- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber-Yorum
Bankamatik; “Bırak Onları Pastayı Yesinler!”
Haber:
BP (British Petroleum), petrol ve gaz fiyatlarındaki yükselişin ardından son 14 yılın en büyük üç aylık kârını açıkladı.
Enerji devi, Nisan ve Haziran ayları arasında 8,45 milyar dolara (6,9 milyar sterlin) ulaşan temel bir kazanca tanık oldu. Bu ise geçen yılın aynı döneminde elde ettiği miktarın üç katından daha fazladır.
Bu, tipik ev enerji faturalarının bu kış yıllık olarak 3.600 Sterlin’den fazla olmasının beklendiği bir zamanda gerçekleşiyor.
Büyük kârlar hükümeti, faturaları yüksek olan ailelere yardımcı olmak için ek kurumlar vergisi uygulamaya sevk etti.
BP’nin kârı, şirket tarihinin ikinci çeyreği için ikinci en yüksek kârı oldu.
Bu, gaz ve petrol fiyatlarının yükselmesinin avantajlarından faydalanan Shell, Equinor, Total Energies ve Centrica sahibi British Gas da dahil olmak üzere diğer şirketlerden gelen bir dizi kâr duyurularının ardından geldi. (BBC).
Yorum:
Korkunç bir pandeminin ardından nefes nefese kalan ve şu anda, İkinci Dünya Savaşı’ndan beri görmediğimiz enerji ve gıda fiyatları, enflasyon ve acılar noktasında eşi görülmemiş bir artışla karşı karşıya kalan insanlarla alay etmek utanç verici bir şoktur. Zira Ulusal İstatistik Ofisi,İngiltere’de enflasyonun 12 ay içinde Mayıs ayında %9.1’den Haziran ayına kadar %9.4 ulaştığını bildirdi. Ayrıca tipik enerji faturaları Nisan ayında 700 sterlin arttı ve Ekim ayında tekrar 1.200 sterlin artması bekleniyor.
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, bu yılın ilk çeyreğinde toplam 100 milyar Dolara ulaşan ve “en yoksulların pahasına" kâr elde eden büyük enerji devlerinin “etik olmayan rekor kârlarını” kınamak zorunda kaldı.
Petrol ve gazın olduğu bir ülkede enerji fiyatları nasıl aşırı yüksek ve sert olabilir ki? Bu etik olmayan kârlar nereden geldi? Nitekim İngiliz Hükümeti'nin eski İş, Enerji ve Sanayi Stratejisinden Sorumlu Devlet Bakanı Alok Sharma, bu yılın Ocak ayının 24’ünde Sky News’te kapitalist bir yorumda bulunarak şöyle dedi: “Gaz için küresel toptan satış fiyatlarıyla karşı karşıyayız. Bildiğiniz üzere şimdi Kuzey Denizi Havzasından daha fazlasını çıkarsak bile nihayetinde üretilecek olanın fiyatı, uluslararası toptan gaz fiyatı üzerinden olacaktır.”
Bu mesaj nedir? Yani suç, hükümetin suçu değil. Hükümetin yapabileceği bir şey yok!
Halka söylemedikleri şey ise; insanları ürkütmemek için zengin kapitalist arkadaşlarının bu para makinesinden parayı kürekle çekmeleri ve küresel pazarda elde edeceklerini en yüksek fiyatlarla satmalarıdır.
Medya organları da, bu sefaleti sürdürmede suç ortağıdırlar. Zira kapitalist medya imparatorlarının sahip olduğu ana akım medya, insanları öfke ve acıdan uzaklaştırmak ve dikkatlerini dağıtmak için çok çalışıyorlar ve kapitalist anlatı da şudur: -Pandemi, pandeminin sonu, talep, talep kıtlığı, Ukrayna’daki Rus savaşı, Brexit- ve kader gibi onların dışındaki her şey hatalıdır. Yani var olan gerçek budur. Herhangi bir şeyin yapılması imkansızıdır. Bu arada dünyanın geri kalanı da acı çekiyor. Dolayısıyla ana akım medya, hükümetlerin zenginlerin çıkarlarına yönelik aşırı kârlarını ve bencil çıkarlarını korumasını, haklı çıkarmasını ve muhafaza etmesini sağlıyor. Böylece kapitalizm demokrasiyi baltalamakta ve rejimi zenginler lehine çarpıtmaktadır. Bu yanlış ve bir zulümdür.
Temel sorun, kapitalizmin sefil bir şekilde başarısız olması ve temel ve zaruri ihtiyaçlarla uğraşırken korkunç bir baskıya neden olmasıdır.
Enerjinin ciddi bir ihtiyaç olduğu gerçeği, insanların günlük yaşamları için enerjiye ihtiyaç duymaları ve bedeli ne olursa olsun ödemek zorunda olmaları nedeniyle onu esnek olmayan bir talep haline getiriyor. Aslında bu, bir tekelleşme şeklidir. Bu da üretimi kısıtlayan enerji ne kadar fazla olursa, elde edilen kârın da o kadar artması anlamına geliyor.
Ulaşım, üretim, ofisler, okullar ve hastaneler günlük yaşam için temel kaynaklar olup bunların hepsinin enerjiye ihtiyacı vardır.Enerji fiyatı yükseldiğinde, etkisi katlanarak artar ve hayatın tüm yönlerini etkiler, işte enflasyonun acılarını artıran şey budur.
Büyük enerji şirketleri, umutsuzluğumuzu ve sefaletimizi küstah bir kâra dönüştürüyor. Zira kapitalizmde ümmetin petrol, gaz ve maden servetinin kaynakları halkın maslahatı için kullanılmaz. Bilakis zengin kapitalistlerden küçük bir azınlığın menfaati için kullanılır. Oysa bu trajedi, Hilafet Devleti’nde hayal bile edilemez. Zira İbn Mace, Ebu Hureyra Radıyallahu Anhu’dan Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: النَّاسُ شُرَكَاءُ فِي ثَلَاثٍ: فِي الْمَاءِ وَالْكَلَأِ وَالنَّارِ“İnsanlar üç şeyde ortaktırlar: Suda, merada ve ateşte.”
İslam Nizamı (şeriat), tüm maden servetlerini özel bir mülkiyet türü olarak tanımlar ki bu da “kamu mülkiyetidir.” Dolayısıyla bunları, bireyler, hatta devlet bile mülk edinemez. Kapitalizm ve komünizm sosyalizm de bunun tam aksidir. Petrol ve gaz da dahil maden servetlerinin tamamı, halkın kamu malıdır ve bunların işleri halk adına devlet tarafından idare edilir.
Dünyadaki güçlü kapitalist hükümetlerin görünürdeki acizliklerinin aksine Halife ve onun valileri, tebaanın enerjisinin “bitmesi” durumunda devlet adamları olarak kesinlikle sorumlu olacaklardır. Enerjinin bol miktarda bulunması durumunda tebaanın maruz kaldıkları acılardan bahsetmiyoruz bile. Zira şeriat ve İslam Nizamı, her şeyle, özellikle de zayıf ve fakirlerle ilgilenir.
Ebu Bekir Radıyallahu Anhu göreve geldikten sonra İslam’da ilk Halife olarak insanlara şöyle hitap etmiştir: “Ey insanlar! Sizin en hayırlınız olmadığım halde başınıza yönetici seçildim. Şayet hak üzerine olursam bana yardım ediniz. Eğer kötülük üzere olursam da beni doğrultunuz. Allah’a itaat ettiğim sürece bana itaat ediniz. Şayet Allah’a isyan edersem bana itaat etmeniz gerekmez. İçinizdeki güçlü kimseler onlardan zayıfların hakkını alana kadar benim yanımda güçsüzdürler. İçinizdeki zayıf kişiler ben onların haklarını alana kadar benim yanımda güçlüdürler. Bunu söylüyor ve benim ve sizin adınıza Allah’a tövbe ediyorum.” (El-Bidaye ve’n Nihaye 6: 305, 306)
Doğru ve yanlış hakkında karar vermek ne zengine, ne güçlüye, ne fakire, ne de yoksula düşer. Dünya hiçbir zaman canlı bellekte bu kadar büyük bir acıya ve kargaşaya tanık olmamıştır. Kapitalizm ve sosyalizm, kısa süreli yönetimlerinde bile dünyada yoksulluk ve sefalete neden olmuşlardır. Oysa İslam, binlerce yıl boyunca fakiri, zengini, tüm ırkları ve mezhepleri önemseyen adil, merhametli ve aydın bir hadaratı tatbik etmiştir.
İnsanları kapitalizmin zulmünden kurtarmak için acilen İslam’ın yönetiminin geri dönmesine ihtiyacımız vardır.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Hamza