Hizb-ut Tahrir / Ürdün Vilâyeti Medya Bürosu, 27.06.2008 günü Ürdün menşeli el-Ğad Gazetesi'nde yayınlanan, Jean-Pierre Filiu imzalı, "Hizb-ut Tahrir ve Hilâfet Fantezisi" başlıklı makaleye [Bu makalenin orijinali 03.06.2008'de Le Monde Diplomatique Dergisi'nde yayınlandı] ilişkin ekteki reddiyeyi 01.07.2008 günü mezkûr gazeteye teslim etti. Ancak basın ve meslek ilkeleri uyarınca yayınlanması gerektiği halde şu ana kadar bu reddiyeyi yayınlamadı. Bu bağlamda aşağıdaki hususları vurguluyoruz:
1. Hilâfet meselesi, gündemi ve hacmiyle medyanın başlıca konularından biridir. Zîra Hilâfet, tüm İslâmî Ümmet'in meselesidir, ilgi odağıdır ve kurtuluş ümididir. Kezâ bu uğurda yeryüzünü faaliyetleri ile dolduran Hizb-ut Tahrir gibi siyâsi bir Hizb'in meselesidir. el-Ğad yada başka bir gazete tarafından Hilâfet aleyhinde yürütülen karalama, kuşku ve sansür kampanyasının hiç biri işe yaramayacaktır. Çünkü Hilâfet, Allah Subhânehu'nun vaadidir ve Allah, asla vaadinden dönmez.
2. Medya organları, "tarafsızlık", "dürüstlük" ve "güvenirlik" iddiasında bulunsalar da bazıları, özellikle mesele Hizb-ut Tahrir ve Hilâfet ile alâkalı olunca, medya organının dayandığı siyâsî veya fikrî eğilime göre sadece görmek istedikleri şeyden başkasını görmez olmaktadırlar. Yine de Hilâfet, artık yerel medyanın ele aldığı özel bir mesele olmaktan çıkmış, artık uydu kanallarının ve küresel medyanın ilgisiz kalamayacağı genel bir mesele haline gelmiştir.
3. Ümmetimiz içerisindeki medya mensuplarını, dînlerinin gereğini yapmaya, ümmetleri ile dayanışmaya, başta mesleki avantajları, konuşma kürsüleri ve gazete köşeleri olmak üzere ellerindeki tüm imkânları Hilâfet'in geri dönüşüne dâvet araçları olarak değerlendirmeye çağırıyoruz. Zîra Hilâfet, yalnızca bir cemaatin veya hizbin meselesi değildir, bilakis tüm İslâm Ümmeti'nin meselesidir. Onları, Kâfir Batı'nın yanında yer almaktan da sakındırıyoruz. Aksi takdirde bilerek yada bilmeyerek Hilâfet Devleti önünde engel gibi durmuş olurlar.
<!-- /* Font Definitions */ @font-face {font-family:"Book Antiqua"; panose-1:2 4 6 2 5 3 5 3 3 4; mso-font-charset:162; mso-generic-font-family:roman; mso-font-pitch:variable; mso-font-signature:647 0 0 0 159 0;} @font-face {font-family:"Arabic Transparent"; panose-1:2 1 0 0 0 0 0 0 0 0; mso-font-charset:178; mso-generic-font-family:auto; mso-font-pitch:variable; mso-font-signature:8193 0 0 0 64 0;} @font-face {font-family:00679; mso-font-alt:"Courier New"; mso-font-charset:0; mso-generic-font-family:auto; mso-font-pitch:variable; mso-font-signature:135 0 0 0 27 0;} @font-face {font-family:Verdana; panose-1:2 11 6 4 3 5 4 4 2 4; mso-font-charset:162; mso-generic-font-family:swiss; mso-font-pitch:variable; mso-font-signature:536871559 0 0 0 415 0;} @font-face {font-family:"Traditional Arabic"; panose-1:2 1 0 0 0 0 0 0 0 0; mso-font-charset:178; mso-generic-font-family:auto; mso-font-pitch:variable; mso-font-signature:24577 0 0 0 64 0;} @font-face {font-family:"MS Sans Serif"; panose-1:0 0 0 0 0 0 0 0 0 0; mso-font-alt:Arial; mso-font-charset:0; mso-generic-font-family:swiss; mso-font-format:other; mso-font-pitch:variable; mso-font-signature:3 0 0 0 1 0;} /* Style Definitions */ p.MsoNormal, li.MsoNormal, div.MsoNormal {mso-style-parent:""; margin:0cm; margin-bottom:.0001pt; text-align:right; mso-pagination:widow-orphan; direction:rtl; unicode-bidi:embed; font-size:10.0pt; font-family:"Times New Roman"; mso-fareast-font-family:"Times New Roman"; mso-bidi-font-family:"Traditional Arabic"; mso-ansi-language:EN-US; mso-fareast-language:EN-US;} p.MsoBodyText, li.MsoBodyText, div.MsoBodyText {margin:0cm; margin-bottom:.0001pt; text-align:right; mso-pagination:widow-orphan; direction:rtl; unicode-bidi:embed; font-size:12.0pt; mso-bidi-font-size:14.0pt; font-family:"MS Sans Serif"; mso-fareast-font-family:"Times New Roman"; mso-bidi-font-family:"Traditional Arabic"; mso-ansi-language:EN-US; mso-fareast-language:EN-US; layout-grid-mode:line; font-weight:bold;} p.MsoBodyText3, li.MsoBodyText3, div.MsoBodyText3 {margin:0cm; margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:9.0pt; mso-bidi-font-size:9.5pt; font-family:Verdana; mso-fareast-font-family:"Times New Roman"; mso-bidi-font-family:"Times New Roman"; mso-fareast-language:EN-US;} @page Section1 {size:612.0pt 792.0pt; margin:70.85pt 70.85pt 70.85pt 70.85pt; mso-header-margin:35.4pt; mso-footer-margin:35.4pt; mso-paper-source:0;} div.Section1 {page:Section1;} -->
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Ürdün Vilâyeti
Medya Bürosu
Sayın el-Ğad Gazetesi Genele Yayın Yönetmeni, Es-Selamu ‘Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakâtuh,
Gazetenizin 27.06.2008 günü yayınlanan nüshasının 21. sayfasında, Jean-Pierre Filiu imzalı, "Hizb-ut Tahrir ve Hilâfet Fantezisi" başlıklı makaleye cevap hakkı olarak aşağıdaki reddiyemizi basın meslek ilkeleri gereğince yayınlamanızı temenni ediyoruz.
1. Hizb-ut Tahrir, ideolojisi İslâm olan siyâsî bir partidir. Çalışması siyâset, ideolojisi de İslâm'dır. İslâmî hayatı yeniden başlatmak ve İslâm Dâveti'ni tüm dünyaya taşımak için Ümmet içerisinde ve Ümmet ile birlikte çalışır. Kendisini, İslâm Ümmeti'ni İslâm Akîdesi ve İslâm Nizâmı ile kalkındırmaya adamıştır. Gâyesini, Müslümanların beldelerinde Hilâfet Devleti'ni kurarak İslâmî hayatı yeniden başlatmak olarak sınırlandırmıştır. Ancak bu İslâmî dâveti taşır ve Râşidî Hilâfet Devleti'ni kurmak için Müslümanların beldelerinde yönetimi üstlenmeyi hedefler. İslâmî beldelerde İslâmî Hilâfet'i kurmak için gecesine gündüzüne katarak çalışır. Yalnızca Hilâfet'e "çağırmaz", bilakis fikrî ve siyâsî olarak bu uğurda çalışır, Allah'ın izniyle en kısa zamanda güçlü bir biçimde kurulması için Ümmet içerisindeki nusret ve nüfuz sahiplerinden ihlaslı güçleri bir araya toplamaya uğraşır. Hizb'in liderliği, aslî teşkilâtının ve cihazlarının tamamı, Müslümanların beldelerinde ve Ümmet'in ortamlarında yer alır ki onunla birlikte İslâm'ın tatbikine ve Müslümanların beldelerinin tevhidine doğru ilerleyebilsin. Hizb, tek bir fikri, tek bir emîri ve tek bir metodu olan siyasî bir kitleleşmedir. Zîra düşünsel ve şuursal bir bütünlüktür. İşte bu sayede Allah'a hamdolsun dünyada kök salmıştır ve kırkın üzerinde beldede ahenkli, koordineli ve tek bir liderlik altında tek bir metot üzerinde çalışmaktadır. Yazarın iddia ettiği gibi şuraya-oraya dağılmış cemaatlerden müteşekkil değildir.
2. Hilâfet, şer'î hükümleri tatbik etmek ve İslâm'ı, bir dâvet ve risâlet olarak dünyaya taşımak üzere dünyadaki tüm Müslümanların genel başkanlığıdır. Yazarın makalesinin başlığında zikrettiği gibi Hilâfet, ne bir fantezidir, ne de yüzyıllar boyunca İslâmî tarihte örfleşmiş sırf bir biçimdir. Bilakis o, Allah'ın Kitâbı'ndan, Rasûl [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in Sünneti'nden ve Sahâbesi [Rıdvânullahi Aleyhim]'in icma'ından istinbât edilmiş muayyen şer'î hükümlerin sabitleştirdiği bir yasama nizâmıdır. Allahu Te'alâ, Rasûl [Aleyhi's Salâtu ve's Selâm]'a hitâben şöyle buyurmuştur: فَاحْكُم بَيْنَهُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ عَمَّا جَاءَكَ مِنَ الْحَقِّ "Aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet ve Sana gelen haktan (sapıp da) sakın onların hevâlarına tâbi olma!" [el-Mâide 48] Binaenlayh Hilâfet'in ikâmesi tüm Müslümanlara farzdır ve bunu yerine getirmek, tercihe, serbestliğe, vazgeçebilmeye veya gevşeklik göstermeye asla izin vermeyen kesin bir emirdir.
3. Bugün Ümmet'i ihyâ edecek faktör; Sömürgeci Kâfirler ve uşaklarına karşı hakîkî bir çarpışmadır. Zîra onlar, Ümmet üzerindeki hegemonyalarının bekâsı için bir sömürgecilik projesi icrâ etmektedirler. Bu projeleri ise, bağımsızlık, demokrasi, Büyük Ortadoğu Projesi ve benzeri müteaddit isimler altında fiilî işgâl, bölgeye yönelik ekonomik öneriler ve politikalar dayatmaları şeklinde muhtelif şekiller almıştır. İslâmî Ümmet, artık ne yegâne asıl görmeye başladığı İslâm'ı bir alternatif olarak kabul etmekte, ne yöneticiler için dalkavukluk modelini kabul etmekte, ne de İslâm için Amerikan yahut Avrupa modelini kabul etmekte, ne de arı-duru İslâm'dan başka herhangi bir şeye alternatif olarak rıza göstermektedir. Zaten Hilâfet daveti, artık ilgi odağı ve kurtuluş ümidi haline gelmiştir. Dahası Ümmet'in dînine ve Hilâfet'e yönelik uyanıklığı günden güne artmaktadır. Bu uyanıklık ise, Hilâfet'in geri dönmesi ve İslâmî Ümmet'in kalkınma projesinin başarıya ulaşması endişesiyle Kâfirler cephesinde bir panik, korku ve dehşet atmosferi oluşturmuştur. Onlar ki bu proje ile Ümmet'in yükselişini engellemek için uzun yıllar çaba harcamışlardır, halen de harcamaktadırlar.
4. Hilâfet'in geri dönüşü mutlak bir hakîkattir, Allah Subhânehu'nun imân edip sâlih amel işleyenlere vaadidir ve Rasûl [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdesidir: تَكُونُ النُّبُوَّةُ فِيكُمْ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا عَاضًّا فَيَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا جَبْرِيَّةً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ ثُمَّ سَكَتَ "Allah'ın olmasını dilediği kadar aranızda Nübüvvet olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde Allah onu kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet Minhâcı üzere [Râşidî] Hilâfet olacaktır. Böylece Allah'ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra Isırıcı Meliklik olacaktır. Böylece Allah'ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde Allah onu da kaldıracaktır. Sonra Zorba Diktatörlük olacaktır. Böylece Allah'ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhâcı üzere [Râşidî] Hilâfet olacaktır." Sonra sükut etti. [İmâm Ahmed tahriç etti] O halde Allah'ın vaadi ve Rasûlü'nün müjdesi, hangi Müslüman için yeterli delîl değildir?
5. Batılı siyâsî uzmanların açıklamaları ve araştırmaları, Hilâfet'in küresel siyâsî arenaya dönüşünün yaklaşması hakikâtine karşı Batının meşguliyetine ve korkusuna açık bir şekilde delalet etmektedir.
- İşte Bush, sık sık ve defaatle şöyle demiştir: "Bu aşırılar, geniş Ortadoğu'daki Amerikan ve Batılı nüfûzu sona erdirmek istemektedirler." Yine ideolojik korkusunu ve çekincesini dile getirerek şöyle demiştir: "Onlar inanıyorlar ki tek bir ülkeyi kontrol etmek, Müslüman kitleleri bir araya getirecek, bu da onlara bölgedeki tüm ılımlı yönetimleri devirme ve İspanya'dan Endonezya'ya uzanan bir radikal İslâmî imparatorluk kurma imkânı sağlayacaktır."
- İşte Blair şöyle demiştir: "Tüm Batılıların Müslüman ülkelerden çekilmesi... tüm Müslüman milletler için tek bir Hilâfet'e giden yolda Arap dünyasında Taliban devletlerinin ve Şeriat hukukunun kurulması... Bu devletlerin ne tür bir ülke olacaklarını şaşkınlıkla karşılamak zorunda olmamalıyız."
- İşte İngiliz İçişleri Bakanı Clarke şöyle demiştir: "...Fakat Hilâfet'in yeniden kurulması tartışılamaz, Şeriat düzeninin dayatılması tartışılamaz."
- İşte Putin Rusya'yı, Avrupa'nın ön savunma hattı olarak görmektedir; çünkü ona göre; "Orta Asya'da bir İslâmî Devlet kurmak amacıyla laik rejimleri yıkmaya çalışanlar vardır."
- Sarkozy ise, İspanya'dan Nijerya'ya uzanacak bir İslâmî imparatorluğa karşı uyarmıştır.
- Amerikan Merkezî Haberalma Teşkilatı [CIA]'ya bağlı Ulusal İstihbârat Konseyi uzmanlarınca, beş kıtada yapılan otuz konferansta binden fazla uzmanın görüşü alınarak hazırlanan raporda, 2020 yılında oluşabilecek küresel sistem için dört muhtemel senaryoyu ele almaktadır ki bunlardan biri de, tek bir devlet potasında eritmek amacıyla İslâmî Âlemi ele geçirecek yeni bir Hilâfet'in kurulmasıdır.
- Amerikan eski başkanlarından Richard Nixon, Gerald Ford ve Ronald Reagan'ın en üst danışmanı olmasının yanı sıra ünlü bir gazeteci olan Patrick Buchanan, 23.06.2006 günü yazdığı, "Vakti Gelmiş Bir Fikir" [An idea whose time has come] başlıklı makalesinde şöyle demektedir: "Hasımlarımızın çoğunun uğrunda savaştıkları fikir, nüfûzlu bir fikir. Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Rasûlü olduğuna, İslâm'ın veya Kur'ân'a teslimiyetin Cennet'e giden tek yol olduğuna ve Allah'a bağlı bir toplumun Şeriat'a, İslâm hukukuna göre yönetilmesi gerektiğine inanıyorlar. Onca diğer yolları deneyip başarısız olduktan sonra artık İslâm'a dönüyorlar... Muhakkak ki İslâm inancının dayanıklılığı hayranlık uyandırıcıdır. Nitekim İslâm, Osmanlı imparatorluğunun iki asır boyunca uğradığı yenilgilere, hezîmetlere ve Atatürk'ün Hilâfet'i kaldırmasına rağmen hayatta kalmıştır. Batılı yönetimin nesillerine rağmen ayakta kalmıştır. Mısır, Irak, Libya, Etiyopya ve İran'daki Batı yanlısı monarşilere rağmen daha da ayakta kalmıştır. İslâm, Komünizm'i def etmiş, 1967'de Nâsırcılığın kökünü kazımış, Arafat ve Saddam milliyetçiliğine karşı daha da dayanıklı olduğunu kanıtlamıştır. Şimdi de dünyanın son süper güçlerine direnmektedir." Hristiyanlık Avrupa'da ölüyor gibi görünürken İslâm'ın, geçmiş asırlarda olduğu gibi 21. asrı da sarsmak için yükselişe geçtiğini belirten Buchanan, Victor Hugo'nun şu sözünü hatırlatıyor: "Hiçbir ordu, vakti gelmiş bir fikir kadar güçlü olamaz."
Batı'nın Hilâfet'e karşı tüm bu meşguliyetinden ve endişesinden sonra, dünyanın ve medyasının, bir fantezi veya vehim işe meşgul olduğunu söylemek mümkün mü?
6. Hizb-ut Tahrir, İslâm Âkîdesi ve hükümleri üzerine kurulu ideolojik bir Hizb'tir ve İslâm'ın cüzlerinden herhangi bir cüzden taviz vermeyi veya sapmayı kesinlikle reddeder. Bu da Arap ve İslâmî beldelerdeki siyâsî hayata katılım için ödenmesi gereken bir bedeldir. Bunun içindir ki Hizb, bu katılım için çalışmayıp İslâm'ın hükümlerine ve İslâm'ı insanlara taşımada Kerîm Rasûl [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in metoduna muhalefetinden dolayı bununla mücadele eder ve Müslümanları da bundan sakındırır. Yazarın Hizb'i, siyâsî sürece ve demokratik oyuna entegre etmeye çalışması; Hizb-ut Tahrir'in, yarım asrı aşkındır bir arpa boyu sapmadığı ve de Allah'ın izniyle sapmayacağı İslâmî Devleti kurmaya ulaşma metodu üzerindeki sebatına güven hakkında Müslümanların zihninde beyhude ve bulanık bir kafa karışıklığı oluşturmak içindir.
Artık Hilâfet'e davet, zâlimler için efsaneden korkuya, mü'minler için ümitsizlikten ümide, gören gözler için vehimden hakikate dönüşmüştür ve de çok yakında bir ütopya olmaktan Allah'ın Şeriatı ile hükmeden ve İslâm Risâleti'ni bir hidâyet ve nûr risâleti olarak Allah yolunda Dâvet ve Cihâd ile tüm dünyaya taşıyacak somut bir vakıaya dönüşecektir. İşte o gün mü'minler de Allah'ın nusreti ile ferahlayacaklardır.
يُرِيدُونَ لِيُطْفِؤُوا نُورَ اللَّهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَاللَّهُ مُتِمُّ نُورِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ "Onlar Allah'ın Nûru'nu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Kâfirler kerih görse de Allah, Nûru'nu mutlaka tamamlayacaktır." [et-Tevbe 32]