Salı, 28 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/10/01
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Yahudi Varlığı, Mısır Rejimini Kendisini Koruma ve Hamas’a Silah Kaçakçılığını Önleme Konusunda İhmalkâr ve Başarısız Olmakla Suçluyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Yahudi Varlığı, Mısır Rejimini Kendisini Koruma ve Hamas’a Silah Kaçakçılığını Önleme Konusunda İhmalkâr ve Başarısız Olmakla Suçluyor!

Haber:

RT kanalı 4 Eylül Çarşamba günü internet sitesinde, Kahire ile Tel Aviv arasındaki açıklamalar krizinin, Netanyahu’nun Çarşamba akşamı Kahire’ye karşı yaptığı, Philadelphia (Selahaddin) ekseninden ayrılmayı reddettiği, eksenin silah kaçakçılığı için bir alan haline geldiğini ve Yahudi varlığının savaş hedeflerine ulaşmak için bu eksen üzerindeki kontrolünün şart olduğunu iddia ettiği açıklamalarının akabinde yeni bir gelişmeye tanık olduğunu söyledi; bunun üzerine Kahire, “üst düzey bir kaynak” olarak nitelendirilen bir kaynak aracılığıyla hemen yanıt vererek şunları söyledi: “İsrail” Başbakanı Binyamin Netanyahu, Gazze’deki başarısızlığını örtbas etmek için yalan propaganda yapmakta olup Mısır’dan silah kaçakçılığının yapıldığına yönelik propaganda yapması da, hükümetinin “İsrail’den” Gazze Şeridi’ne silah kaçakçılığını kontrol etmedeki başarısızlığını haklı çıkarmaya yönelik başka bir yalandır; “İsrail” hükümetinin içeride ve dışarıda güvenilirliğini tamamen kaybettiğini ve başarısızlığını örtbas etmek için de yalanlarını yaymaya devam ettiğini açıkladı.”

Yorum:

Mısır rejimi, Gazze’deki halkımıza silah kaçakçılığı yapma şerefine nail olmayı bile reddediyor ve Yahudilerin saldırısı karşında bundan kaçınıyor; zira Mısır rejimi, Gazze’deki halkımızı yüzüstü bırakmakla yetinmemiş, aksine onların kuşatılmalarına ve aç bırakılmalarına ortak olmasının yanı sıra gaspçı varlığın ana destekçisi olduğu gibi onun güney sınırlarının emin bir bekçisi olmuştur! Artık çirkin yüzünü gizlemeyen, Filistin ve halkı konusunda tarafsız bir duruş bile sergilemeyen, Mısır’ı, ordusunu ve limanlarını gaspçı varlığı korumak, onu desteklemek ve ona tedarikte bulunmak için kullanan da bizzat aynı rejimdir. Yahudiler, rejimin kendilerine savaş ilan etmek ve barış anlaşmasını bozmak bir yana tek bir kurşun dahi sıkamayacağını bildiklerinden dolayı daha da küstahlaşmaktadırlar. Zira sınırların çizilmesi anlaşmasının ardından sahaları Yahudilere devredilen gazın ithal edilmesi sonucunda Yahudilerin kasasına yıllık 1,5 milyar Dolardan fazla parayla destek veren de bu rejimdir.

Yahudiler kendilerini koruyan rejimi, Beyaz Saray’daki efendileri tarafından verilen görevini yerine getirmemekle ve Hamas’ın Philadelphia ekseninin altından geçen tünellerden silah kaçırmasına imkân sağlamakla suçladılar; bu nedenle onlar, kaçakçılığın önlenmesini sağlamak için orada kalmak zorunda kaldılar. Nitekim Mısır’ın tepkisi aynı doğrultuda geldi; zira Gazze halkına yönelik silah kaçakçılığını reddetti ve Netanyahu’yu Gazze’deki başarısızlığını örtbas etmek için yalanlar yaymakla suçladı. Sanki Gazze’de yaptıkları, halkını yakıp öldürdükleri ve orayı yok ettikleri yeterli değilmiş gibi ve sanki Gazze halkına silah kaçakçılığı yapmak bir suçmuş gibi. Oysa sadece silahla değil, orduları harekete geçirip her türlü destekle yardım edilmesi gereken bizzat Gazze halkıdır!

Yahudi varlığı ile genel olarak Müslüman ülkeleri, özel olarak da Mısır arasında herhangi bir ticari, ekonomik veya siyasi ilişkilerin kurulması veya anlaşma ve ittifakların yapılması caiz değildir.Çünkü Yahudi varlığı, özgürleştirilmesi ve tamamen geri alınması gereken İslam topraklarının bir parçasını işgal eden harbi bir devlettir. Dolayısıyla mesele sadece Gazze ve Batı Şeria ile ilgili de değildir; aksine mesele, Yahudilerin Batı’nın ileri bir askeri üssü olarak on yıllar boyunca işgal etmiş olduğu tüm Filistin topraklarıyla ilgilidir. Zira gazaba uğramış olan varlık, İslam’a ve ümmetine karşı Batı’nın stratejik bir ihtiyacı ve zorunluluğu olarak ortaya çıkarılmıştır. Bu nedenle Yahudi varlığının arkasında duruyorlar ve gerek kendileri gerekse gaspçı varlığın muhafızları olan ajanları aracılıyla ona tüm desteği sağlıyorlar. Zira Batı’nın ajanları, ümmetin ordularına pranga vuruyorlar, Yahudi varlığını kökünden söküp atmalarını engelliyorlar, Yahudi varlığı ile onu çıplak elleriyle ortadan kaldırabilecek olan ümmetin arasına engel koyuyorlar ve ümmeti, orduların içindeki evlatlarını onlara yardım etmek için teşvik etmesini engelliyorlar.

Yahudilere ve onların övünmelerine verilen cevap, Harun Reşid’in dönemin Roma kralı Nikeforos’a verdiği cevap gibi olmalıdır; bu nedenle ümmetin öncelikli olarak, Harun Reşid’in yolunu takip edecek, İslam ile yönetecek, ülkesini kendi otoritesi altında birleştirecek ve İslam topraklarına musallat olan ve baştan mübarek topraklar olmak üzere Müslümanların kutsallarını çiğneyen sömürgeciyi kökünden söküp attıktan sonra İslam’ı davet ve cihat yoluyla dünyaya taşımak için ordularını seferber edecek birine ihtiyacı vardır. Yani Filistin’in kurtuluşu, Batı’nın türettiği ve ülkemizdeki çıkarlarını korumak, topraklarımızı gasp edenleri ve servetlerimizi yağmalayanları korumak, dahası bu gaspı, bu yağmayı yasallaştırmak ve bizim haklarımızı talep etmemizi engellemek için başımıza diktiği rejimleri kökünden söküp atmakla başlar. Filistin’in kurtuluşu, Kahire’nin kurtuluşuyla başlar diyen kişi ne kadar da doğru söylemiştir.

Evet, Kahire’nin kurtuluşu, Mısır’ı yöneten ve halkını zincire vuran ajan ve hain rejimin kökünden sökülüp atılması, ordusunun Batı’nın pençesinden kurtulması ve ümmete karşı bir silah değil de yeniden ümmet için bir silah olması anlamına gelmektedir ki böylece Nasır Selahaddin, Muzaffer Kutuz ve Zahir Baybars dönemlerinde olduğu gibi ümmet için bir kalkan olabilsin. Yine Kahire’nin kurtuluşu, insanların arzularını yerine getirecek, onların akidelerine ve fıtratlarına uygun olacak ve onların tüm sorunlarını çözecek farklı yeni bir sistemle yönetmek anlamına gelmektedir; bu ise ancak İslam’ın tatbik edilmesi ve Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti’nin gölgesinde İslami hayatın yeniden başlatılmasıyla mümkündür. Bu da ümmetin derhal otoritesini yeniden elde etmesi ve onu ikame etmesi anlamına gelmektedir; zira Allah ümmete, mübarek toprakları kurtarmayı ve halkına yardım etmeyi farz kılmıştır. İşte o zaman mübarek topraklarda tek bir Yahudi dahi kalmayacaktır.

Ey Kenane askerleri: Sizler, Yahudilerin eliyle kaybedilen canlardan, dökülen kanlardan ve onların başlarına gelenlerden Rabbiniz Celle ve Âla’nın huzurunda sorumlu olduğunuz halde hâlâ öylece durup izliyorsunuz! Rabbine kavuşmadan önce “Allah’a her şeyi anlatacağım” diye çocuğun haykırışı size yeter; evet, sizi Allah’a anlatacak ve diyecek ki; ey Rabbim, onlar bizi yüzüstü bıraktılar ve bize karşı Senin ve bizim düşmanlarımızı güçlendirdiler, biz onların bir taş atımlık uzağında olduğumuz halde onlardan yardım istedik ama bize yardım etmediler; şayet onları tek başlarına bırakırsanız mübarek toprakların tüm halkı yakanızdan tutacaktır; çünkü Allah size, onlara yardım etmenizi, topraklarını kurtarmanızı ve onların güvenliklerini sağlamanızı farz kılmıştır. O halde cevabınızı hazırlayın; zira mesele çok ciddi olup bir şaka değildir; ya cennet ya cehennem, ya cennet ya da ateştir. Öyleyse ya kendi nefsinizi tercih edin ya da gaspçı varlığı ve ondan önce de sizleri yöneten ajan rejimlerden başlayarak ona engel olan her şeyi kökünden söküp atmak için acele edin; zira Yahudi varlığını kökünden söküp atmak sizin üzerinize vaciptir ve İslam’ı tatbik etmek için samimi bir şekilde çalışanlara yardım etmek sizin üzerinize vaciptir; o halde Allah’ın size vacip kıldığı şeyleri yerine getirin ki Allah size fetih ve zafer nasip etsin de böylece kurtuluşa erenlerden olasınız.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ

Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasulü’ne icabet edin.” [Enfal 24]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Said Fazıl - Mısır

Devamını oku...

Ellerinizi Başkalarına Uzatmak Yerine Allah'a Uzatın

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Ellerinizi Başkalarına Uzatmak Yerine Allah'a Uzatın
Başkasından Yardım İstemeden Önce O’ndan Yardım İsteyin

Haber:

Sana'da yayınlanan El-Sevra gazetesi 02 Eylül Pazartesi günü birinci sayfasını "Melhan selleri" manşetiyle süsledi. “Acı hikayeler bırakan bir doğal afet" başlığını kullandı: "Geçtiğimiz Salı günü Mahvit iline bağlı Melhan bölgesini kasıp kavuran sel felaketi birçok aile için bir felaket ve trajediye neden oldu; onlarca kişi hayatını kaybederken çok sayıda ev yıkıldı ve onlarca kayıp insanın yanı sıra diğerlerinin de yerlerinden olmasına neden oldu."

Yorum:

Husilerin Hz. Peygamber Sallallahu aleyhi ve Sellem doğum gününü anmak için düzenledikleri yıllık kutlamalara sayılı günler kaldı ancak onların bu anması, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem hayattayken Medine-i Münevvere’ye yağmur yağdığında yaptığının akıllarına gelmesine yardımcı olmadı; zira o zaman Sallallahu Aleyhi ve Sellem ellerini semaya kaldırıp şöyle niyaz etmişti: اللهم حوالينا لا عليناAllah'ım! Üzerimize değil, etrafımıza yağdır.

Yağmur felaketi geçen hafta Melhan’da başlamadı; bir aydan kısa bir süre önce yağmur ve sele tanık olunan diğer yerlerde başladı. İnsanların dikkatini çekmek istediğimiz husus, iktidardaki rejimin başındakilerin, insanların başına felaketlerin gelmesini önlemek için kıllarını dahi kıpırdatmamaları ve başlarına felaket geldiğinde de onlara yardım etmemeleridir. Nitekim onların gözleri dışarıdan dilencilik yapmakta! Zira Dışişleri Bakanı Cemal Amer’in Birleşmiş Milletler delegeleriyle buluşmak için benzeri görülmemiş bir hamlesine tanık olduk; çünkü geçtiğimiz Çarşamba günü Sana’da, BM'nin Sana’daki insani yardım koordinatörü Peter Hawkins, onun insani yardım danışmanı Avali Abdunnâsır ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin Sana’daki insani yardım temsilcisi Maren Kajdomkaj ile bir araya geldi. Bunu üç gün sonra, Sana’daki Fransız Sınır Tanımayan Doktorlar misyonunun başkanı Alaria Rasulo ile yaptığı görüşmesi takip etti. Buna yardım ve kalkınma yardımlarının yönetimi yoluyla halka fayda sağlamak amacıyla BM ve uluslararası kuruluşlarla ilişkilerin ve iş birliğinin güçlendirilmesini vurgulayan Yüksek Siyasi Konseyi Başkanı Mehdi el-Meşat ile yaptığı görüşme de dahildir. Nitekim Husiler de, Aden’deki Başkanlık Konseyindeki muadilleri gibi içeriden dışarıya doğru hareket ettiler! Dolayısıyla her ikisi arasında hiçbir fark yoktur.

Bugün yaşanan iklim değişikliğinin, sanayileşmiş ülkelerin iklim bilimcilerinin dünya atmosferine sera gazı salınımını azaltma yönündeki uyarılarını dikkate almamaları nedeniyle yeni milenyuma girilmesiyle başladığını hatırlıyoruz. Dolayısıyla İslam ile yönetmek için Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet Devleti kurmadıkça ve dünya hayatını Allah'ı öfkelendirecek şeylere göre değil de Allah'ı razı edecek olan şeylere göre yürütmedikçe yaşam çiçeği yeryüzüne geri dönmeyecek ve böylece başımıza gelen musibetlere maruz kalacağız.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Müh. Şefik Hamis – Yemen

Devamını oku...

Rusya’da Anayasal Özgürlükler!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Rusya’da Anayasal Özgürlükler!

Haber:

Kommersant gazetesi 2/9/2024 tarihinde, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Moğolistan’da yayımlanan Anadur gazetesi ile yaptığı röportajda, basın özgürlüğünün Rusya anayasası tarafından güvence altına alındığını söylediğini yayınladı. Ve şöyle ekledi: “Rusya’daki medya organları özgürdür. Bu, anayasa tarafından kesin bir şekilde güvence altına alınmıştır. Bizler, bilgiler alanında çoğulculuğun ve açıklığın gerekli olduğuna inanıyoruz”

Rusya Devlet Başkanı, Rus makamlarının “yayın politikasına bakmaksızın” medya organları ile “yapıcı bir şekilde iletişim” kurduklarına inanıyor ancak onlar için tek şart, Rus yasalarına uymak.

Yorum:

Kommersant Gazetesi’nde yer alan bu haberlerin başında, şu anda özgürlüklerinden mahrum olan gazetecilere yönelik örnekler yer alıyordu ancak daha sonra bu örnekler çıkarıldı; sonra bugün gelmiş Rusya’daki medya organlarının “özgürlüğünden” bahsediyor!

Putin’in Rusya’da basın özgürlüğünden ve gazetecilerin Rusya yasalarına uyması gerektiğinden bahsetmesi, bir gardiyanın mahkumlara sizler özgürsünüz ama hapishane yönetiminin kurallarına uymalısınız demesine benziyor.

Aynı şekilde Rusya’daki anayasaya göre Müslümanlar özgürdür ancak onların sadece İslam karşıtı yasalara uymaları gerekmektedir! Zira Rusya Federasyonu anayasasına göre, Müslümanlar hem bireysel olarak hem de mümin kardeşleriyle birlikte dinlerini özgürce açıklama ve aynı şekilde dini inançlarını benimseyip yayma ve bunlara göre amel etme hakkına sahiptir.

Ancak Müslümanlar inançlarını yaymak ve bu doğrultuda hareket etmek istediklerinde Rusya Federasyonu Ceza Kanunu’nun bir dizi çeşitli maddeleri uyarınca zulme uğramakta ve 10 ila 25 yıl arasında değişen sürelerde hapis cezasına çarptırılmaktadırlar. Bu şekilde güvenlik güçleri diğer Müslümanlara, dinlerinin gereklerine göre hareket etmek yerine hangi yönde hareket etmeleri gerektiğini göstermek için gözdağı vermektedir.

Eski Kommersant gazetecisi Ivan Safronov da mesleki faaliyetleri nedeniyle “ihanet” suçundan 24 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Yine gazeteci ve Çernovik gazetesinin din işleri bölümünün genel yayın yönetmeni Abdulmumin Haciyev, mesleki faaliyetleri nedeniyle “terörizmi” finanse etmek suçlamasıyla 17 yıl hapis cezasına çarptırıldı.Bu ve benzeri vakalar, aynı şekilde meslektaşlarının “gerekli” sonuçları çıkarmalarını hedeflemektedir.

Aynı şekilde Rusya anayasası, bu ülkede yaşayanların basın özgürlüğünü ve haklarını garanti altına almakta ama bu özgürlük ve haklara kimlerin dahil olduğunu belirleyenler ise güvenlik makamlarıdır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ali Ebu Eyyub

Devamını oku...

Raşidi Hilafet, Pakistan ve Bangladeş’i Birleştirerek Hindistan’daki Bölgesel Kaosa Son Verecektir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Raşidi Hilafet, Pakistan ve Bangladeş’i Birleştirerek Hindistan’daki Bölgesel Kaosa Son Verecektir!

Haber:

Sivil Medya Kanadı, 30 Ağustos 2024 tarihinde, Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif'in Bangladeş Cumhurbaşkanı Danışmanı Profesör Muhammed Yunus ile görüştüğünü vurguladı ve şöyle bir açıklamada bulundu: “İki ülke arasındaki derin tarihi, dini ve kültürel bağlara ışık tuttular ve iş birliğini arttırmak yoluyla ikili ilişkileri güçlendirme arzularını dile getirdiler. Ayrıca daha geniş kapsamlı bölgesel iş birliğinin, Güney Asya halklarının yaşamlarının iyileştirilmesinde hayati bir rol oynayacağı konusunda da mutabık kaldılar.” (Ajanslar)

Yorum:

Müslümanların başındaki yöneticiler, ulus-devletler arasında ilişkiler kuruyorlar ve böylece İslam ümmetini sömürgeci güçlerin çizdiği sınırların içerisine hapsediyorlar. Kökleri Batı siyasi düşüncesine dayanan bir kavram olan milliyetçilik, İslam beldelerini bölüp zayıflatmış ve ümmeti de her biri kendi çıkarlarına öncelik veren farklı devletlere ayırmıştır.

İslam, kabilecilik ve milliyetçiliğe yapılan her türlü çağrıyı reddeder; zira bu, Müslümanları bölen ve zayıflatan bir çağrı olup onun (milliyetçilik) yolunda ölmek, kâfir cahiliye üzerine ölmek gibidir. Nitekim Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: مَنْ قُتِلَ تَحْتَ رَايَةٍ عُمِّيَّةٍ، يَدْعُو عَصَبِيَّةً، أَوْ يَنْصُرُ عَصَبِيَّةً، فَقِتْلَةٌ جَاهِلِيَّةٌKim körü körüne çekilmiş (ummiyye) bir bayrak altında savaşır, asabiyete çağırır veya asabiyete yardım ederse, cahiliye ölümü ile ölmüş olur.” [Müslim rivayet etti] Nevevi, bu hadisin şerhinde şöyle dedi: “Asabiyet için öfkelenmek, dine yardım etmek için değildir; asabiyet, zulüm üzere olduğu halde kavmine yardım etmektir.” Bu nedenle Müslümanlar olarak bizim ister kabilecelik ister milliyetçilik olsun her türlü çağrıları reddetmemiz ve bizim gücümüzün yolu olan Allah Celle Celâluhu’nun ipine sımsıkı sarılmamız gerekir.

Şeriata göre mevcut ulus-devletler arasındaki ilişki sırf kardeşlik ilişkisinin ötesinde olmalıdır; zira şeriat, onların tek bir Halife’nin, tek bir ordunun ve tek bir Beytu’l Mâl’in olduğu tek bir Raşidi Hilafet Devleti’nin altında birleşmelerini farz kılmıştır. Tarihsel olarak Hilafet Devleti, Afrika, Mezopotamya ve İndus Vadisi de dahil olmak üzere önemli stratejik bölgeleri kapsamış ve bazılarındaki her türlü zayıf noktaları telafi etmek için devletin çeşitli vilayetlerindeki güç noktalarından yararlanmıştır. Hindistan’ın barajları aniden açarak sellere neden olmasının ve bölgesel güvenliğe yönelik tehditlerin artmasının gölgesinde Raşidi Hilafet, bu tür zararları önleyecek ve Hindistan yarımadasının dört bir tarafında İslami yönetimi yeniden tesis edecektir.

İslam'ın yönetimine aslında Hint Yarımadası’ndaki tüm halkların ihtiyacı vardır. Nitekim İngiliz işgalinden önce Hint yarımadası İslami yönetime tabiydi ve dünya ekonomisindeki payı yüzde 23 olup bu da Avrupa'nın toplam ekonomisinin boyutundaydı; 1700 yılında Evrengzib Alamgir (I. Alemgir Şah) zamanında bu oran yüzde 27’ye yükselmişti. İngiliz işgalinden sonra bu oran %4'ün altına düşmüş, yüz binlerce kişi kıtlığın acısını çekmiş ve İngilizler 173 yıl boyunca bölgeyi yağmalayarak günümüz tahminlerine göre 45 trilyon Dolara eşdeğer bir miktara el koymuştur!

İslam’ın yönetimi, Müslümanları güçlendirir ve düşmanları geri çekilmeye zorlar. Örneğin Evrengzib huzur ve rahatlık nedir bilmemiş, aksine Himalaya dağlarından okyanuslara, bugünkü Bangladeş’ten İran sınırlarına kadar Hint Yarımadası İslam’a boyun eğinceye kadar 52 yıl boyunca cihada devam etmiş ve Hindistan’daki İslam Babür İmparatorluğu en büyük genişlemesine Evrengzib döneminde tanık olmuştur. Bu ise Sultan Evrengzib’in gösterdiği askeri çabalardan kaynaklanmıştır. Zira Hindistan’da Sultanın kontrolüne tabi olmayan hiçbir bölge kalmamıştı. Çünkü Evrengzib, Hint alt kıtasının doğusunu, batısını ve kuzeyini, tek bir liderlik altında güneyine bağlayarak onu İslam Babür vilayetine dönüştürmeyi başarmış veonun döneminde Müslümanlar 30’dan fazla savaş yapmıştır; bizzat kendisi bu savaşlardan 11’ne liderlik etmiş ve geri kalanlarına ise komutanlarını görevlendirmiştir.

Hindistan ve işgal altındaki Keşmir’de zulme uğrayan Müslümanların desteklediği Bangladeş, Pakistan ve Afganistan Müslümanları, Allah’ın indirdikleriyle yönetimi ikame etmek için çalışmalı ve bölgedeki askerlerin ve mücahitlerin arasındaki Evrengzib’in torunlarına, Hindistan yarımadasında İslam’ın hakimiyetini bir kez daha yeniden tesis edecek olan Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurmak için nusret vermelidirler. Nitekim Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: عِصَابَتَانِ مِنْ أُمَّتِي أَحْرَزَهُمَا اللهُ مِنَ النَّارِ: عِصَابَةٌ تَغْزُو الْهِنْدَ وَعِصَابَةٌ تَكُونُ مَعَ عِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ عَلَيْهِمَا السَّلَامÜmmetimden iki grup vardır ki Allah onları ateşten korumuştur; birincisi Hindistan'a karşı savaşan gurup, diğeri ise Meryem oğlu İsa Aleyhisselam ile beraber olan guruptur.” [Ahmed ve Nesai rivayet etti]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Zekeriya İmran – Pakistan

Devamını oku...

Suudi Arabistan, “Meşru” Hükümetle Anlaşmadan, Tek Taraflı Olarak Husiler Üzerindeki Ablukayı Kaldırıyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Suudi Arabistan, “Meşru” Hükümetle Anlaşmadan, Tek Taraflı Olarak Husiler Üzerindeki Ablukayı Kaldırıyor!

Haber:

Husi grubu, Ulaştırma Bakanı Muhammed Kahim aracılığıyla, grubun kontrolü altındaki Sanaa havaalanından yeni rotalara uçuşların açılması için Suudi Arabistan ile anlaşmaların devam ettiğini duyurdu.(Post web sitesi, 4 Eylül 2024)

Yorum:

Ablukanın kaldırılması, havaalanlarının açılması ve Sanaa havaalanından yeni seferlerin başlatılması, Yemen’deki çatışmanın iki tarafı arasındaki Maskat görüşmeleri sırasında daha önce Suudi Dışişleri Bakanı tarafından açıklanan Suudi yol haritasının bir parçasıdır. Ancak görüşmeler başarısız oldu ve Reşad el-Alimi başkanlığındaki “meşru” hükümetin Suudi baskısına boyun eğmesi ve Aden'deki Merkez Bankası tarafından alınan ve Husi grubu üzerinde mali bir kuşatmaya neden olan ekonomik kararların askıya alması dışında herhangi bir somut ilerleme kaydedilmedi. Amerikan Orta Doğu İşleri Enstitüsü’nin yayınladığı bilgilere göre Suudi Arabistan ve ABD’nin, BM Yemen temsilcisi aracılığıyla yaptığı baskılar sonucunda el-Alimi hükümeti boyun eğdi ve Merkez Bankası’nın kararlarını geri çekti ancak Husileri daha fazla petrol geliriyle ödüllendiren yol haritasının geri kalan ayrıntılarını kabul etmedi. (Belkıs uydu kanalı). Ayrıca Sanaa havaalanı üzerindeki ablukanın kaldırılması ve yeni uçuş seferlerinin açılması, Husileri uluslararası alanda muhatap alınan “meşru” bir otorite haline getirecektir. Ancak el-Alimi hükümeti, Merkez Bankası’nın kararlarını askıya alınmasına boyun eğmiş ama yol haritasının geri kalan ayrıntılarına boyun eğmemiştir. 

Bu nedenle Suudi Arabistan, el-Alimi hükümetini bypass etme, ablukayı kaldırma ve Husiler için diğer dış seyahat seferlerini açma yoluna gitmiştir; Suudi Arabistan ile anlaşmaların devam ettiğini açıklayan Husi Ulaştırma Bakanı’nın açıklamasına göre grup, Suudi Arabistan’a her zaman dediği gibi “saldırgan” dememiştir! Burada Suudi Arabistan ve Husi grubunun, el-Alimi hükümetini doğrudan ya da hamisi BAE aracılığıyla destekleyen İngiliz rakibine karşı ABD’nin bölgedeki çıkarlarına hizmet etmek için paralel olarak çalıştıkları defalarca ortaya çıkmıştır.

Suudi Arabistan, Husilerin “meşru” hükümetle nihai çözüm müzakerelerinde aslan payını almalarını sağlamak için çalışmakta ve onları isyancı bir taraf olarak değil de eşit bir taraf olarak sunmaktadır; ayrıca ABD, Husilere yönelik (etkisiz) saldırıları sürekli duyurmak yoluyla Husileri uluslararası alanda şişirmekte ve Kızıldeniz’deki gemilere saldırmaya yönelik güçlerini ve yeteneklerini zayıflatmamaktadır. Bu da onları (Husileri), nihai çözüm müzakerelerinde “meşru” hükümetle karşı karşıya geldiklerinde güçlü ve uluslararası destekli bir müzakere gücü haline getirmektedir.

Ey Yemen halkı: yöneticileriniz, ister kuzeyde isterse güneyde olsun zenginlikleri ve servetleriyle birlikte ülkeyi ve ülkenin sorunlarının çözümünü sömürgeci kâfire teslim ettiler. Bakın işte kardeşler arasındaki savaşın üzerinden onlarca yıl geçmesine rağmen bu yöneticiler, krizden çıkmak için kıllarını dahi kıpırdatmadılar; aksine bir çözüm sağlamak üzere müdahale etmeleri için Birleşmiş Milletler’e ve uluslararası topluma yalvarmaya devam ettiler. Oysa dünyanın her yerinde Müslümanlarla savaşan, onların zenginliklerini yağmalayan ve onların düşmanlarını destekleyen düşman, bizzat bu kuruluşlardır!! O halde sorunlarımızı düşmanımıza nasıl teslim edip çözüm için onlara yalvarabiliriz?!

Bu yöneticiler, Yemen’in son on yılda ulaştığı çöküş, bozulma, yoksulluk, açlık ve aşağılanmayı gördükleri halde hiç ilgilenmediler. İşte Yemen’deki halkımızın durumu, daha önce görülmemiş bir seviyeye ulaşmıştır!Sömürgeci kâfir ise, sadece ülkeden daha fazla nüfuz ve zenginlik elde etmeyi garanti edecek çözümler sunmakla ilgilenmektedir.

Yemen krizinin çözümü, sömürgeciliğin ve ona hizmet eden bölge ülkelerinin kutusundan çıkmaktan ve ülkenin meselesini, savaşı ve Müslümanların kanlarının akıtılması durdurmak, serveti koruyup onu kontrol etmek, sömürgeci kafirin ve araçlarının kontrolünü ülkeden kovmak ve hayat sistemleri konusunda insanlar arasında İslam şeriatının hükümlerini tatbik etmek amacıyla Allah’ın şeriatını hakim kılmak için samimi bir şekilde çalışanlara teslim etmekten geçmektedir. Böylece Yemen, Ümmetin Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Âlihi ve Ashabihi ve Sellem’in, ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ   “Sonra (Yeniden) Nübüvvet Minhacı Üzere (Raşidi) Hilafet Olacaktır” [Ahmed] hadisiyle bize müjdelemiş olduğu Hilafet Devleti’nin çekirdeği olacaktır.

Ey Yemen’deki halkımız: sömürgeci kafir ve onun araçları sizleri, otuz yıl boyunca üzerinize sosyalizmi uygulayarak, sonra otuz yıl boyunca kapitalist sistemi uygulayarak, ardından on yıl boyunca da kafirin cahiliye mefhumlarından olan mezhepsel ve bölgesel sloganlar kullandığı öğütücü bir savaşla kandırdılar; bu yüzden artık Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin gölgesinde İslam sancağını dalgalandırmamızın zamanı gelmiştir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdullah El-Hadramî – Yemen

Devamını oku...

Müslümanlar Kıllarını Dahi Kıpırdatmadan Anlaşma Haberlerini Takip Etmeye ve Kardeşleri İçin Bir Çıkış Yolu Beklemeye Devam mı Edecekler?!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Müslümanlar Kıllarını Dahi Kıpırdatmadan Anlaşma Haberlerini Takip Etmeye ve Kardeşleri İçin Bir Çıkış Yolu Beklemeye Devam mı Edecekler?!

Haber:

Yahudi varlığındaki üst düzey bir yetkili, Tel Aviv’deki tahminlerin, ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin bu hafta sonuna kadar hem Yahudi varlığına hem de Hamas’a esir takası anlaşması ve Gazze Şeridi’nde ateşkes için yeni bir teklif sunacağına işaret ettiğini söyledi.Yahudi yetkiliye göre ABD, arabuluculara, yeni önerisinin Washington’un Katar ve Mısır ile iş birliği içinde yürüttüğü arabuluculuk çabaları çerçevesinde sunduğu “son teklif” olduğunu vurgulayacak.(Ma'an Ajansı, uyarlanmıştır, 03/09/2024)

Yorum:

Şerrin başı, Yahudi varlığının destekçisi, dahası Yahudi varlığının Gazze’de işlediği katliamlarını silahlarla destekleyerek orada işlediği vahşi soykırımın ortağı olan Amerika, aldatıcı bir şekilde Gazze’deki savaşı sona erdirmek istiyormuş gibi görünmeye çalışıyor ve insani dürtüleri ve sivillere yönelik endişeleri hakkında açıklamalar yapıyor; böylece sanki meseleleri, bir soykırım ve suç vakası değil de insani ve yardım meselesiymiş gibi onlara yapılan yardımı artırmak istiyor!“Beyaz Saray: ABD, Gazze’deki savaşın sona ermesini, yardımların artırılmasını ve rehinelerin ailelerine dönmesini istiyor.” (El-Cezire 03/09/2024). Amerika sadece kendi çıkarlarını ve Yahudilerin çıkarlarını gözetiyor; zira Yahudi varlığı onun şımarık çocuğu olup İslam ümmetinin kalbindeki zehirli bir hançer olan Yahudi varlığının güvenliğini ve hayatta kalmasını istiyor; dolayısıyla onun yapmış olduğu her türlü teklif ya da öneri, Yahudi varlığına, onun güvenliğinin sağlanmasına ve esirlerinin kurtarılmasına hizmet etmekte olup ondan Gazze halkı için bir iyilik umulmaz; zira o, vaiz kılığına bürünmüş Kurnaz bir tilkidir.

Tilki bir gün bir vaizin giysileri içinde ortaya çıktı
Yeryüzünde, rehberlik ederek ve düzenbazlarımızı lanetleyerek yürüdü
Ve şöyle diyordu; Hamd Allah’a ve alemlerimizin Rabbinedir
Ey Allah'ın kulları, tövbe edin, burası tövbe edenlerimizin mağarasıdır
Derken tilki benden ve salih atalarımızdan bahsetti
Onlar da bu bir hayırdı, söz, bizi bilenlerin sözüdür dediler
Her kim bir gün tilkinin dini olduğunu düşünürse, yanılmıştır

Yanıltıcı medya, anlaşma ve ateşkes haberlerini abartarak bunları Gazze halkı için bir çözüm ve kurtuluş haline getirmekte ve Gazze halkının, kendilerinin ve tüm İslam ümmetinin düşmanlarına karşı koyma gücünü ve kuvvetini abartarak ümmeti, Gazze’ye ve diğer mübarek topraklara destek vermek için harekete geçmekten alıkoymaktadır.

Soru şudur: Yahudilerin Gazze’de, Batı Şeria’da ve Mescid-i Aksa’da işlediği suçlar konusunda İslam ümmetinin rolü nedir?! Peki onlar, kıllarını dahi kıpırdatmadan anlaşma haberlerini takip etmeye ve kardeşleri için bir çıkış yolu beklemeye devam mı edecekler?!Yapay sınırlar ve ajan yöneticiler nedeniyle kardeşlerine yardım etme ve Peygamberleri Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in İsra’sını kurtarma vaciplerini terk mi edecekler?! Peki ümmet, medya ve efendilerinin, ümmeti yanıltmak, ümmeti kardeşlerine yardım etmekten alıkoymak ve Filistin’i kurtarma sorumluluğunu Filistin halkına ve onun mücahitlerine yüklemek için oynadıkları rolü ne zaman anlayacak?! Onlar, Allahu Teala’nın şu kavlini okumuyorlar mı: وَإِنِ اسْتَنصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ "Sizden din konusunda yardım istediklerinde yardıma icabet etmeniz sizin üzerinize vaciptir." [Enfal 72]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Beraa Munasıra

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER