Soru-Cevap
- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Soru:
Türkiye'de protestolar hala devam etmekte ama hükümetin, Osmanlı dönemine ait kışlayı ticarî ve konut bölgesine dönüştürmeye yönelik planını uygulamak için Taksim Meydanı'ndaki ağaçların sökülmesini protesto etmek amacıyla Taksim Meydanı'ndaki "Gezi" Parkı'nda 31.05.2013 tarihinde patlak vermesinden sonraki ilk günlerdeki gibi yoğun değil. Nitekim protestolar birbirini takip eden günlerde en az 67 ile yayılmıştır. Dolayısıyla protestocular ile protestolarına son vermelerini isteyen polisler arasında çatışmalar meydana gelmiş, bunun üzerine birçok kişi ölmüş, yüzlerce protestocu ve polis yaralanmış, protestoculardan yüzlercesi tutuklanmış ve bunu kışkırtanları araştırmak için tutuklamalar hala bugüne kadar devem etmektedir. Peki bu protestoların nedenleri nedir, bunun arkasında kimler vardır ve bununla amaçlanan nedir?
Yine ortada dikkat çekici bir husus vardır ki o da; protestocuların tutumunun, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e karşı yumuşak ve Erdoğan'a karşı da sert olmasıdır. Şöyle ki; protestocular, Erdoğan'dan daha çok Abdullah Gül'den hoşnutturlar. Peki bu, protestocuların kızgınlığını absorbe etmek için Amerika'nın ülkenin işlerinin idaresini Erdoğan üzerinden Abdullah Gül'e verme eğiliminde olduğu anlamına mı gelmektedir? Ayrıca bu, ileride beklenen bir durum mudur?
Cevap:
Cevabı izah etmek için aşağıdaki noktaları incelemeliyiz:
1-Türkiye başbakanı Erdoğan, bu olayların alevlenmesiyle ilgili olarak iç ve dış güçleri ve medya organlarını suçladı. Dolayısıyla protestocuların gösterisine bir yanıt vermek ve insanların kendisini desteklediğini göstermek için yüz binlerce destekçisini 17.06.2013 tarihinde İstanbul Kazlıçeşme Meydanı'nda topladı. Ayrıca olaylar hakkındaki tutumundan dolayı Avrupa Birliği'ne saldırdı. Açıklamalarında sinirli, gergin, alaycı ve saldırgan olup protestocuları, faiz lobisinden emir alan bir avuç eşkıya ve çapulcu ve dış güçlerin istismar ettiği bir araç olarak nitelendirdiği gibi tepkileri daha çok artıran ve kendisine karşı öfkeyi alevlendiren benzeri suçlamalarla nitelendirmesinin yanı sıra tüm meydana gelen olaylara ve aktörlerine yönelik öfkesini ortaya koydu. Nitekim kendisi bu tür bir durumu beklememekteydi. Zira olaylar kendisi için bir sürpriz oldu ve olayların Arap ülkelerindeki ayaklanmalar şeklinde olmasından korktu. Çünkü gerek kendisinin gerekse Amerika'nın kendi adına Arap dünyasına pazarladığı laik demokratik uygulamanın itibarı sarsıldı.
2-Başbakan yardımcısı Bekir Bozdağ'a gelince; saldırıda bulunan bir diğer kişi de o olup protestocular ile siyasî muhalefet güçlerini suçlayarak şöyle dedi: "Gezi Parkı protestolarına katılanlar, 2007 protestolarına katılanların aynısıdır. O zaman darbe yapmak için "ordu göreve" diye çağırıyorlardı. Onların çoğu, Cumhuriyet Halk Partisi, Barış ve Demokrasi Partisi ve İşçi Partisi'nin müntesipleri olup sol kanadı kullanmaktadırlar. Protestoların bir halk hareketi olduğunu yalanladı ve bunun arkasında iç ve dış güçlerin olduğunu söyledi. Küresel kapitalist kurumlar tarafından finanse edildikleri ve onlar hesabına çalıştıkları halde nasıl kapitalizme karşı olduklarını söyleyebiliyorlar diye sordu. Alevilerin ilk defa kendi hükümetleri döneminde resmen muhatap olarak alındıklarını ve onların dini gösterilerinin ve ibadet evlerinin (Kemalist) devrim kanunlarını uygulayan Cumhuriyet Halk Partisi döneminde yasak olduğunu söyledi." [Radikal Gazetesi / 21.06.2013] Ayrıca bu protestolara katılanların, 2007 protestolarına katılanlar olduklarını söyledi ancak onların bunu daha önceden bilinçli ve tedbirli olarak planladıklarını söylemedi. Sol, liberal ve sosyalist eğilimli tüm muhalefet partilerini suçlaması, resmî siyasî muhalefeti sınırlamak ve onu halkçı doğasından uzaklaştırmak amacıyladır. Nitekim İçişleri Bakanı Muammer Güler şöyle bir açıklamada bulunmuştur: "Ortada iş bırakma ve grev gibi yasadışı eylemler yoluyla İnsanları sokağa inmeye sevkeden bir irade vardır." Ve şöyle dedi: "Gösterilerin devam etmesi üzerinde ısrarcı olunmasını anlamak imkansızdır." [AFP / 17.06.2013] Nitekim sendikaları, işçi ve devlet görevlilerinden yün binlerce kişinin müntesibi olmaya hazırlandığı iki büyük merkezi sendika içerisinde bir araya gelmeye çağırmasının ardından onları, polisin protestoculara karşı işlemiş olduğu şiddet eylemlerini kınamak için tüm Türkiye genelinde genel greve çağırdı. Yani İçişleri Bakanı, ortada belli hedefleri istismar etmek için olayları devam ettirmek isteyen güçlerin olduğuna inanmaktadır.
3-Hükümetin, olayların ciddi bir şekilde gelişmesinden korktuğu görünmektedir. Bu da başbakan yardımcısı Bülent Arınç'ı şu şekilde bir açıklama yapmak mecburiyetinde bırakmıştır: "Polis, protestoları sona erdirmek için tüm gücünü kullanacaktır. Şayet bu da yeterli gelmezse şehirlerdeki Türk Silahlı Kuvvetlerini de kullanabiliriz." [Reuters / 17.06.2013] Aynı zamanda Erdoğan, protestocuları tehdit ederek şöyle dedi: "Sabrımız tükenmeye başladı. Sizleri son bir kez daha uyarıyorum." [Türk Devlet Televizyonu / 13.06.2013] Ayrıca Hürriyet Gazetesi 21.06.2013 tarihinde, başbakan Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile bir araya geldiğini, bunun ardından istihbarat başkanı Hakan Fidan ile görüştüğünü, sonra da Genelkurmay Başkanı Necdet Özel ile acil bir toplantı yaptığını, tüm bu toplantıların 21.06.2013 günü olduğunu ve toplantılarında protesto konularının ele alındığını belirtti. Dolayısıyla bu, nihai olarak çözülmemesi halinde uzun vadede olumsuz yansımalarının olmasından korktuğunu göstermektedir. Nitekim protestolar, üzerinden üç hafta geçmesine rağmen nihai olarak durmadığı gibi Milli Güvenlik Kurulu, 25.06.2013 günü protestolara karşı bir tartışma düzenleyecektir.
4-Bununla birlikte Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün tutumunun yumuşak olmasının, kendisine destek getirdiğini anladığı görünmektedir. Nitekim Abdullah Gül, "demokrasiyi" övmesinin ve demokrasiye "toplum için büyük bir zenginlik olarak" itibar etmesinin ardından Taksim olaylarından dolayı üzüntüsünü dile getirerek şöyle bir açıklamada bulunmuştur: "Protestolar, endişe verici bir sınıra ulaşmış olup endişe verici boyuta ulaşan protestolar sakinleşinceye kadar hepimizin olgunluk göstermesi gerekmektedir." Ve şöyle bir ifadede bulundu: "Bu sabah, başbakan ile hükümet ve devlet içerisindeki diğer yetkililer bir araya gelerek bize yakışır bir sakinleşmenin olabilmesi için onlarla birlikte durum değerlendirmesi yapıldı." [Star Gazetesi / 01.06.2013] Dolayısıyla bu açıklamada, hükümet ve başkanı kasdedilmektedir. Yani o, protestoların sakinleşmesi için hükümeti ve başkanını olgunluk göstermeye çağırmaktadır. Nitekim Erdoğan'ın, son zamanlarda aralarındaki soğukluğun ortaya çıkmasının ardından bu olayların akabinde Cumhurbaşkanı'na yakınlaştığı mülahaza edilmiştir. Zira Erdoğan, 21.06.2013 tarihinde Kayseri iline yaptığı ziyareti sırasında insanların kendisine yönelik desteğini yenilemek için partisinin düzenlediği büyük mitingde Kayseri halkına övgüler yağdırarak şöyle demiştir: "Kayseri, kardeşim Abdullah Gül'ün şehridir." Dolayısıyla bu, açıklamaları Erdoğan'ın açıklamalarının seyrine aykırı başka bir yönde ilerleyen Abdullah Gül ile bir uzlaşı girişimi olarak yorumlanabilir.
5-Cumhuriyet Halk Partisi'nin tutumuna gelince; kendisinin olaylarla bir ilgisi olmadığını açıklamıştır. Nitekim Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Erdal Aksünger, "Bu gösterileri partisini düzenlemediğini ve buna çağrıda bulunanların, şahsî özgürlükleri ihlal eden Erdoğan'ın kararlarından dolayı yorgun düşen Türk gençliğinin olduğunu" vurguladı. [Sky News el-Arabiyya/ 04.06.2013] Dolayısıyla Cumhuriyet Halk Partisi, protestoları benimsememiş, ona liderlik etmek için çalışmamış ve yetkililerinin açıkladığı üzere şiddet sorumluluğunu yüklenmekten korktuğu için de protestolar içerisinde bayrağını kaldırmayı önlemiştir. Ancak o, muhalefet partisi olarak kendi lehine istismar etmek için çalışmıştır.
6-Amerika'nın tutumuna gelince; Amerikan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jennifer Bsaki, "Türkiye'deki istikrarı, güvenliği ve refahı sağlamanın en iyi yolunun, görüldüğü üzere bu kişilerin uyguladıkları ifade, toplanma ve örgütlenme özgürlerine destek vermek olduğunu" açıkladı ve "protestolarda yaralanan kişiler hakkında endişe duyduğunu" ifade etti. [El-Cezira / 01.06.2013] Yine Türkiye'deki Amerikan Büyükelçisi Francis Ricciardone, Ankara'da iktidar olan Adalet ve Kalkınma Partisi [AKP]'nin genel merkezini ziyaretinin ardından şöyle bir açıklamada bulundu: "Türkiye, zor zamanlarda ve kriz durumlarında Amerika'nın dostu ve müttefiki olan bir ülkedir." Ve şöyle dedi: "Türkiye ile Amerika arasında demokratik ilkelerde farklılıklar bulunmamaktadır." [Milliyet Gazetesi / 20.06.2013] Burada Amerikalılar, ifade özgürlüğünü ve görüşlerini ifade eden derneklerin oluşumunu desteklediklerini iddia etmelerine rağmen Erdoğan'ı desteklediklerini ortaya koymaktadırlar. Ancak Amerikan Christian Science Monitor Gazetesi, 04.06.2013 tarihinde olaylar hakkında yorum yaparak şöyle dedi: "Türkiye'de, İslamî eğilimli Recep Tayyib Erdoğan'ın artan diktatör yönetimine karşı yapılan barışçıl protestolar, düzeltici protestolar mesabesinde olup bir devrim değildir ve demokrasiyi kurtarmak için harekete geçiren bir liderlik olmaksızın cesur bir ayaklanmayı yansıtmaktadır." Dolayısıyla Amerikalılar, kendi kontrollerinden çıkmasın diye diğer dünya ülkelerinde yaptıkları gibi Türkiye'de de meydana gelen her hangi bir hareketi kuşatmak istemektedirler. Ayrıca Amerikalılar, dünya liderliklerini pekiştirmek ve durumların kendi kontrollerinden çıkmasını önlemek için herhangi bir demokratik hareketi benimsedikleri gibi ajanlarından olsa bile demokrasiye bağlı olmayan herkesi eleştirmektedirler. Dolayısıyla her türlü muhalefeti kuşatmaya çalışmaktadırlar. Özellikle de Türkiye'de, Amerikan siyasetini destekleyen yazar ve gazeteci gurup ve üyeler ile uzun dönemden bu yana Erdoğan'ı destekleyenlerin, onu eleştirmeye ve diktatör olarak nitelendirmeye başlamışlarken.
7-Avrupa'nın tutumuna gelince; başta İngiltere ve resmî medya aracı BBC olmak üzere istisnasız tüm Avrupa ülkeleri, "Erdoğan'ı ismiyle eleştirmişler", tüm Avrupa, hatta dış siyaset haberleriyle bir ilgisi olmayan medya organları bile olayları özenle takip etmişler ve protestocuları destekleyerek Erdoğan ve hükümetine aykırı bir tutum sergilemişlerdir. Nitekim Avrupa Birliği ülkeleri, Brüksel'de "aşırı şiddet ve polisin barışçıl ve yasal bir yöntemle gösteri yapan kişileri yönelik şiddetli müdahalesi hakkındaki derin endişelerini" açıklamışlar ve "barışçıl bir yöntemle gösteri yapanlara karşı sert önlemler almasından dolayı da Türkiye'yi uyarmışlardır." [Türk Dünya Haberleri / 20.06.2013] Ayrıca Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Avrupa ülkelerinin açıklamalarını eleştirerek şöyle demiştir: "Bize aktarılması halinde derhal onu reddedeceğiz." [Aynı kaynak] 21.06.2013 tarihinde Almanya, Türk polisinin göstericilere yönelik baskısı hakkında açıklamalar talep etmek için Türkiye'deki Büyükelçisi'ni çağırmıştır ki bu, Almanya'nın Türkiye hükümetine karşı protestocuların yanında yer aldığına dair diplomatik bir ifadesidir. Nitekim Almanya başbakanı, bu baskıyı çok sert olarak nitelendirmiş, bundan dolayı Türkiye'ye tepki göstermiş ve Almanya Büyükelçisi'ni de yanına çağırmıştır. Hatta Almanya ve Hollanda, bu baskı nedeniyle Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılım müzakereleri hususunda yeni bir faslın açılmasına karşı çıkmış ve Alevilerin Almanya'da gösteriler düzenlemesine izin vermiştir. Dolayısıyla bu da Avrupa'nın, Türkiye'nin Amerikan siyasetiyle bağlantılı olması nedeniyle olayları ve Alevileri Türkiye'ye karşı istismar etmek istediğini göstermektedir. Hatta Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılımını reddetmesine bunu gerekçe göstermiş ve Türkiye'nin önüne yeni engeller koymuştur.
8-Ayrıca Aleviler olarak adlandırılan bir konu ortaya çıkmıştır ki onların geneli sol veya komünizm veya liberal veya demokratik veya Kemalist örgütlere ve aynı şekilde şuan onların başını çeken Kemalist Halk Partisi'ne katılmaktadırlar. Yani onlar, İslam'a karşı herhangi bir harekete katıldıkları gibi İslam veya Osmanlı Devleti ile ilgili her şeyi protesto etmek için fırsat kollamaktadırlar. Dolayısıyla onlar, İslamî Devlete karşı çıkmak istediklerinde bu Sultan'ın kendilerine zulmettiği gerekçesiyle hükümetin boğazın üzerine inşa etmek için çalıştığı üçüncü asma köprüsüne Yavuz Sultan Selim Köprüsü adını vermesine de karşı çıkmışlardır. Nitekim Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, buna dikkat çekerek şöyle demiştir: "İstanbul'daki üçüncü asma köprüsüne Yavuz Sultan Selim'in adının verilmesine karşı bazı hassasiyetlerin olduğunu gördüm." Ayrıca onların, "(Herhangi bir devlete) gelecekteki bazı projelere göre Türkiye'deki en büyük Alevi mezhepleri olarak kabul edilen Pir Sultan Abdal ve Hacı Bektaşi Veli adını vereceklerine" dikkat çekmiştir. [Türk Cihan Haber Ajansı / 19.06.2013] Dolayısıyla o, protesto hareketlerine karşı yumuşak bir tutum sergilemeye çalışmaktadır.
9-Bazıları tarafından suç parmakları, olayları kışkırtmada rolü olduğu şeklinde İran'a yönelmiştir. Bunun üzerine devlet, olayların alevlenmesine katılmakla suçlanan İranlılar hakkında araştırma yapmaya başlamıştır. Ayrıca ortada İran'a muhalefet eden Aleviler de bulunmaktadır. Nitekim "Türkmen Alevi Bektaşi Derneği" Başkanı Özdemir Özdemir, şöyle bir açıklamada bulunmuştur: "İran, özellikle son üç yıl içerisinde Türkiye'deki Sünniler ile Aleviler arasında mezhepçi çatışma çıkarmaya dönük çabalarını yoğunlaştırmıştır. Dolayısıyla Taksin gösterilerini, bu senaryonun gerçekleşmesini amaçlayan olayların bir parçası olarak görmektedir." Ve şöyle demiştir: "Tahran, İstanbul, Ankara ve İzmir'deki 4 Alevi dernek aracılığıyla yıkıcı bir plan uygulanmaktadır." [Cihan Haber Ajansı / 20.06.2013] Ayrıca Erdoğan, Kayseri'deki destekçilerinin önünde yapmış olduğu konuşmasında bu meseleye dikkat çekerek şöyle demiştir: "Ortada Aleviler üzerinde tehlikeli bir oyun oynamak isteyenler bulunmaktadır. Halk Partisi, bu kirli oyunu tahrik etmede ana rol oynamaktadır. Dolayısıyla Halk Partisi ile bu partiye mensup olan bazı parlamento üyeleri de bu oyunda ana rol oynamaktadırlar. Aynı şekilde Türkiye dışındaki bazı odaklar da bu kirli oyunda rol almaktadırlar." Ve "ortada, Gezi Parkı olaylarını çözmek için ulaştıkları çözümü sabote etmek isteyen kimselerin olduğunu, onların olayları alevlendirmek istediklerini, alevlendirmeye devam ettiklerini ve polis memurlarına ateş açtıklarını" söylemiştir. Bunun yanı sıra "Halk Partisi ile solcuların, durumu kışkırttıklarını ve terörist, aşırıcı ve yasal olmayan hareketlere tabi olduklarını" söylemiştir. [Milliyet / 21.06.2013] Nitekim kendisini Reid Hack / Kızıl Korsan olarak "adlandıran sol örgüt", sorumluluğunun twitter üzerinden tweet göndermek olduğunu açıkladı. Dolayısıyla polis, 5 milyon tweet gönderildiği için soruşturma yapmaktadır. Nitekim Türkiye başbakanı yardımcısı Bülent Arınç, bununla ilgili olarak şöyle dedi: "Toplumsal medya platformları, suç ve şiddeti teşvik etmek için kullanılmaktadır ve ileride caydırıcı önlemler alınacaktır." [UBI / 20. 06.2013] Dolayısıyla bu olayları istismar etmek İran'ın çıkarınadır ki bu da; Aleviler ile bağlantı kurmak ve onları kuşatmak için çalışmaktır. Aynen diğer güçlerle bağlantı kurup kendi çıkarlarını gerçekleştirmek ve kendisi için takipçiler ve destekçiler oluşturmak için onları kendi tarafına çekmek amacıyla çalıştığı gibi. Ancak bu, Türkiye hükümetini düşürmek için ana bir rol oynamaya kadar ulaşmadığı gibi ciddi bir çalışma da olmamıştır. Zaten İran'ın Türkiye hükümeti ile ilişkisinin bozuk olmadığı da bilinmektedir. Zira ikisi arasındaki ilişkiler hala devam etmekte olup kötü de olmadığı gibi ikisi arasındaki ticarî ilişkiler de çok güçlüdür. Ayrıca gerek Türkiye gerekse İran Amerikan yörüngesinde yürümektedirler.
10-İslamî olarak bilinen ve Amerikan siyasetini destekleyen bazı cemaatler tarafından Erdoğan'a dönük eleştiriler ortaya çıkmıştır. Zira bu cemaatlerin yazarları, Erdoğan'ı kendisini beğenmiş olarak nitelendirdikleri gibi onun yapması gerekenin kendi cemaatlerinin her türlü nasihatlerini dinlemesi olduğunu söyledikleri gibi Erdoğan'ın kendisini kandırmaması gerektiğini söylemişlerdir. Ayrıca Abdullah Gül'e, mütevazi bir demokrat olduğu şeklinde övgüler yağdırmışlarıdır. Nitekim bu cemaatlerin, dahası Türkiye sokaklarında "Fethullah Gülen Cemaati" olarak bilinen ilgili cemaatlerin, bu hükümetin altında gerçekleştirmiş oldukları büyük çıkarlarını korumak ve bunları daha artırmak istedikleri ve bunun dışında bir sorunlarının olmadığı ortaya çıkmıştır. Hatta bunlar, iki yıl önce, yani 12 Haziran 2011 seçimlerinde, seçim listesindeki kendilerine müntesip veya yakın olan kişilerin seçilmeleri için çalışmışlar ama bu gerçekleşmeyince de Erdoğan'ın siyasetini eleştirmeye, dahası iktidar partisinden desteklerini çekmekle tehdit etmeye başlamışlardır. Bu yüzden Erdoğan, bunları takip eden bazı güvenlik görevlilerini izole etmiştir. Çünkü o, bu cemaatin devlet kurumları üzerinde daha fazla nüfuz sahibi ve egemen olmasını istememektedir. Zira bu şekilde onun merhameti altında bulunmakta, onun karşısında tutumu zayıflamakta ve kendisine hükmetmeye başlamaktadır. Bu yüzden de cemaatin kanatlarını koparmak istemektedir. Nitekim cemaate birçok kişi dahil olsa da onun için bu, büyük bir siyasî mesele olmaktan daha azdır. Çünkü o, siyasî bir hareket olmadığı gibi siyasî bir çalışma da yapmamaktadır. Ancak cemaat, siyasî çalışmayı istismar etmekte ve maddî menfaatler elde etmek, bireylerinin sayısını çoğaltmak ve onlardan birçoğunu devlet kurumlarındaki pozisyonlara ulaştırmak gibi kendi çıkarlarını gerçekleştirmek için partileri desteklemektedir. Bununla birlikte Erdoğan'ın partisi, bu seçimlerde çoğunlukla kazandı ve hatta oylarının oranı %50'ye ulaştı. Ancak son olaylar meydana geldiğinde bu cemaat ve lideri ortaya çıkarak, sanki intikam almak için fırsat kolluyorlarmış gibi doğrudan ve dolaylı olarak başbakanı eleştirdiler. Nitekim Erdoğan, geçen ay Amerika'yı ziyareti sırasından gazetecilere, "kendisiyle bir araya gelmesi ve aralarındaki geçmişe dayalı kardeşlik ve dostluk ilişkileri hakkında yayılan olumsuz söylentileri ortadan kaldırmak için yardımcısı Bülent Arınç'ı bu cemaatin Amerika'da yaşan liderine gönderdiğini" söyledi. [Türk Haber Aktüel Sayfası /19.06.2013] Ayrıca kendisine, Sayın Abdullah Gül, yeni bir anayasanın çıkarılması hususunda umudunu kaybettiğini söylemektedir. Siz de bu husustaki umudunuzu kaybettiniz mi(?) şeklinde bir soru sorulduğunda ise şöyle demiştir: "Açıkça cevap vereyim ki aynı şekilde ben de umudumu kaybettim. Ve başkanlık sistemi konusunda yeni bir tartışma açmak istiyoruz demiştir." Yine muhalefete saldırmış ve onu, bu konuyu tartışmaktan kaçmakla nitelendirmiş ve şu soruyu sormuştur: "Bir tasfiyeyi meydana getireceğini söylediğiniz bu sistemden neden korkuyorsunuz ki?" Ve şöyle demiştir: "Şayet bu gerçekleşmez ise elimizde C planı olarak başvuracağımız bir anayasa taslığı bulunmaktadır." Yani partisinin oylarının yeterli olduğunu ve yeter sayıyı tamamlamak için bazı oyları araştırdığını söylemek istemiştir. Zira şöyle demiştir: "Anayasanın referanduma gitmesi için parlamentonun 330 oya ihtiyacı vardır. Ancak partisinin parlamentodaki sandalye sayısı 226'dır." Dolayısıyla onun, üyelerinin bunu oylamamasından korktuğu görünmektedir. Çünkü oylama gizli olacaktır. Ayrıca gerekli oy sayısının bulunması halinde, yerel seçimler, Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve anayasa referandumu olmak üzere 2014 yılında üç seçime gidileceğini söylemiştir. Ancak Amerika'nın, başkanlık sistemiyle ilgili anayasa değişikliğine çokta önem vermediği görünmektedir. Çünkü şuan Amerika, ordu liderliğine egemen olma hayalini gerçekleştirebileceği gibi Cumhurbaşkanlığı onun elinde, hükümet ve başkanlığı onun elinde ve yargı ile diğer otorite yönlerine ve devlet kurumlarına da egemen olmaya başlamıştır. Bundan dolayı bunun gerçekleşmesi için gerekli ağırlığını koymamakta ve onun arkasında duran ajanlarına baskı yapmamaktadır.
11-İşte tüm bunlar, protestoların spontane patlak verdiğini, ardından Erdoğan'a muhalefet edenler ile farklı siyasî eğilimleri olanlar tarafından istismar edildiğini göstermektedir. Dolayısıyla protestoların planlı ve ön hazırlıklı olduğu görünmemektedir. Nitekim Erdoğan'ı gözetleyip duran, onun devrilmesi ve ondan intikam almak için çalışmak amacıyla fırsat kollayanlar, özellikle de İngilizci gurubu takip edenler, kendilerinden birçoğunun temizlenmeleri ve cezaevine atılmaları için şikayet etmişlerdir. Bunun dışında ortada, Erdoğan'ın İslamî olduğu ve İslam'ı geri getirmek için çalıştığı vehmine kapılan ve Erdoğan'ın laikliğine iktidara gelmek için iki yüzlülük ve takıyyenin bir türü olarak itibar eden laik eğilimli insanlar da vardır. Özellikle de bu kişiler, İslam'ı anlamamalarının yanı sıra Erdoğan hükümetinin bazı dini görüntülere izin vermesinin kendi iddialarını teyit ettiğini zannettikleri gibi Erdoğan'ın Hilafet'e ve İslam ile hükmetmeye davet edenlerle savaştığının ve sadece laikliğin izin verdiği ölçüde dine izin verdiğinin farkında da değillerdir.
12-Bu protestoların, rejimi değiştirecek bir devrime dönüşmesi muhtemel değildir. Çünkü protestocular, belli bir yöne ait küçük bir kesimin mensubudurlar. Ayrıca halkın yarısı Erdoğan'ı desteklemekte olup muhalif yarısının ise protestocularla birlikte yürümesi olası değildir. Çünkü muhalefet, sola ait olmadığı gibi dahası sol karşıtı, hatta demokratik bölünmelere göre sağdan da kabul edilebilir. Zira sol muhalefet partileri, protestoları benimsemedikleri gibi onu yürütmek için de çalışmadılar. Sadece oy elde etmek için protestoları istismar ettiler. Dolayısıyla protestolar, dar bir kesimle sınırlı kalıp genişlemedi. Ancak bu protestolar, özellikle Avrupa medyası ile onun takipçileri tarafından şişirildi. Avrupalıların bundan maksadı ise Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katımlına muhalefet etmelerini haklı çıkarmak ve katılım sürecini engellemektir. Ayrıca İngilizler, Erdoğan'ın konumunu zayıflatmak için bu tür hareketleri istismar etmek için çalışmışlardır. Çünkü Erdoğan, İngilizlerin ajanlarını tasfiye etmek, onları cezaevlerine atmak ve onları ordu liderliğinden uzaklaştırmak için çalışmaktadır. Durum her ne olursa olsun bu olaylar ve Erdoğan ile hükümetinin bu olaylara dönük davranışları, Erdoğan'ın övünüp durduğu ve İslam'ın yönetime geri gelmesini engellemek amacıyla Amerikan hesabına ve onu hoşnut etmek için İslam dünyasına pazarlamaya çalıştığı Türk laik ve demokratik model olma itibarını sarsmıştır. Nitekim bunun, yanlış bir itibar olduğu da açığa çıkmıştır. Zira bu laik ve demokratik sistem, otoriter bir sistemden ibaret olup kendisine muhalefet edenlere zulmetmek için hazırlanmıştır. Zaten bu rejimin, fikrî ve siyasî olarak daveti taşıdıkları ve kesinlikle şiddete başvurmadıkları halde Hilafet'e ve Allah'ın şeriatı ile hükmetmeye davet edenlere zulmettiği de bilinmektedir. Zira onları cezaevlerine atmakta ve onlara, sokaklarda ve meydanlarda şiddet uygulayanlara verilenlerden daha ağır cezalar vermektedir. Ancak yerel ve uluslararası medya organları buna karartma politikası uygulamaktadır. Çünkü bunun ibraz edilmesi kendi çıkarlarına olmadığı gibi aynı zamanda bu İslam ile ilgilidir. Dolayısıyla çoğaltılması gereken konularla ilgilenilmektedir. Nitekim Amerika'nın, bu durumu terk ettiği görülmediği gibi ortaya çıkabilecek herhangi bir hareketi kuşatmak ve ülke içindeki nüfuzunu korumak için bazı eleştiriler ortaya koymuş, dahası ülkeye dönük desteğini ifade etmiştir.
13-Protestocuların kızgınlığını obsorbe etmek için Amerika'nın ülkenin işlerinin idaresini Erdoğan üzerinden Abdullah Gül'e verme eğiliminde olduğu sözüne gelince; bu, doğru değildir. Bilakis Erdoğan, Gül'ün yapamayacağı şekilde Amerika'nın çıkarlarını uygulamakta olup her ikisi de Amerikan yanlısıdırlar. Dolayısıyla Amerika, kendisine uygun olan konumlarda her ikisini de kullanmaktadır. Ayrıca Amerika'nın, protesto sorunlarını çözme politikası, "Amerika'nın kibri" nedeniyle yumuşaklıktan ziyade şiddete meyletmektir. Aksi taktirde işler tamamen elinden kaçabilir ve olaylar daha henüz bu duruma kadar ulaşmayabilirdi. Binaenaleyh Erdoğan ve Abdullah Gül'ün tutumu, hala şuan Amerikan çıkarlarına uygundur. En azından yakın gelecekte. Peki gelecekte beklenen nedir. Allah'ın izniyle bizler, konuları takip edeceğiz ve şayet bizim için farklı olan yeni bir konu ortaya çıktığında o zaman her olay hakkında konuşacağız.
Allahu Subhânehu'dan, Türkiye'de hakkı hak ve batılı da batıl kılmasını, davet taşıyıcılarına yardım etmesini, onlarla Ümmetin kalplerini birleştirmesini ve Hilafet'in yeniden doğmasını ve doksan yıldan daha fazla zamandır terk ettiği ülkeye yeniden geri dönmesini temenni ediyoruz. İşte o zaman sömürgeci kafirlerin nüfuzu son bulacağı gibi bu nüfuzun son bulmasıyla da onların ajanları da son bulacak ve "İslambol" geri dönerek yeniden Hilafet ile müreffeh bir hayat olacaktır. Bu ise aziz olan Allah'a hiçte zor değildir.