- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
El-Raye Gazetesi
Türkiye’de Yeni Bir Darbe Girişimi!
Gerçek mi Yoksa Aldatmaca mı?
Üstad Esad Mansur’un Kaleminden
Darbeler genellikle, ordunun hükümet üzerinde otorite sahibi olduğu veya biri diğerine üstün gelmek, böylece başkaları üzerine hegemonyasını dayatmak için yönetime hâkim olmak isteyen iç güçler arasında çatışmaların olduğu veya bizzat devletin ya da gerek devletin gerekse içerideki güçlerin dış bağlantılarının olduğu ülkelerde meydana gelir. Örneğin Mehmet Ali Paşa, Mısır vilayetinin yönetimini ele geçirdi ve Fransa’nın kendisini Mısır'ın valisi olarak tanıması için Hilafet Devleti’ne karşı kendisini desteklemesi için Fransa’dan yardım istedi. Paşa unvanı genellikle üst düzey askeri komutanlara verilir. Yine Mithat Paşa yönetime hâkim oldu, İngilizlerle bağlantı kurdu ve Sultan V. Murad’ı tahttan indirdi. Aynı şekilde Enver Paşa, Cemal Paşa ve Talat Paşa da iktidara gelerek Halife II. Abdülhamid’i devirdiler. Ayrıca subay Mustafa Kemal, İngilizlerle bağlantı kurdu ve onların kendisini devlet başkanı olarak atamalarına karşılık Hilafeti yıktı ve cihad farzını kaldırma görevini tamamladıktan sonra görevi laik cumhuriyet sistemini korumak olan bir ordu kurdu; çünkü bu sistem halka dayalı değildi; bu yüzden laik temeller üzerine kurduğu ordu din ile savaştı, onun iktidara gelmesini sağladı ve ordu subayları İngilizlerle bağlantı kurdular; böylece İngilizlere mutlak bağlılık duymaya başladılar. Dolayısıyla her ne zaman laikliğe ya da İngiliz nüfuzuna yönelik bir tehdit görseler, 1960, 1971, 1980 ve 1997’de olduğu gibi darbe yaptılar ancak 2003, 2008 ve 2016 yıllarında, Türkiye'yi Amerika'nın yörüngesine sokan Erdoğan’a karşı başarısız girişimlerde bulundular.
Bu nedenle darbe fikri, özellikle gerek Amerikan nüfuzuna gerekse ümmetin hem Amerikan hem de İngilizlerin nüfuzundan kurtulma girişimleri karşısında daima kendi nüfuzlarını korumaya çalışan İngiliz ajanları olmak üzere Türkiye’deki çatışan güçlerin akıllarında kalmaya devam edecektir. Bu yüzden İngilizler, iktidara ve despotluğa susamış, İslam şeriatını tatbik etmek isteyenlerden nefret eden ve her ne zaman yıktıkları Hilafet kelimesi müminler tarafından haykırılsa öfke kusan ajanlarını harekete geçiriyor. Ancak bu ajanlar, çoğunluğu elde edebilecekleri bir halk desteğine sahip olmadıkları ve ülke halkının çoğunluğu İslam’a yakın olanları desteklediği için onlar da Amerikan yanlıları gibi İslam'ı istismar etmeye başladılar.
Nitekim 14/5/2024 tarihinde Erdoğan’a, Fethullah Gülen hareketi tarafından 12/17-25/2013 tarihinde, iktidardaki bakan ve yetkililerin çocuklarına, hatta Erdoğan'ın ailesini kadar uzanan yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları kapsamında kendi başına gelen ve kendisinin de o dönemde darbe girişimi olarak nitelendirdiği olaya benzer bir darbe girişimi uyarısı geldi.
Yeni komployla ilgili söylentiler, Ankara’daki 3 emniyet müdürünün, medya organlarının eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile ilişkisi olmakla suçladığı Ayhan Bora Kaplan liderliğindeki bir mafya çetesiyle bağlantılı olduğunun ortaya çıkmasının ardından geldi. Erdoğan’ın Soylu ile bir araya geldiği ve onunla bu meseleyi görüştüğü bildirildi.
Erdoğan’ın müttefiki ve Milliyetçi Hareket Partisi’nin başkanı Bahçeli, parlamentodaki grup toplantısında şöyle konuştu: “Birkaç emniyet müdürünün açığa alınmasıyla geçiştirilemeyecek bir komplo devrededir… Nitekim hedef Cumhur İttifakı (kendisinin ve Erdoğan’ın partisi) ve son tahlilde Türkiye’dir.” Bahçeli'nin konuşmasının ardından Erdoğan, konuyu MİT Başkanı Kalın ve Adalet Bakanı Tunç ile görüştü.
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, 62 ilde Gülen hareketine mensup olduğundan şüphelenilen 544 kişinin, 2016 darbe girişiminde hareketin katılımcıları arasında iletişim aracı olan ByLock uygulamasını devlet kurumlarına sızmak ve aralarında iletişim kurmak için kullanmak suçlamasıyla tutuklandığını açıkladı. Bakan, Cumhurbaşkanını ve hükümeti hedef almayı planlayanları ve terör örgütleri ve mafyayla iş birliği yapanların planlarını yerle bir etmekle tehdit etti.
Konuyu gündeme getiren kişi Bahçeli olup onun konuyu gündeme getirmesinde bir çıkarı olduğu ortaya çıktı; zira onun 3 polis memurunun görevden alınmasının yeterli olmadığı ve kovuşturma yapılması gerektiği şeklinde açıklamaları vardır; zira Bahçeli, daha fazla polis memurunun tasfiye edilmesini istediği gibi İçişleri Bakanı’ndan kurtulup kendisine yakın olan başka birinin getirilmesini istiyor. Özellikle Erdoğan, MİT Başkanı ve Adalet Bakanı ile görüştüğünde İçişleri Bakanı’nı davet etmemişken ve özellikle Bakan da mafyaya odaklanmayıp Gülen cemaatine odaklanmışken. Dolayısıyla bu cemaatin müntesiplerine yönelik kovuşturma, başka konuları örtbas etmek için kullanılmakta olup bu da darbe yapmak için çok düşük bir durumdur. Nitekim bu cemaatin müntesipleri, bu ajanların arasına sızmak ve onların çıkarlarını gerçekleştirmek amacıyla 15/7/2016 tarihinde İngiltere başta olmak üzere Avrupalı ajanlarla birlikte darbe girişimine katılmışlardır. Yani bu cemaat sadece kendi çıkarları için çalışıyor ve bu nedenle Amerikalılarla, Avrupalılarla ve Yahudilerle işbirliğine giriyor.
Erdoğan, partisi ve ona bağlı medya kuruluşları, konuyu gündeme getirmeye ve şişirmeye çalışmadılar! Bundan dolayı konunun gündeme getirilmesinde bir çıkarlarının olmadığı, bunun mafyayla bağlantılı olmakla suçlanan eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu gibi parti içindeki isimleri etkileyeceği, meselenin bir darbe girişimi olmadığı, daha çok hesaplaşmalardan ve partizan çıkarları gerçekleştirmekten ibaret olduğu ortaya çıkmaktadır.
Polisin darbe yapabilecek kapasitesi yoktur; aksi takdirde Gülen cemaati, Erdoğan'ın daha önce kendisine polis ve güvenlik kontrolünü vermesinin ardından darbe girişiminde bulunabilirdi. Ancak 2016 darbe girişimi sırasında ordudaki İngiliz ajanlarının arasına sızmıştır.
Türkiye'deki siyasi parti ve örgütler, kendi şahsi ve partizan çıkarlarını her şeyin üstünde tutuyorlar; hatta terennüm edip durdukları ülke ve halkın çıkarları bile ikinci veya üçüncü sırada geliyor; zira bunlar, her ne kadar laikliği ve ondan doğan fikir ve sistemleri benimsemiş olsalar da ideolojik değillerdir; ancak laikliği ve ondan doğan fikir ve sistemleri ise fikri iflas nedeniyle iktidara ulaşmak ve birtakım menfaatler gerçekleştirmek için benimsiyorlar.
Elbette ki Türkiye’deki siyasi parti ve örgütler, İslami ideolojik de değillerdir; zira İslam olduğunu iddia eden birinin, laikliğe dayalı bir parti kurması veya böyle bir partiye üye olması veya onu seçmesi caiz değildir ve bu büyük günahlardan biridir. Dolayısıyla bu kişinin, sadece İslam ideolojisine dayanan ve Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in kurulmasını müjdelediği Raşidi Hilafet yoluyla İslami hayatı yeniden başlatmaya ve İslam davetini dünyaya taşımaya davet eden siyasi bir partiye müntesip olması gerekir. Bunun için çalışmak ne güzeldir ve varılacak hedef de ne güzel hedeftir.
Kaynak: El-Raye Gazetesi - 498. Sayı - 05/06/2024