- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
“Aksa Tufanı”, Raşidi Hilafet Tufanının Başlangıcı Olsun
Yahudilerin hak ile olan mücadelesi ebedi bir mücadele olup Allah yeryüzüne ve onun üzerindekilere vâris oluncaya kadar devam edecektir. Bizden öncekiler de Nebiler ve Rasullerle mücadele etmiş, Nebilerin ve Rasullerin sonuncusu Efendimiz Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu mücadeleyi kendisinden sonra ümmetine emanet etmiştir. Dolayısıyla habis bir halk olarak onların fikri, ideolojik, askeri ve medya mücadeleleri hala devam ediyor ve devam da edecektir. Ayrıca savaş, yeryüzünde bozgunculuk yapmaları, kibirlenmeleri ve tüm hayır ve iyiliği yok etmeleri nedeniyle Yahudilerin yok olacağı zaman gelinceye kadar, dolayısıyla onların mutant varlıkları yok oluncaya kadar bizimle onlar arasında bir yarış olarak kalmaya devam edecektir.
Yöneticilerimiz bize, bir avuç toprak için, bir avuç arazi için, kutsal Kudüs ve kutsal olmayan diğer yerler için olan bir mücadele olduğunu göstermeye çalışsalar da bizim Yahudilerle olan mücadelemiz akidevi-ideolojik bir mücadeledir! Dolayısıyla yöneticiler için bu mücadele, mültecileri ve yurtlarından göç edenleri yeniden yerleştirme ve onlara daha doğmadan ölmüş bir bağımsızlık verip anavatanlarına geri döndürme mücadelesinden başka bir şey değildir.
Bunda şaşılacak da bir şey yoktur; zira bu hareket eden kuklalar ve bu bekçiler Yahudilerin türetmesinden başka bir şey değillerdir; nitekim bu kuklaları, gerek kendilerini ümmetin şiddetinden korumaları gerekse ümmetin kavminden ve cinsinden olanları kendi eliyle uyuşturduktan sonra ümmeti katletmesi için getirenler ve onların kasvetli yüzlerine estetik ameliyat yaptıktan sonra onları halklarını kurtaran ve özgürleştiren kahramanlar gibi gösterenler de Yahudilerdir. Dahası Yahudiler, Tevrat ve akidevi açıdan Filistin’de hakları olduğunu iddia ederlerken bizim başımızdaki yöneticiler ise, akidelerini, dinlerini ve Kur’an’larını ayaklar altına alıyorlar, bunları taşıyanları, bunları taşımaya ve içinde geçenlerle amel etmeye davet edenleri katlediyorlar, en hafif durumda ise tutuklayıp hapse atıyorlar, daha fazla memnuniyet ve prestij kazanmak için efendilerinin karşısında övünüyorlar, dahası onlar için en iyi yol, Yahudilerle normalleştiğini ilan edenlerin yoludur. Bu yüzden Yahudileri kabul ediyorlar, onları kucaklıyorlar, bazen barış bazen de İslam adına karşılıklı eşitlik muamelesi göstererek Yahudilerin varlıklarını savunuyorlar. Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَلَنْ تَرْضَى عَنْكَ الْيَهُودُ وَلَا النَّصَارَى حَتَّى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ“Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır.” [Bakara 120]
Allah’ın yarattıklarının en korkakları olmalarına rağmen şunu net bir şekilde zihnimize kazımamız gerekiyor; her ne kadar sayı, cesaret, ahlak, zorlukların üstesinden gelme cesaret, tahammül ve sabır gibi hiçbir açıdan bizimle onlar arasında bir karşılaştırma olmamasına rağmen bizler İslam bayrağını dalgalandırmak için cihat etmemizi gerektiren dinimize ve akidemize dönmedikçe asla Yahudilerle denk olmayacağız…
Tevhit akidesine ve Rabbani metoda geri dönüş, bu ümmetin izzetini ve heybetini yeniden tesis etmenin, daha önce olduğu gibi yeniden sahnenin merkezine dönmenin ve kutsallarını, Filistin, Endülüs, Keşmir ve Rusya’nın tüm güney eyaletleri gibi gasp edilmiş İslam beldelerini ve işgal altındaki diğer İslam ülkelerini kurtarmanın başlangıç noktasıdır.
Dine geri dönüş, sadece dini şiarları ve menasikleri yapmakla, mendup olan sünnetlere bağlı kalmakla ve beşerî fiilleri taklit etmekle olmaz; aksine İslami hayatı yeniden başlatmak ve Allah’ın Kitabı ve Rasulü’nün sünnetiyle hükmedecek Nübüvvet Minhacı üzere Müslüman bir Halife’yi icat etmek için çalışmakla olur ki böylece Allah’ın güçlü kuvvetli kulları olabilelim. Böylece de Subhanehu’nun vaadi ve Nebisi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesi olan Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti gerçekleştirerek Allah’ın kaza ve kaderini uygulamaya layık olabilelim; nitekim Allah Hilafeti, mümin kullarına vaat etmiş olup sadece Filistin halkının bir kısmı ile sınırlı değildir.
Allah Subhanehu ve Teala müminlere yardım edeceğine ve onların ayaklarını sabit kılacağına kefil olmuştur. Zira Celle ve Âla şöyle buyurmuştur: وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ رُسُلاً إِلَى قَوْمِهِمْ فَجَاءُوهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَانْتَقَمْنَا مِنَ الَّذِينَ أَجْرَمُوا وَكَانَ حَقّاً عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِنِينَ“Andolsun, senden önce biz nice peygamberleri kendi kavimlerine gönderdik. Peygamberler onlara apaçık mucizeler getirdiler. Biz de suç işleyenlerden intikam aldık. Müminlere yardım etmek ise üzerimizde bir haktır.” [Rum 47] Ve yine şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا إِنْ تَنْصُرُوا اللهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ“Ey iman edenler! Eğer siz Allah’ın dinine yardım ederseniz Allah da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar.” [Muhammed 7]
O halde özel olarak Filistin sorununun, genel olarak da Müslümanların sorunlarının çözümü sadece İslam’dır. Müslümanların vahdeti, öncelikler listesinde ve İslam dengesinde Filistin meselesinden daha önemlidir, İslami Hilafetin kurulması kurtuluşun ilk adımları olup Müslüman insan, öncelikle bozuk Batılı fikir ve inançlardan kurtulup İslam’ın havzasına, hak ve fıtratın havzasına ve hayrın ve izzetin havzasına geri dönmelidir… İslam ümmeti de öncelikle zilletten, esaretten ve bu ümmetin boynuna dayatılan fikri, siyasi, ekonomik, kültürel ve askeri sömürgeciliğin boyunduruğundan kurtarılması gerekmektedir… Ayrıca Müslümanların, sömürgecinin büyüyüp gelişene kadar tohum atıp beslediği birbirlerine karşı olan derin kinden de kurtulmaları gerekir. Dolayısıyla Müslüman insan, üzerine bulaşan tüm kir ve pisliklerden kurtulmadıkça toprağı kurtarmanın hiçbir faydası yoktur. Aksi takdirde insanlar her savaşta Gazze’nin, Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve ondan sonraki Raşid Halifelerin siretinde düşmanlarla nasıl mücadele edileceğine dair açık örnekler olmasına rağmen bayrağı ve sancağı taşıyan bir ordu ile değil de duayla, örtüyle, yiyecekle kurtulacağını zannetmeye devam edeceklerdir.
Yahudi varlığı İslam’ın ortadan kalkmasıyla var oldu ve “İsrail” de İslam fecrinin doğmasıyla ortadan kalkacaktır; çünkü Yahudi varlığı, kendisini ümmetin şiddetinden koruyan işlevsel rejimlerin gölgesidir. Bu nedenle İslam’ın ortadan kalkmasıyla var olan ve İngiltere ve Amerika’nın örtüsü altından ortaya çıkan tüm “İsrailî” devletlerin ortadan kalkması için çalışmak gerekir. Burada İslami çözümün, ittiba etmenin farz olduğunu, bağlı kalmanın zaruri olduğunu, apaçık bir dayanak olduğunu, tatavvu ve nafile olmadığını, aksine dini, imani ve İslami bir farz olduğunu teyit ediyoruz.
Filistin’e ve onun kurtuluşuna bakmadan ve İslam’ı onu kurtarmak için kullanılan diğer araçlardan biri olarak almadan önce diyoruz ki: Şayet Filistin’in kurtuluşu için İslam’ı bir basamak olarak kullanmak istersek, o zaman başaramayacak ve galip gelemeyeceğiz. Çünkü bu tür bir İslam, dinden ve haktan bir nasibi olmayan Filistinli, vatancı ve milliyetçi bir İslam olur. Ayrıca bu tür bir İslam şer’an reddedilmiştir; zira bu, İslam ve İslam’dan bir parça olmadığı gibi sadece ismen onun adını taşımış olur. Sömürgeci kâfirler tarafından türetilen vatancı kurtuluş hareketleri bunu en güzel kanıtı ve örneğidir.
İslam, ya bir bütün mütekamil ve kapsamlı olmalıdır ya da hiçbir şey olmamalıdır. Zira İslam’da yama yapmak caiz olmadığı gibi İslam’ın bir kısmını taşıyıp geri kalanını terk ederek bunun İslam olduğunu iddia etmek de caiz değildir. Dolayısıyla ibadetleri İslam’dan alıp -hükümler, hadler, cihat, vela ve bera- gibi geri kalanını terk eden kimse, İslam’dan sadece Filistin’in kurtuluşunu isteyen kimse gibidir ver ikisi arasında hiçbir fark yoktur.
İslam, bizim hevamıza tabi olup istediğimiz gibi değil, âlemlerin Rabbinin istediği gibi taşınmalıdır; yoksa İslam’dan bize menfaat sağlayan şeyleri alıp isteriz, istemediğimiz şeyleri de terk ederiz. Bu yüzden Filistin’i kurtarmak, Filistin halkını İslam ümmetinin bedeninden ayıran ve onları insanların Rabbinin şeriatıyla hükmetmekten uzaklaştıran hayali sınırların olduğu ulusal bir Filistin kurmak için çalışmadan önce, evet bundan önce, Allah’ın indirdikleriyle hükmedecek ve O’nun kelimesini yüceltecek Müslüman bir Halife’yi icat etmek için çalışmak gerekir; bu yüzden bizim en öncelikli kaygımız Filistin olmamalıdır. Cihat, Allah’ın kelimesini yüceltmek, İslam ümmetinin vahdetini yeniden tesis etmek ve bu dini yaymak için olmalıdır. Filistin ise İslam nazarında dinin aslı açısından marjinal bir meseledir. Bu yüzden Müslümanlar, Yahudilerle vatancı bir bayrağın altında savaşmamaları, dahası Allah’ın Müslüman kulları olarak Subhanehu’dan başkasının önünde diz çökmemelidirler. Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: لا تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى يُقَاتِلَ الْمُسْلِمُونَ الْيَهُودَ، فَيَقْتُلُهُمُ الْمُسْلِمُونَ حَتَّى يَخْتَبِئَ الْيَهُودِيُّ مِنْ وَرَاءِ الْحَجَرِ وَالشَّجَرِ، فَيَقُولُ الْحَجَرُ أَوِ الشَّجَرُ: يَا مُسْلِمُ يَا عَبْدَ اللَّهِ هَذَا يَهُودِيٌّ خَلْفِي فَتَعَالَ فَاقْتُلْهُ، إِلَّا الْغَرْقَدَ فَإِنَّهُ مِنْ شَجَرِ الْيَهُودِ “Müslümanlar Yahudilerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Bu savaşta Müslümanlar Yahudileri öldürürler. Hatta bir Yahudi taşın, ağacın arkasına gizlenir. Bunun üzerine o taş, o ağaç, ey Müslüman! Ey Allah’ın kulu! İşte arkamda bir Yahudi. Gel, onu öldür, der. Yalnızca Garkad bir şey söylemez. Zira o, Yahudilerin ağaçlarındandır.” [Müttefekun Aleyh, lafzı Müslim’e aittir.]
Yahudiler, Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem döneminde bile marjinaldiler ve böyle bir hesapları yoktu, aksine İslam’dan önceki cahiliye döneminde olduğu gibi İslam’ın yokluğunda böyle bir hesap ve ağırlıkları oldu. Allah Subhanehu ve Teala Rasulü’nü, bir kabileye, bir cemaate veya bir millete değil bütün insanlara göndermiştir. Dolayısıyla Yahudiler, Kureyş ve diğer Araplar gibi savaşıyorlar. Dolayısıyla da bu Yahudilerin, kitap ehlinden olmalarından ve (Kur’an’ın) kelimelerinin yerlerini değiştirmelerinden dolayı cezaları daha şiddetli ve ağır olacaktır. Çünkü onlar aşağılık ve adi bir millettir. Bu yüzden Subhanehu ve Teala’nın Rabbani hikmeti şudur; bu mutant varlık Allah’ın izniyle İslam’ın geri dönmesi ve İslami Hilafet Devleti’nin kurulmasıyla yok olup gidecektir. Zira Yahudi varlığının içerisine sığındığı demir surları yıkacak olan Hilafet Devletidir; aksi takdirde etrafı dikenli tellerle ve surlarla çevriliyken bu varlığa nasıl ulaşılacak ki? Oysa tellerin ortadan kaldırılıp surlar yıkıldığında, Yahudi varlığını ortadan kaldırmak için ona ulaşmak kolay olacağından Yahudi varlığı yok olacaktır. Ancak bundan önce mücahitlerin, içinde olduğu çatışma işgalci ordunun sayı ve teçhizatının yarısıyla bile olsa şeriatın farz kılmış olduğu cihat görevini yerine getirdikleri sırada arkalarının güvende olduğundan, onlara ihanet edecek ya da onları arkadan hançerleyecek kimsenin olmadığından emin olmaları gerekiyor; bu ise Müslüman ordusunun İslam bayrağı altında harekete geçmesi dışında mümkün değildir. Allah rahmet eylesin Hizb-ut Tahrir’in kurucusu Şeyh Takiyyuddîn en-Nebhani şöyle demiştir: ““İsrail” Arap rejimlerinin gölgesidir, o rejimler kaldırıldığı an gölge de gider.”
-Arap isimli Yahudilerin kardeşleri olan- Müslüman ya da Arap olarak addedilen Yahudi varlığının bekçileri ve koruyucuları ortadan kaldırılıp Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ordusunun önündeki sınırlar açıldığında, Subhanehu ve Teala’nın bize vaat ettiği gibi Allah’ın izniyle Yahudi varlığı yok olacak ve Yahudi varlığının yenilmez hava gücüyle ümmetin nefislerinde korku ve endişe uyandırmak için siyasi, psikolojik, medya, ideolojik ve manevi olarak son haddine kadar ümmet ile savaşmaya devam eden ve edecek olan Arap rejimlerinin varlıklarının gölgesinde ortaya çıkan iddia edilen nükleer bombalarının, gezici uçaklarının, uzun elinin ve iddia ettikleri gibi tüm Arap başkentlerine kadar ulaşabilecek balistik füzelerinin ona hiçbir faydası olmayacaktır; nitekim tüm bunlar, bu ümmeti teknik, bilimsel, sanayi ve askeri olarak yükseltme yolunda kıllarını dahi kıpırdatmaksızın “İsrail”e ve onun askeri, nükleer ve teknolojik imkanlarına karşı koyabilecek gücümüz olmadığı bahanesiyle bu kutsalları kurtarmaya yönelik niyeti öldürmek ve samimiyet fitilini çekmek içindir. Dolayısıyla bu hayali balonun önünde diz çökmemiz ve teslim olmamız konusunda ısrar ediyorlar. Bu yüzden adeta bu ümmetin evlatlarının nefislerine umutsuzluk sızmış olup şayet Allah, kurtuluşunun yolunu araması için ümmetin duygu ve düşüncelerini uyandıran sebepleri hazırlamamış olsaydı bu hain liderler tarafından uzlaşma ve teslimiyetin peşinde nefes nefese bırakılacaklardı.
07/10/2023 günü başlayan Aksa Tufanı operasyonu, ümmeti etkilemiş, Filistin meselesini yeniden gündeme getirmiş, Müslümanların kalplerinde umudu canlandırmış, vicdanlarını sarsmış, İslami duygularını harekete geçirmiş ve onların insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmete mensup olduklarını, Müslümanların barışının da savaşının da bir olduğunu hatırlatmıştır. Bu nedenle Müslümanların bayrakları da bir ve devletleri de bir olmalıdır ki bu devlet ise, Mustafa Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in bugün yaşadığımız zorba yönetimin akabinde müjdelemiş olduğu Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti’dir. Allah izniyle bu devletin doğması yakın olup geldiğinde, tüm küfür ve tiran güçlerini silip süpürecek ve dünyanın dört bir tarafında yeniden hayrı ve adaleti yayacak bir tufan olacaktır. وَلَيَنصُرَنَّ اللهُ مَن يَنصُرُهُ إِنَّ اللهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ“Şüphe yok ki Allah, onlara yardım etmeye mutlak surette kadirdir.” [Hac 39]… وَاللهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ “Muhakkak ki Allah emrinde galiptir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” [Yusuf 21]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mühendis Visam Atraş – Tunus