- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber - Yorum
Irkçılık, Kapitalizmin Köhne ve Dar Salyasıdır
Haber:
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu “Amerika'da ve dünyada ciddi bir ırkçılık var. Ama ırkçılık yeniden hortladı. Amerika’da da batıda da dünyada da. Her türlüsü var; yabancı düşmanlığı var, Müslümanlık var, antisemitizm var.” [03.06.2020 Haber7]
Yorum:
Bilindiği üzere Amerika’da beyaz polis şiddeti sonucu öldürülen siyahi George Floyd, ülkede protestoların fitilini ateşledi. Sokağa çıkma yasaklarına rağmen ABD’nin neredeyse onlarca şehrinde kalabalıklar sokağa döküldü. Her yerde yağma ve kaos söz konusu. Trump, eyaletlerin yarıdan fazlasında askerleri sokağa indirdi. Ardından Avrupa kıtası Fransa’da da ırkçılık karşıtı gösteriler düzenlendi. Diğer farklı ülkelerde de ırkçılık karşıtı gösterilerin düzenlenmesi bekleniyor.
Amerika’da hukuk sistemi, kurumlar ırkçılık karşıtı politika yürüttüklerini iddia etseler de, yasa düzenlemeleri olsa da, ırkçılık, ten rengine dayalı ayrımcılık kapitalizmin temeli ve doğasında var olduğu için, temeldeki çürüklük, köhnelik giderilmedikçe bu tür yasa düzenlemeleri ırkçılık, milliyetçilik ve ayrımcılığı yok etmeyecektir. Çünkü ırkçılık ve milliyetçilik kapitalizmin bir parçası.
Kapitalistler, ırkçılığın insanın doğasında bulunduğunu, ezeli ve ebedi olduğunu düşünür. Bu yüzden 18. yüzyıldaki kapitalist fikri aydınlanma, doğasındaki ırkçılığı gün yüzüne çıkarmış, ırkçılık ve milliyetçiliğin ortaya çıkışı, ulus devletlerin doğuşuna yol açmıştır.
Gelelim Türkiye’ye. 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti, Hilafetin yıkılışıyla ulus devlet modeli kapitalizme geçiş yaptığı için o tarihten itibaren günümüze kadar Kürtlere ve azınlıklara hep düşman kesilmiştir. Bu bağlamda Erdoğan liderliğindeki Türk rejimi, zorba Beşşar rejiminden kaçarak ülkesine sığınan mazlum ve masum Suriyeli Müslüman göçmenleri işsizliğin, hırsızlığın, arsızlığın, ekonomik krizin sorumlusu olarak görmüş, Avrupa’dan para koparmak ya da şantaj yapmak için yeri geldiğinde bir şantaj aracı olarak kullanmaktan çekinmemiştir. Irkçılık ve milliyetçiliğe dayalı laik rejim, yürütmedeki sözde Müslümanlara rağmen Müslüman Kürt kardeşlerini terörist ve düşman olarak addederek Kürtlere karşı çeşitli zamanlarda mücadeleler yürütmüş, seçim meydanlarında Kürtleri “beka” meselesi olarak telakki etmiştir.
Bugün televizyonlarda Türk yetkililerinin, din ve ırk ayrımcılığına karşı olduklarını ifade etmeleri ağızlarından ve boğazlarından öteye geçmemektedir. Çünkü uyguladıkları sistemin kökeni, ırkçılık ve milliyetçilik temeline kuruludur. Türk ulus devleti, tek dil, tek bayrak, tek kültür anlayışına dayandığı için bu tekçi anlayışı koruma dürtüsüyle farklı etnik ve kültürel kimlikleri ulus devlet için bir tehdit olarak algılamıştır. Bu tekçi anlayış gereği göçmen Suriyeliler ve Kürtler Türkiye’de şiddete maruz kalması, onların düşman imgesi haline gelmesiyle ilgilidir.
İslam ideolojisine gelince, tekçi anlayışı kabul etmez. Kimseye din, ırk ve kültür dayatması yapmaz. Bütün etnik yapıları, farklı kültürleri zorlamadan İslam potasında kendi rızalarıyla eritmeye çalışır. Türk, Çerkez, Kürt, Pers ve diğer farklı ırkları yüzyıllar boyunca İslam düşüncesinde eritip tek bir kardeş yapmış olması bunun en iyi kanıtı. İslam, dini azınlıklar arasında ayrım yapmaz. Müslümanların sahip olduğu haklara sahip olurlar. Müslümanlar cihada çıktıklarında, Şam’daki Hristiyanların Müslümanların namuslarını korumaları, Avrupalı haçlılar ile işbirliği yapmamaları bunun göstergesidir.
ألا لا فضلَ لِعربِيٍّ على عجَمِيٍّ ولا لِعجَمِيٍّ على عربيٍّ ولا لأحمرَ على أسْودَ ولا لأسودَ على أحمرَ إلَّا بالتَّقوَى إنَّ أكرَمكمْ عند اللهِ أتْقاكُمْ “Dikkat edin! Arabın Arap olmayan (acem) üzerine bir üstünlüğü yoktur. Arap olmayanın da Arap üzerine bir üstünlüğü yoktur. Beyaz derili olanın siyah derili üzerine bir üstünlüğü yoktur, siyah derili olanın da beyaz derili üzerine bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük sadece takva iledir.”
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ercan Tekinbaş