Hacc farizasını edâ ederek Allah'ı tazîm ve emrine icâbet etmek üzere milyonlarca Müslüman, tehlillerle, tekbirlerle, İslâm nimetinden dolayı Allahu Subhânehu'ya hamdetmek, putlar, mahlukatlar ve beşerî nizamlar gibi bütün şirklerden berî olduklarını ilân etmek amacıyla Allah'ın Beyt-il Harâmı'na akın etti. Zîra Hacc, azîm bir ibâdettir; Müslümanlar, onun şiarlarıyla yalnızca Allah'a ubudiyetlerini cisimleştirmekteler ve Arefe günü, dört bir yandan gelen Arabıyla, Acemiyle, halklarıyla ve kabileleriyle Müslümanların vahdetinin cesetleştiği görkemli bir manzara altında, sapa sağlam bir kulpla İslâm'a bağlanan azîm bir Ümmet'in etrafa korku saçan buluşması altında aynı alanda bir araya gelmektedirler. Zîra İslâm, ümmetin hem akîdesidir, hem de hayat nizâmıdır. Dolayısıyla kalkınması, izzeti ve vahdeti sadece onda olup ne başka nizamlardadır, ne beşerî kanunlardadır, ne bozuk milliyetçiliktedir, ne de sunî Sömürgecilik sınırlarındadır. Yine el-Adhâ günü Müslümanlar, Allah yolunda adha kesmenin anlamını yüceltmek ve babaları İbrâhîm Aleyhi's Selâm'ı örnek alarak emrine itaat etmek üzere hazırlık yaparlar. Böylece âhiret yurdunda kurtuluşa ve daha ötesi Allah'ın rızâsına nail olmak üzere dünyada İslâm'ın şiarlarını ikame edilmesi için canın ve malın infâk edilmesinde Allahu Subhânhu ile ahit yinelerler.
Ey Müslümanlar!
Hacc'ın içerdiği akaidi, hükümleri ve yüce değerleri tedebbür etmek; her neye mal olursa olsun içerisinde bulunduğumuz Küfür hegemonyasından, beldelerimiz ile toplumlarımızdaki nizâmlarından, parçalanmışlıktan, zayıflıktan, işgalden ve aşağılanmışlıktan dolayı Ümmetimizi çektiği sıkıntılardan kurtarmak üzere bizleri ciddi şekilde düşünmeye ve sıkı bir çalışmaya sevk etmelidir. Zîra Allah'ın tevhidi, hayatın tüm işlerindeki yasamada, ubudiyette ve itaatte O'nun birlenmesini gerektirir. Allahu Te'alâ şöyle buyurmuştur: إِنِ الحُكْمُ إِلاَّ للهِ "Şüphesiz hüküm ancak Allah'a aittir." [Yûsuf 40]
Bu da sadece İslâm ile hükmedilmedikçe mümkün değildir. Allahu Subhânehu şöyle buyurmuştur: وَأَنِ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ "Aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet ve onların arzularına uyma!" [el-Mâide 49]
Aynı şekilde İslâm'ın hakim kılınması ve Müslümanların tüm meselelerinde -sadece- ona muhakeme olunması ile mümkündür. Allahu Subhânehu şöyle buyurmuştur: فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّىَ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ "Hayır! Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlıklarda Sana [İslam'a] muhâkeme olmadıkça îman etmiş olmazlar." [en-Nisâ' 65]
Müslümanların bugünkü vakıasına gelince; İslâm'ın onaylamadığı bir vakıadır. Zîra beldeleri, gerek devlet, gerekse toplum işlerinde Allah'ın inzâl ettikleriyle hükmedilmeyip krallık, demokratik cumhuriyet, beşer ürünü olan Batılı anayasalar gibi Kapitalizm nizâmları ve bozuk yönetim şekilleriyle hükmedilmektedir. Bunların bekçiliğine ise; çıkarlarını koruması, İslâm Devleti'nin ve nizâmlarının hayata geri dönüşünü engellemesi için Batının Müslümanların başına diktiği fâsit yöneticiler yapmaktadır. Kezâ Müslümanların beldeleri; İslâmî Ümmeti zayıflatmak, evlatlarının arasına milliyetçilik, ırkçılık ve fırkacılık tohumları ekmek ve tek bir siyâsî yapı altında -ki o, Hilâfet Devleti'dir- gerçek vahdetlerini engellemek amacıyla Sömürgeci Batının dayatarak sunî sınırlarla ayırdığı elli kusur kıytırık yapılara parçalanmıştır. Ey Lübnan'daki Müslümanlar! Şüphesiz Allahu Subhânehu, sizleri İslâm ile şereflendirmiş ve insanlar için çıkartılmış en hayırlı bir Ümmet olan kerîm Ümmet'in bir parçası kılmıştır. O halde milliyetçi, mezhepçi ve siyasî arzular yüzünden birbirinizle çekişmeniz câiz değildir. Aksi takdirde gücünüz gider. Bilakis yapmanız gereken, İslâm'ın hükmüne yönelmenizdir. Zîra izzetiniz ve şerefiniz ona sımsıkı sarılmanızdadır. Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilâyeti, Allah'ın inzâl ettikleriyle hükmedecek, Müslümanların dört bir tarafını ve kelimelerini bir araya toplayacak, üzerlerinden zulmü kaldıracak, düşmanlarına karşı onları cihada sevk edecek ve İslâm risâletini alemlere taşımak üzere onlara liderlik edecek tek bir Halîfe'nin liderliğindeki Râşidî Hilâfet Devleti gölgesinde İslâm yönetimini ikâme etmek üzere fikrî ve siyasî metotla İslâmî daveti taşımak için sizleri kendisi ile birlikte çalışmaya davet eder. Aleyhi's Salâtu's Selâm şöyle buyurmuştur: إنما الإمام جنة يقاتل من ورائه ويتّقى به " İmâm [Halîfe] ancak bir kalkandır. Onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur." O halde sizleri, dünyanın izzetine ve ahretin nimetlerine çağırıyoruz ey Müslümanlar! يَاأَيُّهَا الَّذِينَ ءَامَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ "Ey îmân edenler! Allah ve Rasulü sizi, size hayat verene dâvet ettiği zaman icâbet edin!" [el-Enfâl 24]