- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Mübarek Topraklar... İslami Bir Meseledir!
Filistin toprakları, kendine has özellikleri olan İslami topraklardır; çünkü Allahu Teala onu şerefli ve mübarek kıldığı gibi Mescid-i Aksa’yı iki kıblenin ilki ve Harameyn’in üçüncüsü kılmış, onun çevresini mübarek ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in İsra’sı kılmıştır; zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: سُبْحانَ الَّذِي أسْرى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِنَ المَسْجِدِ الحَرامِ إلى المَسْجِدِ الأقْصى الَّذِي بارَكْنا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِن آياتِنا إنَّه هو السَّمِيعُ البَصِيرُ “Bir gece, kendisine bazı ayetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Haram’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir.” [İsra 1] Ayrıca burası, Nebi Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in en yüksek semalara yükseldiği ve Allah Subhanehu’nun Halili (dostu) için göç edilen yer olarak seçtiği mübarek topraklardır; zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَنَجَّيْنَاهُ وَلُوطاً إِلَى الْأَرْضِ الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا لِلْعَالَمِينَ “Biz, onu ve Lût'u kurtararak, içinde cümle âleme bereketler verdiğimiz ülkeye ulaştırdık.” [Enbiya 71] Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’den sahih olarak şöyle dediği rivayet edilmiştir: لَا تُشَدُّ الرِّحَالُ إِلَّا إِلَى ثَلَاثَةِ مَسَاجِدَ: الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ، وَالْمَسْجِدِ الْأَقْصَى، وَمَسْجِدِي هَذَا “Şu üç mescitten başkasına yolculuk edilmez: Mescid-i Haram, Mescid-i Aksa ve bu benim mescidimdir.” Dolayısıyla burası, hicretten sonra on altı ay boyunca Müslümanların ilk kıblesi olarak kalmaya devam etmiştir; bu nedenle Filistin toprakları Müslümanların gönlünde özel bir yer işgal etmiş ve Filistin topraklarına karşı yapılan Yahudi saldırılarına gerek gösterilerle gerekse boykotlarla tüm İslam ümmeti tepki göstermiştir; dolayısıyla her kim burayı savunmak için savaş sancağını kaldırırsa, özel bir yere, büyük bir saygıya ve yüksek bir mertebeye sahip olacaktır.
Bu mesele, başından sonuna kadar İslami bir meseledir; bu yüzden o, tüm detayları ve dallarıyla İslam’ın hükümlerine tabi olmalıdır. Bu da tüm Müslümanların ona tek bir bakış açısından bakmalarını gerektirir. Dikkat edin bu, vatancı ve milliyetçi bir bakış açısı değil, İslam’ın ve onun şeriatının bakış açısıdır; bu yüzden bizim onlarla (Yahudiler) olan çatışmamız, milliyetçi veya vatancı bir çatışma değil, akidevi bir çatışmadır. Bu da aynı şekilde bizim şerî bir çözüme sahip olmamızı gerektirir; şerî çözüm ise, din tamamen Allah'ın oluncaya kadar Allah'ın düşmanları olan Yahudilere karşı savaşmak ve cihad etmektir; bu yüzden onlarla yapılan savaşa bu açıdan bakılması gerekir.
Mübarek topraklar meselesinin çözümü, onu siyasi bir mesele olarak ele almakla olmaz; çünkü bu, Yahudi varlığının mübarek topraklardaki varlığının açık bir şekilde kabulü sayılır. Dolayısıyla bu meselenin çözümü, kararlarıyla Yahudi varlığına hizmet etmek ve onun bekasının devam etmesini sağlamak için çalışan Birleşmiş Milletlere başvurarak olmayacağı gibi kınamalar, eleştiriler ve boykot talepleri gibi kısır bir döngü içerisinde dönmekle de olmayacaktır…
Nitekim Müslümanların başındaki ajan yöneticileri devirmek ve Yahudi varlığını tamamen ezmek için ümmetin ordularının harekete geçip Yahudilerin mutant devletlerini askeri birliklerinin ayakları altında yok etmedikçe Filistin meselesi çözülmeyecek ve son bulmayacaktır. Bu yüzden orduların Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in İsra’sını kurtarmak ve toprakları işgalcilerin pisliklerinden temizlemek amacıyla yürümeleri için artık onların, tiranların tahtlarını yıkmak ve Nübüvvet Minhacı üzere Hilafeti kurmak için harekete geçmelerinin zamanı gelmiştir.
Nitekim şerî nâsslarda ahir zamanda bu mübarek yerde Müslümanlar ile Yahudiler arasında bir savaşın olacağı geçmektedir; zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَإِذْ تَأَذَّنَ رَبُّكَ لَيَبْعَثَنَّ عَلَيْهِمْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَنْ يَسُومُهُمْ سُوءَ الْعَذَابِ إِنَّ رَبَّكَ لَسَرِيعُ الْعِقَابِ وَإِنَّهُ لَغَفُورٌ رَحِيمٌ “Rabbin, elbette kıyamet gününe kadar onlara en kötü eziyeti yapacak kimseler göndereceğini ilan etti. Şüphesiz Rabbin cezayı çabuk verendir. Ve O çok bağışlayan, pek esirgeyendir.” [Araf 167] Dolayısıyla bu gâsıp varlığın ortadan kaldırılması ve Filistin topraklarının geri alınması, savunma cihadı kabilinden olup Müslümanların bir yönetimi, otoritesi ve devleti olmasa bile Filistin halkından ve onların yakınlarında olan Müslümanların bu savunma cihadını yapması farzdır ve bunun yerine getirilememesi durumunda bu farz tüm Müslümanları kapsayacak şekilde genişletilir.
Orduları ve evlatlarıyla birlikte ümmetin vacibi, ajan rejimleri devirmek için harekete geçip güç ehlini de harekete geçirmesi ve mübarek toprakları ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in İsra’sını kurtarmak ve Yahudi varlığını sonsuza dek kökünden söküp atmak için derhal askeri bir harekâtın olmasıdır.
Sonuç olarak diyoruz ki: İslam ümmeti, en uzağından en yakınına kadar tek bir ümmet olup onun meseleleri de birdir; dolayısıyla Filistin melesi de konumundan ve öneminden dolayı Müslümanların çeşitli ve birçok meselelerinden biri olmaya devam etmekte olup onun dinde zaruret olarak bilinen açık şerî hükümleri vardır; bu da buranın işgal edilmiş toprak olması ve buranın ümmet ve orduları tarafından kurtarılmasıdır. Dolayısıyla meselenin maslahatını gerçekleştirecek siyasi ve şerî çalışma, ümmet ile davası arasında engel olan hain rejimleri devirmek için çalışmaktır. Zira şayet engeller olmasaydı, ümmetin evlatlarından birçoğunun, gâsıp Yahudilerle savaşmak ve ya zafer ya da Allah yolunda şehit olmak gibi iki iyilikten birine nail olmak için gönüllü olarak ailesini, ülkesini ve işini terk ettiklerini görürdük. Bu yüzden bizim tek yapmamız gereken şey, ümmeti ve ordularını bu sabiteler konusunda bilinçlendirmektir ki böylece çözüm ve metodu açıklığa kavuşsun ve engeller ortadan kalksın; işte o zaman Allah Subhanehu’nun zafer ve iktidar vaadi gerçekleşecektir. وَعْدَ اللهِ لَا يُخْلِفُ اللهُ وَعْدَهُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ “Bu Allah’ın vaadidir. Allah vaadinden caymaz; ama insanların çoğu bunu bilmezler.” [Rum 6] Dolayısıyla bu, Müslümanların Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in metoduna ve rehberliğine göre İslam’ın hükmünü ve otoritesini ikame etmek için çok çalışmasını gerektirmektedir ki böylece bütün Müslümanlar, tek bir devletin ve tek bir İmamın (Halifenin) altında İslam’ın hükmünün ve otoritesinin altına geri dönsünler.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Faris Mansur– Irak