- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Receb Ayında Tarihin Akışını Değiştiren Olaylar!
Allah Subhanehu ve Teala’nın haram kılmış olduğu haram aylardan biri de Recep ayıdır. Bu ayda salih amel işlemenin ecri büyük olduğu gibi bu aydaki günah da büyüktür. Nitekim Receb ayında hayır ve şerrin olduğu büyük olaylar gerçekleşmiştir. Bu olaylardan üçü üzerinde durmak istiyoruz:
Birincisi: İsra ve Miraç olayı ve nusret talebiyle bağlantısı.
İkincisi: Hilafetin bütünlüğünün yeniden sağlanmasının ardından Beytu’l Makdis’in Haçlılardan kurtarılması.
Üçüncüsü: Hilafetin ortadan kaldırılmasının trajedisi ve onu yeniden kurmak için ciddi şekilde çalışmanın vacip olması.
İsra ve Miraç olayının, Hatice Radıyallahu Anhanın ve sonra da Ebu Talib’in vefatının ardından gerçekleştiği bilinmektedir. Nitekim bunun ardından Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e ve sahabesi Rıdvanullahi Aleyhim’e yönelik eziyetler artmış ve Mekke toplumu davet karşısında donuklaşmıştı. Bunun üzerine Allah, Rasulü’nü biri nusret talebi ve diğeri de İsra ve Miraç olayı olmak üzere iki şey ile şereflendirdi. Böylece İsra ve Miraç olayı, Akabe biatı ve diğer nusret eylemleri, Hicretin sekizinci yılında Mekke’nin büyük fethinin ve aynı şekilde Hicretin on beşinci yılında, yani Ömer İbn Hattab Radıyallahu Anh döneminde Beytu’l Makdis’in fethinin ve anahtarlarının Hıristiyanlardan alınmasının ardından otoritesi Mescid-i Haram’a kadar uzanan devletin kurulmasına kucak açmıştır.
İlk olayda insanların ihmal ettiği önemli bir husus vardır ki o da, nusret talebidir. Aynı şekilde burada birçok kişinin ihmal ettiği önemli bir husus daha vardır ki o da, Mescid-i Aksa’nın Haçlıların pisliğinden kurtuluşunun yıldönümünü yeniden hatırlamalarıdır ki el-Aksa ve onun kutsallığının kurtarılması H. 583 senesinde olmuştur. Zira Fatımilerin H. 359 yılında Hilafete isyan edip Mısır’ı Hilafetten koparmalarının ardından Mısır vilayeti yeniden Hilafete iade edilmiştir. Yani Selahaddin ve Nureddin’den önce, Hilafetin bütünlüğü yeniden sağlanıncaya kadar Filistin’i Haçlıların pisliğinden kurtaramadılar. Sonra Abbasi Halifesi Nasır döneminde, Selahaddin Mısır ve Şam valisiyken Allah Selahaddin’in komutanlığındaki Müslümanlara yardım etti, böylece Mescid-i Aksa’yı kurtardılar ve Selahaddin de Abbasi Halifesi Nasır’a müjdeyi gönderdi. Nitekim bu zafer ve elde ettiği büyük başarı hakkında oryantalist Hamilton Gibb, kendisini küresel politikacıların yolcuları arasına koyan Selahaddin’in başarılarının bir özetini anlatmıştır. Zira (Selahaddin’in Başarıları) adlı kitabında onun hakkında şöyle demiştir; Selahaddin Haçlı emirliklerinin kurulmasına ve devam etmesine izin veren faktörlerden birinin Müslümanların siyasi yapısının zayıflığı olduğunu ve tüm bunların siyasi fesadın bir sonucu olduğunu açıkça görmüş ve Selahaddin’in devrimi bu koşullara karşı olmuştur. Zira buna son vermenin tek bir yolu vardı ki bu da, İslami siyasi sistemin yeniden canlandırılması ve İslami cephenin Abbasi Hilafetinin altında birleştirilmesiydi.
Bugünkü kurtuluşun yolu ise, ümmetin Allah’ın izniyle yakında kurulacak olan İkinci Hilafetin gölgesinde birleşmesidir.
İslam ümmetinin trajedisini, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in İsra ve Miraçı’nı, diğer mukaddesatları, toprakları ve din ve dünyanın kaybedilmesini temsil eden olaya gelince; bu, H. 28 Receb 1342 M. 3 Mart 1924 yılında, yani yüz bir yıl önce Hilafetin yıkılmasıdır. Sömürgeci kâfir, İngilizlerin ajanı ve onların türetmesi katışıksız Yahudi olan Mustafa Kemal’in eliyle Hilafeti yıktı ve Hilafetin kaldırılmasına ilişkin fermanda şöyle dedi: Ne pahasına olursa olsun, tehdit altındaki cumhuriyet korunmalı ve sağlam bilimsel temeller üzerine kurulmalıdır. Halife ve Âli Osman’dan geriye kalanlar gitmeli, eski şerî mahkemeler ve onların kanunları modern mahkemeler ve kanunlarla değiştirilmeli ve din adamları medreseleri kurumlarının yerini dini olmayan devlet okullarına terk etmelidir. Aynı gece Mustafa Kemal, İstanbul valisine bir emir göndererek Halife Abdülmecid’in ertesi gün şafaktan önce Türkiye’den ayrılmasını emretti. Bunun üzerine İstanbul valisi, bir grup polis eşliğinde gece yarısı Halife’nin sarayına gitti ve onu sınır dışına taşıyacak olan bir arabaya bindirdi. İki gün sonra da Kemal, Halife’nin ailesini topladı ve onları sınır dışı etti. Böylece Mustafa Kemal, İsviçre’deki Lozan Konferansı’nda Türkiye’nin bağımsızlığını tanıması için İngiltere’nin öngördüğü dört şartı yerine getirmiş oldu ki bunlar şunlardır: Hilafetin kaldırılması, Halifenin sınır dışı edilmesi, parasına el konulması ve Türkiye’nin laikliği ilan etmesidir. Böylece Hilafet yıkıldı, varlığı silindi ve İsra ve Miraç topraklarının kaybedilmesi, Yahudiler tarafından gasp edilmesi, Avrupa ve Amerika’nın yardımıyla mutant varlığın kurulması da dahil olmak üzere büyük bir felaket yaşanmış oldu.
Şimdi Sultan İkinci Abdülhamid’in Filistin için yanına geldiğinde Herzl’e ne dediğini dinleyelim: “Filistin benim özel mülküm değildir, bilakis İslam ümmetinin mülküdür. Hilafet Devleti parçalandığı zaman Filistin’i karşılıksız ele geçirebilirler. Fakat ben sağ olduğum müddetçe, bedenimin neşterle yarılması Filistin’in Osmanlı Hilafet Devleti’nden koparılmasından benim için daha kolay bir hadisedir. Ölü cesetlerimizi parçalayabilirsiniz ama ben daha sağ iken bedenimizin üzerinde otopsi yapılmasına asla müsaade etmem.” Dolayısıyla Hilafet, İsra ve Miraç topraklarımızın koruyucusuydu. Ama Hilafet kaybolunca İsra ve Miraç toprakları da kayboldu ve üzerine gâsıp Yahudi varlığı kuruldu. Allah’ın izniyle Müslümanları birleştirecek ve İslam ülkeleri arasındaki bağı yeniden kuracak olan Raşidi Hilafet Devleti yeniden kurulduğu gün Filistin de geri dönecektir.
Bizler muhlis siyasi bir liderliğiz ve bu karton devletçiklerden ve ümmeti aşağılayan ve Filistin de dahil büyük ülkelerini parçalayan ajanların cürümlerinden kurtulacağız. Artık ümmetin Hilafet Devleti’ne geri dönmesinin ve İslam’ın Ukab Râye’sini dalgalandırmasının zamanı geldiği gibi İslam beldelerindeki ordu ve güç sahiplerinin, devletin yüz doksan bir maddelik anayasa taslağını, yönetim cihazlarını ve dinine ve ümmetine sadık ehil adamları da hazırlayan Hizb-ut Tahrir’e nusret vermelerinin zamanı gelmiştir. Zira Hilafet, Allah Subhanehu ve Teala’nın vaadi ve Filistin’in de Yahudilerden kurtulacağını müjdeleyen Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesidir. Nitekim Buhari ve Müslim, Abdullah İbn Ömer ve Ebu Hureyra Radıyallahu Anhum’dan Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu tahric etmişlerdir: لا تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى يُقَاتِلَ الْمُسْلِمُونَ الْيَهُودَ، فَيَقْتُلُهُمُ الْمُسْلِمُونَ حَتَّى يَخْتَبِئَ الْيَهُودِيُّ مِنْ وَرَاءِ الْحَجَرِ وَالشَّجَرِ، فَيَقُولُ الْحَجَرُ أَوِ الشَّجَرُ: يَا مُسْلِمُ يَا عَبْدَ اللَّهِ هَذَا يَهُودِيٌّ خَلْفِي فَتَعَالَ فَاقْتُلْهُ، إِلَّا الْغَرْقَدَ فَإِنَّهُ مِنْ شَجَرِ الْيَهُودِ“Müslümanlar Yahudilerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Bu savaşta Müslümanlar Yahudileri öldürürler. Hatta bir Yahudi taşın, ağacın arkasına gizlenir. Bunun üzerine o taş, o ağaç, ey Müslüman! Ey Allah’ın kulu! İşte arkamda bir Yahudi. Gel, onu öldür, der. Yalnızca Garkad bir şey söylemez. Zira o, Yahudilerin ağaçlarındandır.” [Müslim’in lafzıdır.]
Artık dinimizin üstün gelmesinin ve Kerim Rasulümüz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in bayrağının dalgalanmasının zamanı gelmiştir.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdullah Hüseyin (Ebu Muhammed Fatih) - Sudan