- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Ramazan ve Şevval Ayının Tespit Edilmesi Meselesi Hakkında Bir İnceleme
Oruç ayının ve bayram gününün tespit edilmesi meselesinin, dikkate alınması gereken birçok fıkhî yönü vardır:
1- Tespit kararı, nefiy kararı değil ispat kararıdır.
2- Tespit kararı, hükümler üzerinde kesin bir yetkiye sahip olan şerî Kâdi’nin kararıdır.
3- Kâdi, kendi bilgisiyle değil, beyyine (delil) ile hüküm verir.
4- Oruç ayının ve bayramın tespit edilmesi, ibadetle ilgili bir meseledir. İbadet meseleleri, Allah Azze ve Celle’den geldiği üzere tevkifidir.
5- İbadetler ve onunla ilgili hususlar illetlendirilmeyen meselelerdendir. Dolayısıyla ona kıyas yapılmayacağı gibi o da bir başkası üzerine kıyas yapılmaz.
Ramazan veya bayramın tespit edilmesiyle ilgili şerî mesele incelenirken bu hususların göz önünde bulundurulması gerekir:
Dolayısıyla mesele aşağıdaki şekilde özetlenebilir:
1- Şaban ayının yirmi dokuzuncu gününün sonunda, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hadisine binaen Ramazan ayının hilalinin görülmesini gözetlemek için çalışmak gerekir: صُومُوا لِرُؤْيَتِهِ وَأَفْطِرُوا لِرُؤْيَتِهِ، فَإِنْ غُمَّ عَلَيْكُمْ فَعُدُّوا ثَلَاثِينَ يَوْماً “(Ramazan ayının) hilalini gördüğünüz zaman oruç tutun. (Şevval ayının) hilalini gördüğünüz zaman da bayram edin. Eğer size hava kapalı olursa sayıyı otuza tamamlayın.” Yani: Şaban’ı otuza tamamlayın demektir. Diğer bir hadiste şöyle geçmektedir: إِنَّا أُمَّةٌ أُمِّيَّةٌ، لاَ نَكْتُبُ وَلاَ نَحْسُبُ، الشَّهْرُ هَكَذَا وَهَكَذَا يَعْنِي مَرَّةً تِسْعَةً وَعِشْرِينَ وَمَرَّةً ثَلَاثِينَ “Biz ümmî bir ümmetiz; yazma ve hesaplama bilmeyiz, ay şu kadar ve şu kadardır. Yani ya 29 ya 30 gündür.” Aslında bir ay 29 gündür. Ancak Rasul Aleyhissalatu ve’s Selam’ın hadiste geçen kavline göre gün sayısı 29 güne ulaştığında ay sona ermez: لَا نَكْتُبُ ولَا نَحْسُبُ “Yazma ve hesaplama bilmeyiz.” Ancak صُومُوا لِرُؤْيَتِهِ وَأَفْطِرُوا لِرُؤْيَتِهِ “(Ramazan ayının) hilalini gördüğünüz zaman oruç tutun. (Şevval ayının) hilalini gördüğünüz zaman da bayram edin.” Yani hilal görüldüğü zaman demektir.
2- Bu da Şaban ayının 29. akşamının ve Ramazan ayının 29. akşamının hilali gözetlemeye başlamanın farz olduğu anlamına gelmektedir. Çünkü bu, orucun farz olması ve orucun sona ermesinin ve Ramazan Bayramı olmasının farz olmasıyla ilgilidir. Ancak bu farz, farzı kifaye olup farzı ayın değildir. Bu yüzden ümmetin, Şaban ayının yirmi dokuzuncu gecesi Ramazan ayının hilalinin gözetlemeye başlamaması ve bunun için her türlü çabayı göstermemesi kesinlikle caiz değildir. İster astronom hilalin henüz doğmadığını söylesin, ister hala az ışıklı olduğunu söylesin, isterse gün batımı alanında sis, bulut veya duman olduğunu söylesin fark etmez. Zira hilali gözetlemeye çıkma emri, illetli ve şartlı olmayıp sadece bir önceki ayın 29. güne ulaşmasıyla ilgilidir.
3- Hadiste geçen Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu kavline gelince: لَا نَكْتُبُ ولَا نَحْسُبُ “Yazma ve hesaplama bilmeyiz.” Bu, biz yazmayı ve hesaplamayı bilmiyoruz anlamına gelmemektedir. Bilakis aksine “biz nasıl yazılıp hesaplanacağını biliyoruz, ancak biz sırf Şaban ayının günlerinin sayısını hesapladığımızda oruca başlamayız, 29’a ulaşırsa oruç tutarız” anlamına gelmektedir. Çünkü hadisin metni, 29. güne ulaşmış olsa bile ayın günlerini saymanın gerekli olduğuna ve bir sonraki ayın hilalini gözetlemeye başlamak gerektiğine delalet etmektedir. Dolayısıyla eğer hilal görülürse, ya Ramazan’a ya da Şevval’a girdik demektir.
Yazma ve hesaplama Araplar ve diğerleri arasında yaygın olup yıldızların yerleri ve gezegenlerin hareketi hakkındaki bilgiler biliniyordu ve bu sadece bir milletle sınırlı değildir. Aksine gerek Araplar gerek başkaları, yıldızların yerlerini, gezegenlerin hareketini ve ayın yörüngesini biliyorlardı. Ayrıca şu ayet-i kerimeler de buna delalet etmektedir: وَعَلَامَاتٍ وَبِالنَّجْمِ هُمْ يَهْتَدُونَ “Daha nice alâmetler (yarattı). Onlar, yıldızlarla da yollarını bulurlar.” [Nahl 16] وَالْقَمَرَ قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ حَتَّى عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَدِيمِ “Ay için de birtakım menziller (yörüngeler) tayin ettik. Nihayet o, eğri hurma dalı gibi (hilal) olur da geri döner.” [Yasin 39] Ayrıca hadis de hilalin görülmesini engelleyen bir durumun olması halinde otuza tamamlamamız gerektiğini açıklamaktadır: فَإِنْ غُمَّ عَلَيْكُمْ فَعُدُّوا ثَلَاثِينَ يَوْماً “Eğer size hava kapalı olursa (Şaban’ın) sayısını otuza tamamlayın.” (Buradaki saymak, hesaplamanın olduğu sayıdır.) Yani Allah’ın Rasulü, görmeyi engelleyen bir engelin varlığı nedeniyle görmenin mümkün olmaması durumda, hesabın 30’a tamamlanması için hesaplamaya izin vermiştir demektir. Dolayısıyla bu tevkifi olup biz bu söz üzerinde duruyoruz.
4- İbadetlerin illetlendirilmemesine gelince; Bundan biz, Allah’ın Rasulü’nün bizden hilali görmeye Şaban’ın 29’nun veya Ramazan’ın 29’nun sonunda başlama talebi için bir illet aramamamız gerektiğini anlıyoruz. Zira mesele illetlendirilmiş değildir ve asıl olarak ibadetler illetlendirilmez ve onlar için bir illet de aranmaz; dolayısıyla o, Allahu Teala’dan geldiği üzere tevkifi olup onun bu şekilde olmasını istemiştir. Bu yüzden örneğin, biz sadece gün batımı sırasında ya da onun doğmasından on saat sonra konumundan çıkmışsa hilali gözetlemeye başlarız denilmesi caiz değildir. Zira bu şart akli olup ister mutlak şart yoluyla olsun isterse illet olarak adlandırılan anlaşılır (müphem) bir şart yoluyla olsun ibadete dahil edilmesi doğru değildir. Çünkü ibadet illetlendirilmez ve onun için bir illet de aranmaz. Ramazan hilalinin veya Şevval hilalinin gözetlenmesi de, oruç ibadetiyle bağlantılı olduğu için bir ibadettir.
فَإِنْ غُمَّ عَلَيْكُمْ فَعُدُّوا ثَلَاثِينَ يَوْماً “Eğer size hava kapalı olursa sayıyı otuza tamamlayın” sözüne gelince; yani görmenin imkansız olması durumunda sayıyı 30 güne tamamlayın demektir. Müslümanların hilali gözetlemeye başlamasıyla ve غُمَّ عَلَيْكُمْ “Havanın kapalı olması” gibi görmeyi engelleyen bir nedenden dolayı gökyüzünde var olan hilali görme imkanının olmaması durumunun vakıası işte budur. غُمَّ عَلَيْكُمْ “Hava kapalı olursa” şeklindeki nâssın mefhumu, yani hilali görme imkanı yoktur ya da gökyüzünde henüz hilal yoktur demektir. İşte o zaman ey Müslümanlar, sizden mevcut ayı otuz güne tamamlamanız talep edilmektedir. Başka hiçbir şeye bakmaksızın muteber olanın gözetlemek olduğuna dair açık beyyine durumu işte budur. Örneğin onlardan birisi, astronomik hesaplamanın takdirine göre hilalin 20 saatten fazla bir süre önce doğabileceğini, örneğin Fas veya Moritanya ufuklarında görülebileceğini ancak ufuktaki yoğun toz, sis ve bulutlardan dolayı göz veya teleskopla görmenin imkansız olduğunu, yani görmeye çalışan kimse için havanın kapalı olduğunu söylese, burada ufukta hilalin varlığına itimat edilmelidir, bu yüzden de oruca veya bayrama başlamak gerekir denilmez; çünkü hadis böyle bir durumdaki uygulamayı belirtmiştir: فَإِنْ غُمَّ عَلَيْكُمْ فَعُدُّوا ثَلَاثِينَ يَوْماً “Eğer size hava kapalı olursa sayıyı otuza tamamlayın.”
5- Rasul Aleyhissalatu ve’s Selam’ın, Ramazan ve Şevval hilalinin görülmesiyle ilgili hadisi, nefyin talebi değil ispatın talebidir. Bu da buradaki konunun, yeni ayın girişinin ispatı için olup nefyin talebi için olmadığı anlamına gelmektedir. Dolayısıyla mesele, Ramazan hilalinin görülmesinin ispatı meselesi olup Şaban ayının sona erdiğinin nefyedilmesi değildir. Bu ikisi arasındaki fark, Kâdi’nin hilalin görüldüğüne dair beyyine talep ederek orucu başlatmak ya da orucu sonlandırmak için ayın girdiğine dair beyyine (delil) talep etmesidir. Olayı ispat edecek beyyine, nefyin beyyinesinden başkadır. Bundan dolayı orucun girmesi meselesinin, hilalin görülmesinin ispatı meselesi olup gökyüzündeki hilalin varlığının nefyi meselesi olmadığının anlaşılması gerekir. Beyyine açısından olana gelince; bu, diğer hükümler gibi şerî bir hükümdür. Bu yüzden bu meselede muteber bir beyyinenin olduğuna delalet eden bir delilin olması kaçınılmazdır. (Şeyh Ahmed ed-Dâur’un Beyyinât Hükümleri Kitabı’na bakınız.) Örneğin Kâdi’nin, evlilik veya boşanma vakıasının ispatı için 4 şahit, zina vakıası için iki şahit talep etmesi veya yazılı olmayan borcun ispatı için şahitler şart koşması ve benzenlerini yapması doğru değildir. Ramazan veya Şevval hilalinin ispatı için şerî olan beyyineye gelince; bu, iki şahidin (veya bazıları için bir şahidin) şahitliğidir. Dolayısıyla Kâdi’nin başka herhangi bir beyyineye itimat etmesi caiz değildir. Dediğimiz gibi ibadetler tevkifi olup delilleri de tevkifidir. İster bu bizzat ibadetin kendisi olsun isterse sebep, ruhsat ve benzerleri ile ibadetle bağlantılı olsun farketmez… Bundan dolayı Kâdi’nin, hilalin varlığının beyyinesi için astronomik hesaplamaya itibar etme hakkı yoktur. Hilalin varlının nefyi için astronomik hesaplamanın kullanılmasına gelince; dediğimiz gibi Ramazan ve Şevval ayları meselesi, ispat meselesi olup nefiy meselesi değildir.
6- Kâdi nezdinde hilalin gözetlenmesinin ispatı meselesi, iki hususla ilgilidir: Birincisi; gözetlemenin ayın yirmi dokuzuncu gününün sonunda olması gerekir ve bundan önceki herhangi bir görme veya iddiaya bakılmaz. Tıpkı bir kişinin Şaban’ın yirmi sekizinci günü hilali gördüğünü iddia etmesi gibi. Dolayısıyla Kâdi bu meseleye bakmaz. Burada Şaban ayının başlangıcında bir hata olabileceği de söylenmez. Çünkü ayın başındaki hilalin kapalı olması nedeniyle Şaban ayına girişte bir gecikme olması gibi bir hata olmuşsa, bu hususun Şaban ayının bitiminden önce karara bağlanması gerekir. Dolayısıyla Şaban ayının başlangıcının ve sonunun doğrulanmasının gerçekleşmiş olması gerekir. Velhasıl Kâdi, Ramazan ayının yirmi dokuzuncu gününün bitiminden önceki herhangi bir gözetlemeye bakmaz.
7- İkinci meseleye gelince; bu, gözetlemenin gerçekleştiğinin ispatı meselesidir. Bu ise beyyine ila alakalıdır. Bu da iki ya da bazıları nezdinde bir şahidin şahitliğidir. Kâdi’nin kendi bilgisiyle değil, beyyine (delil) ile hüküm vereceğini söyleyen kaidenin önemi işte burada ortaya çıkıyor. (Bu görüş İmam Malik ve İmam Şafii’ye nispet ediliyor. Bu, İmam Ahmed’in meşhur bir sözü olup daha sonraki Hanefilerin de görüşüdür.) Bunun anlamı şudur; diyelim ki Kâdi’ye, bir astronom ve onun astronomik bilgisi veya hava koşulları hakkındaki bir bilgiye göre ayın yirmi dokuzuncu günü (hilalin) belirli bir yerde görmenin imkânsız olduğu bilgisi ulaştı; ancak ona hilali gördüğüne şahitlik eden birisi geldi. Peki o zaman ne yapacak? Kendi ilmine güvenip şahidin şahitliğini ret mi edecek yoksa şahitliğe dayalı beyyineyi değerlendirmek için çaba mı gösterecek? Burada Kâdi amelini, onun kabul veya reddine yönelik beyyine ile sınırlandırır. Şahidin şahitliğinin kabul veya reddi, beyyine ve menatı bakımından cerh ve tadil ile alakalı olan beyyinât hükümlerindendir. Örneğin eğer şahidin gözlerinde zayıflık olduğu veya uzak olan nesneleri göremediği ortaya çıkarsa, Kâdi onun şahitliğini reddeder. Çünkü bunlar, gözetlemekle alakalıdır. Ya da şahidin, hilali batı ufkunda gördüğünü söylemesi gibi hilali gördüğü yer hakkında, hilalin olduğu yönün dışında bir yön belirtmesi veya şahidin çok öfkeli bir durumda olması (ki aynı şey Kâdi için de geçerlidir: Kâdi, öfkeliyken hüküm veremez.) ya da şahidin ehliyeti ile ilgili diğer hususlarda da Kâdi onun şahitliğini reddeder… Ancak Kâdi’nin, gün batımı anında hilalin, onu görebilmek için yeterli güneş ışığına sahip olmaması veya havanın tozlu olmasından dolayı görmenin gerçekleşmemesi ya da ay tutulması vakıasından dolayı görmenin imkânsız olması şeklindeki astronomik bilgisine binaen şahidin şahitliğini reddetmesi caiz değildir. Kâdi’nin bilgisinin, şahitlerin sunduğu beyyinatların vakıasına aykırı olduğu bu gibi durumlarda Kâdi, mesele hakkında hüküm veremez ve meseleyi kendi dışındaki diğer Kâdilere bırakır. Ancak o, kendi ilmini kendisine sunulan beyyinenin önüne geçiremez.
8- Bunlar, Ramazan hilalinin ve Şevval hilalinin görülmesinin ispatı ile ilgili en önemli hususlardır. Burada Müslümanların oruçlarında ve bayramlarında birlik olmaları meselesini ele almam gerekir. Nitekim dünyanın farklı yerlerindeki Müslümanlar bu konuda farklı görüşler denemişler ve bu girişimlerin çoğu Müslümanları oruç tuttukları ve bayram yaptıkları günü birleştirmeye yönelik olmuştur. Ancak gerçek şu ki ister görüş birliği farklılığı ile ilgili görüşler olsun, ister hilalin doğması ve iktiran olayı gibi astronomik hesaplamayla ilgili görüşler olsun, isterse iki şahidin görmesi ve bunun dışındaki gerekli olan hususlarla ilgili görüşler olsun bunların tamamı tüm Müslümanları tek bir günde birleştirememiştir. Bunun temel nedeni, genel bir imamın, ümmetin çobanının ve görüşüyle ihtilafı ortadan kaldıracak, kendisine itaat edilecek ve Müslümanları tek bir görüş üzerinde birleştirecek olan Halifesinin olmamasıdır; bu da Müslümanların genel bir imamının ve Müslümanların Halifesi olan gerçek bir çobanın varlığının, birçok farzların ancak onun varlığı ve hükmüyle gerçekleştiği bir vacip ve farz olduğu anlamına gelmektedir. Ramazan’ın girdiğini ve Ramazanın sona ermesiyle bayramın girdiğini ilan etmek de bu farzlardan biridir.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Muhammed Melkavi