- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
El-Raye Gazetesi
Suriyeli Mültecilerin Evlerinden Uzak Bir Yere Yerleştirilmeleri
Erdoğan’ın Onları Mücrim Rejimin Vahşetine Geri Gönderme Kurnazlığı
Hizb-ut Tahrir Suriye Vilayeti Medya Ofisi Üyesi Nasır Şeyh Abdulhay’ın Kaleminden
Türkiye Cumhurbaşkanı birkaç gün önce “Türkiye’de yaşayan bir milyon Suriyeli mültecinin Suriye’ye geri dönüşünü sağlayacak yeni bir proje” olduğunu açıklayarak Türkiye’nin “göçü sınır ötesinde tutmaya yönelik stratejiyi gönüllü geri dönüş projeleriyle desteklediğini” vurguladı. Şöyle ekledi: “Suriyeli kardeşlerimizin gönüllü ve onurlu geri dönüşü için elimizden geleni yapıyoruz.”
Erdoğan'ın birkaç gün önce Suriye'nin kuzeyindeki briket evler projesinin açılış töreninde yaptığı görüntülü konuşma sırasında açıkladığı plan hakkında, Türkiye’de bulunan bir milyon Suriyeli mültecinin yeniden yerleşim projesini hayata geçirmek için siyasi ve askeri istikrara sahip bölgelerin öncelikli olacağını vurgulayarak şöyle dedi: “Yaklaşık 500.000 Suriyeli, Suriye’deki operasyonların başlamasından bu yana Türkiye'nin sağladığı güvenli bölgelere geri döndüler.”
Milliyetçi Hareket Partisi lideri Bahçeli de ertesi gün şunları söyledi: “Düzensiz göç, istilaya dönüşür.” İki eş zamanlı açıklama, her iki tarafın da siyasi çözüm ve 2023 seçimleri konusunda Amerikan çizgisinde ilerlediğini teyit ediyor.
Üç yerleşim köyü açmak için Bab el-Hava sınır kapısından İdlib kırsalındaki Batbo bölgesinde bulunan Kamuna mülteci kampına gelen Türkiye İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, bir milyon Suriyelinin Türkiye’den gönüllü geri dönüşünü sağlamak amacıyla Suriye’nin kuzeyinde yaklaşık 250 bin konut inşa etme sürecinde olduklarını ifade ederek Türkiye’nin el-Bab, Cerablus, Ras Al-Ain ve Tel Abyad bölgelerinde 250.000 konut inşaatı da dahil olmak üzere 13 proje hazırladığına dikkat çekti. Ayrıca bu projelerin finansmanının uluslararası yardım kuruluşlarından sağlanacağını, projenin Türkiye’de geçici koruma sağlanan Suriyelileri hedef aldığını ve Suriyelilere 5 veya 10 yıl süreyle evlerden yararlanma hakkı verileceğini açıkladı.
Soylu bayramdan önce, insanları kısıtlamak anlamında Suriye’de bayram geçirmek için gidenlerin geri dönmesine izin verilmemesi ve bunu yapmak isteyen Suriyelilerin icazetlerinin durdurulması konusunda konuşmuş ve ayrıca İstanbul kentine yeni iltica başvuruları için onayların durdurulduğunu vurgulamıştı.
Yukarıda geçenlerle ilgili kısa bir değerlendirmemiz olacaktır:
Öncelikle belirtmek gerekir ki bu plan, son zamanlarda Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin dosyasına yönelik baskıların artması ve 2023’te yapılması planlanan Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinin zamanının yaklaşmasıyla eş zamanlı olarak gelmiştir. Zira Erdoğan, her zaman olduğu gibi mülteci meselesini istismar ediyor ve yaklaşan seçimlerle birlikte mülteci kartının ticaretini yapan muhalefet partilerinin önünü kesmek için mültecilerin geri dönüşünden bahsediyor.
Türkiye rejiminin Amerika’nın emirleriyle Şam devrimini kuşatmasının ardından Erdoğan, seçimler konusuyla uyumlu olarak Şam Müslümanlarını kademeli olarak zorba Esad rejimine teslim etmeye çalışıyor. Ayrıca Türkiye'nin bu tutumu, bir dizi Arap ülkesinin tiran Esad rejimiyle normalleşmesiyle de örtüşüyor.
Onun bu projesi, Müslüman mültecilerin ileriki günlerde asrın tiranına teslim edilmeleri kaydıyla kamuoyunun üzerlerinde oluşturduğu baskılar nedeniyle onların sözde güvenli bölgelere yerleştirilmesini içeriyor. Erdoğan hükümeti mültecilerin ülkelerine zorla geri döndürülemeyeceğini bildiğinden dolayı, “gönüllü geri dönüşlerini” sağlamak için onlara baskı yapılmasına, insanların onlara karşı bir araya gelmesine ve sokaklarda onlara eziyet edilmesine göz yumuyor!
Bu açıklamaların hakikatine baktığımızda Erdoğan ve bakanlarının, hala Şam halkının defalarca tattığı acılarla tezatlık teşkil eden uyuşturulmuş açıklamalarıyla sistematik aldatma ve saptırma politikası uyguladıklarını görüyoruz. Zira bu politikacılar, Amerikan ajanı mücrim rejimin gemisini yüzdürmek için Amerika’nın çizgisinde hareket ettikleri bir zamanda hala insanlara vehim satıyorlar, onların evlerine geri dönmeleri temennisinde bulunuyorlar ve bunu başarmak için de (bağlantılı grup sisteminin liderleri aracılığıyla) herhangi bir ciddi ve samimi hareketi engelliyorlar. Bundan daha da kötüsü ise mültecilerin, İşsizliğin ve yaşam kaygısının çok yüksek olduğu kuzey Suriye’nin yoğun nüfuslu bölgelerinde ve zorla ve baskıyla yerinden edildikleri asıl evlerinden uzakta insanlık onuruna yakışmayan ve insana yakışır bir yaşam için asgari gereksinimlerden bile yoksun olan evlerde barınması ve yerleştirilmesi için yapılan açıklamaların gelmesidir. Bu da halkın baskısını ve tıkanıklığını gidermek için sakinleştirici iğnelerin ve “onurlu” takviyelerle yurtlarına ve evlerine geri dönüş taleplerinin dışında bizzat Türkiye rejiminin suç ortaklığıyla yapılmaktadır.
Burada soruyoruz: Putin’in itiraf ettiği gibi, Halep’i teslim eden ve el-Bab şehri, çıkarları ve sınırlarının güvenliği karşılığında buranın halkını terk eden Erdoğan’ın kendisi değil miydi?
Astana ve Soçi anlaşmaları gereğince yüzlerce bölgenin teslim edilmesine ve halkının yerinden edilmesine dahil olan, hala cephelerin açılmasını engellemek için bağlantılı grup sistemi liderlerine dayatmada bulunan, dahası Tadif ve diğer yerlerdeki Ebu Havle ve benzerleri gibi buna muhalefet eden herkesi sorumlu tutan Erdoğan değil mi?!
Erdoğan’ın Halep ve kardeşleri hakkındaki kırmızı çizgilerini, süresi dolmuş ve hedefleri ortaya çıkan “siz Muhacirsiniz biz de Ensarız” yalanını ve “ikinci bir Hama’ya izin vermeyeceğiz” şeklindeki iki yüzlü açıklamasını henüz unutmadık. Oysa Erdoğan’ın yardımıyla üçüncüsü, dördüncüsü ve beşincisi bile olmuştur!
Evet Erdoğan, Şam halkının kuşatıldığı, ıstıraplarının ve yerinden edilmelerinin acılarının arttığı ve bağlantılı grupların bölgeleri geri almalarını engellediği ve iddia ettiği gibi insanları “onurlu bir şekilde” bölgelerine geri dönüşünün sağlandığı bir zamanda maktulü öldürüyor ve sonra da ikiyüzlülük gösterip sahte hüzün ve timsah gözyaşları dökerek onun cenazesinde yürüyor. Bu ise Amerika’nın, devrimi öldürmeye ve devrim halkını şımarık ajanı Esad’ın zulüm ve baskısına geri döndürmeye yönelik plan ve adımlarında ilerleme imkânı buluncaya kadar bu grup sisteminin kararlarının çalınmasının ve görevlerinin rejimin ceplerini korumaya dönüştürülmesinin ardından oluyor.
Türkiye Cumhurbaşkanı mültecileri iade etmek istiyor evet, ancak iddia ettiği gibi onurlu bir şekilde değil. Bilakis mücrim Esad’ın aynı bağlamda ve aynı amaçla çıkardığı af oyunlarını hatırlatarak ve ardından haydut mücrim rejimle utanç verici normalleşmeye zemin hazırlamak için Erdoğan’ın BAE, Suudi Arabistan, Ermenistan ve Mısır ile normalleşmeye yönelik hamlelerine işaret ederek zehrini yayan ve devrimlerini ortadan kaldırdıktan sonra insanları mücrim rejimin kucağına geri göndermeyi amaçlayan Amerikan siyasi çözümünün kapısı aracılığıyla yapıyor.
Erdoğan tüm kurnazlığını, planlarını ve çabalarını Şam halkının iradesini kırmak ve devrimlerinin yönünü değiştirmek için harcadı ve hala da harcamaya devam ediyor. Dolayısıyla Şam devrimiyle uluslararası toplum dışında bir taraf ve Amerika’nın bir ajanı olarak muamele ediyor. Bu nedenle ister rejimin başı kalsın isterse gitsin rejimi yeni bir yüzle yeniden üretmek için 2254 sayılı BM Kararı aracılığıyla Amerikan çözüm vizyonunu uygulayarak devrimin zaferini engellemeye ve ajan rejimi istikrara kavuşturmaya çalışıyor. Bunun için de devrim halkına boyun eğdirmek ve aşağılamak ve onları aşağılık teslimiyet çözümlerine boyun eğdirmek için bağlantılı grup sisteminin ve yapay ve görevli hükümetlerin liderlerinden oluşan araçlarını kullanıyor.
Nitekim “gönüllü dönüş” sloganı altında kirli bir politikanın parçası olarak Suriyeli mültecileri Suriye-Türkiye sınırındaki bu ev mezarlıklarının içine yerleştirme çabası, mücrim Esad rejiminin çıkarına olan bir sonraki kirli adımlara zemin hazırlayan Türk-Amerikan kurnazlığının sadece buzdağının görünen kısmıdır. Özellikle de bu, açıktan oynamaya başlayan ve hiçbir kesintiye uğramadan Şam tiranının rejimiyle normal ilişkilere dönme eğiliminde olan, ancak sahnenin gereklerine ve devrimci Suriye halkını aldatmak için komplocular arasında rol paylaşımının gerektirdiğine göre perde arkasına gizlenen Türkiye ile oluyor.
Tabi bu onların tuzağıdır. Allah’ın onlara karşı tuzağı ise elbette daha büyüktür. O’nun Şam’daki kullarına yönelik kefaleti, onların rızıklarının ve sebatlarının kaynağıdır. Zira onlar, ülkelerine şerefli ve onurlu bir şekilde başı dik olarak geri dönüşlerinin, İslam’dan ve Şam halkından nefret eden BM sisteminden, Şam halkının kanının dökülmesi için rejime ortak olan uluslararası toplumdan ve ikiyüzlü bir şekilde “Suriye halkının dostluğunu” iddia edenlerden geçmeyeceğinin kesinlikle farkındadırlar. Zira bu, zilleti, aşağılanmayı ve acı teslimiyeti reddettiği gibi hedefe ulaşıncaya kadar kararlı bir şekilde yürüyen devrimci halkın samimi iradesinden geçecektir.
Allah’ın izniyle Şam halkının devrimleri ve sabiteleri konusundaki kararlılığı, dengeleri alt üst edecek ve mücrimlerin planlarını geri çevirecektir. Bu yüzden sadıkların yapması gereken kurtuluş kapısını çalmak olup bunun anahtarı da rejimi devirmek ve onun yerine Nübüvvet Minhacı üzere Hilafetin gölgesinde İslam yönetimini ikame etmek yoluyla rejimin cürmüne son verebilecek bir proje ve pratik bir yol haritası taşıyan siyasi bir liderliğin etrafında toplanmaktır. O halde Allah’ı ve ahiret gününü uman her muhlis kişi onu ikame etmek için çalışsın. Allah’tan bunun çok yakında olmasını temenni ediyoruz.