- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
El-Raye Gazetesi
Türkiye Seçimlerinin İlk Turuna Bir Bakış
Üstad Halid El-Eşkar (Ebu El-Mu’taz Billeh)’in Kaleminden
Gerçek şu ki bu makalenin amacı ve buna sevk eden şey; Kuveytli vaizlerden birinin, Erdoğan’ın rakibi Kılıçdaroğlu karşısında elde ettiği sonuç üzerine, sonuçlar yakın olsa da Erdoğan’ın bir nebze olsun üstün geldiği yorumunda bulunmasıdır. Ayrıca bu vaiz, Erdoğan’ın destekçileriyle laikliği açık olan laik Kılıçdaroğlu’nun destekçileri arasındaki bu bölünmenin, (Erdoğan’ın İslam’ı temsil ettiğine itibar ederek!) insanların yarısının ya da yarısına yakınının İslam’ı istemediklerinin kanıtı olduğu yorumunda da bulundu. Aynı şekilde bu vaiz, Şefik ve Mursi arasında bölünmenin olduğu ve bir nebze olsun Mursi’nin kefesinin ağır bastığı şeklinde Mısır için de hüküm vermişti. Erdoğan veya Mursi’ye oy vermenin, İslam’a oy vermek olduğu doğru mudur? Örneğin Erdoğan veya Gannuşi’ye oy vermemek, İslam’ı kabul etmemek midir?!
Biraz cehaletten yoksun olmayan bu açık karışıklık karşısında diyorum ki:
Birincisi: Tüm toplumu İslam sevgisine ve onun için çalışanların sevgisine dönüştürmek için yirmi yıllık iktidarı yeterli görmeyen veya iktidarda olduğu zamanın insanların kendisini sevmeleri için yeterli olmadığını düşünen kişinin, ne kendisini ne de zamanını Allah mübarek kılmasın. İnsanların fikirlerini ve mefhumlarını dönüştürmek için onlarca yıla ihtiyaç olduğu doğru değildir. Zira Nebi Aleyhissalatu ve’s Selam, insanların yüzyıllardır alışık oldukları din ve inançlarını değiştirmek için sadece birkaç yıla ihtiyacı olmuş ve bunu da sadece İslam’ın hükümlerini insanların üzerine tatbik ederek yapmıştır. Yani bugün birey ve gruplardan bir kısmının İslam kılıfına bürünenlerin, sonra insanlar onları bıraktıklarında veya başkalarına meylettiklerinde bunu İslam’a karşı oy kullanmak olarak değerlendirenlerin yaptıkları gibi cahiliye hükümleriyle hükmetmemiştir!
İkincisi: Erdoğan’a oy vermeyen insanlar için İslam’ın hükmünü istemediklerine, aksine laikliği istediklerine dair hüküm vermek, doğru olmayan bir hükümdür. Partisi yaklaşık çeyrek asırdır iktidarda olan Erdoğan’ın temsil ettiği nasıl bir İslam ki hala Mustafa Kemal’in koymuş olduğu anayasa tatbik ediliyor?! Neden Erdoğan’ın taraftarları, onlarca yıl süren laiklik karşısında onun hiçbir şey yapamayacağı konusunda ısrar ediyorlar?! Biz de onlara şöyle cevap verelim; Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Medine-i Münevvere’ye girdiğinde Müslümanlar buranın beşte birinden fazlasını temsil etmedikleri halde, ilk günden itibaren İslam’ı uyguladı ve insanların küfre alıştıkları gerekçesiyle ona isyan ettiklerini veya onların İslam’ın tatbik edilmesini istemediklerini görmedik!
Üçüncüsü: Çeyrek asırdır iktidarda olan Erdoğan, şayet İslam ile yönetmek isteseydi, hiçbir şey onu engelleyemezdi; zira Türkiye’deki insanlar İslam’ı seviyorlar ve İslam ile yönetilmek istiyorlar. Hilafet konusunda araştırma yapan kuruluşların yıllar önce yaptıkları bir anketin veya insanların görüşlerine başvurmalarının sonucunda, Hilafet Devleti’nin altında yaşamayı tercih ettikleri şeklinde cevap veren birçok ülkelerden biri de Türkiye olmuştur; o halde Erdoğan’a ve onun laik partisine oy vermeyenlerin İslam’ın tatbik edilmesini istemedikleri nasıl söylenebilir?!
Dördüncüsü: Adalet ve Kalkınma Partisi, İslami bir parti olduğunu iddia etmedi. Aksine bu, destekçileri ve taraftarlarının kuruntusudur. Dahası Adalet ve Kalkınma Partisi, gece gündüz laik bir parti olduğunu açıkladığı ve hiçbir zaman Türkiye’de İslam’ı uygulamak için çalışmadığı gibi konferanslarını ve toplantılarını da Hilafeti yıkan zındık ve mücrim Mustafa Kemal’in imajını yüceltmeden yapmıyor. Her ne kadar okullarda ve üniversitelerde başörtüsüne izin veriliyor olsa da bu İslami olduğu için değil, özgürlükler noktasında Batı modelini uyguladığı içindir. Dolayısıyla Adalet ve Kalkınma Partisi'nin izin verdiği şeye Amerika, İspanya ve Yahudi varlığı da izin veriyor; o halde erdem bunun neresinde?!
Beşincisi: Erdoğan ve partisinin İslam’ı uygulamama noktasında hiçbir mazereti olamaz; zira yirmi yıllık bir iktidar, insanlara İslam’ın üzerlerine tatbik edilmesini kabul ettirmek için yeterli bir zamandır. Ancak Erdoğan’ın destekçileri ve takipçileri, adamın İslam’ı uygulamasını engelleyenin, Türkiye’de azımsanmayacak bir güce sahip olan laikler olduğunu iddia ediyorlar; iddia edip inandıkları işte budur! Biz de onlara şöyle cevap verelim; Erdoğan, özellikle 2016 darbesinden sonra yargıç ve memurlar dahil olmak üzere kendisine karşı duran herkesi tutukladı, hapse attı ve yargıladı. Dolayısıyla o emreden bir yöneticidir ve iktidarda onun eşit ve gerçek bir rakibi yoktur. Yani İslam’ın tamamını uygulamak isteseydi bunu yapardı ve ona, Türkiye halkından Müslüman insanların doğal bir desteği olacaktı. Türkiye’deki insanların neredeyse kırk milyon kilometrekareyi aşan bir alanda hüküm sürmeyi ve beş asırdan fazla bir süredir dünyanın efendisi olmayı ellerinden bırakmadıklarını ve oradaki insanları hala çocuklarına Ertuğrul, Fatih, Süleyman ve Selim adını verdiklerini de unutmayalım… Peki o halde Türkiye ve Erdoğan’da eksik olan ve onları İslam’ı uygulamaktan uzaklaştıran nedir? Geçersiz olduğunu açıkladığımız gibi içeriden mi korkuyor yoksa dışarıdan mı korkuyor? Ayrıca bu Erdoğan, kiliseyi camiye çevirmek istediğinde ne Avrupa'yı ne de başkasını hiç umursamadı. Yine Türk arama şirketleri gaz sahaları aramak için Doğu Akdeniz’de dolaşırken, Erdoğan bunu uluslararası tepkiyi hiç umursamadan yaptı. O halde İslam’ın uygulanmasından bahsedildiğinde, neden onun taraftarları bunun mümkün olmadığını iddia ediyorlar?! Garip ve tuhaf olan paradoks şu ki; Erdoğan bir gün olsun İslam’ı uygulamak istediğini, uluslararası konumun buna engel olduğunu ya da İslam’ı istemeyen muhaliflerinden (kâfirlerden) kurtulmak istediğini iddia etmemiştir. İşin özü adamın İslam’ı uygulamak istememesi gücü yetmediğinden dolayı değildir; zira onun rol modeli Ertuğrul veya Fatih değil, aksine Mustafa Kemal’dir. Bu yüzden onun takipçilerinin kraldan çok kralcı kesilmelerine gerek yoktur! Dolayısıyla adam laik olduğu gibi partisi de laiktir; destekçileri ve takipçileri ister hoşlansınlar ister öfkelensinler onların vakıaları işte budur.
Son olarak: İslam’ı tatbik etmek şerefini, Allah herhangi bir kişiye nasip etmez, hele hele insanlar arasında namaz kılan, yatsı namazında onlara imamlık yapıp sonra da toprakları gasp eden ve gençleri, çocukları ve yaşlıları öldüren Yahudi varlığının Cumhurbaşkanını karşılayan, Ayasofya Camisi’ni açıp sonra da topraklarına giriş izinleri olmadığı gerekçesiyle ülkesinin sınırlarında Suriye halkını öldüren, Ramazan ayında insanların toplu iftarlarına katılan, sonra da uçakları Müslümanları katletmek için Şam’a, Irak’a ve onun öncesinde de Afganistan’a giden birini hiç nasip etmez.
Son olarak bu mesaj Erdoğan’ın destekçilerinedir: Türkiye, gece gündüz İslam’a ve Müslümanlara düşmanlık eden Kemalistlerin yönetimine geri dönse ve ikinci turdaki seçimler onların lehine sonuçlansa, bunun sorumlusu Erdoğan ve partisinin üyeleri olup Allah onları, yirmi yıllık iktidar döneminde ne yaptınız ve Allah’ın hangi hükmünü uyguladınız diye hesaba çekecektir?
Türkiye, Erdoğan ve partisinin boynundaki bir emanettir; şayet insanlar ikinci turda onların rakiplerini getirirlerse, bu onların İslam’ı istemediklerinden dolayı değil, aksine emanete ihanetten ve onu kötüye kullanmaktan dolayıdır. Vallahi Erdoğan ve ekibi, her ne kadar bugün buna tahammül edemeseler de yarın Aziz ve Cabbar olan Allah’ın huzurunda aman dileyeceklerdir.