Al-Monitor: Türkler İslam Devleti'ne Giderek Daha Sempatik
- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
1924'de kaldırılan Hilafet konusu bu günlerde dünya ve özellikle Türkiye'nin gündeminde kalmaya ve konuşulmaya devam ediyor.
Bir yandan uluslararası medya bu konuyu IŞİD'in Irak'ta ilan ettiği Hilafet ile konuşmaya devam ederken, diğer yandan da Türkiye medyasında köşe yazarları 1924'de Hilafet'in toptan kaldırılmadığını ve TBMM'nin manevi şahsında mündemiç olduğunu yazılarında işliyor. Kanunun değişmesi ile yeniden geri gelebileceğini söyleyerek.
Al-Monitör'ün Türk yazarı Pınar Tremblay'da Hilafet konusunu Türkiye gerçekleri üzerinde makalesine aldı. Konu hakkında farklı çevrelerden düşüncelere de yer veren yazar, Yeni Akit Gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak, Zaman Gazetesi yazarı Ali Bulaç ve Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Mahmut Kar'ın konu hakkındaki aktarımlarını makaleye aldı.
TÜRKİYE'NİN NABZI - Pınar Tremblay
Türkler İslam Devleti'ne Giderek Daha Sempatik
Kürt Alevisi bir futbol oyuncusu olan Deniz Naki, Kobani ile dayanışma içindeki tutumundan ötürü 2 Kasım günü Ankara'da Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) taraftarlarınca dövüldü. Yaşadığı olaydan üç gün sonra Al-Monitor'a konuşan Naki, Türkiye'deki futbol kulübünden ayrıldığını, çünkü dostları ve takım arkadaşları için endişe ettiğini söyledi.
Almanya'da büyüyen Naki, Türk standartlarına göre oldukça açık sözlüydü, Dersim dövmesi için pişman olmadığını ifade ediyordu. Naki'nin ailesi,
Alevi-Kürt nüfusuyla bilinen bir şehir olan Dersimli. (Ordu tarafından binlerce insanın öldürüldüğü 1937-38 Dersim katliamı, Aleviler ve Kürtler için hafızalarda canlı kalan acı bir hatıradır.) Naki Al-Monitor'a bu saldırının münferit bir olay olmadığını, saldırıdan yedi ay önce de sık sık IŞİD taraflarınca hedef alındığını söylüyor. Al-Monitor, hukuki koruma talep edip etmediğini sorduğunda ise Naki gülüyor ve "Unuttunuz mu, Gezi Parkı olaylarında ölen gençlerin tümü Alevi iken, Alevi bir Kürt olarak devletin korumasına ne kadar güvenebilirim ki?" diyordu. Naki, cihada katılmaya istekli birkaç fanatik ötesinde, Türkiye'de IŞİD'in hilafeti için geniş bir destek bulunduğuna ikna olmuş.
Naki'nin acı deneyimleri kritik bir soruya götürüyor: IŞİD'in hilafeti Türkiye'deki Müslümanları nasıl etkiledi? Günlük Yeni Akit gazetesinin önemli bir İslamcı köşe yazarı olan Abdurrahman Dilipak,
2 Kasım günü Türkiye'de Vatikan-tarzı bir hilafet kurulmasını önerdi. Bunun Türkiye Cumhuriyeti'nin laik hükümeti ile uyum içinde olacağını iddia etti. Dilipak, Osmanlı hilafetinin kaldırılmadığını, hala var olduğunu ve yeniden tesis edilmesi gerektiğini söyleyerek ayrıntılı bir gerekçe de sundu. Sosyal medya ve laik gazeteler, Dilipak'ın argümanlarını haber başlıklarına taşıdı ve ateşli bir tartışma başladı. 3 Kasım'da da Zaman gazetesinin tanınmış İslamcı yazarı, Ali Bulaç,
Dilipak'ın yazısına atıfta bulunmadan, IŞİD'in niçin alelacele hilafet ilan ettiği konusunu irdeledi. Bulaç, İslam inancına göre, “Her kim boynunda bir biat olmadığı halde (bir halifeye biat etmeden) ölürse, cahiliyye ölümü ile ölür” hadisini açıkladı. Al-Monitor, hilafetin ne anlama geldiği ve hilafet üzerinde hak iddia etme konusunda, özellikle Suudi Arabistan ve Türkiye arasındaki bölgesel rekabet hakkında haberler yapmıştı. Her ne kadar Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) liderleri hilafet hakkında herhangi bir niyet beyan etmediyse de, sosyal medya Hz. Muhammed'in IŞİD'in geleceğine dair öngörüleri ile çalkalanmakta.
İstanbul Fatih'te İslami eserler satan ve adının Mehmet Kılınç olduğunu söyleyen (Al-Monitor adını doğrulayamadı, zaten kendisi de daha sonra adının önemli olmadığını söyledi) bir kitapevi sahibi Al-Monitor'a şöyle diyordu: "Bizler burada itaatkâr Müslümanlarız ve 1924 yılında yapılanların -yeni Türkiye Cumhuriyeti tarafından Hilafet'in kaldırılmasının- kabul edilebilir olduğuna inanmıyoruz. Hilafet'in ilan edildiği Ramazan'ın başında IŞİD hayranı oldum. Şimdi dünyadaki tüm Müslümanları temsil ediyorlar ve hepimiz IŞİD'i desteklemek zorundayız. Size konuşuyorum, çünkü Batı medyasında [çarpıtılan] imajı dünyanın bilmesini istiyorum. Sürekli, uyuşturucu, para ve kadın bağımlılarının IŞİD'e katıldığını iddia ediyorlar. Bu yanlış. Çocukluktan en iyi arkadaşım, bir ney öğretmeniydi, altı ay önce IŞİD'e katıldı. Burada iyi bir hayatı vardı, zengin çocuklarına ders veriyordu ve iyi para kazanıyordu. Cihadı tercih etti. Bu şimdi hilafetin şeref meselesi."
Hilafet, Türkiye'deki bazı Müslümanlar için ise yeni bir konu değil. Küresel bir İslami organizasyon olan, 1953 yılında kurulan ve 50 ülkede şubesi bulunan Hizb-ut Tahrir,
Açıkça Hilafet'in kurulmasına çağrıda bulunuyor. Türkiye'de Hizb-ut Tahrir'in Medya Bürosu Başkanı olan Mahmut Kar,
Al-Monitor ile yaptığı röportajda, yalnızca IŞİD'in hilafet ilan etme kararına nasıl baktıklarını ayrıntılı olarak açıklamakla kalmadı, aynı zamanda hilafet için verdikleri mücadeleyi de anlattı.
Kar şöyle diyordu: "Hizb-ut Tahrir, 1960 yılında Türkiye'de kurulup 1967 yılında (alenen) Hilafet'ten söz etmeye başladığı zaman, 1924 yılından bu yana ilk kez Türkiye kamuoyunda Hilafet'i gündeme getirmişti. Hilafet düşüncesi yeniden açığa çıkar çıkmaz, Müslüman Kardeşler çizgisindeki İslami hareketler Türkiye'de ortaya çıkmaya başladı."
Şu hususu belirtmek gerek; 1967 yılından bu yana Hizb-ut Tahrir'in Türkiye'deki üyeleri soruşturmalara maruz kaldı ve bugünkü durum dünkünden daha iyi olmadı.
"Bu Müslüman Kardeşler tarzı İslami hareketler için önemli olan adalettir. Dolayısıyla adalet sağlandıktan sonra bunun nasıl sağlandığının önemli olmadığını savunurlar. Demokrasi söylemini kullanmalarının nedeni budur. Görebildiğim kadarıyla Türk Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun yeni-Osmanlı rüyası, hayalden başka bir şey değil. On yıllardır, Hilafet'in TBMM'nin manevi varlığında mündemiç olduğu söyleniyor. O halde şimdi AKP yeni bir kararname ile Hilafet'i ilan edebilir mi? Böyle bir şey saçmalık olur. Çünkü Hilafet'in TBMM'nin manevi varlığında mündemiç olduğu iddiası Müslümanları yatıştırmak için ortaya atılmış bir yalan.
Türkiye Cumhuriyeti'nin bir kararnamesi ile Hilafet'in ilan edilmesi mümkün değil." diyen Mahmut Kar, "sıradan" Müslüman ve gayri-Müslimlerin IŞİD'in Hilafeti ile ilişkilendirilmesinin zararlı olduğunu vurguluyor. Kar şöyle diyor: "Dünya IŞİD'in şiddetini temkinli gözlerle izlerken, şimdi Hilafet kan dökücülük ile ilişkilendiriliyor"
Yine de Hilafet'in ihyası hayaliyle yaşayanlar açısından IŞİD bir umut olabilir.
Peki, Türkiye'deki diğer gruplar bu Hilafet tartışmasına nasıl bakıyor? Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği Başkanı Ali Kenanoğlu, tartışmaya daha pragmatik bir pozisyondan yaklaşarak, Al-Monitor'a şöyle diyordu: "Hilafet tartışması Türkiye'de yeni. Bu tartışmayı başlatanlar, bunu açıkça yapıyor, çünkü onlara göre [Cumhurbaşkanı] Recep Tayyip Erdoğan, böyle bir pozisyon için şimdi tek aday. Kısa vadede AKP yapısı içinden uygun bir halifelik kurulması pek gerçekçi görünmüyor. Ancak, hükümet pozisyonlarının tüm adayları, İslami ilkelere bağlılıkları konusunda ne kadar hassas olduklarının farkındayız. Dahası devletin İslamileştirilmesi, kafir olarak görülen Aleviler üzerinde daha fazla baskı olacaktır. Bu da ancak istikrarsızlığa neden olabilir."
Ehl-i Beyt Alimler Derneği Başkanı Kadir Akaras da Kenanoğlu'nun Türkiye'de yakın gelecekte bir hilafet hakkındaki endişelerini yineliyordu. Akaras şöyle diyordu: "Hilafet, siyasi bir kurumdur, yalnızca dini değil. Dolayısıyla birtakım siyasi tepkiler olacaktır. IŞİD hilafet ilan ettiği zaman neler olduğuna bakın. Körfez'deki tüm Müslüman Arap devletleri buna karşı toparlandı."
"İran [Ebu Bekir el-]Bağdadi'nin halifeliğini kesinlikle reddediyor. Birinci, IŞİD'i, Irak ve Suriye'de aktif bir biçimde savaştıkları terörist bir örgüt olarak görüyorlar, ikincisi ise ideolojik nedenlerle. İran'ın kendisini İslami devrimci bir devlet olarak görmesi önemlidir. Herhangi bir hilafeti kucaklayabileceklerini sanmıyorum." diye konuşuyordu İran uzmanı Şafak Baş Al-Monitor'a. Baş, Türkiye'de ne Alevilerin ne de Şiilerin hilafet olasılığına olumlu bir tepki vereceklerini sözlerine ekliyordu.
Felsefe ve din bilgini Hüseyin Beheşti ise Al-Monitor'a, "Selefiler gibi Sünni gruplar şu an Türkiye'de son derece aktifler, özellikle de AKP'nin mezhepçi politikaları nedeniyle Suriye sorunu sonrasında. Türk İslamcı topluluğu daha radikal ve köktenci hale geliyor. Daha önce hiç tartışılmamış Hilafet ideolojisi şimdilerde pek çok İslamcı grup tarafından tartışılıyor." Beheşti, hilafet meselesinin artık sadece Hizb-ut Tahrir üyelerine özgü marjinal bir mesele olmadığını vurguluyor ve AKP'nin İslamcı politikalarının Selefi yapının Türkiye'de güçlü bir yer edinmesine yardımcı olduğunu savunuyor.
IŞİD'in Türkiye'de daha fazla sempati kazanıp kazanmadığını belirlemek zor olsa da, Ramazan ayından bu yana süregelen hilafet tartışmaları giderek gündelik rutin tartışma konularından biri haline geldi. O kadar ki Kudüs'te Mescid-i Aksa'da meydana gelen son olaylar, olaylara ilişkin pek çok tweet'te hilafet ile ilişkilendirildi. Bu tweetlerden biri, Osmanlı Sultanı'nın fotoğrafı eşliğinde şöyle diyordu: "İsrail'i tanıyan Hilafet değil, tağut rejimdir."
Çeviri: kokludegisim.net
Kaynak: http://www.al-monitor.com/pulse/originals/2014/11/turkey-growing-support-for-isis-caliphate.html