- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Zarar Rejimleri ve Kâfir Batı, Hükümsüz Bir Kuran ve Beyansız Bir Sünnet İstiyorlar
(Fas Sistemi Bir Modeldir)
Kâfir Batı, azim İslam’ımızla çatışmasını, Müslüman halkları İslam’larından soyutlamak ve onları kâfirliği ve sapıklığıyla yoldan çıkarmak için, kindar bir Haçlı tavrıyla bu Şeytani seküler eğilimi beslemeye devam ediyor. Nitekim bu hadarî Haçlı savaşı, 2011 yılının başlarında birçok İslam beldesinde patlak veren devrimlerin ardından sert, şiddetli ve ölümcül bir şekilde yoğunlaştı. Kâfir Batı’yı ve onun spontanlıkları ve dinamizmleriyle baskıcı rejimlerden oluşan kuyruklarını ümmetin inisiyatifi ele geçirme konusundaki gizli gücüyle şok eden işte bu devrimlerdir. Zira bu devrimler, Batı’nın İslam beldelerindeki, hatta dünyadaki sömürge programlarını alt üst etti ve uluslararası politikasının önceliklerini etkiledi.
O zaman mübarek Şam devrimi, hadarî olarak daha olgun, ideolojik olarak daha kararlı ve azimli ve siyasi olarak daha açık ve netti. Zira devrimin tavanı sadece İslam’dı; “Allah için Allah için”, “Ey Allah'ım Senden Başka Kimsemiz Yok”, “Ebedi Liderimiz Efendimiz Muhammed”, “Halk İslami Hilafet İstiyor” ve “Ey Obama Dinle Dinle Sonsuza Dek Diz Çökmeyeceğiz, Ey Obama Dinle Dinle Hilafetimiz Geri Dönecek”… Böylece devrim, Batı’nın putlarını kırdı ve yaktı, onu korkutup ürküttü. Bu yüzden ona karşı, İslam’ı ortadan kaldırmayı, etkisini yok etmeyi ve halkını öldürme noktasındaki sadist vahşetini amaçlayan bir Haçlı barbarlığı ilan etti.
Her zaman olduğu gibi İslam beldelerindeki şerli ve kırıcı çoban ajanlarına ve yıkıcı kazmalarına emanet etti. Dolayısıyla İslam yenilmez olsa da ve Batı Şeytan’ı, İslam topraklarında Allah’tan başkasına ibadet etme noktasında ümidini kesmiş olsa da ancak Müslümanlar arasında tahrif ve fitne tohumlarını ekme noktasında ümidini kesmemiştir. Zira Batı’nın fitne kampanyası, Laikliğin doğumlarından ve kuluçkalarından yeni melez bir din üretmek için İslami düşüncenin asıl kavramlarını parçalayarak Laikliğin asidinde eritmek amacıyla bu dini laikleştirmeye yönelik bir girişimde bulunmuştur; bunu da İslam, felsefe ve Batılı laik düşünce arasında ortak kurallar olduğu şeklindeki yalan ve batıl iddia da dahil olmak üzere bir takım öncüller, yani vahiy ile vakıa, hak ile batıl arasında bir ortaklık olduğu iddiasıyla iftira atmak yoluyla yapmıştır! Din olarak İslam ile dini dışlayan kâfir laiklik arasında bir ortaklığın olduğu iddiasında bulunmak nasıl bir akılsızlık ve ahmaklıktır! Ancak bu, boğulmakta olan birinin cılız saman çöpüne tutunma çabasıdır!
Bugün Batı’nın amacı, geçen yüzyılın başında olduğu gibi bizi kendi fikrine ve yaşam tarzına ikna etmek değildir. Zira bugün hadarî iflası ve başarısızlığı içinde, azim İslam’ımızı seküler şablonlarına, standartlarına ve felsefi vizyonlarına göre yeniden formüle ederek karmaşık fikri bir kampanya ve çeşitli üsluplar yoluyla Müslümanları sekülerleşmeleri ve sapkınlıklarıyla doğru yoldan çıkaracak Laik bir din ortaya çıkarmaya çalışmakta olup bunu da İslam beldelerindeki sömürgeciliğin hizmetkarı olan varlıklara emanet etmiştir.
Bu kampanyanın en belirgin unsurları, İslami düşünce ve İslami kültürün kavramlarının, parçalayıp yıkmak, sonra Mekke’den Atina’ya kadar oradan buradan toplayarak montaj ve imal etmek yoluyla yeniden formüle edilmesidir. Bu kampanyanın en belirgin mekanizmaları ve araçlarından bazıları şunlardır:
* Eleştiri, güncelleme ve modernleşme kavramlarının tamamı parçalama ve yıkım araçları olduğu gibi bunların tamamı da küfrün, laikliğin ve ateizmin eleştiri ve güncelleme kılığına bürünmüş diğer adlarıdır. Tuhaf ve şaşırtıcı olan ise Batı’nın fikri tutarsızlığıdır. Zira o, Batılı laikliğin eleştirilmesi ve yapısökümünde kullanılan aynı yapısöküm ve eleştirme araçlarını benimsemiştir. (Bir Alman okulu olan Frankfurt Eleştirel Okulu ve öncüleri “Foucault ve Derrida” olan Fransız Yapısöküm Okulu) Yani seküler felsefi vizyonlarının eleştirisinde ve yapısökümündeki metodolojisini benimsemiştir!
* Şerî nâssın tarihi bir fikir olması. Yani nâssın, zamana ve mekana boyun eğmesi ve mahkum olması demektir. Dolayısıyla o, sekülerleşmeyle sonlanıncaya kadar geliştirilmesi ve güncellenmesi gereken belirli bir zaman ve ortamda doğmuştur.
* Hakikatlerinin göreceliğine ve kanaatlerinden koparılmamasına dayalı olarak şerî nâssın kutsallığından soyutlanması yoluyla insanlaştırılması ve inancının yani akidesinin yıkılmasıyla son bulmasıdır. Nitekim ülkenin öğretmenleri bunu, “Transandantalizmin sonu”, “insan varlığının geri dönüşü”, “kutsalın insanlaştırılması”, “vahyin insanlaştırılması” ve diğer fonatik tonlar gibi Batılı laiklerin görüşlerini Araplaştırılmış reprodüksiyonlarıyla ifade etmektedirler. Nitekim onların son çığlıkları, Zayed’in zavallı çocukları tarafından yayınlanan "İbrahimi İnsan Dini" olmuştur.
* Akılcılık (rasyonalizm), hatalı ve batıl laik standartlar ve kriterlere göre Batılı bir şekilde düşünmeden kinayedir. Bundan hedeflenen ise aklı yüceltmek ve insanı bilginin merkezi ve referansı yapmaktır. Böylece insanın aklı kaynak, başlangıç noktası ve bir son olacak, ardından da vahyi zihinsel bir ürün olarak Batılı seküler duruma taşıyacaktır.
* Şerî nâssta senet ve dirayet olarak şüphe uyandırmak yoluyla eleştiri kisvesi altında çürütülmesi. Aynen sünnete darbe indirip yok etmek, sonra yapısını bozmak ve tüm yapıyı yıkmak için gerçekleri tezvir ve tahrif etmek ve ravilerin rivayet edilenlerden yani asıl nâsstan daha sonra olduğunu iddia etmek yoluyla (Sizin balınız arı pisliğinden başka bir şey değildir anlamında!) Müslümanların en büyük ilimlerinden ve sanatlarından biri olan rivayet ilminde şüphe uyandırmak gibi.
* Bölme ve parçalamalar; bunlar seçici bir okuma olup İslam kültürünü ve düşüncesini parçalamak, yalanlar ve batıllar oluşturmak ve bunları parçalama ve yıkım noktasında kullanmak üzere İslam’a sokmak içindir. Zira ne zaman akılcılık sloganını ortaya atsalar, akıldan bahsederken Mutezile’nin mübalağasına başvurmuşlar ve sorumlu olarak da onları şahit göstermişlerdir. Ne zaman İslam düşüncesinin genel örüntüsünden ayrılmaya çalışsalar, batıni hareketlerin anormalliklerini ve sapmalarını ve onların kisvesine bürünenleri kendilerine delil olarak getirmişlerdir. Bu onların, ümmeti bir bütün olarak yok etme, mutlaklarını ve sabitelerini baltalama ve ümmetin bölünmüşlüğünü ve anlaşmazlığını sürdürme çabalarıdır. Bu yüzden (İslam tarihi) sorunlarının bir felaket olduğunu, anlaşmazlık hallerinin asıl olduğunu ve sapkın ve kapris sahibi kimseleri yeni devrimciler olarak göstermek için İslam tarihi olaylarını gündeme getirmişlerdir. Afgani’nin cehaleti ve Taha Hüseyin ve onların yolundan gidenlerin basiretsizliği sizin için en iyi kanıttır.
Hadarî başkalaşımın ve fikri tahrifat ve çarpıtmanın pratik uygulamalarına gelince; kâfir batı bunları, sapkın başkanlardan ve Şeytan’ın boynuzlarından oluşan İslam beldelerindeki zararlı rejimlere tevdi etti. Bu şekilde Arap Yarımadası'nın yeni müşrikleri olan Zayed’in sefil oğullarının emirlikleri, İbrahimi tuzağının bir din olduğunu iddia ederek iftira attılar. Nitekim onun için bir tapınak inşa ettiler ve rahipler, İslam’ı sulandırmak, onun hakikatlerini baltalamak ve İslam’ı, haç ibadetiyle, Yahudilerin cinayetiyle, taşa, ağaçlara, ineklere ve insanlara tapanların şirk ve ateizmi ile aynı seviyeye getirmek için çalışıyorlar. Buradaki gizli hedef, dinlerin birliği değil, aksine diğer çarpık ve beşerî dinler gibi İslam’ın da kâfir Batılı laik sistem içerisinde aşındırılması ve emilmesidir. Bu profilde, sekülerleşmiş dinlerle birlikle İslam’ın da sekülerleşmesi yatmaktadır.
Sonra İslami Batı’nın en uzak köşesinde, Haçlı Batı’yı tamamen kucaklayan zararlı Fas rejimi vardır. Zira o, İslam’a ve halkına karşı hadarî haçlı savaşında süngünün başı olmuştur. Nitekim erkenden, terörizm ve aşırıcılıkla mücadele, dini alanda reform etme ve dini söylemi yenileme gerekçesi altında fikri çarpıtma ve küfür kampanyasına dahil olmuştur. Tüm bu başlıklar tahkik edildiğinde, kapsamlı sekülerleşmeye giden bir köprü olduğu görülmektedir. Bu yaygın çarpıtma ve küfür operasyonundan sorumlu yetkililerden biri, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Georgetown Üniversitesi’ni ziyaret eden ve eğitim kurumlarının tüm temel müfredatını değiştirmek için Vakıflar Bakanlığı tarafından görevlendirilen Marakeş’teki Cadi Ayyad Üniversitesi’nde sosyoloji profesörü olan Muhsin El-Ahmedi’dir. Nitekim kendisi, Fas’ın aşırılıkçılıkla mücadele stratejisini tartışmak üzere 14 Ocak 2010’da Amerikan Orta Doğu Enstitüsü tarafından ağırlandıktan sonra analizine şu sözlerle başlamıştır: “Fas krallığı rejimi, 1965’ten beri ekonomik, politik, eğitimsel ve yasal kurumlarında liberal reformu uygulamada takdire şayan bir iş çıkarmıştır. Ancak dini kuruluşlar bu liberal reformlardan uzak kaldılar. Bu yüzden Fas Kralı 6. Muhammed’i, Fas dini işlerini gözden geçirmeye ve farklı derecelerdeki liberalizmle birlikte reform programlarını yürürlüğe koymaya sevk ettim.” Buradaki liberalizm, sekülerlik ve sekülerleşmeden kinayedir.
Sonra bu sekülerleşmenin sonuçlarından biri de müfredatlar ve kurumların sekülerleşmesi olmuştur. Zira rejimin, 2004 yılında dini alanın yapılanması olarak adlandırdığı şey, İslam düşüncesi ve İslam kültürü kavramlarını seküler kalıplarda kapsamlı bir çarpıtma ve fabrikasyon süreci içinde yeniden formüle etmeye bir giriştir. Ayrıca bu, ABD istihbarat yetkilisi Campis Canibassire tarafından denetleniyordu ve (İslam Araştırmaları Yüksek Enstitüsü) Darü’l Hadis el-Haseniyye’de eğitim müfredatının akademik çerçevesinin doğrudan denetimine sahipti. Bunun üzerine fıkıh, tefsir, hadis ve Arap dilinin bazı ilimlerinde İslam kültürü konularının bir kısmı ile sınırlı olan Darü’l Hadis el-Haseniyye, İslami bir kılıf altında laikliğin eğitilmesi ve terbiye edilmesi için bir enstitü haline gelmiştir. Daha sonra müfredatlarına, mantık, felsefe, dinler tarihi, Batılı sosyal bilimler ve tarih eleştirisi gibi seküler kültürel konular eklenmiş, onun idaresine halis laik olan bir dekan atanmış ve amacı, rejimin yetkililerinin tanımladığı gibi “krallığın modern projesine” ayak uydurabilecek hukukçu eğitmenlerin yetiştirilmesi, yani sekülerleşmiş bir kamuoyu oluşturmanın yanı sıra yerel araçlarla melez bir laik düşünce üretmek için şeyhlerin sekülerleşmesi olarak belirlenmiştir.
Ayrıca Şubat 2006 yılında Fas’ta Muhammediye Alimler Birliği kuruldu. Orta çözüm ve ılımlılık ilkelerini yayıp aşırılık söylemini ortadan kaldırmak için görevlendirilen Muhammediye Alimler Birliği sonradan yerini aldığı Faslı Alimler Birliği’nin yeni seküler bir versiyonudur.Bir tahkikat yapıldığında onun görevi iki yönlüdür: Batılı çevrelerden, RAND Enstitüsü’ne Amerikan İslam’ını yabancıların tamamlanmasına yardım etmediği kültürel materyalle donatma görevi verilen fikri kültürel kısmı. Bunu da sahte Amerikan İslam’ı için gerekli olan çarpıtma ve küfür süreciyle birlikte İslam kültürünü kazımak ve batırmak için zararlı rejimlerden oluşan Arabistlere tevdi etti. Ardından daha sonra diğer İslam beldelerinde genelleştirilmesi için Mağrip ülkelerinin, bu şekildeki hadarî ve fikri çarpıtmayı deneyimlemek ve uygulamak için bir laboratuvar olarak alındığı siyasi kısmı. Gerçekten de bu Birlik, Batı medeniyetinin haçlı seferini, onun adına yürüten Batı istihbaratına bağlı bir şube olmuştur.
Bu bağlamda "İslam ve Çağdaş Bağlam" ve “Şiddetli Aşırılık Söyleminin Yapısökümü Üzerine Notlar” da dahil olmak üzere defterler serisi olarak yayınladıklarına ek olarak alternatif laik söylemin üretilmesiyle ilgili bir dizi etkileşimli dijital platformlar başlatılmıştır. Ayrıca 2016 yılında birliğin tebliğine göre, ötekinin kültürüne ilişkin bilgiyi, farklılıklara yönelik eğitimi ve dinler arası diyaloğu akademik müfredata entegre ve teşvik etmeyi amaçlayan dinler arası ilişkiler noktasında bir araştırma ve eğitim merkezi başlattı. Bir tahkikat yapıldığında merkezin çalışması, uydurulmuş Amerikan dininin bilgi kavramlarını İslam’ın yerine geçirmek için onları almaya ve kabul etmeye yönelik bir hazırlık başlatmaktır. Ayrıca 2016 yılında birliğe bağlı Değerler Araştırma ve Çalışmalar Merkezi şu başlıkta bir konferans düzenlemiştir: “Şiddet İçeren Aşırıcılığın Önlenmesine Dair İlk Arabulucu Alimler Konferansı.” Bu konferans, Fas’taki ABD Büyükelçiliği’nin desteğiyle olmuştur. Ardından 2020’de birlik, tamamen Japon hükümeti tarafından Fas’taki büyükelçiliği aracılığıyla ve Fas’taki Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ile ortaklaşa finanse edilen gençler arasında çevrimiçi aşırıcılıkla mücadele etmek için bir proje başlattı.
Batı Haçlı Seferi hadarî savaşının toplarından biri olarak bu birlik, Fas’taki Yahudi varlığının irtibat bürosu başkanı David Govrin ile sefil Birliğin Genel Sekreteri Ahmed El-Abadi’yi bir araya getiren o günahkâr ve ahlaksız toplantıya kadar kötülük yapmaya devam etti. Haber Siyonist Govrin tarafından 9 Şubat 2022 Çarşamba günü “Twitter” hesabında yayınlandı ve şunları yazdı: “Müslüman imamlar ve Yahudi hahamlar arasındaki iş birliği konusunda onları vakıa zeminine dönüştürmeye çalışan birkaç uygulama planını tartıştık.”
Fas’taki zararlı rejim, aşağılık ve alçak bir şekilde Haçlı Batı’nın sırtına binmekle yetinmedi, onunla birlikte Allah’ın yaratıklarından en çok öfkelendiği kişilerin peşine düştü. Bu meşum rejim, Batı’nın İslam’a ve halkına karşı hadarî haçlı seferinde baş aktördür. Bunun tercümesi, terörün başı ve İslam’ın amansız düşmanı İngiltere ve Amerika’nın, Haçlı Fransa’nın ve diğer kâfir ülkelerin, İslam ile savaşta ve ümmetinin davalarına ihanet etmede yaptıkları iğrençliklere övgüler yağdırmasıdır. Yahudi varlığı ile normalleşerek ihanet etmesi de iğrençti. İğrençliklerinin sonuncusu ise, İslam’a ve halkına karşı savaşı yenilemek için 11/05/2022’de Marakeş’te “Terörle Mücadele Marakeş Konferansı” adı altında düzenlenen son konferanstır.
Bu meşum rejim, yıkmak ve parçalamak için gerekli sayıda ve türde araçlara sahiptir. Zira (uydurulmuş Amerikan dinine dayalı laik fetvalar) yayınlamak için Yüksek Bilim Kurulu’nu inşa etti. Kuran’ı Kerim’i inançlarından, hükümlerinden, ayetlerinden, ibretlerinden, öğütlerinden, vaatlerinden, tehditlerinden, hidayet ve hidayetlerinden tecrit etmek ve onu sekülerliğe dönüştürmek amacıyla bir televizyon ve radyo kanalı kurdu ve Kur’an’ı ve onun sekülerleşmesini titreşimlere, ses tellerine, perküsyona, çene sallamaya, tona, sese ve melodiye dönüştürdü. Dolayısıyla halkının hidayetini ve hidayete ermesini engellemek, onu düşünmekten ve tefekkür etmekten ve emir ve yasaklarını hakem kılmaktan alıkoymak, Subhanehu’nun menzili olan kelamından ve hidayetinden okuyan bir ses ve ezgiyle dikkatlerini dağıtmak için O’nu işitsel bir fenomene dönüştürerek halkını aldattı.
Eğitimci şeyhlerini hazırlamak için yaptığı alçakça çabasında, Şeyhlerin kapsamlı sekülerleşmesini tamamlamak amacıyla Batılı anglo-sakson üniversitelerindeki çalışmayı tamamlamak için Fes’deki Karaviyyin Din Bilimleri Üniversitesi’nin imamlarına, vaizlerine ve mezunlarına cömert burslar verdi. Daha sonra burası imamların, rehberlerin ve öğretmen rehberlerin oluşum merkezi oldu ve daha sonra da bu fikrin, geri kalan İslam beldelerine ve hatta Haçlı Avrupa ülkelerine ihraç edilmesini sağladı.
İşte şimdi de o, ihanetinin küstahlığı içinde, sünneti laik sistem içinde eritmek amacıyla sünneti bozmak ve onun delaletlerini tahrif etmek ve çarpıtmak için yalan ve günahkâr bir girişimde bulunarak 09/05/2022’de hadis-i şerif için bir platform açıldığını duyurdu. Nitekim rejimin Vakıflar Bakanı, platformun belirli nedenlerden dolayı sünneti reddettiğini açık ve net bir şekilde ve tam bir küstahlık ve cüretle beyan etmiş ve şöyle demiştir: “Heyetin cevapları, bu hanede saydığım ve aşağıdaki sebeplerden dolayı platforma dahil etmediğim yaklaşık 850 hadis hakkında olacaktır…” Bu sebepler, batıllığını, sapkınlığını, aldatıcılığını ve şerî nâssın hâkim olduğu ve kontrol ettiği standartları kendisinden aldığı kâfir laikliğin standartları ve kriterleri olan münkerlerden başkası değildir. Nitekim zararlı platformunda saydığı ve listelediği şeylerden bazılarını zikredelim:
* Toplumun usul ve kaidelerine aykırı olması.
* İnsanların birlikte üzerinde ihtilaf etmediği zihinler aksiyomuna aykırı olması.
* Halkının içinde bulunduğu şartla ilgili sabit olan tarihe aykırı olması.
* Davetin kaynağı olan merhamet ilkesine aykırı olması.
* İnsan onuruna aykırı olması.
Sanki sen, Allah’a karşı iftirasını ve dalaletini dile getiren, hidayet rehberi Mustafa Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in sünnetine kaş göz eden, ayıplayan, hakaret eden ve istediğini alıp istediğini silen bu köhne ve ahlaksız rejimle birlikte gibisin. Şayet bu zararlı platformu tanımlamak ve nitelemek gerekirse, gerçekte o tertemiz sünnet-i şerifi inkâr eden zındıklar için bir platformdur. İsteseler bundan daha iğrenç bir platform bulamazlardı. Her asırda zındıkların argümanı, akıl ve yenilik iddiasından başka bir şey olmamıştır. Onların zındıklıklarına yerden ve gökten herhangi bir kısıtlama yoktur. Ancak hakikati gizleme ve yok etme konusunda mutlak bir sapıklık ve dalalet içindedirler. إِنَّ الَّذِينَ يَكْتُمُونَ مَا أَنزَلْنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالْهُدَى مِن بَعْدِ مَا بَيَّنَّاهُ لِلنَّاسِ فِي الْكِتَابِ أُولَـئِكَ يَلعَنُهُمُ اللّهُ وَيَلْعَنُهُمُ اللَّاعِنُونَ “İndirdiğimiz açık delilleri ve kitapta insanlara apaçık gösterdiğimiz hidayet yolunu gizleyenlere hem Allah hem de bütün lânet ediciler lânet eder.” [Bakara 159]
O, siz Müslümanlar topluluğunun en sefihleri olan ve dininize iğrençlik ve çirkinlik yapan bir emirliktir. Nebiniz Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu hususta uyarmıştır. Zira İmam Ahmed’in, Cabir İbn Abdullah Radıyallahu Anhuma’dan rivayet ettiği hadisinde şöyle geçmektedir. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Ka’b İbn Ucra’ya şöyle demiştir: أَعَاذَكَ اللَّهُ مِنْ إِمَارَةِ السُّفَهَاءِ“Allah seni sefihlerin akılsızların emirliğinden korusun.” Ka’b sefihlerin emirliği nedir? diye sordu. Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: أُمَرَاءٌ يَكُونُونَ مِنْ بَعْدِي، لَا يَهْتَدُونَ بِهُدَايَ، وَلَا يَسْتَنُّونَ بِسُنَّتِي، فَمَنْ صَدَّقَهُمْ بِكَذِبِهِمْ وَأَعَانَهُمْ عَلَى ظُلْمِهِمْ، فَأُولَئِكَ لَيْسُوا مِنِّي وَلَسْتُ مِنْهُمْ، وَلَا يَرِدُونَ عَلَى حَوْضِي... “Bunlar benden sonra gelecek olan bazı emirlerdir. Benim hidayet yolumu takip etmeyecek, benim sünnetimi sünnet edinmeyeceklerdir. Onların yalanlarını tasdik edenler ve zulümlerinde onlara yardımcı olanlar benden değildir, bende onlardan değilim. Onlar havuzumun yanına gelemeyecekler…”
Ey Müslümanlar topluluğu! Ülkelerinizdeki zararlı yöneticiler, Batı’nın putlarının ve heykellerinin koruyucularından ve onun küfrünün ve şirkinin muhafızlarından başkaları değillerdir. Zira onların bardakları yalanlarla dolu ve politikaları ise talihsizliklerinizin ve felaketlerinizin bir uzantısıdır. Şunu çok iyi biliniz ki tek kurtuluş rejimin yıkılmasında, İslam’ın kalesinin ve bayrağının yükselmesinde ve Batı’nın putlarının ve direklerinin enkazı üzerine Raşidi Hilafetin kurulmasındadır.
يُرِيدُونَ لِيُطْفِؤُوا نُورَ اللَّهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَاللَّهُ مُتِمُّ نُورِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ “Onlar, Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, kendi nurunu tamamlayıcıdır; kâfirler istemese bile.” [Saff 8]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Münâcî Muhammed