Pazartesi, 23 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/25
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

بِسْـــمِ اللهِ الرَّحْمٰـــنِ الرَّحِيـــم مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُم مَّن قَضَى نَحْبَهُ وَمِنْهُم مَّن يَنتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلاً Müminlerden, Allah'a verdiği ahdi yerine getiren nice ada

 

Hizb-ut Tahrir, İslâmî Ümmet'e Celîl Âlim ve Büyük Müfekkir Üstâz Ebâ Ğâzî Fethî Muhammed Selîm'in vefâtını ilân eder. O, H. 13 Şevvâl el-muvâfık M. 12.10.2008 Pazar günü, Allahu Subhânehu'ya itaat ederek geçirdiği hayatının 85. yaşında Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Ömrünün elli küsur senesini Hizb'in saflarında İslâmî daveti taşıyarak geçirmiş, Râşidî Hilâfet kurarak İslâmî hayatı yeniden başlatmak için çaba sarfeden, bıkmaksızın usanmaksızın, gece gündüz sabırlı bir şekilde çalışan âlim birisi idi.

 

Allah, Ebâ Ğâzi'ye gani gani rahmet eylesin, Nebîlerle ve Sıddîklerle haşretsin. İşte onlar, ne güzel arkadaşlardır.

 

[ إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّـا إِلَيْهِ رَاجِعونَ ]

Muhakkak ki biz Allah'a aitiz ve mutlaka O'na döneceğiz. [el-Bakara 156]

 

 

Devamını oku...

"Nasranilere Yönelik Saldırı", İşgâlin ve Avânelerinin Semerelerinden Yeni Bir Semeredir

  • Kategori Irak
  •   |  

Dün Cumartesi günü, bir hafta içerisinde 11 kişinin ölümüne ve pek çok yerleşim alanında patlamalara yola açan şiddet olaylarından kaçmak amacıyla yaklaşık "1000" Nasrani ailesi Musul'u terk ederek el-Hamdâniyye, Bahiçka ve Tall Kayf gibi civar şehirlere sığındığı gibi bir kısmı da Erbîl ve Dahûk'a göç etti. Görünen o ki bu göç, Hükümetin, piyonları olan ordunun, polisin ve belediye idârelerinin sessizliği gölgesinde süregelecektir.

Ey Irak'taki Müslümanlar!

Zimmet ehli, boyunlarınızda bir emânettir ve onların himâyesi, İslâmî şeriatın belirlediği vecîbelerden bir vecîbedir. Bilakis Rasul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şöyle dediği sabit olmuştur:

من قتل معاهداً لم يَرح رائحة الجنة، وإن ريحها توجد من مسيرة أربعين عاماً

"Her kim, bir muâhidi öldürürse, kokusu kırk senelik bir mesâfeden fark edildiği halde Cennet'in kokusunu koklayamayacaktır." Buradaki muâhidden maksat: "Zımmîdir."

Yine başka bir hadiste şöyle geçmiştir:

من آذى ذميّاً فقد آذاني

"Her kim bir zımmîye eziyet ederse bana eziyet etmiştir."

İşte bunun içindir ki Nasranilerin, İslâm Devleti'nin gölgesinde asırlar boyunca güvenli ve mutmain bir şekilde yaşadıklarına şahit olmaktayız. Dahası ibâdetlerini, yiyecek, giyecek ve ahvâli şahsiye gibi hususlara ilişkin hükümleri kendi aralarında şeriatlarına göre edâ ediyorlardı. Hiçbir kimse onlara kötü muamelede bulunmamıştır; çünkü İslâm, din ve ırk farkı gözetmeksizin tebaanın himâyesini garanti altına almıştır.

Bugünlerde yaşananlar ise, geçmişte yaşanan fırkacı ve ırkçı homurtuların tahrik edilmesinin uzantısından öte bir şey değildir. Zîra daha dün Sünnîsiyle, Şiisiyle, Arabıyla, Kürdüyle ve Türkmeniyle Müslümanların arasında yaşananlar bugün Nasranilerden başlayarak diğer din sahiplerine sıçramıştır. Çünkü aynı beldenin evlatları arasındaki fitnenin ve sorunların tahrik edilmesi, beldeye hakim olmak ve belde halkını cezalandırmak amacıyla işgâlci Kâfir ile avenelerinin bir ürünüdür. Zîra onlar, şiddetin, katliamın, idârî ve mâlî yolsuzluğun alıp başını götürmesi ve eğitim sisteminin tüm merhalelerinde çökmesi bakımından Irak'ı dünya devletleri sıralamasında ilk sıralara yerleştiren işgâl ile işgâlin getirdiği fâsit demokrasiyi ve kokuşmuş özgürlükleri reddetmişlerdir.

Ey Müslümanlar!

İçerisinde bulunduğunuz bu durumdan tek kurtuluşunuz, ancak hakkı nisâbına geri döndürecek, adâleti, hayrı ve güvenliği sadece Müslümanlar için değil, bilakis onlarla birlikte yaşayan bütün diğer dinlerin mensupları için yayacak Râşidî Hilâfet Devleti sayesinde İslâm hükümlerin tatbik edilmesiyle mümkündür.

وََلْتَكُن مِّنكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

"Aranızda hayra [İslâm'a] dâvet eden, ma'rufu emreden ve münkerden nehyeden bir ümmet [siyâsî hizb] bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerin tâ kendileridir!" [Âl-i ‘İmrân 104]

 

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - İslâmî Ümmet, İslâm Düşmanı Amerika İle Diplomatik İlişkileri Kabullenmemelidir

Hizb-ut Tahrir, bugün, Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] ile mü'minlerin annesi Âişe [Radıyallhu Anhâ]'nin onuruna hakaret eden ve tartışmalara yol açan "Medîne'nin Mücevheri" kitabının yayınlanmasını protesto etmek amacıyla Cumâ salahından sonra Dakka'daki Mescid-il Kebîr'in önünde bir gösteri düzenledi.

Görkemli kalabalığa hitâben açılış konuşmasını Şey Ma'mûr Raşîd yaptı ve konuşmasında şöyle geçti: "Başta Amerika olmak üzere Batı, Nebî [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e, Kerîm sahâbelerine ve mü'minlerin annesi Âişe [Radıyallahu Anhâ]'ye hakaret eden mezkûr kitabı yayınlayarak İslâm'a karşı nefretini ve adavetini bir kez daha göstermiştir... Daha dün Irak'ı ve Afganistan'ı işgâl eden, Müslümanları körfezdeki 'Guantanamo' hapishanesine hapsederek işkence eden ve askerilerinin Kur'ân-il Kerîm'i tuvalete attığı Amerika bugün de fikir özgürlüğü gerekçesi altında mü'minlerin annesi Âişe [Radıyallhu Anhâ]'ye yönelik yalan ve iftira içeren adî kitâbın yayınlanmasına izin vererek cürümlerine bir yenisini daha eklemiştir. Bunun yanı sıra haberlerde Kâfir İngiltere'nin de söz konusu kitâbın yayınlanmasına izin vermeye karalı olduğu geçmiştir. Nitekim Danimarka'da ve diğer Avrupa şehirlerinde karikatürist resimleri yayınlayarak Avrupalıların Nebîmiz [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e nasıl hakaret ettiklerine şahit olmuştuk. İşte tüm bunlar, ölüm sessizliğine bürünen Müslümanların yöneticilerinin hepsinin suskunluğu karşısında meydana gelmektedir. Müslümanların sömürgeci ajanı olan mevcut yöneticileri, İslâm'a, Kur'ân-il Kerim'e, Rahmet Nebîsi Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e, Kerîm sahâbeleri [Rıdvânullahi Aleyhim]'e ve iffetli hanımları [Rıdvânullahi Aleyimâ]'ya yardım etmek için hiçbir tavır almamışlardır. Şüphesiz Müslümanların canlarını, namuslarını, mallarını ve inançlarını koruyacak olan ancak Hilâfet Devleti'dir. İslâmî akîdenin, Nebî Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in, hanımlarının ve sahâbesinin onurunun korunması farîzası, her Müslümanın boynuna binmektedir. Kezâ Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i sevmek, sahâbesine ve hanımlarına ihtiram göstermek, Müslümanların akîdesinden bir parçadır. Kâfirlere gelince; Müslümanların mukaddes inançlarına yönelik hakaretlerini sessiz sedasız kabullenmeleri için hırs göstermektedirler. Nitekim mezkûr âdi kitaplarını ve karikatürist resimlerini yayınlayarak hakaretlerini tekrarlamalarının nedeni işte budur. Bu nedenledir ki onları protesto etmek amacıyla seslerimizi yükseltmemiz gerekir. Bu münasebetle Hizb-ut Tahrir / Bangladeş, Müslümanları, 'Medîne'nin Mücevheri' kitabının yayınlanmasını protesto etmeye teşvik eder. Ayrıca İslâmî Ümmet Amerika ve müttefikleriyle diplomatik ilişkiler kurulmasını kabullenmemelidir. Büyük elçilerinin ve temsilcilerinin iç işlerimize müdahale etmelerine engel olunmalıdır. Müslümanları da Amerika'nın bizlere dayattığı siyasî ve ekonomik projeleri reddetmeye ve Hilâfet Devleti'ni kurma yönünde çalışmaya davet eder."

 

Muhyiddîn Ahmed

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü ve Genel Koordinatörü

Bangladeş

 

Devamını oku...

Komünist Sosyalizm'den Sonra Şimdi de İktisâdî Kapitalizm Bataklıkta Boğuluyor, Ekonomik Krizlerin Kesin Önleyici İlacı Yalnızca İslâm'dır

  • Kategori Hizb
  •   |  

Mortgage krizinin giderek şiddetlenmesi, kredilere sıçraması ve borçluların ödemelerini yapamaz hale gelmeleri sonucu, Amerika'nın büyük bankaları ve finans kuruluşları iflas etti veya iflasın eşiğine geldi. Nitekim Amerika'daki mortgage piyasasına ve reklam endüstrisinin bezirgânlarının pohpohladığı olası kârlı kazançlara dönük yoğun propaganda sebebiyle, devletlerarası bankalar ve devletlerarası finans piyasaları bu sektöre yatırım yapmaya koşuştular. Böylece Amerikan bankalarının ve finans kuruluşlarının iflası tüm dünyaya yansıdı ve âdeta Amerika hapşırırken dünya, hem nezle hem grip oldu. Bazı mâlî kaynaklar mortgage zararlarını, Amerika'da yalnızca 300 milyar dolar olarak, diğer devletlerde ise 550 milyar dolar olarak hesapladılar. Bunun üzerine devletler, bilhassa zengin olanlar, ekonomik süreci hareketlendirmek maksadıyla piyasaları desteklemek ve likidite sağlamak üzere finans piyasalarına milyarca para pompalamaya başladılar. Hatta kimileri, İngiltere'de olduğu gibi, bazı bankaları kamulaştıracak derecede doğrudan müdâhale ettiler. İşte böylece Kapitalist iktisat sisteminin en önemli esasları "çöktü" ki bunlar, serbest piyasa ve devletin müdâhale etmezliğidir. Bu ikisi, Kapitalistler nezdinde "akîde" mesâbesindedir. O kadar ki Amerikan Senatosu Ekim 1999'da, mâlî sisteme herhangi bir kayıt konulmasını kesin olarak men eden, dahası sermaye piyasasını ardına kadar liberalleştiren bir yasa çıkarmıştı. Sonra bu esâsı koyanlar, bunun fesâdını ve bâtıllığını bizzat gördüler. Öyle ki Kapitalizm'in "elebaşı" Amerika Birleşik Devletleri, her iki kanadı Senato ve Temsilciler Meclisi ile Kongre'nin, Amerikan Hazine Bakanı Henry Paulson tarafından hazırlanan ve mortgage piyasalarına bulaşıp "dibe vuran" sıkıntılı bankaların ve finans kuruluşlarının malvarlıklarını satın almak üzere 700 milyar dolar pompalanmasını öngören "kurtarma" plânını onaylaması sonucu piyasalara müdâhale edildiğini açıkladı. Nitekim Paulson, Kongre'nin onayından birkaç saat sonra bu kurtarma plânını uygulamaya koyuldu. Sözün özü, Kapitalist iktisât nizâmı, Komünist Sosyalizm nizâmını mezara gömmesinden sonra bu kez kendisi ölüm döşeğine düştü. Küresel çapta icraatlar hızlandırıldı... Avrupa'nın dört büyük devleti, Fransa, Almanya, İngiltere ve İtalya, mâlî sistemi etüt etmek üzere geniş çaplı bir toplantı çağrısında bulundu, kezâ G-7 -veya Rusya ile birlikte G-8- topluluğundaki mâliye ve hazine bakanları ile merkez bankalarının yöneticileri de yakın bir zamanda Washington'da toplantı çağrısında bulundular.

Lâkin bu girişimler, Amerika'nın kendi plânına "kurtarma plânı" adı vermesindeki deyimiyle Kapitalist ekonomiyi kurtarabilecek mi? İktisâdî Kapitalist sistemin vâkıasını dikkatle inceleyenler, uçurumun tam kenarında olduğunu görürler, velev ki henüz düşmemiş olsa bile. Dolayısıyla onu kurtarmak için üretilen hiçbir plân, kimi zaman acıyı hafifleten bir uyuşturucu olmak dışında, onun durumunu asla düzeltmeyecektir. Çünkü bu çöküntünün sebepleri, dallarının budanmasına değil, köklerinin tedavisine muhtaçtır. İşte bu esâslar ve kökler şu dört husustur:

Birincisi: Altının, II. Dünya Savaşı sonunda Bretton Woods Antlaşması ile nakdî karşılık (kuvertür) olmaktan çıkarılması ve doların altına ortak edilmesi, sonra 1970'li yılların başında altına alternatif hale getirilmesi, doların küresel ekonomiye tahakküm etmesini sağlamıştır. Böylelikle Amerika'daki herhangi bir ekonomik sarsıntı, diğer devletlerin ekonomileri için sert darbe olmuştur. Zîra bu devletlerin nakdî rezervlerinin hepsi olmasa da çoğu, üzeri yazılı kağıt parçasından öte geçmeyen banknot dolarlardan ibarettir. Hatta Euro'nun "arenaya" girmesinden ve devletlerin, nakit rezervlerinde dolar dışındaki para birimlerini de bulundurur hale gelmelerinden sonra bile, genel olarak dolar, devletlerin hazinelerinde en büyük paya sahip olmayı sürdürmüştür. O nedenle altın, nakdî karşılık haline dönmedikçe ekonomik krizler tekrarlanıp duracak ve dolardaki herhangi bir kriz otomatik olarak diğer devletlerin ekonomilerine yansıyacaktır. Öyle ki Amerika'nın bizâtihi plânladığı herhangi bir kriz oluşması halinde bile, önce dolara, ardından tüm dünyaya yansıyacaktır. Nüfûzlu bir diğer devletin nakdî parası için de bunun bir benzeri gerçekleşebilir.

İkincisi: Faizli krediler, ciddi bir ekonomik sorun teşkil etmektedir. Öyle ki aslî borcun miktarı, zamanla üzerine binen faizin altında kalmakta, dolayısıyla fertlerin ve devletlerin çoğu durumda âciz hale gelebilmeleri, borç ödeme krizine sebep olmakta ve halkın orta tabakasının, hatta üst tabakasının bu borcu ödeyememesinden ve üretimin aksamasından ötürü ekonomi çarkını yavaşlatmaktadır.

Üçüncüsü: Borsalar ve mâlî piyasalar tarafından hisse senetleri ve tahviller ile emtia alışverişinde kullanılan ve emtianın elde bulundurulmasını şart koşmayan, bilakis asıl satıcıdan nakledilmeksizin tekrar tekrar alınıp satılmasına imkân veren sistem, sorunu düğümleyen bâtıl bir sistemdir ve hiçbir çözümü yoktur. Zîra emtia tedâvülü, elde bulundurmaksızın, hatta hiç ortada yokken azalıp artmaktadır... Bütün bunlar piyasalardaki spekülasyonları ve sarsıntıları teşvik etmekte ve böylece hile ve dalavere gibi çeşitli yollarla kârlar ve zararlar sağlanmakta, bu hep böyle tekrar edip durmaktadır, her şey ifşa olup ekonomik bir felâkete dönüşene kadar!

Dördüncüsü: En önemli hususlardan biri de, mülkiyetlerin vâkıası hakkındaki bilinçsizliktir. Zîra Doğulu ve Batılı düşünürler nezdinde bu, ya Komünist-Sosyalist teoriye göre devletin üstlendiği kamu mülkiyetidir, ya da serbest piyasa ve özelleştirmenin yanı sıra küreselleşmeye dayalı Liberal-Kapitalist teoriye göre özel sektörün üstlendiği ve devletin müdâhale etmediği özel mülkiyettir.

Mülkiyet türlerinin vâkıasındaki bu bilinçsizlik, ekonomik sarsıntılar ve sorunlar çıkarmıştır, çıkarmaktadır. Çünkü mülkiyetler, ne sadece devletin üstlendiği mülkiyettir, ne de sadece özel sektörün üstlendiği mülkiyettir, bilakis mülkiyetin üç türü vardır: Kamu mülkiyeti; katı, sıvı ve gaz madenleri kapsar, petrol, demir, bakır, altın, doğalgaz ve yer altındaki her şey, tüm enerji çeşitleri ve temel unsuru enerji olan büyük fabrikalar gibi... Bunları, çıkarıp aynen veya hizmet olarak dağıtmak üzere devlet üstlenmelidir. Devlet mülkiyeti; devletin aldığı çeşitli vergiler ve kamu mülkiyeti haricinde gerçekleştirdiği ticârî, sınâî ve zirâî faaliyetler gibi hususlardır ve devlet bunları devlet hizmetlerine harcar. Özel mülkiyet ise diğer hususlardır ve bunlar, şer'î hükümlere göre fertlerin tasarrufu altındadır. Bu mülkiyetleri, ister devletin üstlendiği olsun, ister özel sektörün üstlendiği olsun, tek bir kısma ait kılmak, kaçınılmaz olarak krizlere, sonra hezîmete sebep olur. İşte böylece Komünist teori ekonomide hezîmete uğramıştır. Çünkü tüm mülkiyetleri devlet üstlenir hale getirmiştir. Tabiatı gereği devletin üstlendiği ağır sanâyi, petrol ve benzeri alanlarda başarılı olurken tabiatı gereği fertlerin üstlendiği ziraat, ticaret ve orta ölçekli fabrika sektörlerinde başarısızlığa uğramıştır... Sonra şifasını bulmuş, helâk olup gitmiştir. Benzer şekilde Kapitalizm de hezîmete uğramış ve bir süre sonra helâk olmak üzeredir. Çünkü fertleri, şirketleri ve kuruluşları, kamu mülkiyeti kapsamına giren petrol, doğalgaz, her tür enerji sahası, ağır ve gelişmiş silah fabrikaları gibi sektörleri mülk edinir hale getirmiş ve devlet, tüm mülkiyet türlerinde piyasa dışında kalmıştır. Bütün bunlar da serbest piyasa ekonomisi, özelleştirme ve küreselleşme bâbındandır... Dolayısıyla netice, piyasadan piyasaya, bir finans kuruluşundan ötekine yayılan peş peşe sarsıntılar ve hızlı bir çöküş olmuştur. İşte Komünist Sosyalizm böyle çökmüş, işte Liberal Kapitalizm de böyle çökmektedir yahut çökmek üzeredir. Muhakkak ki İslâmî İktisâdî Nizâm, ekonomik krizlerin meydana gelmesini kesinlikle önleyici yegâne ilaçtır. Zîra ekonomik krizlerin tüm faktörlerini ve nedenlerini yok etmektedir. Paranın ancak ve sadece altın ve gümüş olması gerektiğini, temsilî evrakların basımının ise tam değerince altın ve gümüş karşılığa dayalı olması ve talep halinde konvertibl (değiştirilebilir) olması gerektiğini ifade etmiş, böylelikle herhangi bir devletin para birimini diğer devletlere tahakküm edemez, bilakis her paranın kendisine ait değişmez bir zâtî kıymeti bulunur hale getirmiştir. Yine ister kredi, ister fazlalık, ister kâr payı şeklinde, her ne şekilde olursa olsun faizi men etmiş, borçlandırmayı sadece sermayeye fazlalık yüklemeyecek şekilde muhtaçlara yardım maksatlı hale getirmiş ve Beyt-ul Mâl'de (devlet hazinesinde) faizsiz yardım şeklinde muhtaçlara ve çiftçilere borç verme bölümü tahsis etmiştir. Yine müşterinin eline geçmeden evvel emtia satışını men etmiştir. Dolayısıyla hem insanın sahip olmadığı şeylerin satışını haram kılmış, hem bâtıl akitlere dayalı mâlî evrakların, tahvillerin ve hisse senetlerinin tedâvülünü haram kılmış, hem de Kapitalizm'in mülkiyet özgürlüğü iddiasıyla mübah kıldığı hile ve dalavere araçlarını haram kılmıştır. Yine fertlerin, kuruluşların ve şirketlerin, kamu mülkiyeti kapsamına giren veya yakıt amaçlı kullanılan petrol, madenler, enerji ve elektrik gibi hususları mülk edinmelerini men etmiş ve şer'î hükümler gereğince bunları devletin üstlenmesini sağlamıştır. İşte İslâmî İktisâdî Nizâm, insanları sefâlete sürükleyen ekonomideki tüm sıkıntıları ve krizleri böyle tedavi etmiştir. Zîra o, yarattıklarını neyin ıslâh edeceğini en iyi bilen Âlemlerin Rabbi olan Allah'ın farz kıldığı nizâmdır.  أَلاَ يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ "Hiç yaratan bilmez mi? O, Latîf'tir, Habîr'dir." [el-Mulk 14]

Ey Müslümanlar! Muhakkak Allah Subhânehu, Rasûlü [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e vahyettiği ve kendisiyle uyarıldığınız bu Azîm İslâm ile sizleri üstün bir konuma getirmiştir. Nitekim sizler, İslâm sayesinde insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet olmuşsunuzdur. Kezâ onu tatbîk etmekle huzur ve mutluluk bulmuşsunuzdur. Sırf sizler değil, bilakis tüm insanlık huzur ve mutluluk bulmuştur. Oysa bugün insanlık, boyunlarına dolanmış şeytânî beşerî sistemler yüzünden sefâlet çekmiştir, halen de çekmektedir. Fakat bu Azîm İslâm, kitap aralarında korunarak tatbîk edilemez. Bilakis onu taşıyan ve tatbîk eden bir devlet gerekir, sayesinde mutlu, huzurlu, güvenli ve seçkin bir yaşam süreceğiniz Râşidî Hilâfet Devleti gerekir. Oysa Allah Subhânehu, sizler yerinizde otururken, sizin için devlet kursunlar diye melekler indirmez, bilakis bu devleti kurmak, sizin üzerinizde büyük bir farz olarak durmaktadır. Nitekim Rasûlullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] ilk İslâmî Devlet'i Medîne'de kurarak bunu beyân etmiş, kendisinden sonra da Sahâbesi [Rıdvânullahi Aleyhim] ve kendilerine ihsân ile tâbi olanlar O'nun yolunda ilerlemiştir. O halde haydi toparlanın da güçlerinizi birleştirin, Ey Müslümanlar, Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışın, ona nusret verin, ona yardım edin ve Allah'ın fazlından dileyin ki Hizb ile birlikte Allah'ın kendilerine ikramda bulunduğu kimselerden olasınız, Allah Subhânehu, îmân edip sâlih amel işleyenleri yeryüzünde Halîfe kılma vaadini ve Rasûlü [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in Nübüvvet Minhâcı üzere Râşidî Hilâfet'in geri dönüşüne dair müjdesini sizin ellerinizle gerçekleştirsin. Zîra sizler, Ey Müslümanlar, dünyanın feneri ve hayır meşalesinin taşıyıcılarısınız, dolayısıyla dünyanın ve sakinlerinin liderliğini üstlenmeye en layık olanlar sizlersiniz.

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine ğâlibdir. Velâkin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yûsuf 21]

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir Bangladeş, Madina Mücevheri'nin (Jewel of Madina) Yayımlanmasını Şiddetle Kınar

Hizb-ut Tahrir'in Bangladeş'teki Şef Koordinatörü ve Resmi Sözcüsü Muhyiddin Ahmet, bugün çıkan bir basın açıklamasında tartışmalı kitap Madina Mücevheri'nin Amerika'da yayımlanmasını şiddetle kınadı. Batı Dünyasının konuşma özgürlüğü adına sık sık İslam'a saldırdığını belirtti. Medyada kitabın müminlerin annesi Ayşe (r.a.)'in hayatını çirkin bir tarzda yansıttığı bildirilirken, eleştirmenlere göre kitap, İslam tarihini pornografiye dönüştürmüştür. Muhyiddin Ahmet bu kitabın yayımlanmasını kınayarak derhal geri çekilmesini talep etti.

 

Muhyiddîn Ahmed
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcüsü ve Genel Koordinatörü
Bangladeş

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / İngiltere, Rasulullah Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e ve Ehline Hakaret Eden Kitâbın Yayınlanmasını Kınar

Hizb-ut Tahrir / İngiltere, Amerika'da tartışmalara yola açan Sherry Jones'un "Medine'nin Mücevheri" kitabını şiddetle kınar. Nitekim bir Amerikalı Akademisyen bu kitabı inceledikten sonra onu, "Müslümanlar ve tarihleri ile istihza etmektir" şeklinde tanımlamış ve şöyle eklemiştir: "Cinsellik ile şiddeti Rasul'e ve dînine saldırmak için bir araç olarak kullanan İslam'a yönelik kindar tartışmadan kaynaklanan uzun bir tarihî süreç vardır ve bu hikaye aynı süreç üzere süregelmektedir."

Hizb-ut Tahrir'in İngiltere'deki Medya Temsilcisi Tâci Mustafa şöyle dedi: "Bu kitabı ve kindarca yayınlanmasını şiddetle kınıyoruz. Batılı toplumlar, mesele ırkçılık, cinsiyet ve cinsi eğilimlerle alâkalı olduğunda genellikle kişisel sansüre başvururlar. Nitekim ilk yayımcı "Random House", kitabın doğurabileceği ağır hakareti fark etmiş ve bu da yayınlamama kararı almasına neden olmuştur."

"Buna rağmen Beaufort Books Yayınevinin kitabı yayınlama kararı alması, mesele İslam ile alâkalı olduğunda ve özellikle şu anda Batılı Devletlerin İslam'a karşı açmış oldukları küresel savaş döneminde aşağılamanın, hakaretin ve saldırının önünün alınamayacağını bir kere daha ortaya çıkarmıştır."

"Bu kitabın hakaret eder bir yapıda olduğuna hiçbir şüphe yoktur. Zira o, kalplerimize yer etmiş insanların en sevgilisini basit ve iğrenç bir şekilde tasvir etmektedir. Doğrusu Batı Avrupa ile Kuzey Amerika'daki kimi yazarların, yayıncıların ve gazetecilerin hakaret ve aşağılama özgürlüğünü, sözde aydın bir değer olarak kutlamaları çok şaşırtıcıdır. "

"Dolayısıyla Batılı toplumlarda ahlaki olmayan davranışların ve organize saygısızlıkların varlığı hiç şaşırtıcı olur mu? Yoksa ne diye çocuklar anne ve babalarına karşı saygısızlık etsinler ki? Ne diye öğrenciler öğretmenlerine şiddet uygulasınlar ki? Ne diye insanlar otoriteye ve birbirlerine karşı saygı göstersinler ki? Allah'a, Rasullerine ve sadece Müslümanların değil çoğunluğun sahip olduğu dinsel inançlara sövmeye müsamaha gösteren bir toplum, en basit hususlara sövmeyi ve hakaret etmeyi dahi engellemez."

"Hizb-ut Tahrir / İngiltere, suskun kalmaları için Müslümanlara yönelik ağır baskının varlığına rağmen bu kitap hakkında sesini yükseltecek, doğru bir bilinç oluşturmaya çalışacak, en keskin ve en güçlü yöntemlerle görüşlerini ve Müslümanların sahîh tepkilerini yansıtacaktır. Çünkü Kerîm Rasulü'müz [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i müdafaa etmek amacıyla küstahlığa ve cehalete cevap vermek bizim üzerimize vâciptir."

"Bunun yanı sıra Hizb-ut Tahrir / İngiltere, İslâmi değerleri müdafaa etmek amacıyla en ufak bir adım dahi atmayan İslâmî âlemdeki mevcut nizâmların kusurlarını da ifşâ edecektir. Zîra en son olarak Suudi Nizâmı'nın, BII Örgütü'nün özel ihlalleri hakkındaki soruşturmayı durdurmak amacıyla ağırlığını nasıl kullandığına şahit olduk. Oysa bu yöneticiler, Rasulullah Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e yönelik tüm hakaretler karşısında sessizliğini sürdürmektedirler."

"Hiç kuşkusuz İslâmî âlem, bu zavallı ajan yöneticileri alaşağı edip İslâm ve Müslümanlar aleyhindeki bu tür iğrençliklere karşı koyacak olan Hilâfet'in gölgesi altında ortaya çıkacak İslâmî yönetimi ikâme edinceye kadar, Müslümanların topraklarının işgâl edilmesinin ve İslâmî Şeriat'a saldırılmasının yanı sıra Danimarka'daki hakaretçi karikatürler ve şu andaki Rasul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] ile mü'minlerin annesi Âişe [Radıyallahu Anh]'e yönelik saldırılar süregelecektir."

 

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Britanya
Medya Bürosu

Devamını oku...

Ne Amerikan Kurtarma Planının Bir Parçası Olmamız Câizdir, Ne de Mâlî Krizin Çözümüne Katkıda Bulunmamız Câizdir

  • Kategori Kuveyt
  •   |  

Küresel ve Körfez mâli piyasalar krizinin gerçek sebebi, Kapitalist İktisat Nizâmı'nın bozukluğu ve vakıaya mutabıksızlığıdır. Nitekim insan için adaleti, saadeti ve refahı sağlayacak şekilde sermaye artırımını gerçekleştiremediği ve krizlerin onun bir parçası olduğu Kapitalist ekonomist aydınlar tarafından itiraf edilmektedir. Zîra Ekonomist Dergisi'nin 15 Mayıs 2008 tarihli sayısında şöyle geçmiştir: "Krizler, tamahkarlıklar ve mutsuzluklar, Batılı mâlî sitemin bir parçasıdır." Dolayısıyla krizlerin, Kapitalist İktisat Nizâmı'nın bir parçası olduğunu ve insanının fâiz zulmü, enflasyon darboğazı, resesyon mutsuzluğu, işsizlik sıkıntısı, tamahkarlık köleliği ve sömürü zilleti ile iç içe yaşaması gerektiğini itiraf etmektedirler. Yine onlar, bunların Kapitalist İktisat Nizâmlarının kronik hastalıkları olduğunu da itiraf etmektedirler. Mortgage krizi, bankaların iflâsı ve piyasaların çökmesi meselesine gelince; bunlar sebep değil birer sonuçtur. Bunun delili ise, piyasalara pompalanan milyarlarca dolarla, mortgage krizini çözmekten ziyade Amerikan Başkanı'nın 20 Eylül 2008 günü yaptığı haftalık konuşmasında sarsıldığını ve düzelmesi için çalışılması gerektiğini itiraf ettiği piyasalara olan güven bunalımının çözülmesi maksadına yönelik olmasıdır. Bugün Amerikan ekonomisini kasıp kavuran kriz, Kapitalist İktisat Nizâmı'nın bozukluğunun, acziyetinin ve vakıaya mutabıksızlığının en açık göstergesidir. Yoksa nasıl olur da her tarafı örümcek ağı gibi sarmış ve dünyanın tüm imkanlarını seferber etmiş böylesi bir ekonomi, bizzat Amerikan Başkanı'nın itirafıyla bazı şirketlerin iflâs etmesi sonucunda çöküşün eşiğine gelebilir? Allahu Te'alâ şöyle burumuştur:

وَالَّذِينَ كَفَرُوا أَعْمَالُهُمْ كَسَرَابٍ بِقِيعَةٍ يَحْسَبُهُ الظَّمْآَنُ مَاءً حَتَّى إِذَا جَاءَهُ لَمْ يَجِدْهُ شَيْئًا وَوَجَدَ اللَّهَ عِنْدَهُ فَوَفَّاهُ حِسَابَهُ وَاللَّهُ سَرِيعُ الْحِسَابِ "Küfredenlere gelince, onların amelleri, ıssız çöllerdeki serap gibidir ki susayan onu su zanneder; nihayet ona vardığında orada herhangi bir şey bulamamış, üstelik yanı başında da Allah'ı bulmuştur; Allah ise, onun hesabını tastamam görmüştür. Allah hesabı çok çabuk görür." [en-Nûr 39]

Körfez mâlî piyasaların ve bu cümleden Kuveyt borsasının düşüşüne gelince; daha önce küresel mâlî piyasaların çöküşünü ve bunun sebebinin yukarıda belirttiğimiz gibi Kapitalist İktisat Nizâmı'nın bozukluğundan, acziyetinden ve vakıaya mutabıksızlığından kaynaklandığını belirtmiştik. Bu ise, yöneticilerin, Müslümanların paralarını kötü idare etmelerinden ve Kâfirin Müslümanların ekonomisine yönelik hegemonyasından kaynaklanmaktadır.

Küresel mâlî piyasalardaki tehlike, bugün küresel ekonominin 1929 yılındaki resesyonu aşan resesyondan kurtarılmasına katkıda bulunulması için Amerikan yetkilileri tarafından dünyaya yönelik yapılan çağrılar ile Amerikan planının desteklenmesine yönelik Devletlerarası Para Fonu [IMF] tarafından yinelenen çağrılardır. Nitekim küresel bankalar, krizin başlangıcında bu çağrılara karşılık vererek küresel ekonomiyi çöküşten kurtarmak amacıyla yüz milyarlarca dolar pompalamışlardır. İşte bu sırada Birleşik Arap Emirliği de bu çağrılara karşılık vererek [BAE] Merkez Bankası, piyasalara yaklaşık 13 milyar dolar pompalamıştır. Ardından da Amerikan Başkanı, Kongre'ye 700 milyar dolar tutarında bir kurtarma planı sunmuş, Senato ve Temsilciler Meclisi tarafından onaylanmıştır. Tüm bunlara rağmen, hem mevcut krizin çözümüne ortak olmaya yönelik küresel çağrılar süregelmiş, hem kriz var olmaya devam etmiş, hem de Amerikalı yetkililer, bu meblağın, kurtarma planı için yeterli olmadığını itiraf etmişlerdir. Nitekim çöküş dalgası, Amerikan Kıtası'ndan, Avrupa'ya sıçramıştır.

Dünya, bu tür öneriler, toplantılar, açıklamalar ve endişeli bekleyişlerle tıka basa doymasına rağmen Kuveyt ve Haliç yöneticilerinden hiç biri bunları değerlendirmeye alıp da 24.09.2008 tarihinde Kuveyt Haber Ajansı'nın [KUNA]  ifâdesine göre Amerikan ve Avrupa bankalarındaki yaklaşık 1,800 milyar dolarlık mevduatlarının akıbeti hakkında tek bir açıklama dahi yapmamışlardır. Bilindiği üzere mâlî kriz, finans şirketleri, bankalar, sermaye piyasaları ile ilişkilidir ve dış yatırımlarımızın tamamı ile banka mevduatlarımız, mevcut krize maruz kalan bu finans şirketlerinde, sermaye piyasalarında ve bankalarda işletilmektedir. Amerika dışındaki küresel ekonomi, bu krizden etkilenirken Amerika Birleşik Devletleri'nin içindeki yatırımlarımızın ve mevduatlarımızın bu krizden etkilenmemesi aklen makul mudur? Tâ ki bu yöneticiler, kriz başka bir gezegende meydana gelmişçesine sessizliğe gömülmektedirler! Kuveyt ve Körfez yöneticilerinin, dışarıdaki mevduatlarımız ile yatırımlarımızın durumunu umursamamaları, -Avrupalı ve Amerikalı- olmak üzere yabancı kuruluşların, Körfez ekonomisi hakkındaki olumlu açıklamaları, yatırımlarımızın ve mevduatlarımızın bu kriz sayesinde eriyip bittiğini ve Amerikan kurtarma planının bir parçası olduğunu göstermektedir.

Müslümanların farkına varması gereken gerçek şu ki paralarımız, küresel ekonomiye girmesi halinde bizim mülkiyetimizde değildir. Çünkü küreselleşme, özelleştirme, paraların serbestçe dolaşımı ve para piyasası sistemi, küresel ekonomi içerisindeki paralarımızı eritmektedir. Nitekim mâlî piyasalar, yabancı yatırımcılar, yabancı bankalar, egemen fonlar ve yabancı yatırımlar, Müslümanların paralarını hortumlamaya yönelik gizli habîs üsluptan öte bir şey değildir.

Binâenaleyh Kuveyt ve Körfez yöneticilerinin Müslümanların paralarını, ne Amerikan ve Avrupa bankalarına yatırmaları câizidir, ne de bu krize katkıda bulunmaları câizdir. Çünkü böyle yapmakla düşmanımız -Amerika ile Avrupa'nın- ekonomisini güçlendirmekteler ve düşmanımızın bize karşı güçlenmesi şer'an câiz değildir. Allahu Te'alâ şöyle buyurmuştur:

إِنَّ الْكَافِرِينَ كَانُواْ لَكُمْ عَدُوًّا مُّبِينًا  "Şüphesiz Kâfirler sizin apaçık düşmanlarınızdır." [en-Nisâ 101]

Bilindiği üzere onların ekonomisi, paralarımız için güvenli liman değildir. Çünkü Kapitalist İktisat Nizâmı'ndaki krizler, onun ayrılmaz birer parçasıdır. Nitekim Fransa Başkanı Sarkozy şöyle diyordu: "Mâlî ve küresel nakit sistem yapısının kökten yenilenmesine muhtacız." Bir de krizi, bankerler ile elit şirket yöneticilerinin muazzam karlar elde etmesine yönelik bir Anglo-Sakson kampanyası şeklinde tanımlayan Amerikan tamahkarlığı hakkında Almanya Maliye Bakanı'nın ne dediğine bakınız. Şu durumda Müslümanların paraları, Batının tüm krizlerini halledebilir ve tamahkarlıklarını doyurabilir mi?! Dahası onlar açlığın, fakirliğin ve Müslümanların geri kalmışlığının sebebi olduğu halde ne diye mâlî servetlerimiz, onların ekonomilerini kurtarmaya katkıda bulunsun ki?!

Ey Müslümanlar!

Şu anda yapılması gereken tek şey, tüm paralarımızın Amerikan ve Avrupa bankalarından çekilmesi, tüm yatırımlarımızın satılarak nakde dönüştürülüp içeriye havale edilmesi, bölgede bir sanayi üssü ile petrokimya endüstrisi inşâ edilmesi, petrol endüstrisi kurulması, altının altınla satılması sistemine dönülmesi, doların terk edilmesi, sadece ihtiyaç oranında üretilecek şekilde petrol üretiminin düşürülmesi ve ihtiyaç fazlasının gelecek nesiller için yeraltında bırakılmasıdır. Elbette bu çözümler, Amerika'nın ve Avrupa'nın hegemonyasından kurtulmak isteyen yöneticiler tarafından uygulanması kolay çözümler iken mü'minler dışında Kâfirleri dost edinen ajan yöneticiler nazarında hemen hemen imkansızdır.

Muhakkak ki Allahu Subhânehu, vakıaya mutabık, insanlar için büyümeyi, saadeti, refahı gerçekleştirmeye muktedir, resesyon, enflasyon, işsizlik ve benzerî krizlerden hâli sahîh bir iktisat nizâmını bizlere şeriat kılmıştır ki o, sanayinin, tarımın, ticaretin ve insan çalışmasının tanzîm edilmesi yoluyla servetleri mülk edinme sistemine dayan ve altını, nakit sistemi haline getiren gerçek ekonomidir. İslâm'ın iktisât nizâmında, ne şirketlerin manevî şahsiyetleri, ne anonim şirketleri, ne aynı cinsten paranın satılması, ne de mülk edinilmeyen şeylerin satılması vardır. Kezâ İslâm, ekonomiye servetten faydalanma ve servete sahip olma keyfiyeti esâsı nazarıyla bakar ve üretimi arttırma keyfiyeti ile üretim kapasitesine müdahale etmez. Bilakis bunu, diledikleri gibi yapmak üzere insanlara bırakır. Zîra o, iktisat bilimine değil, iktisat nizâmına bakar [Hizb-ut Tahrir yayınlarından olan İslâm'da İktisat Nizâmı ve Hilâfet Devleti'nde Mâliye kitaplarına bakınız].

İslâm'da İktisât Nizâmı, parçalanmaz bir bütündür ve Hilâfet Devleti'nin gölgesindeki İslâm Nizâmı'ndan bir parça olmadığı sürece üretim yapılmaz. Zîra o, Rabbinizin farzıdır, izzetinizin kaynağıdır, düşmanınızın kahrıdır, arzınızın kurtarıcısıdır, dünyanın dört bir tarafında hayrın ve adâletin kandilidir. O halde sizleri, Râşidî Hilâfeti kurmak için Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmaya davet ediyoruz ey Müslümanlar!

إِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِنِينَ إِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ أَن يَقُولُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ "Aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Rasulü'ne dâvet edildiklerinde mü'minlerin sözü ancak; "İşittik ve İtâat ettik" demeleridir. İşte, onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir." [en-Nûr 51]

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - İhanette, demokratik başkan diktatör başkandan iki adım ilerde!!! Zardari'nin Keşmir'deki Cihada ve Amerika'nın Füze Saldırılarına İlişkin Açıklaması İhanetini Kanıtlamaya Yeterlidir

Keşmir Cihadını terörizm diye adlandırarak ve Pakistan'daki Amerikan füze saldırılarının hükümetin rızasıyla icra edildiğini kabul ederek, Asıf Zardari Müşerref'ten daha büyük bir hain olduğunu kanıtlamıştır. Bu andan itibaren masum insanlara yönelik Amerikan saldırıları ile Pakistan silahlı kuvvetlerinin hükümetin onayıyla yönetildiği ve Dışişleri Bakanlığının insanları aldatmak için sahte mahkumiyetler icra ettiği kesin bir gerçektir. Pakistan'da demokrasi olduğunu, Amerika'nın Pakistan üzerine baskı kuramayacağını ve Meclisin bizi Amerika'nın saldırılarından koruyacağını iddia eden "entelektüeller" nerededirler? Bu demokratik hükümet sadece birkaç ayda demokrasinin maskesini düşürmüştür. İhanetlerinde diktatör rejimlerden öte gitmeyi başaran demokratik yöneticilerimizin gerçeği işte budur.

Hizb-ut Tahrir, Zardari'nin açıklamasını şiddetle kınar ve kendisine halkın, Keşmir Cihadını asla terörizm saymayacağını ne de Pakistan içerisinde Amerikan bombardımanına müsaade etmeyeceğini bildirir. Halk, demokrasi ve diktatörlüğün her ikisinin de hakiki biçimsiz yüzünü açıkça gözlemlemiştir ve şimdi de ancak Hilafet'in yeniden kurulmasıyla mümkün olan İslam'ın infaz edilmesini istemektedir yalnızca. Kuvvet ehli insanları, Ümmetin çağrısını yanıtlamaya ve Hizb-ut Tahrir'e nusret vermeye içtenlikle davet ediyoruz ki böylece Hilafet'in yeniden kurulmasıyla İslam infaz edilebilsin Ümmet de bu hain yöneticilerden kurtulabilsin.

 

Nâvid Butt
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER