ukrayna Avrupa’da olan bir ülkedir, ikinci olarak Hıristiyan bir ülkedir ve üçüncü olarak da ekonomisi gelişmiştir. Bu nedenle sömürgecilerin ona karşı özel bir tutumu vardır. Nitekim Ukrayna, 2004 yılındaki Turuncu Devrimi ve ardından Avrupa meydan olaylarından sonra Amerika’nın etkisi altına girmiştir. Ancak Rusya onu yalnız bırakmadı. Bugün Rusya’nın işgali, işte bu oyunun bir devamıdır. Yani bu hakikatte Amerikan ve Rus imparatorlukları arasındaki bir nüfuz çatışmasıdır.

Yirmi birinci yüzyılın başlarında Amerika, “aşırılıkçılık ve terörle mücadele” diye yeni bir sömürgecilik yöntemi icat etti. Dolayısıyla Amerika, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana dünyanın birinci ülkesi olmaya devam etti. Bu yüzden kendisini, Demokrasi kisvesi altında dünyada Kapitalizmin savunucusu ve dünya Kapitalist sisteminin lideri olarak kabul etmektedir. İşte bu yüzden de İslam’ın Demokrasiyi ve küresel Kapitalizmi yıkmasını ve onun yerini almasını önlemek için “dini aşırılık” ve “uluslararası terörizm” diye bir hikaye icat etti, İslam’a ve Müslümanlara karşı bir savaş başlattı ve ayrıca bu fikirleri başkalarının sömürgelerini ele geçirmek için kullandı. Nitekim ABD’nin Afganistan ve Irak’ı işgali, Arap Baharının bastırılması ve Suriye’deki komplo bunun canlı örnekleridir.

Bütün sömürgeci güçler ve halkları, İslam’a ve Müslümanlara karşı mücadelede Amerika’yı takip ettiler. Çünkü onların tamamı kâfirdirler. Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَالَّذِينَ كَفَرُوا بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍKâfir olanlarsa birbirlerinin dostudur, yardımcısıdır.” [Enfal-73] Aynı şekilde bu sömürgeciler, karşılıklı sömürge anlaşmazlıklarında birbirleriyle de çatışmaktadırlar.

Kâfirler, Müslümanlara karşı mücadelede birleşmiş olmalarına rağmen, karşılıklı menfaat peşinde koştuklarından dolayı kendi aralarında da düşmandırlar. Zira Müslümanları terörizmle suçlayan kâfirler, şimdi de Ukrayna’da birbirlerini terörizmle suçlamaktadırlar.

Daha önce dediğimiz ve tarihten de bilindiği üzere Kapitalizmin ortaya çıkışından bu yana dünya halkları, sömürgecilerin baskısı nedeniyle baskılara maruz kalmışlardır. Zira bir avuç Kapitalist sömürgeci, hem Müslümanlar hem de gayrimüslimler olmak üzere tüm dünya nüfusunu ezmektedir. Bu yüzden sadece İslam, Demokrasi kisvesi altında gizlenen Kapitalizmi ortadan kaldırabilir ve sadece Hilafet Devleti sömürgeci güçleri devirebilir. Bu yüzden Müslümanlar dinlerine sımsıkı sarılmalı ve Allahu Teala’nın vadettiği ve Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdelediği gibi İslam’ı hayatta tatbik edecek olan Hilafet Devleti’ni kurmak için harekete geçmelidirler. Zira onlar için Allah’ın vaadi yakındır: وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْناًAllah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur.” [Nur-55]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Abdulhakîm Karahani - Kırgızistan

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER