Perşembe, 19 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/21
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

بسم الله الرحمن الرحيم

El-Raye Gazetesi

Erdoğan Neden Suriye Halkını Satıyor ve Onların Katilleriyle Normalleşiyor?!

Üstad Esad Mansur’un Kaleminden

Cumhurbaşkanı Erdoğan 5/7/2024 günü şunları söyledi: “Sayın Putin ile Beşar Esad’a bir davetimiz olabilir. Putin Türkiye’ye bir ziyaret gerçekleştirebilirse, bu yeni bir sürecin başlangıcı olabilir.” Ve “Türkiye-Suriye ilişkilerinin normalleşmesine karşı çıkanların sadece IŞİD ve Kürt ayrılıkçı gruplar olduğunu” iddia ederek Suriye halkının çoğunluğunun rejimi ve normalleşmeyi reddettiklerini gizledi. Ve şöyle dedi: “Suriye’de hayat bulacak barış iklimi, milyonlarca insanın ülkelerine geri dönmeleri açısından da gereklidir.”Bu da Suriyeli mültecilerin, ikinci ülkeleri olan Türkiye’den sınır dışı edilmeleri anlamına gelmektedir.

Erdoğan’ın bu açıklamaları, Kazakistan’dan dönüşünün, orada Putin’le Suriye dosyasını görüşmesinin hemen ardından geldi. Zira 28/6/2024 günü aniden Suriye ile ilişkileri geliştirmeye hazır olduğunu, Beşar Esad ile yeniden görüşme arzusuna dikkat çekerek geçmişte Beşar Esad ile iyi ilişkileri olduğunu ve onunla görüştüğünü, bundan dolayı Putin ile görüşmeye gittiğini açıkladı.

Suriye halkı ise bunu kınadı; bunun üzerine 30/06/2024 günü, kendi istihbaratının elinin olması pek de uzak olmayan, Türkiye’nin Kayseri ilindeki Suriyeli mültecilere yönelik vahşi saldırıların düzenlendiği olaylarla onları şaşırttı ve şok etti. Nitekim İçişleri Bakanlığı saldırganlardan 472’sinin daha önce sabıkalı kişiler olduğunu açıkladı. Peki bu kötü insanları kim toplayıp onları oraya yönlendirdi?! Bu, rejimle uzlaşma hamlesine itiraz eden Suriyelileri tehdit etmek, onlara Türkiye’de yerleri olmadığını ve ülkeyi terk etmeleri gerektiğini, aksi takdirde onları kendi ülkelerinde ilk kabul ettiğinde verdiği sözden dönerek onlara kötülük yapacağını bildirmek içindir! Dahası onların boyunlarını kıskıvrak yakalayarak devrimlerine zehirli oklarını saplamak içindir.

Suriyeli mültecilere yönelik kampanya iki yıldan fazla bir süre önce başlamıştı ve Erdoğan’ın tepkileri, kararlı adımlar atan bir devlet başkanı gibi değil de bir vaiz gibiydi; aksine cumhurbaşkanlığı ve yerel seçim kampanyaları sırasında hedeflerinden birinin Suriyelileri ülkelerine geri döndürmek olduğunu söyleyerek kampanyaya yardımcı olan bir faktör oldu. Zira tiran Beşar ile görüşmeye hazır olduğunu açıklamaya başladı ve istihbarat başkanı ile dışişleri ve savunma bakanlarını tiran rejimindeki mevkidaşlarıyla görüşmeye gönderdi.

Tiran Beşar, Rusya Devlet Başkanı’nın Özel Temsilcisi Alexander Lavrentiev’in 3/7/2024 günü kendisini ziyaret etmesinin ardından mevkidaşı Erdoğan ile görüşmeye hazır olduğunu ortaya koyarak şöyle bir açıklamada bulundu: “Suriye, ülkenin tüm toprakları üzerindeki egemenliğiyle terör ve terör örgütlerinin tüm şekilleriyle mücadeleyi temel alan, Suriye-Türkiye ilişkilerine yönelik tüm girişimlere açıktır.”

Bunu, Erdoğan’ın 14/06/2024 tarihinde İtalya'daki G7 zirvesi sırasında efendisi ABD Başkanı Biden ile yaptığı görüşmede planladığı anlaşılıyor; çünkü Erdoğan’ın, Amerika’nın yörüngesinde döndüğünden dolayı onun onayı olmadan hareket etmesi imkansızdır. Nitekim Amerika’nın Suriye’den çekilmek ve bundan dolayı uğruna müdahale ettiği ve Türkiye’yi ve başkalarını müdahale etmeye sevk ettiği kendisine tabi olan rejimin otoritesini güçlendirme arzusunda olduğu görülüyor. Zira siyasi çözümün uygulanması ve yeni bir Suriye anayasasının çıkarılması şu ana kadar tökezlemişti. Çünkü Amerika şu anda Ukrayna’daki savaş ve Çin’i kontrol altına alma çabalarının yanı sıra başkanlık seçimleri ve Gazze meselesiyle meşguldür.

Ayrıca Erdoğan’ın, dikkatleri Suriye yönüne çekerek insanları bununla meşgul etmek ve onların Filistin halkını yalnız bıraktığını unutmalarını istediği anlaşılıyor; zira Erdoğan, istese birçok şeyi yapmaya muktedir olduğu halde Gazze’deki soykırımı aciz biri gibi izlemeye devam etti, bu da onu insanların gözünden düşürdü; bunun üzerine Yahudi varlığı ile normalleşmenin ve onlarla ilişkileri güçlendirmenin, soykırımı durdurmaları yönünde baskı yapmak için yardımcı bir faktör olacağını hayal etti ancak onun bu hayali buharlaşıp uçtu.

Bununla paralel olarak Suriye’nin kuzeyinde fitne ve çatışmayı da kışkırttı; dolayısıyla o, oradaki güçlerinin ve istihbaratının ve ona bağlı grupların varlığı nedeniyle olup bitenlerden sorumlu olduğu gibi rejimle normalleşmeyi reddeden ve devrimin yeniden başlamasını talep eden muhlis kişilerin tutuklanmalarının arkasında da o vardır; bunu da onları susturmak ve insanları kendi bölgelerine geri dönme arzularını uyandıracak bir kaos oluşturmak için yapmıştır!

Türk muhalefet partileri, özellikle Cumhuriyet Halk Partisi ve Erbakan’ın partisi olan Saadet Partisi, Erdoğan’a karşı muhalefet rolü oynamaktadır. Bu yüzden Suriye rejimini desteklemekte ve onunla bağlantı kurmaktadırlar ki bunlar devrime karşıdırlar; çünkü onlar, Suriye’de İslam’ın yeniden iktidara gelmesini ve laik rejimin devrilmesini reddediyorlar ve Türkiye’de de aynı şeyi savunuyorlar; çünkü onlar (Cumhuriyet Halk Partisi ve Saadet Partisi), bu hedefler konusunda Amerika ile aynı fikirde olan ancak çıkarları farklı olan İngiltere’ye tabidirler; dolayısıyla İngiltere, Suriye’de kendine etkin bir rol bulmaya çalışıyor ve Katar, Emirlikler ve Ürdün’deki tabilerini kullanıyor.

Gerçek şu ki herhangi bir bölgesel veya uluslararası ülkeyle herhangi bir bağlantı kurmak, siyasi bir intihardır; çünkü bu ülkeler sadece kendi çıkarlarını gerçekleştirmek için çalışıyorlar ve kendileriyle bağlantılı olan kişiyi de kendi çıkarlarını gerçekleştirmek için kullanıyorlar; şayet çıkarları ondan vazgeçmeyi gerektirirse, ya onu satar, ya yalnız bırakır, ya da teslim eder.Aynı zamanda onların hepsi, İslam’ın yeniden iktidara gelmesini engellemek, bölgedeki sömürgeci bölünmüşlüğü sürdürmek ve Yahudi varlığının korunması da dahil olmak üzere mevcut uluslararası sistemi korumak konusunda hemfikirdirler.

Özellikle Suriye’ye gelince; bu ülkeler hiçbir şekilde İslami karaktere sahip olan bu devrimin başarıya ulaşmasını istemediler; zira şayet devrim başarılı olursa, İslam beldelerinin halklarını ajan rejimlere karşı ayaklanmaya, onları devirmeye ve Hilafeti kurmaya teşvik edeceğinden korkuyorlar. Nitekim hayatını kaybeden Suriye Dışişleri Bakanı Velid el-Muallim bunu şu sözleriyle açıklamıştı; devrimciler, bölgeyi kapsayan bir Hilafet kurmak istiyorlar. Benzer şekilde Rus ve Amerikalı yetkililer de Suriye’de Hilafetin kurulması tehlikesini dile getirmişlerdir. Bu yüzden bu devrime karşı dağları yerinden oynatacak bir tuzak kurdular ve onlara destek olacakları aldatmacasıyla silahlı gruplara ellerini uzattılar; bu gruplar da, onların ağlarına düştüler, ağın içinde oynadıklarını ve onun yemini yediklerini hissetmediler ve ağ sahibinin kendilerine yardım edeceğini zannettiler; ta ki başlarının hasat edileceği gün gelip tüm bölgelerden tasfiye edilmeye ve İdlib bölgesine toplanarak suçlu rejime satılmaya başlayıncaya kadar!

Destekçilerin, özellikle de Türkiye ve Suudi Arabistan’ın komploları, Suriye rejimi, İran ve yandaşları ve Amerika’nın devrimi vurmak için müdahale etmesi talimatı verdiği Rusya’dan oluşan devrimcilerin düşmanlarından daha çok zarar verdiler. Dolayısıyla Erdoğan’ın, Beşar Esad’a karşı, onu bir katil olarak nitelendirdiği, onunla asla görüşmeyeceği, ikinci bir Hama’ya izin vermeyeceği ve Suriye meselesinin Türkiye’nin iç meselesi olduğu yönündeki ateşli açıklamaları, onun dindarlık kisvesine bürünüp İslam olarak tanımlanmasına neden oldu; ama tüm bunlar, insanları kandırıp kendisine inanma ve kendi tuzağına düşmeleri sürecine yardımcı oldu.

Komplonun uygulanması aşamaları, Türkiye'nin 2016’da Halep'i Rusya’ya devretmek üzere ABD’nin talimatıyla Suriye’ye askeri müdahalede bulunması, ardından gerilimi azaltma, bölgeleri teslim etme ve grupları geri çekip kuzeye toplama yönündeki anlaşmalarla tamamlanmaya başladı.

Cenevre, Viyana, Riyad, Astana, Moskova ve Soçi’deki Suriye meselesine ilişkin tüm konferanslar ve anlaşmalar ile BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararı, bir Amerikan projesi olup bunların tamamı, rejimin ve Beşar Esad’ın devrilmesini öngörmüyor, aksine laik Suriye rejiminin ve onun kurumlarının korunmasını öngörüyor ve ateşkes, yani devrimin durdurulması ve rejimle müzakere yapılması çağrısında bulunuyordu!

Allah’tan, bu durumun insanları, ilk günden itibaren tüm bu konularda kendilerini uyaran ve hâlâ onları zalim laik rejimi yıkmak ve Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurmak için çalışmaya davet eden bilinçli ve muhlis siyasi bir liderliğin etrafında birleşmeye teşvik edici olmasını niyaz ediyoruz.

Kaynak: El-Raye Gazetesi-504. Sayı-17/07/2024

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER